COK yonlu bir dunyada yaşıyoruz. Dunyanın farklı yuzleri var. Bekaya bakan yuzu olduğu gibi, fenaya, gunahlara bakan yuzu de var. Dunya, o yuzlere gore de farklı anlamlara sahip oluyor. Bir yandan, yaratıcısını tanımaya vasıta iken, diğer yandan imtihan gereği, cirkinliklere de imkÂn tanıyor.
Bediuzzaman Hazretleri, kendisine sorulan bir soruya, dunyanın bu farklı yuzlerine dikkat cekerek cevap veriyor. Soru şoyle:
Ehadîsinizde (Hadislerinizde) dunya tel'in edilmiş, 'cîfe' (iğrenc şey) ismiyle yÂd edilmiş. Hem butun ehl-i velÂyet ve ehl-i hakikat, dunyayı tahkir ediyorlar. 'Fenadır, pistir' diyorlar. Halbuki sen, butun KemÂlÂt-ı İlÂhiyeye medÂr ve huccet, onu gosteriyorsun ve Âşıkane ondan bahsediyorsun?
Elcevap: Dunyanın uc yuzu var: Birinci yuzu: CenÂb-ı Hakk'ın esmÂsına (isimlerine) bakar. Onların nukuşunu gosterir. MÂnÂ-yı harfiyle, onlara ÂyinedÂrlık eder. Dunyanın şu yuzu, hadsiz mektûbÂt-ı SamedÂniyedir. Bu yuzu gÂyet guzeldir. Nefrete değil, aşka lÂyıktır.
İkinci yuzu: Âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır, Cennet'in mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yuzu dahi, evvelki yuzu gibi guzeldir. Tahkire değil, muhabbete lÂyıktır.
Ucuncu yuzu: İnsanın hevesÂtına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dunyanın mel'abe-i hevesÂtı olan yuzdur. Şu yuz cirkindir. Cunku fÂnidir, zÂildir, elemlidir, aldatır. İşte hadîste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yuzdedir.
Kur'an-ı Hakîm'in kÂinattan ve mevcûdÂttan ehemmiyetkÂrane, istihsankÂrane bahsi ise; evvelki iki yuze bakar. Sahabelerin ve sÂir ehlullahın mergub (sectikleri) dunyaları, evvelki iki yuzdedir.
D iki yuzu sevilmeye lÂyık iken, fena yuzu nefretlik olmuş. Elbette bu sevgi ve sevmeme karşısına alıp hayalî bir dunya ile yakınlık ya da duşmanlık şeklinde değil. Burada asıl mesele, insanın, dunyanın hangi yuzune yoneldiği veya hangi yuzune yuz cevirdiğidir. Yoksa, insanın Rabbini tanıdığı dunya da, ahirete mal ettiği dunya da, gunahlarına buladığı dunya da aynı dunyadır.
MeselÂ, insanın gozunu duşunecek olursak; bir insan kendi gozune bakarak, o gozunu yaratıp kÂinatın manzaralarını kendisine taşıyan bir kamera yapmasını duşunup, Allah'ın Basîr ismini bilse; gozunun ne kadar hassas olculerle yapıldığını, calıştırıldığını gorup Alîm ismini bilse; basit maddelerden bu kadar guzel bir eserin nasıl yaratıldığını gorup SÂni' ismini bilse; Allah'ın mecbur olmadığı halde, bu kadar değerli bir hediyeyi vermesini gorse ve LÂtif, Muhsin, Vehhab.. isimlerini bilse; kendisini sevdiğini boyle goz gibi değerli ihsanlarıyla gosteren Rabbinin merhametini gorup Rahman, Rahim.. isimlerini bilse; goz nimetine lÂyığınca şukredemediği halde onları lutfeden Rabbinin razı olmadığı yerlerde kullandığını ve boyle olduğu halde Allah'ın (c.c.) ne kadar affedici, pişmanlıkları, ozurleri kabul edici olduğunu duşunup, Afuvv, Ğafur, Tevvab, Rahim isimlerini bilse... Boylelikle gozunden, dunyanın asıl yuzu olan Esma-i İlÂhiyenin bir aynası, Allah'ın isimlerinin nakışlarını gosteren bir eseri olarak faydalanmış olur.
Aynı insan, o gozunu, kÂinatta sergilediği eserlerini, Allah'ın ne kadar guzel yarattığını gorup, Rabbinin sanatına hayran olmakta kullansa; bir arının ciceklerden bal yaptığı gibi, o da gozleriyle aklına ve kalbine guzel goruntuler taşısa; yardıma muhtac olanları gorup gozetmekte kullansa; haksızlığı, zulmu gorup, adaleti gostermek icin kullansa; bu gozlerini ahiret hayatında kendisine fayda getirecek şekilde kullanmış olur.
YA DA, bir insan gozlerini, harama bakmakta ve gozlerini yaratıp ona veren Rabbinin razı olmadığı yerlerde kullansa, dunyanın fani, fena ve gunahlara medar olan yuzunde onları heba edip kaybetmiş olur.
Boyle dunyanın uc yuzu olduğu gibi, icindeki her şeyin de farklı cihetleri var. Dunya ve bize burada verilenler geride kalacak. Fakat imanımız ve o imanımızla yaptığımız guzel işler bizimle ebedî aleme gelecekler. Burayı Rabbimizi tanıdığımız bir okul ve ahiret kazancımız icin calıştığımız bir iş yeri yapalım ki, ahirette yanımızda onları bulalım. Gunahlarla gecmiş dakikalar ve gunahlarla oldurulmuş nimetler orada vebal olarak yanımızda olmasın.
Bir de, “dunya işleriyle uğraşıyoruz; dunyaya daldık gidiyoruz..” gibi cokca duyduğumuz serzenişler var ki, bunlar da dunyayı yanlış anlamanın ifadeleri. Oysa insan, yaratanını da dunyada tanır, ahiretini de dunyada kazanır. Cennet de, cehennem de dunya hayatının sonucları.
OYLEYSE uğraştığımız iş, haram bir iş değilse “dunyaya dalmaktan” soz edilemez. Ancak, insan yaptığı işlerini, Allah'a kulluğuna tercih ediyorsa ve haram işlerde calışıyorsa, o zaman maalesef o insan, dunyanın fena ve fani yuzunde duruyordur. Konumunu değiştirmezse, tek sermayesi olan omrunu de kaybediyordur.
Fakat, helÂl yoldan kazanmaya calışan bir insan, en azından, “helÂl kazanma ibadeti” yapıyordur. Hele farzlarını yapıp, buyuk gunahlardan kacınıyorsa, Peygamber Efendimizin mujdesiyle, yaptığı diğer gunluk işlerinden de ibadet sevabı alır. Boylece butun omur dakikalarını ibadetle gecirmiş gibi hayırlar kazanır. Allah (c.c.) hepimize boyle hayırlar versin...
__________________
__________________
Dunyanın farklı yuzleri var. Bekaya bakan yuzu olduğu gibi
Dini Sohbetler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Dunyanın farklı yuzleri var. Bekaya bakan yuzu olduğu gibi
-
12-09-2019, 09:13:42