Milletlerin hayatındaki her değişme ve yenilenmede, bir kısım tipi-boranla beraber bahir esintileri, olum ve inkıraz gurultuleriyle beraber diriliş nara1arı bedbinlik ve karamsarlık hırıltılarıyla beraber umit cığlıkları... en uğursuz cehrelerin yanında en temiz simalar, en pes hislerin yanında en ulvi heyecanlar, en derme-catma duşuncelerin yanında en mukaddes mefkureler hep ic ice beraber bulunmuştur.
Şayet herhangi bir toplumu, insan bunyesine benzetecek olursak, hastalık yapan virus ve mikroplarla, kanın her parcasında mevzilenmiş tamirci ve koruyucu unsurların kıyasıya mucadele ve muharebesi ve tabii bu esnada hastanın hulya ve hezeyanları ne ise, toplumların, varolma ve dirilme kavgası verdikleri donemlerdeki kargaşa, anarşi ve ardı arkası kesilmeyen calkantılar da aynı şeylerdir.
Denebilir ki, hemen her geciş donemi, adeta bir kısım acayipliklerin meşheri ve tersliklerin resmigecidi olarak gelmiş ve kitleleri kendiyle meşgul edip oyle gitmiştir.
Bu donemlerde, gosterdikleri canlılık ve cıkardıkları seslerle yabancılık soluyanların, davranışlarıyla başka dunyalara ait yaratıklar oldukları hissini uyaranların, hayatlarındaki bin bir tuhaflıklarla daha cok karnavalları hatırlatanların ve karmakarışık bir anlayışın yontup şekillendirdiği muzip cehrelerin, ne olduğu belirsiz bir ruh haletinin, butun bulanık yanlarını aksettiren şaşkın bakışların mebzuliyeti olcusunde; alabildiğine derin, alabildiğine duyarlı; inanc ve saffetiyle melekler gibi dupduru, irade ve azmiyle sıra dağlar gibi metin; icinde yaşadığı toplumla icli-dışlı ve her ferdin hukukuna saygılı; varlığın sinesindeki guzelliklere karşı hayranlıklarla dolu, sanatın ciddiyetine inanmış ve sanatla sonsuzluk adına mesajlar sunmasını bilen; heybet, saygı, nizam, terbiye ve nezaket gibi yuksek mefhumlarla serfiraz ruhlar da eksik olmamıştır.
Evet, kimilerin, gencliklerinin cinnet ve hezeyanlı, cismaniyetlerinin karanlık ve buhranlı zamanları; kimilerin, sağlam bunye, doğru duşunce ve ruh zarafetiyle adeta semavileştiği “an”ları; kimilerin, olgunluğun zirvesinde bulunmalarına rağmen, her biri birer gayya, nefsaniliğinin cukurlarına duşe-kalka kabuslu ve utandırıcı bir tukenişe doğru suruklendikleri; kimilerin, mutlak hakikate uyanmış duygularıyla, bira ve oteler arasında gelip giderek hayat kanavicelerine yeni nakışlar ve yeni nakışlar icinde duşundurucu buudlar kazandırdıkları hep bu turlu istihale donemlerinde muşahede edilen zıtlık ve tuhaflıklardandır.
Kendini guzel gormek ve gostermek isterken teşhire takılıp kalanlar; hayata biraz erken uyanmışlığı allayıp-pullayıp “gabn-i fahiş”le (1) satmaya calışanlar; kendini feylesof zannedip aklıyla yanılanlar; mantık ve duşunce yapılan itibariyle daha ziyade corak yerleri hatırlattıkları halde, dahiyane tavırlarla “herkesi kor ve alemi sersem” sananlar; guzelliği suse karıştırıp, guzelleşeyim derken gulunc duruma duşenler; zeki gorunmek icin şaklabanlığa sığınanlar; hicbir işe yaramadıklarını kamufle etmek icin her şeyin icinde gorunmeye calışanlar; hissizlik ve duyarsızlıklarını sabit ve tahammul gibi gostererek ulu’l-azmane (2) tavırlara girenler, fıtratlarının ibresi surekli olarak mahkum doğup, mahkum yaşadıklarını gosterdiği halde “arslan attığı uzerinde tilki kurnazlığı”… Sarmaşıklar gibi kuvvetlilere dayanıp yukselenler, yukselip en devasa ağaclarla boy olcuşenler; sıkıntı ve uzuntulerin zerresini dahi duyup hissetmemelerine rağmen, başkalarının yanında dert ve ızdırap nağmeleri cekip dava adamı taklidine kalkışanlar; doyma bilmeyen bir iştiha ile, surekli, sağda- solda kemirecek şeyler aradıkları halde, kendilerini gani, tokgozlu, onurlu ve gururlu gostermeye calışanlar; aslında beden ve cismaniyete ait şeylerin dışında hicbir meseleye akıl erdiremeyecek kadar basit, sathi ve birer talihsizlik orneği olmalarına rağmen, tutarsızlıklarını ve yetersizliklerini asrilik gibi gosterip kendi kendilerini aldatanlar; beşeri muşahede ve tahassusleri, beş tecrube ve istatistikleri her şeyi esası gorup gosteren, hatta kalbi ve ruhi hayata ait varidatı dahi bu dar perspektifle ele alıp madde ve cismaniyeti butun varlığın ozu sayan maneviyatcı gorunumlu materyalistler; ic dunyalarının ihmal ede ede, vicdan ve ruhlarını saran yuzlerce streslerle gidip hezeyana sığınanlar; şefkate liyakat hakkını kaybetmiş, acınacak caniler ve canilerin elinde inleyen mağdur canavarlar; yalnızlığın, sahipsizliğin ve koksuzluğun sağa-sola surukleyip durduğu enkaz-zedeler, simsiyah cehreler, muruvvet bilmeyen ruhlar ve serseri guruhlar…
Tabii, bunların yanında, duşunce ve duygularıyla gerceğe uyanıp cennetlerde yaşayanlar; butun benliğiyle Hakk’a teslim olup aklını, vahyin emrine vererek duşuncede istikamete ulaşır; hizmet etme mevsiminde surekli on safları kollayanlar, ucret alma zamanında gerilerin gerisinde kalıp ruyalarında dahi kelepir duşunmeyenler; sineleri aşk ve şevkle dopdolu, gozlerinde Yakup’un hasret ve ızdırabı, gonullerinde Leyla’nın dert ve hicranı, ocaklar gibi yanıp tutuştukları halde gam izhar etmeyenler; Kaf dağından ağır yuklerin altında inim inim inlerken dahi, mukellefiyetlerini yerine getirememiş olmanın ızdırabıyla iki buklum olanlar; makamlar, mansıblar koşup ayaklarına kapandıkları halde, kendilerini muflis birer nefer, sefil birer hizmetciden daha ileri gormeyenler; gayret ve calışmalarına terettub eden butun iyilik ve guzellikler karşısında “ben yaptım, ben ettim”i şirkin isi-pası sayıp bu sis ve duman icinde Allah’a varılamayacağına inananlar… umman iken katre gorunenler, guneş iken zerre urbasına burunenler ve butun bir varlığın kalbi mesabesinde olmalarına rağmen, kendilerini hic ender hic bilenler... Hasılı, butun hayırlarla hayırlılar, şerlerle şerliler, meleklerle şeytanlar bu devrede hep ic ice ve beraber olmuşlardır.
Sonra da, bu kaoslu donemi, bir yeni gun, bir yenibahar, bir yeni devir takip etmiştir. Ve zannediyorum, gunumuze isabet edeniyle, Nebilerin vadinde, velilerin yadında ve guvercinin kanadında olan o yeni donemin esintileri coktan duyulmaya başladı bile…
Ah! Her şeyi, kendi renk ve guzellikleriyle saran o mutlu gelecek o kadar şirin! İnsanların en nezih duygu ve duşuncelerinde tullenen onun iklimi o denli temiz! Genc- ihtiyar, kadın-erkek onun insanları oylesine duygulu! Canlı- cansız, buyuk-kucuk varlığın butun parcaları birbirlerine karşı o kadar şefkatli! Gectiğimiz yollara bu guzellikleri sacıp duran comert El o kadar lutufkÂr ki, verdiklerinde vereceklerini seziyor, erdiklerimizde ereceklerimizi goruyor ve her an ayrı bir şukran hissiyle iki buklum oluyoruz.
Bu aydınlık sabahta, dort bir yana dalga dalga yayılan ışıkların, ufuktan evlerimize kadar her yanı sardığı o masmavi saatlerde, gokyuzunde bir “nar-ı beyza” haline gelip, kıvılcımlarıyla ruhlarımızı alevler saran o en aydınlık dakikalarda, sulardaki kabarcıklardan ciceklerin yanaklarına kadar neşe ve sevinc olup yağan o eri bayıltıcı saniyelerde, varlığın ozuyle, butunleşmesini bilenler, her lahza ayrı bir guzelliğe uyandıklarını duyup yaşayacak ve ebedi vuslata giden bu yolda her an ayrı bir visalin zevkini yudumlayacaklardır.
__________________
Geciş Donemleri Ve Kaoslar
Dini Sohbetler0 Mesaj
●64 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Geciş Donemleri Ve Kaoslar
-
12-09-2019, 09:18:21