“AllĂ‚h mu’minlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır...” (et-Tevbe, 111)
İmtihan icin gonderildiğimiz şu fĂ‚nî Ă‚lemde, insanoğluna lutfedilen kıymetlerin başında “can ve mal” gelir. Mu’minler, bu kıymetleri ciddî gĂ‚yeler ve ulvî idealler uğrunda kullanmaya mecburdurlar. ZîrĂ‚ Ă‚yet-i kerîmede:
“AllĂ‚h mu’minlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır...” (et-Tevbe, 111) buyrulmuştur.
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚’nın insanoğluna lutfettiği can ve mal gibi her turlu imkĂ‚n birer emĂ‚nettir. Butun nîmetler O’ndandır ve O’na Ă‚ittir. Bu yuzden Ă‚rif gonullerin Hakk’a karşı duyguları dĂ‚imĂ‚:
“Alan Sen’sin, veren Sen’sin, kılan Sen!.. Ne verdinse odur. Dahî nemiz var!..” ifĂ‚deleri istikĂ‚metinde olmuştur. Bunun netîcesinde AllĂ‚h dostları, bir kul olarak Hak katındaki hicliklerini idrĂ‚k hĂ‚linde olup, nĂ‚il oldukları nîmetleri, o nîmetlerin gercek sĂ‚hibi olan AllĂ‚h’tan esirgemek gafletinden son derece kacınmışlardır.
AllĂ‚h’ın, kendisine yaklaşmaya vesîle kıldığı nîmetleri CenĂ‚b-ı Hakk’ın emrinin hilĂ‚fına yanlış yerlerde kullananlar icinse acı bir îkĂ‚z-ı ilĂ‚hî vardır. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticĂ‚ret, hoşlandığınız meskenler size AllĂ‚h’tan, Rasûlunden ve AllĂ‚h yolunda cihĂ‚d etmekten daha sevgili ise, artık AllĂ‚h emrini getirinceye kadar bekleyin. AllĂ‚h, fĂ‚sıklar topluluğunu hidĂ‚yete erdirmez.” (et-Tevbe, 24)
Âyet-i kerîme muktezĂ‚sınca dunyĂ‚ hayatında bizlere bir imtihan vesîlesi olarak emĂ‚net edilen can ve mal nîmetlerini rızĂ‚-yı ilĂ‚hî istikĂ‚metinde kullanabilmek, CenĂ‚b-ı Hak ve Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbetimizin en bĂ‚riz olcusudur. ZîrĂ‚ seven, sevdiği uğruna, sevgisi olcusunde fedĂ‚kĂ‚rlık yapmayı en buyuk zevk olarak telakkî eder. Bu hĂ‚l, sevginin şiddeti nisbetinde tĂ‚ candan yapılacak fedĂ‚kĂ‚rlıklara kadar ulaşır.
En ağır ve meşakkatli bedel, îmĂ‚n muhabbetinin bedelidir. ZîrĂ‚ o sĂ‚yede kalbin ufukları acılır, can da mal da bu bedeli odemek icin Hakk’ın rĂ‚zı olacağı en isĂ‚betli yerlere comertce ve seve seve sarf edilir. ÎmĂ‚nın lezzet, heyecan ve hazzıyla can ve mal gibi her turlu imkĂ‚nlardan fedĂ‚kĂ‚rlık yapmak, gonulde bir huzur kaynağı ve kalbde bir meslek hĂ‚line gelir.
Yine bir Ă‚yet-i kerîmede CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini AllĂ‚h yoluna adamış, bu sebeple yeryuzunde kazanc icin dolaşamayan fakirler icin olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmĂ‚larından tanırsın. Cunku onlar yuzsuzluk ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak AllĂ‚h bilir.” (el-Bakara, 273)
AllĂ‚h yolunda fedĂ‚karlık yapanların kalblerinde, Ă‚yet-i kerîmede buyrulan “Sen onları sîmĂ‚larından tanırsın.” beyĂ‚nının tecellîsiyle bu hususta bir firĂ‚set, yĂ‚ni ince duşunuş hĂ‚sıl olur, infak duygusu bir meslek hĂ‚line gelir. Her meslek sĂ‚hibi, mesleğiyle ulfet hĂ‚lindedir. Yukarıdaki Ă‚yet-i kerîmenin şumûlune girebilmek icin kendisini Hakk’a adayanların ve bilhassa Kur’Ă‚n-ı Kerîm hizmetinde bulunanların durumlarına gonul gozuyle nazar edip onlarla ulfet hĂ‚linde olmak gerekir. ZîrĂ‚ Ă‚yet-i kerîmenin mefhûm-ı muhĂ‚lifine dikkat edersek, AllĂ‚h yolunda gayret eden mahfiyet sĂ‚hibi gonul insanlarına duyarsız bir kalb ile onlardan uzak durmanın en fecî bedbahtlıklardan biri olduğunu kolayca anlayabiliriz.
Bu itibarla îmanlı zenginler servetlerini ilme, ahlĂ‚ka ve bilhassa kendilerini Kur’Ă‚n hizmetine adayanlara seferber etmeli; muhtac yoksullarla ilgilenip garip yaşayan cilekeş mu’minlerin civĂ‚rından kacmamalıdırlar.
Malı ve canı yanlış yere sarfedenler, AllĂ‚h’ın vermiş olduğu nîmetlerin ziyanlığı icindedirler. CenĂ‚b-ı Hak, bu gaflete duşenlerin fecî Ă‚kıbetini Ă‚yet-i kerîmede şoyle beyan buyurur:
“…Altın ve gumuşu yığıp da onları AllĂ‚h yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azĂ‚bı mujdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gun (onlara denilir ki): «İşte bu, kendiniz icin biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azĂ‚bını) tadın!»” (et-Tevbe, 34-35)
Bu itibarla; kazanclarımızı ve omur nîmetini, ebedî hayĂ‚ta elverişli bir şekilde duzenlemekle mukellef bulunmaktayız. Şeyh SĂ‚dî’nin dunyĂ‚ metĂ‚ına aşırı duşkunlukle cimrilikte bulunanlara yaptığı şu îkaz ne kadar ibretlidir:
“Para yığmakla yukseleceğini sanma. Duran su fenĂ‚ kokar ve kurur. Bağışlamaya ve akıtmaya calış. Akan suya gok yardım eder. Yağmur yağdırır, sel gonderir, onu deryĂ‚ eder.”
Dolayısıyla asıl mĂ‚rifet, comertlik ve diğergĂ‚mlıkla gonlu deryĂ‚ hĂ‚line getirip Hakk’ın lutfettiği nîmetleri ve dunyĂ‚ ticĂ‚retini Ă‚hiret zenginliğine donuşturebilmektir. Bu bakımdan malın hayırlısı, sĂ‚hibinden once Ă‚hirete gonderilen; canın hayırlısı da AllĂ‚h rızĂ‚sı istikĂ‚metinde kullanılabilendir.
Nitekim Ebû Zer -radıyallĂ‚hu anh-’a Ă‚it şu hikmetli sozler, aynı zamanda bir mu’minin dunyĂ‚ nîmetlerine bakış tarzının nasıl olması gerektiğini de hulĂ‚sa etmektedir:
“Bir malda uc ortak vardır. Birincisi mal sĂ‚hibi, yĂ‚ni sen, ikincisi kaderdir. O, hayır mı, yoksa felĂ‚ket ve olum gibi şer mi getireceğini sana sormaz. Ucuncusu mîrascıdır. O da bir an once başını yere koymanı (yĂ‚ni olmeni) bekler, olunce malını alır goturur, sen de hesĂ‚bını verirsin. Eğer gucun yeterse sen bu uc ortağın en Ă‚cizi olma.
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚: «Sevdiğiniz şeylerden infĂ‚k etmedikce birre (hayrın kemĂ‚line) eremezsiniz…» (Âl-i İmrĂ‚n, 92) buyuruyor. İşte benim en sevdiğim malım şu devemdir, (Ă‚hirette karşıma cıkması icin) onu kendimden once gonderiyor (sadaka olarak veriyor)um.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 163)
Bu bakımdan AllĂ‚h’ın lutfettiği nîmetler, kulu Rabbine yaklaştıracak bir ebediyet ışığı olmalıdır. ZîrĂ‚ can ve mal nîmetleri AllĂ‚h yolunda sarf edildiği takdirde Kur’Ă‚nî ifĂ‚deyle bir “zînet” olurken, aksi hĂ‚lde “fitne”ye donuşmektedir.
AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, ummetinin mustakbel fitnesi hakkında şoyle buyurur:
“Her ummetin bir fitnesi vardır. Benim ummetimin fitnesi de maldır.” (Tirmizî, Zuhd, 26/2336)
Bizler icin birer imtihan sebebi kılınan can ve mal nîmetlerini doğru kullanabilmeye dĂ‚ir pek cok îkĂ‚z-ı ilĂ‚hî bulunmaktadır. Nitekim bu husustaki birkac Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihĂ‚d ettiler. İşte butun hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (et-Tevbe, 88)
“Ey îmĂ‚n edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticĂ‚reti size gostereyim mi? AllĂ‚h’a ve Rasûlune inanır, mallarınızla ve canlarınızla AllĂ‚h yolunda cihĂ‚d edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin icin daha hayırlıdır.” (es-Saff, 10-11)
Birgun bir bedevî AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’e:
“–YĂ‚ RasûlallĂ‚h! Hayırlı insan kimdir?” diye sorar.
AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de:
“–Canı ve malı ile AllĂ‚h yolunda calışan mu’mindir.” (BuhĂ‚rî, CihĂ‚d, 2; Muslim, İmĂ‚ret, 122) buyurur.
Âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde ifĂ‚de buyrulan mal ve can ile cihattan maksat, yalnız kılıc harbi değildir. Kılıc, zulmu kaldırmak, hakkı tevzî etmek gibi zarûret hĂ‚llerinde kullanılan bir demir parcasıdır. Esas fetih, gonullerin fethidir.
Nitekim cihad Ă‚yetlerinin cokca indiği Mekke doneminde mu’minlerin henuz ciddî bir harp gucu yoktu. CĂ‚hiliye insanlarının terorune karşı İslĂ‚m’ı, yĂ‚ni insanlığı, hakkı, adĂ‚leti tevzî ve tebliğ adına yalnız bir mu’min yureği sergileyebiliyorlardı. TĂ‚rihte hidĂ‚yet futûhĂ‚tlarını seyrettiğimiz zaman bunu daha bĂ‚riz bir şekilde gormekteyiz. I. Murad Han’ın Kosova’yı, FĂ‚tih Sultan Mehmed Han’ın da Bosna’yı fethinden sonra bu mıntıkalara gonul ehli, temiz Anadolu halkı yerleştirilmiş, Arnavutlar ve Boşnaklar, onların gonul guzelliklerine meftûn olarak hidĂ‚yetle şereflenmişlerdir.
Canakkale harbi esnĂ‚sında Musluman Turk askerlerine esir duşerek gorduğu şefkat, merhamet, fazîlet ve îmĂ‚n nezĂ‚keti karşısında oldurmeye geldiği mu’min askerlerin gonul iklîminde rûhu dirilerek hidĂ‚yetle şereflenen Josef Miller (Anzaklı Omer) ve daha niceleri, gonul futûhĂ‚tının tĂ‚rihî misĂ‚llerinden sadece birer ornektir. Fethettikleri beldelerin halkını selĂ‚mete garkederek muzdarip ruhlara hayat veren ecdĂ‚dımız, kan dokucu olarak değil, kalb kurtarıcı olarak savaşmışlardır.
Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de insanları hidĂ‚yete kavuşturma gĂ‚yesiyle “AllĂ‚h yolunda cihĂ‚d etme”ye dĂ‚ir pek cok ifĂ‚de yer almaktadır. Ancak bunların mahdud bir kısmında sıcak savaş demek olan kıtalden bahsedilir. O da zarûret hĂ‚lindedir. İslĂ‚m’da mudĂ‚faa veya îlĂ‚-yı kelimetullĂ‚h, yĂ‚ni AllĂ‚h’ın kelimesini yuceltmek gĂ‚yesi dışında yapılabilecek bir harp yoktur. Sırf toprak elde etmek icin yapılan savaşlar, insanlığın yuz karası bir zulumdur. HĂ‚lbuki İslĂ‚m’da savaş mutlakĂ‚ hakkı tevzî, hidĂ‚yetlere vesîle olmak ve zulmu bertaraf etmek gibi ulvî gerekcelere istinĂ‚d eder. ZîrĂ‚ Kur’Ă‚nî ifĂ‚deyle:
“…Kim, kĂ‚til olmayan ve yeryuzunde fesat cıkarmayan bir kimseyi oldururse butun insanları oldurmuş gibi olur. Her kim (de) bir canı kurtarırsa butun insanları kurtarmış gibi olur.” (el-MĂ‚ide, 32)
İşte bu olculer dĂ‚hilinde ve İslĂ‚mî gĂ‚yeler uğrunda mu’minlerin mallarıyla ve canlarıyla yapacakları her turlu fedĂ‚kĂ‚rlık, Hak katında cenneti satın almak gibi buyuk bir ilĂ‚hî lutfa medĂ‚r olacak davranışlardır.
Diğer taraftan, canı ve malı Hak yolunda kullanabilmek, guzel ahlĂ‚ka burunmek ve amel-i sĂ‚lihlerle rûhumuzu arındırmak; onları AllĂ‚h ve Rasûlu’nun buyurduğu istikĂ‚mette sarf etmek sûretiyle olur. Bir mu’min; fakir, orta hĂ‚lli veya zengin, hayatın her ne kademesinden olursa olsun, AllĂ‚h Rasûlu’nun nezih hayatını kendisine ornek almalıdır. ZîrĂ‚ AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- varlıkta da yoklukta da comertliğin zirvesinde idi. O, ashĂ‚bını zengin-fakir ayırt etmeksizin comertlik ve infĂ‚ka teşvîk ederdi.
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ashĂ‚bına dînî bir gĂ‚ye icin yardım teklifinde bulununca kadınlar ve hattĂ‚ kucuk kız cocukları bile zînetlerini huzûr-ı saĂ‚dete doker; kupelerini, bileziklerini, gerdanlıklarını kopararak gonulden fedĂ‚kĂ‚rlıkta bulunurlardı.
SahĂ‚be-i kirĂ‚mın, infaktan muaf olacak derecede imkĂ‚nı bulunmayanları dahî infak ecrine nĂ‚il olabilmek icin kimisi dağdan odun getirerek, kimisi ise kuyudan su cekerek tasaddukta bulunur, velhĂ‚sıl infak heyecĂ‚nı icinde elinden gelen gayreti gosterirdi.
Bu infak heyecanını yaşayanlardan biri de Ebû Akîl el-EnsĂ‚rî -radıyal*lĂ‚hu anh-’tır ki, o da iki olcek hurma karşılığında butun gece sırtında su taşımış, kazancının yarısını Ă‚ilesinin ihtiyĂ‚cı icin alıkoyup diğer yarısını AllĂ‚h’ın rızĂ‚sını kazanmak umîdiyle RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’e getirmiştir.
Dolayısıyla sadakaların miktĂ‚rı husûsunda herkesin tĂ‚kati kendisi icin bir kıyas olcusu olmakla birlikte onun asıl Hak katındaki kıymetini belirleyen, infaktaki fedĂ‚karlığın derecesi ve kalbdeki comertliğin olcusudur.
Mal ve canın Hak yolunda kullanılmasının en guzel orneğini AshĂ‚b-ı Guzîn Efendilerimiz sergilemişlerdir. Onlar, hakkın, hayrın ve ebedî kurtuluş dĂ‚vetinin, imkĂ‚nlarının varabileceği son noktaya kadar ulaşabilmesi gayretiyle canlarını ve mallarını bu uğurda comertce seferber etmişlerdir.
Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-’ın şu hĂ‚li de bunun sayısız misĂ‚llerinden biridir. Kendisine Hayber ganîmetlerinden kıymetli bir arazî duşen Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-, RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’e gelerek:
“–YĂ‚ RasûlallĂ‚h! Hayber’de bir yer edindim ki bugune kadar onun gibi kıymetli bir yer elde edememiştim. Onu ne yapmamı emredersiniz?” dedi.
Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz de şoyle buyurdu:
“–İstersen onun aslını (AllĂ‚h icin) hapset ve onu(n gelirini) vakfet!”
Bunun uzerine Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-, arĂ‚zîsini şu şartlarla vakfetti: Onun aslı satılamaz, hibe edilemez ve ona vĂ‚ris olunamaz. O, fakirler, yakın akrabĂ‚lar, kole Ă‚zĂ‚d etmek, AllĂ‚h yolunda harcamak ve yolda kalmış kimseler icindir.” (BuhĂ‚rî, Şurût, 19; Muslim, Vasiyet, 15)
Bugun bizler de, ashĂ‚b-ı kirĂ‚mdaki îmĂ‚n aşk ve vecdiyle kendi hĂ‚limizi mukĂ‚yese edip bir vicdan muhĂ‚sebesine girmek mecbûriyetindeyiz. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m, dunyĂ‚ hayatını Ă‚hiret saĂ‚detine sermĂ‚ye kılmak icin fakirlikten korkmaksızın bir infĂ‚k seferberliğine girmişlerdi. Bizler de Ă‚hiretimizi tefekkur ederek, onların bu yuce fazîletinden nasîb alabilme heyecĂ‚nı icinde olmalıyız.
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Kimin endişesi Ă‚hiret olursa, AllĂ‚h, zenginliği onun kalbine koyar, işlerini dağınıklıktan kurtarır ve dunyĂ‚ ona boyun eğerek gelir. Her kimin endişesi de dunyĂ‚ olursa AllĂ‚h fakirliği onun gozu onune koyar, kendisini derbeder eder ve dunyĂ‚dan kendisine ancak takdîr edildiği kadar gelir.” (Tirmizî, SıfĂ‚tu’l-KıyĂ‚me, 30)
Dolayısıyla mu’mine yakışan, AllĂ‚h rızĂ‚sı icin mĂ‚lî ve bedenî fedĂ‚kĂ‚rlıkta bulunmak sûretiyle comertliğin vicdan huzûrunu, cimriliğin fĂ‚nî ve nefsĂ‚nî vesveselerine tercih etmektir.
Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ -kuddise sirruh-, comertlik hasletini ve cimrilik iptilĂ‚sını ne guzel ifĂ‚de eder:
“Comertlik cennet selvisinin dalıdır. Bu dalı elinden bırakana eyvahlar olsun. Ekin eken, once ambarı boşaltır, ama sonra hĂ‚sılĂ‚tı pek cok olur. Fakat tohumu ambarda tutan ise, sonunda onu farelere yem eder.
Unutmamak gerekir ki mulk, hakîkatte AllĂ‚h’a Ă‚ittir. Kul ancak muayyen bir zaman icin onun tasarrufcusu veya veznedĂ‚rı durumundadır. Aksi hĂ‚lde malının kendisini bĂ‚kî kılacağını zannederek, yeryuzunde yerli edĂ‚sı icinde ve gĂ‚filĂ‚ne yaşayarak ziyĂ‚n edilen can ve mal, sĂ‚hibine yuz karası olmak ve rûha zehir sacmaktan başka ne işe yarar?
Bu husustaki îkĂ‚z-ı ilĂ‚hî ne muthiştir:
“AllĂ‚h’ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infĂ‚k etmekte) cimrilik gosterenler sanmasınlar ki o, kendileri icin hayırlıdır; tersine bu onlar icin pek fenĂ‚dır. Cimrilik ettikleri şey de kıyĂ‚met gununde boyunlarına dolanacaktır. Goklerin ve yerin mîrĂ‚sı AllĂ‚h’ındır. AllĂ‚h butun yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmran, 180)
AllĂ‚h’ın verdiği nîmetleri ziyĂ‚n edenler icin CenĂ‚b-ı Hak îkaz mĂ‚hiyetindeki diğer bir Ă‚yet-i kerîmede de şoyle buyurur:
“(Rasûlum!) Onların malları ve cocukları Sen’i imrendirmesin. Cunku AllĂ‚h, bunlarla ancak dunyada onların azaplarını coğaltmayı ve onların kĂ‚fir olarak canlarının guclukle cıkmasını istiyor.” (et-Tevbe, 85)
Gonlune mĂ‚nevî Ă‚lemin nurlu parıltılarını duşurmeyen dunyĂ‚ sermĂ‚yeleri; ancak şeytanların paylaşacakları nasiplerdir. Yalnız cuzdan ve kasalar uzerinde ziyĂ‚n edilen bir omrun, iki mezar taşı arasında bir fĂ‚ciĂ‚ ifĂ‚desi olacağını kavramak zor değildir.
RivĂ‚yet edilir ki; kıyĂ‚met gununde zengin bir kul getirilir:
“–Seni bana kulluktan alıkoyan ne idi?” denilir. O zengin:
“–YĂ‚ Rabbî! Malımın cokluğu beni meşgûl etti.” der.
CenĂ‚b-ı Hak, SuleymĂ‚n -aleyhisselĂ‚m-’ı misĂ‚l getirerek:
“–Sen Suleyman kulumdan da mı zengin idin? Onu niye o kadar mulku meşgul etmedi?” buyurur. (Bkz. Rûhu’l-BeyĂ‚n, IV, 258; Beyhakî, Şuabu’l-ÎmĂ‚n, V, 202-203)
CenĂ‚b-ı Hak, mal ve dunyĂ‚ sevgisine gonul kaptırmanın fecî Ă‚kıbetini Ă‚yet-i kerîmede de şoyle ifĂ‚de buyurur:
“(O), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder. (Nereden gelip nereye gideceğini duşunmez. İşi gucu saymak ve ona guvenmektir.) Hayır! Andolsun ki o, Hutame’ye atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu bilir misin? AllĂ‚h’ın, tutuşturulmuş, (yandıkca) tırmanıp kalblerin ta ustune cıkan ateşidir.” (el-Humeze, 3-7)
DunyĂ‚ gunlerini şuursuzca bir mal toplama ihtirĂ‚sı icinde gecirenlerin mezar yolculuğuna cıkarken avuclarında topraktan başka bir şey bulamamaları ne hazindir. Hayat, beşik ile tabut arasındaki dar bir koridorda yolculuktur. Dunya ve Ă‚hiret saĂ‚deti, kundak ile tabut arasına sıkışan insan idrĂ‚kinin olum bilmecesini cozmesiyle başlar. Bu muammĂ‚yı cozebilen fazîletli ve gonul zengini mu’minler, servetlerini kalblerinin icine sokmazlar, bu sĂ‚yede omur şeridi uzerinde ahlĂ‚kî fazîletler, hayırlı ameller ve unutulmaz guzellikte hĂ‚tıralar bırakır, ardından rahmetle anılırlar.
NefsĂ‚nî arzuları bertaraf edip mal sevgisini kalbe sokmamanın ehemmiyetini Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ şu misĂ‚llerle ne guzel ifĂ‚de eder:
“Su, geminin icine girerse gemiyi batırır; geminin altındaki su ise gemiye istinĂ‚d olur, onu istediği menzile kavuşturur.”
“Temiz bir gonul gozu ve akl-ı selîm istiyorsan, tamah perdelerini yırt.”
Mal ve canın ilim ve guzel ahlĂ‚kın refĂ‚katinde kullanıldığı bir memlekette cennet manzaraları seyredilir.
Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ashĂ‚bına sorarlardı:
“Bugun bir yetim başı okşadınız mı?”
“Bir hasta ziyĂ‚ret ettiniz mi?”
“Bir cenĂ‚ze teşyîinde bulundunuz mu?..”
Bu yuzden mu’minler olarak biz de etrĂ‚fımızdan kendimizi mes’ûl hissedip ictimĂ‚î ibĂ‚detleri ihmĂ‚l etmemeye calışmak zorundayız.
Malı ve canı gereği gibi kullanmayı bilenler, guneş sıfatlıdırlar; hayır hasenĂ‚t ile her karanlık kuytuyu aydınlatır, muhtac, garip ve yorgun gonullere fazîlet ve sehĂ‚vet ışıkları sacarlar. Gu*neş icin aydınlatmamak veya ısıt*ma*mak na*sıl im*kĂ‚n*sız ise, yuk*sek rûh*lar icin de in*san*la*ra acı*ma*mak, ız*tı*rap ve ci*le*ler kar*şı*sın*da duy*gu*suz kal*mak, oy*le im*kĂ‚n*sız*dır.
Mujdeler olsun o mu’minlere ki, kalblerine îmĂ‚nı, sînelerine Kur’Ă‚nı, vicdanlarına guzel ahlĂ‚kı yerleştirip ebedî saĂ‚detin baharı icinde yaşarlar. HelĂ‚linden kazanıp servetlerini AllĂ‚h yolunda sarf ederler. SĂ‚lihlerle berĂ‚ber olup onların hasbihĂ‚llerinden feyz alır, hikmetlerden nasibdĂ‚r olurlar. Kendisini insanların hidĂ‚yeti icin Hakk’a adayanları, ehl-i iffet fakirleri sever ve onları mihnet altında bırakmadan Hak rızĂ‚sı icin ihtiyaclarını gorur, onların hizmetlerinde bulunurlar. Nefislerini temizleme gayreti icinde olduklarından, huylarını ıslĂ‚h edip guzelleştirirken gonullerini ilĂ‚hî neş’e ve feyizlerle doldururlar. “Servetinin fazlasını ver.” (el-Bakara, 219) emr-i celîlinin muktezĂ‚sınca imkĂ‚nlarını Hak yolunda harcarlar. EmĂ‚nete dikkat eder, ahitlerine riĂ‚yet ederler. AllĂ‚h’ın rahmet ve himĂ‚yesi, rızĂ‚sı yolunda calışan mu’minleredir. Guzellikler, takvĂ‚ sĂ‚hiplerine Ă‚ittir.
CenĂ‚b-ı Hak bizleri de hayırların anahtarı, şerlerin kilidi olan o bahtiyar kullar zumresine dĂ‚hil eylesin. Omrun kısa gunlerini Ă‚hiretin sonsuz hayĂ‚tı icin sarf ederek ebediyet ulkesine yuz akı ile gidebilmeyi cumlemize nasîb eylesin!..
Âmin!..
__________________
Can ve Mal
Dini Sohbetler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
-
12-09-2019, 09:16:22