Upuzun bir kuraklaşma ve colleşmeden sonra tatlı tatlı bahar ruzgarlarının esip yamaclarımızın yeşermeye başladığı, yıllardan beri kanlı bir kÂbus gibi ustumuze coken zulmetlerin bir bir dağılıp gitmeye yuz tuttuğu ve artık peşipeşine şafak emarelerinin goz kırpıp gectiği şu gunlerde, şimdiye dek ehemmiyet verip yaptıklarımızla, onemsemeyip kulakardı etdiğimiz şeyler acısından durumumuzun tetkikinde yarar olacağı kanaatindeyiz.

Evet, bugune kadar aşılan engebelerle, aşılması gerekli olan maniaları; halledilmiş problemlerle, cozum bekleyen muşkilleri; tedavi ve mualeceye cevap veren hastalıklarla caresiz gorunen dertleri.. butun gayretleri ve butun himmetleri; bilumum sebebleri ve topyekûn neticeleri inceden inceye gozden gecirerek ruh ve irade gucumuzun, inanc ve azmimizin, ic derinliği ve Kudreti Sonsuz'la munasebetimizin derecesini anlamaya calışmalıyız; calışmalıyız ki, boyle bir ic dinamizmle daha neler yapılabileceğini acık-secik muşahede ederek ileriye donuk kararlarımızda daha isabetli olabilelim.

Yoksa, sahib olduğumuz inanc gucu, bilgi-duşunce derinliği, azim ve irade kuvvetiyle, sorumluluk ve mukellefiyetlerimiz arasında gerekli dengenin mevcut olup olmadığı, yÂni "tenÂsub-u illiyyet" prensibine gore, yapılacak işlerle, o işlere yetecek enerjiye sahib bulunup bulunmadığımız bilinmezse, muvaffakiyet beklediğimiz noktalarda cok defa hezimete uğrar ve beklenmedik inkisarlardan belimizi doğrultamayız. Boyle bir duruma duşunce de ekseriyet itibariyle, kaderin tenkid edilmesi, "atf-ı curm"lerle şahısların karalanması, hizmet elemanlarının birbirini yıpratması gibi musibeti ikileştiren hususlar eksik olmaz.

Yapılacak işlerle, ona yetecek enerjide denge prensibi, değişmeyen ilÂhi bir kanundur ve bu kanunun istisnası yoktur. Ara-sıra fevkalÂdeden zuhur eden inayetler, Hakk'ın fevkalÂdeden lutufları cumlesindendir ve katiyyen mukelleflerin davranışlarına esas değillerdir. Sebebler dairesi icinde ve irademizin "soz konusu" olduğu yerde, iradeye sırt cevirip sebebleri kulakardı etmek apacık bir cebrîlik; varlığı ve bekÂsı cok ince hesaplara bağlı bir kısım onemli işleri avÂmi projelerle ele almak ise dupeduz bir divaneliktir.

Bilhassa gunumuzde cok onemsiz meselelerde dahi, cok dakik fizibilite hesaplanna duyulan ihtiyac ve gosterilen ihtimam duşunulunce, dunyanın en onemli meselelerinden daha onemli olan ve tarih boyunca peygamberlerle temsil edilen Âlemşumûl bir davanın rastlantılarla, amatorce gayretlerle yurutulemiyeceği hemen anlaşılacaktır.
Boyle bir dava, bilgili, kulturlu, yaşadığı devri idrÂk etmiş, ruh dunyası sonsuzdan gelen ışıklarla pırıl prıl, guc ve kuvvetini Yaratıcının iradesiyle butunleşmede arayan, kafa ve kalb izdivacına muvaffak olmuş nesillerle temsil edildiği olcude umit verici ve istikbÂl va'dedici olacaktır. Aksine, binbir zahmetle ve birer birer elde edilen şeyler, toptan yıkılıp gidecek; yıkılıp giderken de arkadakilerin inanc ve umitlerini de beraber goturecektir.

Bugun dunyamızda, oldukca caplı sayılabilecek bir varoluş kavgasının verildiği; bir olcude cehaletin kısmen yenildiği; yararlı bir kısım duşunce sistemlerinin geliştirildiği ve bu sistemlerin azimli, kararlı takipcilerinin bulunduğu, eğer bizim dunyamız icin de gecerliyse, bir ronesansa temel teşkîl edebilecek ilmî materyal, duşunce birikimi, kultur ve san'at faaliyetlerinin umit verici ve sevindirici bir noktaya ulaşmış olduğu; bugune kadar durmadan alternatifsizliğiyle ovunen kufur ve ilhadın fikir planında butun butun iflas ettiği; mukallid ve gezginci ruhların, duşunce dilenciliğinden vazgecip kendi dunyalarına seyahata karar verdikleri birer gercektir ve bu millete hizmeti vazife bilenlerin başarı hanelerine kaydedilmesi gerekli olan onemli hadiselerdendir.

Ne varki butun bunlar, dunyalardan daha ağır bir ulu duşunceyi tahakkuk etdirmede, yapılması gerekli olan şeylerin sadece bir kısmını teşkîl etmektedir. Gercek guc ve ters-yuz edilmez kuvvete gelince o, fikir urbasına burunmuş herturlu heva ve hevesten sıyrılarak hak duşuncesiyle butunleşmekte; her yeni teşebbuste şahsî arzu ve isteklerimizi bir tarafa iterek Hakk'ın hoşnutluğunu esas almakda; bilumum yetersiz ve tutarsız davranışlarımızın cehresinde Kudreti Sonsuz'un başdondurucu irade ve iktidarını muşahede ederek, nefsÂnîlik, kendi kendimizi putlaştırma, Hakk'ın icraatında kendimize bir pay ayırma gibi şirklerden uzaklaşarak "mulk senin, sikkeyi basan sensin; hukum de sana aiddir!" gibi yuksek idrÂk ve nezîh bir anlayışta aranmalıdır.
__________________