Yıllar var, hasret kaderimiz oldu. Bulunduğumuz yerde kalmaya hÂlimiz musait değil. Cırpınıp duruyoruz caresizlik icinde. Dort bir yandan kuşatılmış gibiyiz ve duşurulmek istenen bir kaledekilerin heyecanını yaşıyoruz. İcte-dışta ihanet duşunceleri diz boyu; vefa beklediğimiz sinelerde kin, nefret ve hıyanet. Duşmanlık duygularıyla esirip duranların adedini Allah bilir; vefasız dostların sayısı ise ondan daha az değil. Hakk'ın gazabına carpılıp rahmetinden mahrum kalma endişesi bazıları icin urperten bir his. Duygu, duşunce istikametini koruyamama, surekli hÂlden hÂle girip durma ve bir kısım olumsuzluklar fasit dairesi icinde telÂş yaşama her gunku hÂlimiz. Ne mehÂbet hissi, ne mehÂfet duygusu.. olduren bir korku ile tir tir titriyor ve ic ice panikler yaşıyoruz. İnanclarımız zayıf, mÂrifetten hic haberimiz yok, sağlam itikadın, mÂrifetle inkişaf eden imanın gucunden ne anladığımız belirsiz.

Ey Rab, gizli acık hÂlimiz bu.. ve hÂl-i pur*melÂlimiz sana ayÂn; gaye, duşunce ve ic hesaplarımıza da Sen nigehbansın; bilirsin ne yapıp ne duşunduğumuzu. Ne yaptıklarımız ele alınacak gibi ne de duşunduklerimiz. Her yanımızda bir suru yara-bere, muzmerÂtımız ise mesÂvi defterlerimiz gibi kapkara. İktidar ve iradelerimiz Sana emanet. Caresizliğimiz her hÂlimizden belli. Her zaman ic ice hayretler yaşıyor ve bir turlu isabetli karar veremiyoruz. Yaptıklarımız sadece bizim ve bugunun değil, butun bir tarihin yuzunu karartacak kadar cirkin ve olabildiğine geniş alanlı. HÂlimiz, mazimizle mukayese edilince simsiyah ve gelecek adına umitlerimizi alıp goturecek kadar da belirsiz, bulaşık ve ic bulandıracak mahiyette. Yuruduğumuz yollar yurunur gibi değil. Yol dediklerimiz patikadan farksız. Onumuzde bir suru kapı; kapılar kapalı ve arkalarında da surgu var. Varılacak nokta bilmem kac konak otede. Dertlerimiz en guclu bedenleri bile yere serecek kadar amansız ve muzmin; sıkıntılarımız en uzun solukları kesecek olcude ciddî ve kronik. Oyle gurbetler yaşıyoruz ki emsali gorulmemiş. Oyle hasretlerle kıvrım kıvrımız ki, benzeri sebkat etmemiş. Bir suru garipleriz, bakmıyor kimse yuzumuze; Âcizleriz, yok elden tutanımız. Canımız cıkacak şekilde dort bir yandan sıkıştırılmış gibi bir hÂlimiz var. Yakın kabul ettiklerimiz katmerli bir vefasızlık icindeler ki, duşmanların kinini, nefretini aşkın; duşmanın iftirası, isnadı, tazyiki, lutfedilecek sabra kalmış. Birbirimize karşı duyduğumuz kin, nefret, haset ve hazımsızlık, vahşilerin vahşeti seviyesinde. Her olumsuzluk bizi bulunduğumuz noktadan aşağıya doğru cekiyor; kendimize takılıyor ve surekli irtifa kaybediyoruz.

Ey Rab! Tam yolda değiliz; "dÂllîn"den sayılmayacağımızı umit ederim. Zihnî, fikrî, ruhî boşluklar icinde bulunduğumuz muhakkak. Anlayış ve duşunce fakirleri olduğumuzda ise hic şuphe yok. Kendi ic dunyamızla ayakta durduğumuz soylenemez. Fakr ve cehaletlerimizin yanında hele bir de tefrika zaafımız var ki hepsinden beter.. Senin olcu ve kıstasların muvacehesinde gunahlarımız, tarihin en gunahkÂrlarını arattıracak seviyede. Maruz kaldığımız musibetler, helÂk olmuş kavimlerin başlarına gelenlere denk. Butun bunlardan bir şey anlamayanlar serÂzad ve cakırkeyf; anlayanların huznu, kederi ise yurekleri catlatacak olcude. Gelip gelip kendi urettiğimiz problemlere takılıyor; yapalım derken yıkıyor ve kendi enkazımız altında kalıyoruz. Kotuluk duşuncesine bağlı meyillerimiz tabiatımız hÂline gelmiş ve olabildiğine azgın; iradelerimiz celimsiz, yureklerimiz de bomboş. Dertmend olanların his dunyaları perişan, sineleri catlayacak gibi, duyguları feveranda, a*ma hepsi de caresizlik icinde ve suskunluk murÂkabesi yaşıyor: Hiddetlerini yutkunarak geciştiriyor, ofkelerini "l havle"lerle atmaya ca*lışıyor ve ufku gorunmez, upuzun karanlık bir vetirenin duşe-kalka yolcuları olarak duşerken "of" ediyor, kalkınca da sabır taşlarını bile catlatacak yeni bir beklentiye giriyorlar.

Yıllar var, hep başkalarına bağlanıp kaldık ve affedilmeyen bir suru gunahlar işledik; Seni tanımama, kendimizi bilememe, dine vefasızlık, millet ruhuna da saygısızlıkta bulunma gunahı. Oysaki Seni soylemeyen her şeyi unutmaya, Sana saygısızlık edenlerin ustune bir cizgi cekmeye vicdanî ahd u peymanımız vardı. Oyle davranamayıp ruhumuzun butun kaidelerini yıktık; maddî-mÂnevî dunyamızın şeklini değiştirdik; millî ve dinî hayatımızın Âhengini bozduk; derken butun değerlerimiz bağı kopmuş tespih taneleri gibi sağa-sola sacılıp gitti. Kendi ozumuzu inkÂr ettik. Birer materyalist, naturalist mukallidi hÂline geldik. HevÂ-yı nefsimize uyduk, akla hayale gelmeyecek hatalar işledik. Hatalarımızı sezemedik, gunahlarımızı goremedik ve durumumuzun vahametini değerlendirerek bir turlu Sana yonelemedik.

Mechul bir rıhtımdan yanlışa acılmamız uzerinden yıllar ve yıllar gecti. Bulunduğumuz yerden uzaklaştık, ama mevhum hedefe de asla ulaşamadık; surum surum yollardayız; ne dizimizde derman kaldı ne iradelerimizde fer. Azimlerimiz iki buklum, kanatlarımız kırık, yol-iz bilmezlerin gurbet, hayret ve dehşeti icinde "Bir kapı!" deyip inliyor ve vicdanlarımızda "Siz mi geldiniz?" şeklinde değerlendireceğimiz bir emare ve bir işaretin yankılanacağı "eşref saati" bekliyoruz. Beklerken de yer yer ettiklerimiz karşımıza dikiliyor ve tam umitlendiğimiz bir sırada kendi kendimize: "Nerede o mazhariyet nerede siz?" diye mırıldanıyor; bir kere daha sendeliyoruz.

Ey Yuce Dost, seneler var, ışığına hasret gidiyoruz ve kopkoyu bir golgedeyiz; ne simalarımızda renk kaldı, ne duşuncelerimizde hayat. Kendi vehimlerimizin cinnetini yaşıyor ve surekli kendi kendimizi mıncıklıyoruz. İki buklumuz, harekete gecip doğrulamıyor ve bir turlu beklenen yenilenmeyi gercekleştiremiyoruz. Ektiklerimizi kufur fırtınaları tehdit ediyor. Yeşeren duşuncelerimiz nifak ruzgÂrlarının baskısı altında. Bir turlu ayaklarımız uzerinde duramıyor, bir turlu tevhid-i kıbleye muvaffak olamıyor ve bir turlu zihnî, fikrî teşevvuşten, ikilemden kurtulamıyoruz. Bir suru başıboşlar hÂline geldik; bu hÂlimizle İslÂm'ın cehresini karartıyor, cevremizdeki mutereddit ve mutehayyirleri de şuphelere sevk ediyoruz. Konuştuğumuz sozler, kalb ve kafa izdivacından doğmuş nesebi sahih beyanlar değil; yazıp-cizdiklerimize gonullerimizin sesi diyemeyeceğim. Her hÂlimizde ayrı bir ukalÂlık ve iddia numÂyan. Coğu hareketlerimiz Mele-i A'lÂnın sakinlerini utandırmaya karşılık şeytanları sevindirecek mahiyette. Affına sığındık, bize nezdinden bir ışık gonder, zulmetlerin oyununu boz ve bir Suleyman lutfeyle ki cevremizi saran butun şeytanları zincire vursun.

İfritten bir devirdeyiz; dinde tahripler yaşıyoruz ki emsali gorulmemiş; milliyet duşuncesi en talihsiz yorumlar ağında olabildiğine derbeder; mÂn koklerimiz, insafsız hasımların darbeleri yanında vefasız dostların ihanetiyle de paramparca. SelÂmet-i kalb ve istirahat-ı ruh isteyenler "Y mahşer" deyip uykuya cekilmiş; mÂnÂya bağlı gorunenlerse ruyalarla teselli olma peşinde; uyurgezerlerin haddi hesabı yok. Her yerde bir suru gunah işleyen arsız, bir suru de bu arsızlığı seyreden hissiz var. GunahkÂr tevbe bilmiyor, seyredenlerden de samimî bir ses yukselmiyor.

Senin yolundan ayrı duştuğumuz gunden itibaren, bizi biz yapan butun değerleri de bir bir yitirdik; yitirdik iman yolunu, İslÂm'ın getirdiklerini, Cennet'e yurume uslûbunu.. sonra da dağılıp dokulduk ve ayaklar altında pÂyimal olduk. Duşuncelerimizde boşluk, sozlerimizde tutarsızlık, tedbirlerimizde kararsızlık her hÂlimizle Âdeta bir sevimsizler topluluğu hÂline geldik. Şimdilerde, her şey o denli alt-ust oldu ki, inayetin olmazsa Mehdi bile gelse bu işler duzelecek gibi gorunmuyor...

Senden uzaklaşalı asırlar oldu; cok kapı tokmağı tıklattık, cok kimseye muracaat ettik. Perişaniyetimizi gorecek, dertlerimize derman olacak kimse cıkmadı. Kackın olmanın hicabıyla beraber kimsesizliğin sefaletiyle de hep kıvranıp durduk; ama dahasına takatimiz kalmadı. Biraz da ıztırarların evirip-cevirmesiyle şu anda boynumuzda kulluk tasması huzurunda el-penceyiz. Ben şimdilerde dahi Seni tam anladığımızı ve dergÂhına gonulden yoneldiğimizi soyleyemeyeceğim –dergÂhın uludur, kıtmir ku*lundur–. Anlayıp yonelebilseydik her şeyi hÂle bağlar ve "hÂlimiz ayan" der sukûtla icimizi dokerdik. Ama, mucrim de olsak, rahmetinin enginliğine cağıran Sen, gunahkÂrların affına ferman cıkaran da Sensin. Dua adına konuşmamıza musaaden olmasaydı, boyle bir teveccuhe yeltenemez ve huzurunda icimizi dokme saygısızlığında bulunmazdık...

Ey Yuce Yaratıcı, bunca zaman yÂd ellerde dolaşıp yabancılık yaşadıktan sonra sırtımızda yılların vebali, perişan bir dil, kırık bir kol ve kanatla nihayet kapına yoneldik –ben oyle sanabilirim– bir yandan mahcubiyet yaşarken bir yandan da Sana donmuş olmanın sevinci icindeyiz. Huzuruna nasıl gelirsek gelelim gonullerimiz Seni bulmanın heyecanıyla carpıyor ve nabızlarımız da umitlerimizin ritmiyle atıyor. İşte boyle bir ruh hÂletiyle butun duygularımızı Senin hakkındaki reca ve beklentilerimize bağlayarak "Meded ey keremler kÂnı, kackınları affet, ihtiyacları zaruret kertesinde rahmete muhtac olanları affet." deyip inliyoruz.

Yeis, umitlerimize celme takma peşinde, duşuncelerimiz plÂnsızlığın cenderesinde ve hemen hepimiz muterÂkim ihmallerin doğurduğu bir caresizlik icindeyiz. "Kimsemiz yok" diyemem, cunku Sen varsın; tamamen nÂcar kaldığımızı soyleyemem, zira Sen caresizlerin caresisin. Ey sevgisi butun sevgilerin onunde Sultanlar Sultanı, bizi bir kere daha yakınlığına kabul buyur ve Senden hususî iltifat bekleyenleri kendi uzaklıklarıyla baş başa bırakma; bırakıp hicranla yakma. Bizden once de binler-yuz binler kacak yaşadı; sonra dondu bunlardan bazıları Senin merhametine el actı; el actı ve başını eşiğine koyup gozyaşlarıyla icini sadece Sana doktu. Sen de onların hepsini şefkat kurnalarında arındırdın, sonra da alıp hususî sıyanetinde barındırdın. Bunca yıl sonra bizler de, durmuş kapında Senin kulların olduğumuzu mırıldanıyor, iltifatta bulunup kabul ettiklerine teveccuh buyurduğun gibi bize de bir kapı aralayıp "Gecin iceriye" diyeceğin anı intizar ediyoruz.

Senin kapına yonelmek, gozden gunahları, gonulden pasları silmenin biricik yoludur. Kapına yonelen mucrimleri sevgi ve merhametine konuk etmek Senin usûlundur. Sana yonelirken yol zÂd u zahîresini ve kapına dayanıp durma iradesini de yine Senden bekliyoruz. İradelerimize fer, sinelerimize genişlik lutfederek bu uzun maratonu yuzumuzun akıyla bitirmeye bizi muvaffak eyle. Boyle bir lutuf, yıllardan beri suregelen bir upuzun geceyi gunduzlere cevirecek ve bize hayatın gorulup duyulması gereken obur yuzunu de gosterecektir. İsyanlarımız dağlar azametinde, kulluğumuz olculere gelmeyecek kadar kucuk; ama Sen istersen damlayı derya, zerreyi guneş ve hicleri de cihan değer seviyelere yukseltebilirsin. Senin rahmet kazanındaki bir damla, Sultan Suleymanların butun hazinelerinden daha değerlidir. Butun varlık Senin comertliğin sayesinde her istediğini rahatlıkla bulabilmektedir. Kucuk bir teveccuhun butun dilencileri sultanlar seviyesine yukseltmeye yeter. Şimdi ac hazinelerinin kapısını ki dunya hukumdarlarının gozleri servet gorsun; sac kendi bağının gullerini ki her taraf ıtriyat carşısına donsun. Gonullerimiz, rahmetinin gazabına sebkat ettiği mulÂhazasıyla carpıyor, gozlerimiz bir ışık beklentisiyle acılıp kapanıyor. Devrildiğimiz ve bize ait her şeyi de devirdiğimiz gunden beri bizi kaldırıp eski konumumuza yukseltecek inayetinin tecellî edeceği umidi olmasaydı, asla ayakta kalamazdık.

Senden uzaklık her şeyimizi alıp goturdu; duşuncelerimiz ufuksuzluğa takılıp kaldı. Akıllarımız her gun ayrı bir fantezinin peşinde ve hezeyandan hezeyana koşup durdu. Kalblerimiz kendi ozlerine rağmen karardı ve simsiyah kesildi; canlarımız gırtlakta, başımızı kapının eşiğine koyuyor, Senden yeni bir diriliş dileniyoruz. Sergerdanlığımız riayetine bir cağrı, tutarsızlığımız irade ve kudretine bir davetiye, yalnızlık ve gurbetimiz himayene bir sığınma dileğidir; bizi maiyyetine yukselt ve yakınlığınla şereflendir.

Ey Merhametliler Merhametlisi, hÂlimizi sadece Sana acıyor, icimizi yalnız Sana dokuyor ve son bir kere daha en icten iniltilerle engin rahmetinin kapısını tıklatıyoruz; tıklatıyor ve "Meded ey Kafile-sÂlÂr-ı rusul huz biyedî.!" diyoruz. Meded ey gizli acık her hÂlimizi bilen.! Meded ey hayat ve kaderimize hukmeden.! Meded ey ilk kapı ve ilk-son merci; Senden ayrı duştuğumuz şu meş'um donemde hic kimse imdadımıza koşmadı; feryadımızı duyup şefkatle el uzatan da olmadı; hep hicranla inledik ve hasretle yutkunup durduk. Eyyub'a hayatın ırmağının cağı gorunduğu, Yakub'a Yusuf'un gomleğinden kokular gelip ulaştığı şu gunlerde, tıpkı o hasretkeş nebi gibi tasamızı, dağınıklığımızı Sana arz ediyor ve rahmetinin ihtizazını bekliyoruz.

Aslında, herkesin kapılarını yuzumuze kapadığı ve cığlıklarımıza kulaklarını tıkadığı donemlerde dahi Senin kapıların muracaat eden herkese acık, lutuf ve ihsanların sağanak sağanak, teveccuhlerin de başımızın uzerindeydi.. yoldan cıkan biz, yolsuzluk yaşayan biz, ufkumuzu karartan da bizdik... Ey bizi hicbir zaman terk etmeyen Rabbimiz, şu renk atmış simalarımıza, şu tekleyen nabızlarımıza, şu ritmi bozulmuş kalblerimize ve şu yurekler acısı hÂlimize merhamet buyur da, icinde bulunduğumuz kahredici şu sıkıntılardan bir cıkış yolu goster ve dirilmemize izin ver.. caresizlikle kıvranırken dahi umitle carpan sinelerimize, yaşlarla dolan gozlerimize, hacÂletle kızaran yuzlerimize şefkatle teveccuh buyur, bir kez daha kapı kullarını bağışla...

Problemlerimizin butun butun cozulmez bir hÂl aldığı, işlerimizin her gun biraz daha cetrefilleştiği, yapma teşebbuslerimizin bile yıkımlara sebebiyet verdiği ve ic ice yanlışlıklar ağına takılıp kaldığımız bir kapkara zamanda ey her hÂlimize nigehban olan Efendimiz, ruhlarımıza, ZÂtına sığınma ihtiyacını tam duyur, gonullerimizi yakarış hissiyle coştur; solgun ve tadı-tuzu kalmamış dualarımızı hususî teveccuhlerinle renklendirerek onları kabul ufkuna ulaştır. Âcizlere, fakirlere, muhtaclara ve ihtiyacları zaruret cizgisinde bulunanlara iltifatın turunden bizleri de teveccuhlerinle sevindir. Ve bu bîcarelere care ol. Kurtuluşumuz Senin hususî iltifatına kalmış; umidimiz Sensin, beklentilerimiz de Sendendir.

Hatalarımız butun denizleri kirletecek kadar cesim ve urpertici; Sana karşı tavırlarımız mahvolmuş kavimlerin hÂllerinden birkac kadem daha ileri; kalbî, ruhî hastalıklarımız cuzzamdan, kanserden daha amansız.. dertlerimizi dergÂhına acıyor, dermanı da Senden umit ediyoruz. Sen kimsesizler kimsesi ve bizlerin melceisin. Senden başka ilÂh yok ki ona el acıp yalvaralım. Kapından gayri kapı yok ki varıp ona dayanalım. Senden başka sığınak bilmiyor, Senden başka guc ve kuvvet de tanımıyoruz. Goren, bilen, duyan sadece Sensin; ac ufkumuzu ve bize kendimiz olma idrakini lutfeyle. Amellerimizi ihlÂsla derinleştir ve umitlerimizi de ye'sin insafsızlığına bırakma...

* Bu yazı, Sızıntı dergisinin Haziran 2001 tarihli 269. sayısından alınmıştır.

__________________