CenĂ‚b-ı Hakk’ın Kur’Ă‚n-ı Kerîm’den ilk emri “Oku!”dur. KĂ‚inattaki her varlık ve her hĂ‚dise, Ă‚rif gonuller icin okunup anlaşılması gereken bir hikmet dersidir. Kullukta asıl mesele de “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1) emr-i ilĂ‚hîsi muktezĂ‚sınca, bu okuma istîdĂ‚dını kazanabilmektir. Esas tahsil budur. Yani her şeyde ilĂ‚hî hikmetleri okuyabilme meziyetini elde ede*bilmektir.

Kur’Ă‚n-ı Kerîm gibi kĂ‚inat da gonul gozuyle okunmak icin beşeriyete takdîm edilmiş ilĂ‚hî bir beyan mûcizesidir. Onun her zerresi, hikmet ve hakîkatlerin bir nevî zarfı hukmundedir. KĂ‚mil ve Ă‚rif bir mu’minin vazîfesi, bu zarfları acarak mazrûfu, yani icindeki ilĂ‚hî mesajları, sır ve hikmetleri okuyup lĂ‚yıkıyla idrĂ‚k edebilmektir.

Kur’Ă‚n-ı Kerîm’deki bircok Ă‚yet-i kerîme de bizleri, bu zarfların icindeki hikmet derslerini okumaya davet hĂ‚lindedir. Bunlardan birinde şoyle buyrulur:

“Şuphesiz goklerde ve yerde mu’minler icin bircok Ă‚yetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve AllĂ‚h’ın muhtelif canlıları yeryuzune yaymasında, kesin ola*rak inanan kimseler icin ibretler vardır. Gecenin ve gunduzun değişmesinde, AllĂ‚h’ın gokten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve yeri olumunden sonra onunla diriltmesinde, ruzgĂ‚rları değişik yonlerden estirmesinde, aklını kulla*nan toplum icin dersler vardır.” (el-CĂ‚siye, 3-5)

Buna benzer pek cok Ă‚yet-i kerîmede de Rabbimiz;

-MahlûkĂ‚ta dikkat cekerek; “Onlar deveye bakmazlar mı?”1,

-Coğrafî hĂ‚diselere dikkat cekerek; “Buluta, yağmura, dağlara, yeşil bitkilerin kışın olup baharda dirilmesine bakmazlar mı?”,

-Tarihe dikkat cekerek; “Gecmiş kavimlerin Ă‚*kı*bet*le*rine bakmazlar mı?” buyurarak bu dĂ‚vetini tekrarlamaktadır.

ASIL OKUYAN KALPTİR

Şunu unutmamak gerekir ki Kur’Ă‚n-ı Kerîm gibi kĂ‚inĂ‚t ve hĂ‚disĂ‚tı da asıl okuyacak ve hikmeti keşfedecek olan kalptir. Baş gozu, kalp gozune bir nevî gozluk mesĂ‚besindedir. Cunku goz, kalbin niyet ve mĂ‚hiyetine gore bakar ve gorur.

Hak dostu MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri bunu şoyle îzah eder:

“Gozlerimiz, bakışlarımız gonlun rotası is*ti*kĂ‚*metin*de*dir. Gonul isterse goz yılana bakar, yani zehire bakar; gonul isterse goz ibret alacağı, ders alacağı şeylere ba*kar.

Gonul isterse goz, dunyaya (ve nefsin arzu ettiği) dunya nîmetlerine ba*kar; gonul dilerse goz, mĂ‚nĂ‚ya (nazar eder, hikmetler devşirir) ilĂ‚hî sırlara Ă‚şinĂ‚ olur…

Gonul dilerse el parmakları ile hesap yapar, dilerse o parmaklar (mahĂ‚ret kazanır) kitap ve eserler te’lif eder.

Dikkat ediniz, butun bu işleri yapan hunerli el, aslında icte bulunan gizli bir elin (yani kalbin) dilediği gibi hareket eder. O gizli el (yani tefekkur ve tahassus merkezi olan kalp), bedenimizin şu gorunen elini maşa gibi kullanarak (musbet ve menf&#238 işler yaptırmaktadır.”

Bu bakımdan kalbi, ibret ve hikmete Ă‚şinĂ‚ kılacak şekilde mĂ‚nen hazırlamak îcĂ‚b eder.

Yusuf HemedĂ‚nî -kuddise sirruh- buyurur ki:

“Kalp ile zikir, ağac ile su gibidir. Kalp ile tefekkur ise ağac ile meyve gibidir. Ağaca su vermeden yeşermesini beklemek; yaprak ve cicek acmasını beklemeden de ondan meyve istemek hata olur. İstense bile aslĂ‚ meyve vermez. Cunku o vakit meyve zamanı değil, ağacı besleme ve îmĂ‚r etme zamanıdır. Ona su vermek, sarmaşık otundan ve yabancı şeylerden arındırmak, sonra da guneşin ısısını beklemek gerekir. Bunlar gercekleşin*ce a*ğac* tĂ‚*ze ve neşeli olur, yeşil yapraklarla suslenir. Ağac bu olgunluğa ulaştıktan sonra onun dalından meyve beklemek doğru olur. Artık bu vakit meyve zamanıdır.” (Rutbetu’l-HayĂ‚t, s. 71)

Işık olmadan goz hicbir şey goremeyeceği gibi; îmĂ‚nın nûru, Kur’Ă‚n ve Sunnet’in rûhĂ‚niyeti ol*ma**dan da, kalp gozu hic*bir ha*kî*kati goremez. Kalp*ler*de î*mĂ‚*nın nûru ise te*fek*kur*le parlar. Bu itibarla kalplerimize hayat ve kĂ‚inĂ‚tı ibret ve tefekkurle okumayı oğretmek mecbûriyetindeyiz. Nitekim hikmet ehli şoyle buyurmuşlardır:

“Kim dunyaya ibret almadan bakarsa, kalp gozunde bu gafleti nisbetinde bir korelme hĂ‚sıl olur.” (İbn-i Kesir, I, 448)

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“…De ki: Hic (kalp gozu) kor olan ile (kalp gozu) goren bir olur mu? Hic tefekkur etmez misiniz?” (el-En’Ă‚m, 50)

Rabbimizin korluğe teşbih ettiği tefekkursuzluk hĂ‚li, kalbin gaflet ile perdelenmesidir. Nice baş gozu goren vardır ki kalpleri kaskatı kesilmiş, hikmet ve hakîkatlere kapanmıştır. Boyleleri hakkında bir başka Ă‚yet-i kerîmede de:

“…Gercek şu ki, gozler kor olmaz; lĂ‚kin goğusler icindeki kalpler kor olur.” (el-Hac, 46) buyrulmuştur ki, asıl korluk de budur.

Kalp gozu kor olan bir insan, guzeli cirkin, cirkini de guzel gorur. Şirk ve cehĂ‚let karanlıklarında gomulup giden Ebû Cehil’in hĂ‚li, buna en bĂ‚riz bir misaldir. Nitekim o bedbaht, sayısız peygamber Ă‚şığının bir defa olsun gorebilmek icin can attığı Fahr-i CihĂ‚n Efendimiz’i, hĂ‚l-i hayĂ‚tında defĂ‚*lar*ca gor***me fır*sa*tı*na ermişti. Fakat nefsĂ‚nî menfaatlere dalmış, vicdanı nasırlaşmış o azgın muşrik, kalbindeki zifiri karanlık yuzunden, gozu onundeki cennet nûruna Ă‚mĂ‚ kesildi. Tıpkı İblis’in Hazret-i Âdem’e bakışındaki carpıklık gi*bi…

MevlÂn Hazretleri buyurur ki:

“Şeytan, Âdem’in camurunu (yani topraktan yaratılmış olan beden yapısını) gordu; yuceliğini goremedi. Bu dunyaya Ă‚it olan camuru seyretti. Fakat oteki Ă‚leme Ă‚it olan mĂ‚neviyĂ‚tına Ă‚mĂ‚ oldu. Şeytanın bilemediği ta*raf, insa*nın Hakk’ın halîfesi olmasıdır.”

“Ey insan, dunyadan birbirine zıt iki ses gelir. Acaba se*nin kalbin hangisini almaya istîdatlı?

O seslerden biri AllĂ‚h’a yaklaşanların (takvĂ‚ sahiplerinin) hĂ‚li, diğeri ise aldananların (fısk u fucûra dalanların) hĂ‚lidir. Bu seslerden birini kabul ettin mi, oburunu duymazsın bile! Cunku seven bir kimse, sevdiğinin zıddı olan şeylere kar*şı adetĂ‚ kor ve sağır olur.”

İşte hayatta her şeye nef*sĂ‚niyet penceresin*den bak****ma***ya karar ve*rip ken*di**ni o yon*de şart*lan*dıran biri, dĂ‚imĂ‚ kabukta takılı kalır, hic*bir şe*yin ozune ve ha*kî*ka*tine nufûz edemez.

İbn-i AtĂ‚ullah İskenderî der ki:

“Âlemin dışı guzel, ici ibrettir. Nefs, dışının guzelliğine (yani şekil şemĂ‚iline), (rûhĂ‚niyetle tezyin olmuş bir) kalp ise, icinin ibretlerine bakar.”

Bu sebeple neye ve nasıl baktığımız cok muhimdir. Ebû Ali RuzbĂ‚rî Hazretleri buyurur ki:

“…Nefsine bir defĂ‚ olsun lĂ‚yık olduğundan fazla kıymet vererek bakan kimse, (yani kibir ve gururunun esiri olan kişi) kĂ‚inattaki eşyĂ‚nın hicbirine ibret nazarıyla bakamaz.”

Demek ki, kabarık bir benlik, hoyrat bir nefis ve şiddetli bir egoya sahip olanın kalp gozu kordur. Bu yuzden bilhassa ibret nazarımızın kuvvetlenmesini, basiret nûrumuzun artmasını arzu ediyorsak, nefsimizi riyĂ‚zat ve mucĂ‚hede ile terbiye etmemiz şarttır.

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Dunyada misafir gibi olun! Mescidleri ev ittihĂ‚z edin! Kalplerinizi rikkate (incelik, zarĂ‚fet ve hassĂ‚siyete) alıştırın! (İlĂ‚hî azamet ve kudret akışlarını) cok tefekkur edin ve (ilĂ‚hî nîmetlere lĂ‚yıkıyla şukredememek endişesiyle) cok ağlayın! NefsĂ‚nî arzularınız sizi değiştirmesin!..” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 358)

Varlık Nûru r Efendimiz’i rakik kalpli Ebû Bekir t da gordu. O’nun sĂ‚dık bir Ă‚şığı ve dostu oldu. Ebû Bekir t Peygamber Efendimiz’e yanında bile hasret kaldı, hayatının her Ă‚nını O’na dĂ‚sitĂ‚nî bir muhabbet ve hayranlık icinde yaşadı.

O yuzden hicbir şeye şeytan gibi nefsĂ‚niyetin kasvetli penceresi ardından bakmamalı, bilĂ‚kis her şeye Ebû Bekir t ve emsĂ‚li kĂ‚mil mu’minler gibi, rûhĂ‚niyet nûruyla bakabilmenin gayreti icinde olmalı…

Zira şĂ‚irin dediği gibi:
“Aşkla nur gorunen, Kinle nĂ‚r olur. Galat-ı ru’yete bir misĂ‚l olur,

Ebû Cehil ile İmĂ‚m-ı Ali!..” 2

İBRET
MANZARALARI…

Ebû Suleyman DĂ‚rĂ‚nî şoyle der:

“Evimden cıkıyorum, gozumun iliştiği her şeyde AllĂ‚h’ın bana olan bir nîmetini goruyorum. Ondan bir ibret alıyor, ders cıkarıyorum.” (İbn-i Kesir, I, 447)

Sufyan bin Uyeyne de bu hĂ‚lin îzĂ‚hı sadedinde, bir şĂ‚ire Ă‚it olan:

“İnsan, duşunce sahibi olursa, her şeyden bir ders alır.” sozunu sık sık tekrar ederdi. (İhyĂ‚, IV, 764)

Hayatın her Ă‚nı, ilĂ‚hî kudret ve azameti hatırlatıp hikmet ve ibret almaya ve*sî*le olan ni*hĂ‚*yet*siz* vĂ‚**kı**a ve manzaralarla do*lu**dur. Ce*nĂ‚b-ı Hak bu vĂ‚**kı*a ve man*za*ra*lar*dan ib*ret almaya dĂ‚vet sadedindeki pek cok Ă‚yet-i kerîmeden birinde şoyle buyurur:

“Size, (varlığına ve birliğine delĂ‚let eden) Ă‚yetlerini (mûcizelerini) gosteren, size gokten rızık indiren O’dur. (Bu Ă‚yetlerden,) AllĂ‚h’a yonelenden başkası ibret almaz.” (el-Mu’min, 13)

Hakîkaten, dunya kurulduğundan bugune kadar hicbir canlının rızkı ihmĂ‚l edilmeden sayısız ilĂ‚hî sofralar kurulmuş ve hĂ‚len de kurulmaya devam etmektedir. Bir duşunecek olursak; dunyanın dortte ucu su ile kaplıdır. Dortte birinin buyuk bir kısmı da bitki yetiştirmeye elverişli olmayan kayalıklar veya collerden oluşmaktadır. Geriye kalan cok az bir kısmı topraktır. Ancak o ne yuce bir kudrettir ki, bu toprağı sonsuz bir istihĂ‚le ile, yĂ‚ni değişim ve donuşumle butun canlıları doyuracak gıdĂ‚ların kaynağı kılmıştır.

Peygamber Efendimiz r şoyle buyurur:

“Allah -azze ve celle- «Sen infĂ‚k et ki, Ben de sana infĂ‚k edeyim.» buyurdu. AllĂ‚h’ın hazineleri geniştir. Butun mahlûkĂ‚ta verdiği rızıklar O’nun hazinesinden hicbir şey eksiltmez. O, gece gunduz ardı arkası kesilmez infaklarda bulunur. SemĂ‚ ve arzı yarattığı gunden beri AllĂ‚h’ın infĂ‚k ettiği şeyleri duşunun! Bunlar, O’nun mulkunden hicbir şey eksiltmemiştir.” (BuhĂ‚rî, Tefsîr 11/2, Tevhîd 22)

Yine ne ibretlidir ki, kar yağıp her yanı kapladığında, sayısız canlı, toprağın sînesine sığınır ve uzun bir muddet HĂ‚lık’ın muhĂ‚fazası ile orada sağ-sĂ‚lim kalır. Rabbimiz toprağı onlar icin Ă‚deta bir kundak kılar. Bu yuzden, karlar eridiğinde ortalıkta o canlılara Ă‚it cesed yığınları gormeyiz. Butun o mahlûkĂ‚t, yine toprağın ustune cıkıp hayatlarını surdururler.

İşte ibret nazarıyla bakabilenler icin sadece bu hakîkatler bile icinde yaşadığımız cihandaki ilĂ‚hî nizam ve Ă‚hengin ne kadar muhteşem olduğunu, dolayısıyla Rabbimizin sonsuz ilim, kudret ve hikmetini ifĂ‚deye kĂ‚fîdir.

Yine Ă‚yet-i kerîmede Rab*bi*miz:

“Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah’tır. O, her şeyi işitir ve bilir.” (el-Ankebût, 60) buyurarak mahlûkĂ‚tın rızık husûsundaki tevekkul, teslîmiyet ve kanaat hĂ‚line mukĂ‚bil, insanoğlunun bu husustaki hırs ve endişesinin ne kadar yersiz olduğunu vurgulamaktadır.

HĂ‚fız-ı ŞîrĂ‚zî de bir şiirinde insanı;

«يك قطره خونست، هزار انديشه»

(yek katre-i hônest, hezĂ‚r endişe) yani «bir damla kan, binlerce endişe» şeklinde tĂ‚rif etmiştir.

Yine etrafımızdaki ilĂ‚hî vitrinleri ibret nazarıyla seyrettiğimizde goruruz ki, basit birer ot gibi gozuken ceşitli ciceklerin topraktan bulup cıkardıkları renkler, kokular ve yapraklar, hicbir kimyagerin bir eşini yapmaya muktedir olamadığı ne kadar hĂ‚rika keyfiyetlerdir!

Hayvan, otu et ve sut yaparken, varlıkların en mutekĂ‚mili olan insanoğlu, gunumuzun en ileri teknolojisiyle donatılmış bir kimya laboratuvarında bile tonlarca ottan bir gram et veya sut îmĂ‚l edememektedir.

İnsan vucûdunda ilĂ‚hî bir program dĂ‚hilinde muthiş bir Ă‚henkle işleyen organların veya sadece bir tek doku hucresi icindeki yuzlerce ceşit biyokimyasal reaksiyonun idĂ‚re ve kontrolu bir gunluğune bizim elimize bırakılsaydı, belki birkac dakika bile dayanamaz, kimbilir ona kac Ă‚rıza yaptırırdık?

Ne ibrettir ki, bir yanda on tonluk bir filin -CenĂ‚b-ı Hakk’ın musahhar kılmasıyla- on yaşındaki bir cocuğa tĂ‚bî olduğunu gormekteyiz; diğer yanda ise -insanın acziyetinin bir ifĂ‚desi olarak- cıplak gozle gorulemeyecek kadar kucuk bir virusun nice guclu-kuvvetli cusseleri yere sermekte olduğunu!..

Demek ki insan, Ce*nĂ‚b-ı Hakk’ın lutfettiği kud*reti hicbir zaman nefsine mĂ‚l etmemeli, aslĂ‚ buyuklenmemeli, nîmetin asıl sĂ‚hibini unutmamalı, dĂ‚imĂ‚ şu*kur duy*gu*ları icin*de ol*malı ve ilĂ‚hî kudret karşısında kendisinin bir toz zerresi bile olmadığını anlayıp dĂ‚imĂ‚ Hakk’a ilticĂ‚ etmelidir. Zira alıp verdiği nefesin dahî buyuk bir ilĂ‚hî nîmet olduğunu bilmelidir.

Hakikaten, en ileri teknoloji ile îmĂ‚l edilmiş bir ucağa bindiğimiz zaman bile; “Şayet yuksek irtifĂ‚dayken basınc duşerse otomatik olarak onunuze gelecek olan oksijen maskelerini takın!” diye anons edilir.

HĂ‚lbuki hic kimse; “Acaba yarın havadaki oksijen miktarı yuzde 21’den yuzde 25’e cıkar mı, yahut yuzde 18’e duşer mi, kendime bir oksijen tupu alsam mı?” diye bir endişe gecirmiyor. Cunku inanan-inanmayan herkes, ilĂ‚hî nizĂ‚ma tabiî bir îtimad hĂ‚linde hayatını surdurebiliyor… Aksi hĂ‚lde insan, karşı karşıya olduğu her turlu hayĂ‚tî risk ve tehlikenin farkında olsa, hayat cekilmez olurdu.

Bunun gibi sayısız hakîkatleri lĂ‚yıkıyla tefekkur edebilen bir insan, dunya uzerindeki butun canlıların, hayatta kalabilmek icin bile nasıl buyuk bir ilim ve kudretin yardım ve himĂ‚yesine muhtac olduğunu kavramakta gecikmez. Tek başına gercekleştirmeye katiyen guc yetiremeyeği musait şartlar icinde, Ă‚deta ilĂ‚hî hĂ‚rikalar Ă‚leminde ve mûcize eseri yaşadığını anlar. Bunu anlayan hicbir akıl, mantık, iz’an ve vicdan da, Âlemlerin HĂ‚lık’ı ve NĂ‚zım’ı olan Allah TeĂ‚lĂ‚’ya baş kaldırma nankorluk ve kustahlığında bulunamaz.

HÂDİSELERDEKİ İBRETİ
GOREBİLMEK

KĂ‚inat kitabındaki bu manzaralar gibi, insanın hayatta karşılaştığı hĂ‚diseleri de ibret nazarıyla okuması îcĂ‚b eder. Zira her oluş, hassas ve rakik bir gonul sahibi olan insana ince mesajlar verir.

MeselĂ‚ bir hasta gorduğumuz zaman duşunmeliyiz: “Ben de aynı durumda olabilirdim. Bu hasta insan, şu anda etrafından şefkat, merhamet ve alĂ‚ka gormeye muhtac. Demek ki benim ona yakınlaşıp onun sıkıntısını gidermeye calışmam lĂ‚zım. Onun eksiğini telĂ‚fî edip muzdarip gonlunu tesellîye calışmam lĂ‚zım. Zira Efendimiz r sık sık; «Bugun bir hasta ziyaret eden var mı?» diye sorardı…”

Yine bir trafik kazası gorduğumuz zaman; “O kazanın icinde ben de olabilirdim. Yahut en yakınlarım olabilirdi.” diye duşunerek sahip olduğumuz hayat, sıhhat ve Ă‚fiyet nîmetleri icin şukretmeliyiz.

Bir yetim gorduğumuzde, o yetim bizi hissen tĂ‚ Peygamber Efendimiz’e kadar goturmeli, Efendimiz’in de bir yetim olarak dunyaya geldiğini hatırlatıp onlara karşı vazifelerimizi duşundurmeli. Bu husustaki durumumuzu muhĂ‚sebe etmeye sevk etmeli...

Ote yandan, hayattaki her nîmet gibi mah*rû*mi*yetlerin de bir imtihan cilvesi olduğunu hatırımızdan cıkarmamalıyız. ŞĂ‚yet Allah bir şeyi nasip etmemişse, bunu da gonul gozuyle okuyup; “Bunda da bir hayır vardır.” diyerek her hĂ‚lukĂ‚rda şukredebilmeliyiz.

MeselĂ‚ Allah bir evlat nasip etmemişse, kahır gibi gorunen bu hĂ‚disede nice lutufların gizli olabileceğini duşunmeliyiz. Zira nice anne babalar, evlĂ‚tlarının icine suruklendikleri ci*na*yet, fuhuş, narkotik, inancsızlık gibi rezillikler sebebiyle, evlĂ‚t sahibi olmanın sevinciyle aslĂ‚ kıyaslanamayacak derecede şiddetli uzuntu ve pişmanlıklar yaşamaktadırlar. Hayatın hangi surprizlere gebe olduğunu bilemeyeceğimiz icin, icinde bulunduğumuz her hĂ‚le şukredebilme firĂ‚set ve dirĂ‚yetini gostermeye calışmalıyız. Cun*ku bĂ‚*zen AllĂ‚h’ın kahrı lutuf icinde saklı, bazen de lutfu kahır icinde gizli olabilmektedir.

Unutmayalım ki fĂ‚nî bir imtihan Ă‚leminde bulunuyoruz. Burada asıl mesele de, CenĂ‚b-ı Hakk’a guzel bir kullukta bulunabilmektir. Bu yuzden hayatın basit engellerine takılmadan gonlumuzun huzurunu muhĂ‚faza etmeliyiz.

Hayattaki en muhim ibret vesîlesi ise karşılaştığımız cenĂ‚ze manzaralarıdır. Nitekim HĂ‚tem-i Esam Hazretleri’ne:

“–Biz, nasıl ve ne zaman dunyĂ‚ya ibret gozuyle bakanlardan olabiliriz?” diye sorduklarında, Hazret şu karşılığı vermiş:

“–Dunyada her şeyin sonunun harap, herkesin gideceği yerin de toprak olduğunu gorduğunuz zaman! Bir kimsenin evinden veya yakınından bir cenĂ‚ze cıkar da o kimse bundan ibret almazsa, ona ne ilmin, ne hikmetin, ne de vaaz ve nasihatin bir faydası olur.”

Bu sebeple bizler de bir cenĂ‚ze gorduğumuzde*; “Bugun o tabutun icindeki ben olabilirdim.” deyip hayatımız uzerinde nefis muhĂ‚sebesine girebilme*liyiz. Dunyalık olarak yalnız ke*fe*ni*miz*le kabre gireceğimizi, daha sonra ise kefenimizin de cesedimizin de aslına, ya*ni top*rağa doneceğini ve geriye sadece îman ve amellerimizin kalacağını duşunmeliyiz. Gorduğumuz cenĂ‚zeye yapılacak muĂ‚melenin, bizim de bir gun mutlaka başımıza geleceğini hatırlamalıyız.

Hasan-ı Basrî Haz*ret*le*ri’*nin şu hĂ‚li, bu hususta bizler icin ne guzel bir irşad numûnesidir:

Katıldığı bir cenazede defin işlemleri bittikten sonra yanındaki bir zĂ‚ta Hasan-ı Basrî Hazretleri sordu:

“–Bu vefĂ‚t eden zĂ‚t, acaba şu anda dunyaya geri donup sĂ‚lih amellerini, zikirlerini artırmayı ve gunahlarına daha fazla istiğfar etmeyi duşunuyor mudur?”

O zÂt da:

“–Evet, tabiî ki duşunuyordur.” dedi. Bunun uzerine Hasan-ı Basrî Hazretleri şoyle buyurdu:

“–O hĂ‚lde bize ne oluyor ki bu vefĂ‚t eden kişi gibi duşunmuyoruz?” (İbnu’l-Cevzî, el-Hasenu’l-Basr&#238

Dolayısıyla biz de kalan hayatımızın, Rabbimizin bizlere tanıdığı bir muhlet olduğunu idrĂ‚k ederek ona gore değerlendirmeli ve kendimizi olum gerceğine guzelce hazırlamalıyız.

VelhĂ‚sıl zerreden kurreye kadar butun bir kĂ‚inat ve onda meydana gelen her turlu hĂ‚dise, okuyabilen gonuller icin muazzam bir ibret ve hikmet dîvĂ‚nıdır… İlĂ‚hî bir imtihan dershĂ‚nesi olan bu hayattaki asıl tahsil de, bu dîvĂ‚nı gonul gozuyle okuyabilmektir. Zira Şeyh SĂ‚dî-i ŞîrĂ‚zî’nin dediği gibi:

“Akıl sĂ‚hipleri nazarında yeşil ağacların her bir yaprağı mĂ‚rifetullah icin bir dîvandır. GĂ‚filler icin ise butun ağaclar bir yaprak bile değildir.”

CenĂ‚b-ı Hak, kalplerimizi nefsĂ‚niyetin hoyratlığı icerisinde hantallaşmaktan muhĂ‚faza buyursun. “Oku” emr-i celîli muktezĂ‚sınca, zer*reden kurreye her şeyi okuyabilecek hassas bir gonul kıvĂ‚mı nasîb eylesin. KĂ‚inat ve hĂ‚disat mektebinin sır ve hikmet derslerinden gonullerimize ulvî hisseler lutfeylesin…

Âmîn!

DİPNOTLAR: 1. CenĂ‚b-ı Hakk’ın el-BĂ‚rî ve el-Musavvir sıfatları, O’nun mahlûkĂ‚tı birbirinden farklı şekil ve sûretlerde yaratıp her varlığı icinde bulunacağı şartlara ve goreceği vazifeye munĂ‚sip kĂ‚biliyetlerle techîz etmesini ifĂ‚de eder. Hayvanat icinde deveye verilen husûsiyetler, bunun tipik bir misĂ‚lidir. O, su ve bitkinin cok az bulunduğu col iklîminde yaşadığı icin, horgucunde cok uzun bir muddet yetecek şekilde su depolayıp yediği bitkileri cok uzun bir muddetle icinde taze tutabilecek şekilde yaratılmıştır. Şuphesiz bu, ilĂ‚hî ilim, kudret ve sanatın hayranlık verici sayısız tezĂ‚hurlerinden sadece biridir. 2. Kadir Mısıroğlu, Cemre, s. 76, İstanbul, 2007.
__________________