Mevlana'nın Mesnevisinde şoyle bir hikaye vardır.
Dostunun kapısını calan kişinin hikÂyesi:
Dost iceriden “Kimdir, o?” dedi. -Kapıdaki- “Benim” dedi. Dost, “Madem sen, sensin, kapıyı acmıyorum. Dostlardan “Ben” olan hic kimseyi tanımıyorum. Git!” dedi
Biri geldi, arkadaşının kapısını caldı. Arkadaşı, “Ey guvenilir kişi! Kimsin?” dedi.
“Ben” dedi. Ona “Git, zamanı değildir. Boyle bir sofrada ham kişiye yer yoktur” dedi.
Ham kişiyi ayrılık ve hicran ateşinden başka ne olgunlaştırır? İki yuzlulukten nasıl kurtulur?
O zavallı gitti. Bir yıl yolculukta dostunun ayrılığında alevlerle yandı.
O yanmış, olgunlaştı. Sonra geri dondu. Yine arkadaşının evinin etrafında dolaştı.
Dudağından edepsiz soz cıkmaması icin yuz korku ve edeple kapının halkasını vurdu.
Dostu, “Kapıdaki kimdir?” diye seslendi. “Kapıda da sensin, ey sevgili!” dedi.
-Dostu- “Şimdi benim gibisin, ey ben! Gir. Evde iki bene sığacak yer yok” dedi.[
Ey nefsim!! Ben muslumanım diye geciniyorsun. Diyorsun ki ben Hz. Muhammedi, Dort Halifeyi, Mevlana'yı, Abdulkadir-i Geylani'yi ve diğer Allah Dostlarını cok seviyorum.. hic goremiyorum... sen şimdi gitsen bu insanların kapısını calsan icerden ses gelecek ''kim o''... ne diyeceksin.. sensin mi diyeceksin. bak bakalım haline tavrına.. islam nişanları olan sarık cubben ve sakalın var mı? eee nasıl diyeceksin sensin ey sevgili diye. . onlar , '' hic benzemiyorsun sen bize'' demiyecekler mi.. HANİ.. AŞK NERDE..
__________________