Bu konuyu kısaca ve ozluce, delilli olarak, Ayet-i Kerimeler ve Hadisler ile acıklayalım.
Kulları kendisine tevbe ettikten sonra Allah, butun gunahlarını affeder. Ama "gunah işleyeyim de sonra tevbe ederim" duşuncesiyle işlenen gunahlarda affedilme ihtimali zayıf olur. Allah dilerse onları da affeder tabii ki. Sonucta bize duşen şey; butun gunahlarımızdan dolayı tevbe etmek ve ibadetlerimizi, hayır ve hasenatlarımızı artırmaktır. Allah, işlediklerimiz buyuk-kucuk gunahlar hakkında ne dilerse o olur. Dilerse affeder, dilerse azabeder...
Rabbimiz, Yûsuf kıssasında, "şu gunahı işleyelim, sonra tevbe ederiz ve salih kimseleriz oluruz" mantığındaki sozu şiddetle reddetmektedir. Bu soz, şeytandandır. "Şu gunahı işle, sonra tevbe edersin" tarzındaki tum duyguların kaynağı şeytandır.
Bakınız, Yuce Allah bu konuda ne buyuruyor: "(Yûsuf'un kardeşleri şoyle demişlerdi: ) Yûsuf'u oldurun. Yahut onu bir yere atıverin. Babanız yalnız size yonelsin, yalnız sizi sevsin, bundan sonra da (tevbe eder) salih bir topluluk olursunuz." (Yûsuf: 9)
1- Allah, ahirette, şirkten başka her gunahı bağışlar: Bu noktada, birkac hususu zikredelim. Allah, ahirete iman ederek gitmiş kullarının tum gunahlarını -dilerse- bağışlar.
Ancak şirk koşanları affetmez. "Allah, kendisine ortak koşulmasını (şirk'i) asla bağışlamaz; ondan başka gunahları dilediği kimse icin bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa busbutun sapıtmıştır." (NisÂ: 116)
2- Tevbenin kabulunun şartları: Tevbenin kabul şartlarını tam taşımamız gerekir.
a) Allah'tan af dilemek: Yani işlenen gunahtan dolayı pişman olmak, gozyaşı dokmek, ictenlikle uzulmek, bir daha gunah işlememeye karar vermek. Gunahın affı icin Allah'tan başkasına sığınmamak.
b) Amelini ıslah etmek: Yani işlediği o gunahı busbutun terk etmek ve bir daha o gunaha donmemek.
Gunah işlemeye devam ederek yapılan tevbe kabul olunmaz. Peygamberimiz:
التَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لاَ ذَنْبَ لَهُ ، وَالمُسْتَغْفِرُ مِنَ الذَّنْبِ وَ هُوَ مُقِيمٌ عَلَيْهِ كَالْمُسْتَهْزِئِ بِرَبِّهِ
"Gunahından tevbe eden kimse, gunah işlememiş kimse gibidir. Gunah işlemeye devam ettiği halde, (dil ucuyla) Allah'tan bağışlanma dileyen kimse de sanki Rabbiyle alay eden kimse gibidir" (Beyhakî

c) İşlediği gunahı alenen işlemişse, o gunahı terk ettiğini acıklamak: Başta kufur, şirk olmak uzere bir takım gunahları işleyen kimse o amellerle ve sıfatlarla tanınacağı icin, ıslah olduktan ya da hidayet bulduktan sonra, gecmişteki gunahını tamamen terk ettiğini beyan etmelidir ki, onu tanıyanlar kendisine fasık ya da muşrik muamelesi yapmasınlar. Ve bilmeden fitneye neden olmasın!
Bu, bilinen yani insanların gozu onunde ve onlarla birlikte işlenen gunahlar icin gecerlidir. İnsanlarla icki icmek, kumar oynamak, zina etmek vb...
Gizli olan gunahı ifşa etmek caiz değildir. Allah'ın gizlediği gunahı gizlemek esastır. Gizli gunahlardan dolayı, nasûh bir tevbe ile Allah'a yonelmek yeterlidir.
Bu anlatılan şartlar, şu ayette gecmektedir: "Ancak tevbe edenler, (amellerini) ıslah edenler ve (gizledikleri gerceği) acıklayanlar mustesna. Artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeleri cokca kabul edenim, cok rahmet edenim." (Bakara: 160)
3- Allah katında salih ameller, kotuluklere keffarettir: Allah'ın emrettiği ameller, gunahlara keffaret olduğu icin, guzel amellerimizi artırmamız gerekir. Allah -dilerse- bazı ibadetlerimiz sebebiyle, bazı gunahlarımızı siler, affeder.
Bu konuda Rabbimiz bizlere dosdoğru namaz kılmamızı emretmektedir. "Gunduzun iki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Cunku iyilikler, kotulukleri giderir. Bu, iyi duşunenler icin bir oğuttur." (Hûd: 114)
Gunahlarının affedilmesi hususunda samimi olan bir mu'minin yapacağı ilk iş, kendi sorumluluklarını yapmasıdır; ibadetlerinde titizlik gostermesidir. Bu esnada yapılan tevbeler kabul edilir ve gunahlar bağışlanır. Muslumanlar mutlaka namazlarını kılmalıdırlar. Hatta beş vakit namazı ikame etmelidirler... Yani namazlarını muhafaza etmeli, imkÂn oldukca cemaatle kılmalı, evinde, koyde, dağda, bağda, iş yerinde dahi olsa en az iki kişi olunca cemaatle namaz kılmalı, namazda ne okuduğunu bilmeli, namazda ve namazdan cıkınca Allah'ı zikretmekten gafil olmamalı, namazda Allah'a verdiği sozlerine gunluk hayatta sadık kalmalı, namazda okuduklarına aykırı bir yaşam tarzını kabullenmemeli, hayatının en birinci program maddesinde namaz olmalı, gunluk işlerini namaza gore ayarlamalı, ahireti duşunmeli, mahşer, hesap, mizan, cennet ve cehennemi unutup dunyaya dalmamalı, Kur'an ve vahiy ile icice bir hayat yaşamalı, gecesinde ve gunduzunde Kur'an kıraati, tefekkuru, tedebburu, tezekkuru bulunmalıdır. Bu şekilde hareket eden bir mu'min ibadet etmekten, iyilik etmekten, kotuluklerden uzak durmaktan, Allah'ın rızasını kazanmaktan başka bir şey duşunmez hale gelir. Bu halet-i ruhiyede yapılan ibadetlerde manevi bir atmosfer vardır ve tevbeler de ictendir. Bu istikamette atılacak her adıma da Allah guc verir ve o kulun birine bin katar inşaallah.
Hûd: 114. ayetin son cumlesinde de buyrulduğu gibi, Allah'ın ayetleri, iyi duşunebilenler (zÂkirûn) icin bir oğut (zikrÂ) ve hatırlatma'dır.
Yusuf Semmak
__________________