“Ey İslÂm Ummeti! Aranızda Allah’a olan ahdine sadık olan kimseler yok mu? Samimiyetle ve alcakgonullulukle ellerini kaldırdığı zaman duÂsı kabul edilenler yok mu? Ya da bizi dualarınızda bile unuttunuz mu? Nerede gece yarılarında ısrarlı (Kunut) duÂlarınız? Gercekten, boyle muazzam bir ibadet şekline, bugunku durumumuzdan daha cok hangi durum icin ihtiyac duyulmaktadır acaba?
“Allah’ın Rasulu (asm) şehit olan yetmiş arkadaşı icin Kunut duÂları etmişti. Bugun binlerce Musluman kardeşiniz oldurulurken, sizin desteğiniz nerede?
“Ne zaman dunyanın herhangi bir yerinde Muslumanların başına bir felÂket geldiğini duysanız hemen Kunut duÂlarınızla kardeşleriniz icin Allah’a yalvararak onlara merhamet edip zafer ihsan eylemesi icin du ediniz.”
Şimdi gece yarıları saatler bizim icin vuruyor, ellerimiz daha bir sık acılıyor duÂya. Otururken, yururken, yatarken, kalkarken dilimizde donup duran duÂlarımız var. Hep bir ahla bitiriyoruz cumlelerimizi ve Âmin diyerek eşlik ediyoruz. Sıcak yataklarımız batıyor artık sırtımıza, yediğimiz yemekler cok geliyor. Daha fazla du icin, daha fazla yakarış icin dolduruyoruz kalbimizi ve beynimizi. Yureğimiz ne cok susmuş, dilimiz uzaklarla konuşmayı unutmuş. Ateş hep duştuğu yeri yakmış. Cok du etmeliyiz diyoruz her adımda, o kadar etmeliyiz ki aldığımız nefes adedince gidip bu zulmu yapanlara carpsın istiyoruz. O kadar etmeliyiz ki, bu sıcacık cumleler gidip Gazzeli bir cocuğu sarsın ve ısıtsın. O kadar etmeliyiz ki, Gazzeli gozu yaşlı annenin yaşlarını silsin, bir babanın yanan yureğine ferahlık versin. Yureğine baharlar geldiğinde bilsin bu meltemin bir duÂyla estiğini.
Bu ahlar yerde kalır mı Allah’ım? Bu zulmun bir hesabı olmaz mı Allah’ım? Bu vahşeti yapanların evlerine huzur girer mi, başlarını yastıklara rahat koyarlar mı, ruya gorurler mi, ruyalarında yeşillikler, mavilikler gorurler mi Allah’ım? Annelerin duÂları, babaların gozyaşları geri doner mi, bu cocuklar bir gun guler mi Allah’ım?
“DuÂnız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” diyorsun ya Rabbim. Yok bir kıymetimiz. Kalbimizdekini Sen biliyorsun, Sen anlıyorsun bizi. Sana ellerimizi acmazsak, du etmezsek ne ağırız, ne kotuyuz ve bu suskun halimiz zemheri gibi uşutuyor bizi. Du ediyoruz Rabbim ehemmiyetimiz olsun, insan olarak bir anlamımız olsun diye. Du ediyoruz Rabbim gidip birine ulaşsın diye. Du ediyoruz Rabbim, gec olsa da guc olsa da bir gun kabul olunacağını biliyoruz. Du ediyoruz ve duÂyla varız. Hayata kattığımız anlam dilimizde, yureğimizde, duÂlarımızda. Ne guzel Sen’le konuşmak ve ne guzel Sana du etmek. Şimdi duÂlarımızı bekleyen insanlar var Rabbim. Uşuyen cocuk, yaralı anne, dağlanmış baba, tek başına kalmış yaşlı, hasta herkes du bekliyor bizden. Bir zamanlar Cecen komutanların bizlere hatırlattığı insanlığımızın gayesini şimdi hayata gecirme zamanı. Biliyoruz ki Gazzeliler de bizlerden aynılarını bekliyor. Biliyoruz ki, savaşın ortasında kalmış onca insana duÂlarımızı yollamalıyız. Bir seher vaktinde, belki bir gece uyanışında, bir akşam karanlığında, gunduz aydınlığında ve her daim duÂ.
Hani Sevgili (asm) Taif’te taşlanmıştı, hani bir bağda saklanıp huznunu dile getirmişti ya Allah’a. Hani vahiy gelmiyordu, hani o (asm) cok uzgundu, hani yine huznunu yollamıştı ya ellerini acıp duÂyla. Unuttu sanmıştı ve ne cok uzulmuştu. Hani sonra yuzu gulmuştu Sevgili’nin (asm), hani vahiy gelmeye başlamıştı. Unutmamıştı Allah, unutmaz da. Habibini (asm) unutmayan Allah var Gazzeli cocukların duÂlarında. Yolladıkları mektuplar dolu dolu ve boş gelmeyeceğini biliyor anneler, babalar. Bizi onlarla buluşturan ise duÂlar var. Bekliyor şimdi Kunut duÂları okunmak icin bizleri. Bekliyor şimdi butun duÂlar yureğimizden dile dokulup, tum mazlumlara ulaşmayı. Zaman du zamanı. Akrep duÂya vuruyor, yelkovan Âmin diyor, arz sarsılıyor.

SUVEYDA GUNER
SUVEYDA GUNER
__________________