ALLAH, UMMETİMİN İCERİSİNDE HER YUZ SENEDE BİR, DİNİ YENİLEMEKLE BİR KİŞİYİ VAZİFELİ KILAR

Yuce Rabbimiz Tevbe Suresinin 33. Ă‚yet-i kerimesinde şoyle buyuruyor:

TEVBE SURESININ 33 ;“Huvelleziy ersele resûlehu bilhudĂ‚ ve diynilhakkı liyuzhirehu aleyddiyni kullihî ve lev kerihelmuşrikûn.”
Muşrikler istemese de hak dini (İslĂ‚m’ı) butun dinlere ustun kılmak icin resûlunu hidayetle ve hak dinle gonderen O’dur.

Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ise “Allah ummetimin icerisinde, her yuz senede bir dini yenilemekle bir kişiyi vazifeli kılar” buyurmuştur.

Hem Kur’Ă‚n-ı Kerim Ă‚yet-i kerimesi, hem de Resûlullah’ın hadis-i şerifi birbirini destekler mahiyette bir gerceği ifade ediyorlar.
O Yuce Allah’tır ki, Resûlu’nu hidayetle vazifeli kılıyor. Hidayet, 3 Ă‚yet-i kerimede, insan ruhunun Allah’a ulaşması olarak ifade edilmektedir. O halde, her yuz senede bir, dini yenilemekle vazifeli olan kişi, hidayetcidir ve Allah’ın Resûlu’dur. Aynı zamanda O, Allah’ın dinini diğer butun dinlerin uzerine galip kılmak icindir. Zaten hangi din olursa olsun Allah’ın indinde dinden murad “Teslim” İslĂ‚m’dan gayrı bir din soz konusu değildir.

3/ALi-iMRAN-85: Ve men yebtegı gayrel’islĂ‚mi, dînen felen yukbele minh ve huve fiyl’Ă‚hirati minelhĂ‚sırîn
Kim İslĂ‚mdan baºka bir din ararsa, (bilsin ki o din) kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahiret’te HASİRİN’lerden (HUSRAN’da olanlardan) olacaktır. İslĂ‚m ise TESLİM demektir.


Butun Allah’ın kitaplarının hepsi insanların Allah’a teslimini anlatmaktadır. Hepsi birdir.

Ahirette husranda olan kişinin cehennemlik olduğunu Allahû TealĂ‚ ayetlerle acıkca ifade etmiştir.

Allah’ın Resûlu, gelecek midir? Ne yazık ki insanlar tarafından yanlış yorumlanan Kur’Ă‚n ayetlerine dayanılarak, Resûlullah’tan sonra asla bir resûlun gelmeyeceği zannedilmektedir.
Halbuki Al-i İmran suresinin 81. Ă‚yet-i kerimesinde Yuce Rabbimiz, Resûlullah’tan sonra da resûlun geleceğini bizlere bildirmiştir.

3/ ÂL-İ İMRAN-81 : ve iz ehazallahu mîsĂ‚kan nebiyyîne lemĂ‚ Ă‚teytukum min kitĂ‚bin ve hikmetin summe cĂ‚’ekum rasûlun musaddikun limĂ‚ me'akum letu'minunne bihî ve letensurunneh. KĂ‚le eakrartum ve ehaztum alĂ‚ zĂ‚likum isrî. KĂ‚lû ekrarnĂ‚. KĂ‚le feşhedû ve ena me'akum mineşşahidîne.
Hani o zaman ki, Allah Nebîlerin (Peygamberlerin) MİSAK’ını (yeminini) almıştı: “ Andolsun ki size Kitab ve Hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, ona mutlaka imĂ‚n edecek ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi, bu ağır ahdimi uzerinize aldınız mı…” “ikrar ettik…” dediler. “Oyle ise şahid olun, ben de sizinle beraber şahidlerdenim..” buyurdu.

O halde bu Ă‚yet-i kerime net olarak Resûlullah’tan sonra da Resûl’un geleceğini ifade ediyor.

33/ AHZAB-7: ve iz ehaznĂ‚ minennebiyyiyne miysĂ‚kahum ve minke ve min nûhın ve ibrĂ‚hiyme ve mûsĂ‚ ve iysebni meryeme ve ehaznĂ‚ minhum miysĂ‚kan galiyzĂ‚.
O zaman ki biz Nebilerden onların misaklerini almıştık ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrahimden ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir Misak aldık.


Misakın alındığı 5 tane nebîden bir tanesi de hatemu’l nebî, nebiler sultanı Peygamber Efendimiz’dir. O halde Resûlûllah hatemu’l nebîdir. Ama hatemu’l resûl değildir. Kendisinden sonra da resûl geleceğini Allahû TealĂ‚ acıkca ifade buyuruyor. Bu resûl bir nebî midir? Bunu bir misalle ifade edebiliriz: Nasıl ki zahirî alemde yuksek lisansı biteren kişi doktora yapabilir, docent olabilir, profesor olabilir. Eğer irşad kademesini de bu misalle acıklamak gerekirse, Allah’ın velî murşidi doktor olabilir, ama Allah’ın resûlu docent olandır, Allahû TealĂ‚’nın nebîsi ise profesordur. Hiyerarşik sistemde en alt seviyede doktorluk geliyor. Daha sonra docentlik, daha sonra profesorluk. Nitekim Kur’Ă‚n-ı Kerim’de de hiyerarşik sistemin hakim olduğunu Allahû TealĂ‚ Meryem Suresinin 51. Ă‚yet-i kerimesinde dile getiriyor:

19- MERYEM-51; “Vezkur fiylkitĂ‚bi mûsĂ‚, innehu kĂ‚ne muhlesan ve kĂ‚ne resûlen nebiyyĂ‚.”
Kitapta Musa’yı da zikret. Cunku o ihlasa erdirilmiş (muhlis) bir resûl nebîdir.


Hz. Musa A.S’ın velî olduğu ifade ediliyor, resûl olduğu ifade ediliyor ve nebî olduğu ifade ediliyor. Sıra bu şekilde. EvvelĂ‚ veli, daha sonra resûl ve daha sonra nebî.

Kur’Ă‚n-ı Kerim’i incelediğiniz zaman nebî kelimesi, istisnasız sadece peygamberler icin kullanılıyor. Başka bir varlık icin nebî kelimesinin kullanıldığını gormeniz mumkun değil. Nerede nebî geciyorsa biliniz ki o peygamberdir. Nebînin ozelliği, Allahû TealĂ‚’nın gonderdiği şeriatle kaim olmasıdır. Şeriat sahibi, nebî olabilir veya kendisinden sonra o şeriati dirilten, ihya eden, aynen vucuda getiren nebî olabilir. Ama nebî, şeriatla vazifelidir. Onların olmadığı donemde hidayetci resûller vardır. Bunlar şeriat sahibi değildir. Bunlar kendilerinden evvel şeriat sahibi kıldığı nebînin veya o şeriati deruhte eden bir başka nebînin şeriatini hayata geciren, ikame eden, insanlar arasında yaşatan kişidir.
Her yuz senede bir, gonderilen din yenileyici, Ă‚yet-i kerimelerde ifade edildiği uzere Allah’ın resûludur.

16/NAHL-36: ve lekad be’asnĂ‚ fiy kulli ummetin resûlen eni’budullahe vectenibûttĂ‚guût, feminhum men hedallahu ve minhum men hakkat aleyhiddalĂ‚leh, fesiyrû fiyl’ardı fanzurû keyfe kĂ‚ne Ă‚kıbetulmukezzibiyn
Ve andolsun ki biz butun ummetlerin (milletlerin, kavimlerin) icinde resûller be’asettik, (hayata getirdik, vazifeli kıldık) taguttan kurtulsunlar ve Allah’a kul olsunlar diye. Onlardan bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının uzerine dalĂ‚let hak oldu. (Resûllere tĂ‚bî olanlar hidayete erdi, tĂ‚bî olmayanların ise uzerine dalĂ‚let hak oldu). Yeryuzunde gezin yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğunu gorun.

6/ EN’AM-48 : ve mĂ‚ nursilulmurseliyne illĂ‚ mubeşşiriyne ve munziriyn, femen Ă‚mene ve asleha felĂ‚ havfun aleyhim ve lĂ‚ hum yahzenûn
Biz resûlleri başka bir şey icin değil ancak mujdeleyici ve uyarıcı olarak gondeririz. O zaman kim ona iman eder ve islĂ‚h olursa onun uzerine bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.


Yani kim bu dizayn icerisinde O’na iman eder, salih amel işlerse o, Allah’ın velîsi olacaktır.Allah’ın velîsi denildiği zaman şunu unutmamalıyız. Veli, “felĂ‚ havfun aleyhim ve lĂ‚ hum yahzenûn” ile tarif ediliyor. Kendisi icin korku olmayan ve asla mahzun olmayan kişi. Bir insan icin korkunun olmadığı nokta, nefsini Allah’a teslim ettiği noktadır. Nefs var olduğu sure icerisinde istisnasız onun bir korkusu vardır. Ama kim icin korku yoktur? Ne zaman o nefsini tezkiye eder ve nefsini Allah’a teslim eder, işte nefsini tezkiye eden ve Allah’a teslim eden kişi icin korku yoktur. Cunku korku yani havf dediğimiz olay nefsten kaynaklanıyor. Nerede Ă‚yet-i kerimede havf gorduyseniz, bilin ki o, nefsten kaynaklanmaktadır. Ve lĂ‚ hum yahzenûn yani o mahzun olmaz. Nefs olmadığı sure icerisinde uzuntu olabilir mi? Mahzun olmak soz konusu mudur? Değildir. İşte her halukĂ‚rda, bu dizayn icerisinde mutlaka kişinin Allahû TealĂ‚’nın Resûlu’ne tĂ‚bî olması gerekir.

Saidî Nursî Hazretleri de, her yuz yılda gelen din yenileyici icin şunları soylemiştir. Kendisi 13. asrın muceddidir. Kendisinden sonra gelecek olan 14uncu asrın muceddidi ile, İkisini mukayese ettiği zaman, Saidî Nursî Hazretleri, “O’nun gorevi bizim cok fevkimizdedir” buyurmaktadır. Nitekim bugun kendisinden oğreniyoruz ki, insanlar Kur’Ă‚n-ı Kerim’in yerine zanları, el yazması kitapları ikame etmişler, one gecirmişlerdir. Bugun el yazması kitaplarda O’nun bize soylediği Kur’Ă‚n-ı Kerim’e aykırı 19 tane zan var. Bunun gibi belki yuzlerce zan var ama şu anda belli başlı 19 tane zannı tespit etmiştir.
1- Birinci zan: Her resûl nebîdir, ama her nebî resûl değildir. Ve bu akaidin temel kaidesi olarak kitaplara gecmiştir ve “buna inanmayan kişi kĂ‚fir olur” diyorlar. Aslında buna inanan kişi kĂ‚fir olur. Kur’Ă‚n-ı Kerim ile mukayese edelim. Karşılaştıralım. Eğer bu soz Kur’Ă‚n-ı Kerim’e aykırı ise, o zaman bizim kabul etmemiz soz konusu değildir.
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz hem resûldur, hem nebîdir.
Hz. İbrahim (A.S) hem resûldur, hem nebîdir. Hz. Musa A.S. hem resûldur, hem nebîdir. Hz. Yusuf A.S. hem resûldur, hem nebîdir. Allah’ın Kur’Ă‚n-ı Kerim’de ayetlerle hem kendisine resûl hem de nebî dediği 18 tane peygamberi var. Ama eğer resûl kelimesini Kur’Ă‚n-ı Kerim’de araştırırsanız, tebliğle vazifeli olan resûller ve tebliğle vazifeli olmayan resûller diye ikiye ayrılır.

Tebliğle vazifeli olmayan resûller de ikiye ayrılır. Tebliğle vazifeli olmayan insanlar tarafından vazifeli kılınan resûller, ki Yusuf Suresinin 50. Ă‚yet-i kerimesi ve Neml Suresinin 35. Ă‚yet-i kerimesi bunu acıklıyor. Tebliğle vazifeli olmayan, Allah tarafından vazifeli kılınan resûlleri ise En’am-61 ve Zuhruf-80 acıklıyor.

Tebliğle vazifeli olan resûller de ikiye ayrılır: Tebliğle vazifeli olan nebî resûller ve tebliğle vazifeli olan velî resûller.
İşte şeriat sahibi kişi, tebliğle vazifeli olan nebî resûldur. Veya şeriat sahibi kişinin şeriatini ikame edendir. Tebliğle vazifeli olan resûl, şeriatin sahibi değildir. Onun şeriata asla bir ilavesi yoktur. O, sadece onu yaşatır. İşte Tevbe Suresinin 33. Ă‚yet-i kerimesinde ifade edilen Allah’ın hidayetci resûludur.
İşte 13. asrın muceddidi Saidî Nursî Hazretleri, 14. asrın muceddidi Mehdi A.S. Hazretleri’ni mujdeliyor.

9-TEVBE-32; “Yuriydûne en yutfiû mûrallahi biefvĂ‚hihim, ve ye’ballahu illĂ‚ en yutimme nûrehu ve lev kerihelkĂ‚firûn.”
Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu sondurmeye calışırlar. kĂ‚firler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.


Demek ki istisnasız Allahû TealĂ‚, o nuru tamamlayacaktır. Bu nur nasıl gercekleşecek. Bu nur, Resûlullah’ın hadis-i şerifinde ifade edildiği gibi, insanlar tarafından ifsad edilen sunneti ıslah etmek, insanlar tarafından ortadan kaldırılan sunneti ihya etmek suretiyle gelecek. Bu gun dunya uzerinde Allah’ın nurunun tamamlanacağı gunler yakındır. Bunun en acık ifadesi butun dinlerin birleşmesidir.

2- İkinci zan:
Her resul kendisine kitap verilen peygamberdir. Her nebî kendisine kitap verilmeyen peygamberdir. Al-i İmran Suresinin 81. Ă‚yet-i kerimesine baktığımız zaman Allah’ın, nebîlere kitap verdiğini goruyoruz.

3- Ucuncu zan: Kesinlikle dunya hayatında hic kimse Allah’ın zatını goremez. Allahû TealĂ‚ Kur’Ă‚n-ı Kerim’de bunu da yalanlıyor. Allahû TealĂ‚, Meryem Suresinin 87. Ă‚yet-i kerimesinde ve Zuhruf Suresinin 86. Ă‚yet-i kerimesinde bunu acıklıyor. Demek ki dunya hayatında Allahû TealĂ‚ dilerse Hakka’l Yakîyne o kişiyi ulaştırabilir. Her salĂ‚ha ulaşan kişi Rabb’ine arif olur ve kalp gozuyle Allah, zatını da ona gosterir. Yani bu acıdan da Kur’Ă‚n-ı Kerim’e ters duşulmuştur.

4- Dorduncu zan: Allah peygamberlerden başkasına ayet vermez. Allahû TealĂ‚, Araf Suresinin 175. Ă‚yet-i kerimesinde bunun aksini soyluyor.

7/ARAF-175: vetlu aleyhim nebe’elleziy Ă‚teynĂ‚hu Ă‚yĂ‚tinĂ‚ fenseleha minhĂ‚ fe’etbe’ahuşşeytĂ‚nu fekĂ‚ne minelgaĂ‚viyn.
Onlara o kimsenin haberini oku ki, kendisine ayetlerimizi vermiştik te o bunlardan sıyrılmıştı. Boylece şeytan onu arkasına takmıştıda azgınlardan olmuştu.

5- Beşinci zan: Peygamberden başkasına vahiy gelmez. Allahû TealĂ‚ bunu yuzlerce Ă‚yet-i kerimede reddediyor.

5/ MAİDE -111: ve iz evhaytu ilelhavĂ‚riyyiyne en Ă‚minû biy ve biresûliy, kaĂ‚lû Ă‚mennĂ‚ veşhed biennenĂ‚ muslimûn
Ve o zaman havarilere Allah vahyetmişti, Bana ve Resûlume iman edin diye. Dediler ki, iman ettik ve şahid olun ki biz (Allah’a) teslim olanlarız.

Demek ki burada peygamberlerin dışında da vahiy alanlar var.

6- zan: “Kul ile Allah arasına kimse giremez.”
7- zan “Allah’ın zatına ulaştırmakla vazifeli murşid yoktur.”
8- zan“Murşide tĂ‚bî olmadan da insanlar cennete gidebilir.”
9- zan“Allah’ın zatına dunya hayatında ulaşmak soz konusu değil.”
10- zan“Irciiy emri, bir olum emridir.”
11- zan“Ruh vucuttan cıkınca kişi olur.”
12-zan “Kur’Ă‚n-ı Kerim kıraatı, tecvitiyle birlikte okunmadığı takdirde gecerli değil.”
13- zan“Namazlar erkĂ‚nına uygun kılınmadığı takdirde gecerli değil.”
14-zan “Dinde zorlama kesinlikle vardır. Din seciminde zorlama yoktur, dinde zorlama vardır.”
15-zan “Dunyada rahatlık yoktur.”
16-zan “Allah’ın zatına ulaşmak istikametinde fazl ve rahmetin insanın kalbine ulaşması konusunda bir nefs tezkiyesi soz konusu değildir”

17-zan “Kim lĂ‚ ilĂ‚he illallah derse cennete girer.”
18- zan“Hidayet de Sırat-ı Mustakîm de doğru yoldur.”
19- zan…….?


Goruyorsunuz ki butun bu zanları zaman icerisinde uretmişler ve hepsi Kur’Ă‚n-ı Kerim’e aykırı.
O halde Kur’Ă‚n-ı Kerim’e aykırı olan bu zanların Kur’Ă‚n-ı Kerim’e uygun tarzda tekrar duzeltilmesi lĂ‚zım. Tekrar yenilenmesi lĂ‚zım. Neye gore yenilenmesi? Kur’Ă‚n-ı Kerim’e gore yenilenmesi.
İşte her yuzyılda dini yenilemekle gorevli Allah’ın vazifeli kıldığı kişi bugun bunu gercekleştiriyor.

Bu gun “ruhun dunya hayatında Allah’a ulaşması yoktur” diyorlar. Kur’Ă‚n-ı Kerim 95 tane Ă‚yet-i kerimede ispat ediyor ki, ruh dunya hayatını yaşarken mutlaka Rabb’ine kavuşmalıdır.

Bugun diyorlar ki “murşid farz değildir.” Bazıları olursa fena değil diyor. Bazıları hic yoktur diyor. Allahû TealĂ‚ da Kur’Ă‚n-ı Kerim’de 10 tane Ă‚yet-i kerime gereğince, murşidine tĂ‚bî olmayan dalalettedir diyor.
Bugun diyorlar ki, Kalû BelĂ‚ Gunu’nde biz sadece “Allah’a inandık” dedik. “Bu iş burada bitti, başka bir şey yok.” Ama Rabb’imiz Kur’Ă‚n-ı Kerim’de hayır, diyor. O gun Allahû TealĂ‚ ruhunuzdan misak, nefsinizden yemin, fizik bedeninizden ahd aldı. Her kim dunya hayatında misak, ahd ve yeminini yerine getirirse o kişi cennete gider.
İşte bugun el yazması kitaplara gore dinlerini yaşamakta olan insanların, Allah’ın, Kalû BelĂ‚ Gunu’nde kendilerinden almış olduğu misaktan haberleri yok. Fizik bedenden almış olduğu ahdlerinden de haberleri yok. Nefslerinden almış olduğu yeminden de haberleri yok.

Ve “evliya mı?” diyorsunuz. “Evliya eskidendi, artık nesli tukendi” diyorlar.
Halbuki Allahû TealĂ‚ da butun kutsal kitaplarında ve son kitabı olan Kur’Ă‚n-ı Kerim’in butun mezunları velî murşidtir diyor, istisnasız velîdir diyor.
Allahû TealĂ‚ En’am Suresinde ne diyordu?

6/ EN’AM-48 : ve mĂ‚ nursilulmurseliyne illĂ‚ mubeşşiriyne ve munziriyn, femen Ă‚mene ve asleha felĂ‚ havfun aleyhim ve lĂ‚ hum yahzenûn
Biz Resûl’leri başka bir şey icin değil ancak mujdeleyici ve uyarıcı olarak gondeririz. O zaman kim ona iman eder ve islĂ‚h olursa onun uzerine bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.


Yani ne zaman hidayetci resûlumu gonderdiysem, kim ona iman eder, ıslĂ‚h hal eylerse “felĂ‚ havfun aleyhim ve lĂ‚ hum yahzenûn” Ne demektir bu? “Onlara korku yoktur. Onlar mahzun olmayacaklardır.” demek. Yani o kişi Allah’ın velîsi olur. Allahû TealĂ‚ bizzat mujdeliyor.
O halde bir insan “velîler eskidendi, nesli tukendi” diyorsa, aslında bir şeyi de itiraf ediyor: Artık Allah’ın dini yaşanmıyor, rafa kaldırıldı. Cunku Allah^ın insanlar icin sectiği din yaşansa, bu okul mezun verirdi. Bu okulun verdiği diploma nedir? Velîlik diplomasıdır. Eğer velîlik yoksa, o zaman bu okul mezun vermiyor demektir. Bir ağac duşunun ki, hic meyva vermiyor demektir.
Ote yandan “İslĂ‚miyet, diğer butun dinler gibi teslimiyet dinidir” denmesine rağmen, bugun Allah’a 3 vucudumuzla teslim olmamız gerektiğini bilmiyoruz.

3/ Ă‚L-İ İMRAN- 20: Fe in hĂ‚ccûke fe kul eslemtu vechiye lillĂ‚hi ve menittebe’an. Ve kul lillezine utul kitĂ‚be velummiyyîne e’eslemtum. Fe in eslemû fe kad ihtedev, ve in tevellev fe innemĂ‚ aleykel belag. Vallahu basirun bil’ıbĂ‚d.
Eğer, seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tĂ‚bî olanlar vechi’mizi (fizik vucudumuzu) Allah’a teslim ettik…” O kitab verilenlere ve ummîlere de ki: “Siz de (fizik vucudunuzu Allah’a ) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse; o zaman (onlar) andolsun ki hidayete ermişlerdir. Eğer yuz cevirirlerse, o zaman sana duşen (gorev) ancak tebliğdir. Allah kullarını Basir’dir (gorendir).


O zaman dikkat edin resûlun gorevlerine. Resûlun birinci gorevi ne? Hidayeti gercekleştirmek. Hidayet gercekleşmeden teslimiyet olmaz. Ruhumuz Allah’ın zatına ulaşacak ve daha sonra ruhumuz Allah’a teslim olacak. Fizik bedenimiz Allah’a teslim olacak ve nefsimiz Allah’a teslim olacak.

İşte Al-i İmran Suresinin 20. Ă‚yet-i kerimesinde, “Ben vechimi Allah’a teslim ettim. Bana tĂ‚bî olanlar da” deniyor. Onlar da teslim olmuşlar mı? Evet.
Bugun elyazması kitaplardan dinini oğrenen kişiler, şu soruyu kendilerine sormalılar“biz Allah’a teslim olduk mu?”
Ruhun Allah’a teslimi, fizik bedenin Allah’a teslimi ve nefsin Emr-i bil maruf, nehyi anul munkerle vazifeli olan Allah’ın her yuz senede bir vazifeli kıldığı bir kişi vardır. Bu vazifenin sahibi olmak icin basiretle Allah’ın zatına cağırmak lĂ‚zım. Basiretle Allah’ın zatına cağırabilecek kişi kimdir? Nefsini Allah’a teslim eden insandır.
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ne buyuruyor? “Ben nasıl mujdeliyorsam, siz de oyle mujdeleyiniz. Mujdeleyiniz ki, Allah’ın zatına şahit olanlar cennette birbirleriyle komşu olacaklardır.”
Demek ki Resûlullah’tan sonra mujdelemek vardır. Bu mujdelemek gorevi ise nebî olmayan resûle verilmiş.

2/ BAKARA-257 : AllĂ‚hu veliyyullezine Ă‚menû, yuhricuhum minezzulumĂ‚ti ilennûr. Vellezine keferû evliyĂ‚uhumuttağutu, yuhricunehum minennûri ilazzulumĂ‚t. UlĂ‚ike eshĂ‚bunnĂ‚rı, hum fihĂ‚ hĂ‚lidun
Allah, îmĂ‚n eden o kimselerin dostu (ve yardımcısı) dur. Onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmet'ten, nur'a cıkarır. O kĂ‚fir kimseler ki; onlar da Tagut'un (şeytan'ın) dostlarıdır. Onlar (onların nefslerinin kalpleri) nur'dan zulmet'e cıkarılırlar. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar

Ebced hesabıyla hesaplanan bu değerde 1417 hicrî tarihi elde ediliyor. Bunun miladî karşılığı, 1996. Mehdî Resûlun kendi kimliği ile ortaya cıkışını ifade ediyor.

9/TEVBE-32 “Yuriydûne en yutfiû mûrallahi biefvĂ‚hihim, ve ye’ballahu illĂ‚ en yutimme nûrehu ve levkerihelkĂ‚firûn.”
Ağızlarıyla Allah’ın nurunu sondurmek istiyorlar. Oysa kĂ‚firler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlayacaktır.


Tevbe Suresinin 32. Ă‚yet-i kerimesinin ebced hesabıyla hesaplanmasıyla, 1424 hicrî tarihi elde ediliyor. Bunun miladî karşılığı 2004 yılı. O zaman demek ki Allahû TealĂ‚, Kur’Ă‚n-ı Kerim’e ve diğer butun Allah’ın kitaplarına dayalı olarak nurunu mutlaka tamamlayacaktır.

Bu gun farklı dinlerin sahibi bircok insan ayrılıkların icine duşmektedir. Oysaki Kur’an bu din sahiplerinin coğunun aynı istikamet uzere olduğunu soylemektedir.

3/ Ă‚L-İ İMRAN-113; “Leysû sevĂ‚, min ehlilkitĂ‚bi ummetun kaĂ‚imetun yetlûne Ă‚yĂ‚tillĂ‚hi enĂ‚elleyli ve hum yescudûn.”
Ama (onların) hepsi bir değildir. Kitap Ehli’nden, gece saatlerinde kıyamda durup, Allah’ın Ă‚yetlerini tilavet eden ve secdeye kapanan bir ummet vardır.

3/ Ă‚L-İ İMRAN- 114: Yu’minune billahi velyevmilahıri ve ye’murune bilma’rufi ve yenhevne anilmukeri ve yusari’une filhayrat. Ve ulaike minessalihin.
(Onlar) Allah’a ve YEVM-İL AHIR’a iman ederler, ma’ruf (irfan) ile emreder ve kotulukten alıkoyarlar, (nefslerindeki kotu afetlerden insanların kurtulmasına yardım ederler,) hayırlara (iyiliklere) koşuşurlar, işte onlar SALİH’lerdendir.


Allah insanların kalbine bakıyor. Allah zahire bakmıyor.
O halde insanların kendi kendilerine urettikleri Ayrılıklar, zanlar Allah’ın dininde yok oluyor. Hepsinin hedefi aynı oluyor. “Teslimiyet” İşte zaman icerisinde ortadan kaldırılan bu gercekler, Allah’ın Resûlu ihya ediyor ve ifsad edilen sunneti Allah’ın Resûlu ıslah ediyor. Bu gorevle vazifeli. İnsanlar icerisinde O’na buğzedenler, O’nu sevenlerden coktur. Ve bugun bircok din adamı var ki Allah’ın tayin etmiş olduğu dini yenilemekle vazifeli kişiye karşı konuşuyor. Ama bu butun zaman parcalarında boyle olmuştur.Bu din asla sahipsiz değildir. Dinin sahibi Allah’tır ve insandan istediği bir tek şey vardır: İnsanın saadeti, insanın huzuru. Her insanın ahiret saadetini ve dunya saadetini yaşamasını istiyor.Yuce Rabbimiz buyuzden butun insanları teslime cağırmaktadır.

Şu anda yeryuzunde nefsine tĂ‚bî olup şikayet etmekte olan ne kadar kul varsa, Allah’ın kendilerine verdiklerini Allah gibi değerlendirebilselerdi bu dunya kendilerine cennet olurdu. İhlas nedir? Halis olmaktır. Allah da butun insanlara ihlas hedefini onermiş:

98/BEYYİNE-5: ve mĂ‚ umirû illĂ‚ liya’budullahe muhlisıyne lehuddiyne hunefĂ‚e ve yukıymussalĂ‚te ve yu’tuzzekĂ‚te ve zĂ‚like diynulkayyime.
Onlar emrolunmadılar. Sadece hanifler olarak Allah icin dinde halis (nefslerini halis kılmış) kullar olmakla emrolundular. Ve namaz kılmakla ve zekĂ‚t vermekle emrolundular. İşte kayyum olan din budur.


Demek ki, Allah’ın eğitiminden gectiğimiz zaman oyle bir noktaya geliyoruz ki nefs ruhun halleriyle halleniyor insan uzerindeki negatif unsurların değerini sıfırlıyor. O negatif unsurların tesirini ortadan kaldırmaktır ihlas. Neyle gercekleşir? Nefs tezkiyesi ve tasfiyesiyle. Allah’ın her yuz senede bir tayin ettiği kişiye tĂ‚bî olmakla, Allah’ın Resûlu ile. Bu kişi kullenen, insanlar tarafından unutturulan, ortadan kaldırılan, ifsad edilen Allah’ın dinini tekrar insanlar tarafından yaşanmasını gercekleştirmek icin gelir.
Butun insanların bu dizayn icerisinde hem ahiret saadetine hem de dunya saadetine ulaşmasını Rabb’imizden diliyoruz.

__________________