Huşu hakkında Allah TeÂl şoyle buyurmuştur:
“Şuphesiz muminler kurtuluşa erdiler. Onlar namazlarını huşu icinde kılanlardır.”[ Mu’minun 23/1-2.]
Abdullah b. Mesud (r.a) rivayet ediyor: Hz. Peygamber (s.a.v) şoyle buyurdu:
“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez. Kalbinde zerre kadar iman olan kimse de cehenneme girmez.”

Mecliste bulunan bir adam, “YÂ Resulalllah! Bir adam elbisesinin guzel olmasını seviyor, bu kibir midir?” diye sordu; Peygamber Efendimiz (s.a.v) şoyle buyurdu:
“Allah TeÂl guzeldir; guzel olan şeyleri sever. Kibir, kendisine hak gelince burun bukup onu kabul etmemek ve insanları kucuk gormektir.”[ Muslim, İmÂn, 147; Ebu Davud, LibÂs, 26; Tirmizî, Birr, 61; İbn MÂce, Zuhd, 16; Ahmed, Musned, 1/385; İbn HibbÂn, Sahîh, nr. 5466.]

Enes b. MÂlik (r.a) şoyle rivayet etmiştir: “Resulullah (s.a.v), hastaları ziyaret eder, cenazeye katılır, merkebe biner, kole de olsa herkesin davetine giderdi. Kurayza ve Nadîr yahudilerinin hıyanetlerinin cezalandırıldığı gun, Peygamber Efendimiz (s.a.v) hurma lifinden yapılmış bir yuları ve yine liften mamul bir palanı olan merkebe binmişti.”[ Tirmizî, CenÂiz, 32; İbn MÂce, Zuhd, 16.]

Huşu, Hakk’a saygı ile boyun eğmektir.

Tevazu, Hakk’a gonul hoşluğu ile teslim olmak ve ilÂhî hukme itirazı terketmektir.

Huzeyfe (r.a) demiştir ki: “Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey huşudur.”

Bir tanesine, “Huşu nedir?” diye sorulunca şu cevabı vermiştir: “Huşu, kalbin butun himmet ve duşuncesini toplayarak CenÂb-ı Hakk’ın huzurunda hazır bir halde bulunmasıdır.”

Sehl b. Abdullah-ı Tusterî demiştir ki: “Kimin kalbi huşu icinde olursa, şeytan ona yaklaşamaz.”

Denilmiştir ki: Bir kulun birileri tarafından kızdırıldığında, aksine hareket edildiğinde veya kendisine ret cevabı verildiğinde hepsini kabul ile karşılaması, onda huşunun bulunduğunu gosterir.

Bir tanesi demiştir ki: “Kalbin huşuu, gozleri gereksiz yere sağa sola bakmaktan alıkoymaktır.”

Muhammed b. Ali Hakîm-i Tirmizî demiştir ki: “Gercek huşuyu elde eden kimse, şehvet ateşi sonmuş, goğsundeki hırs dumanı sakinleşmiş, Allah’ın azamet nuru kalbini aydınlatmış ve boylece şehveti olmuş, kalbi dirilmiş ve butun Âzaları huşuya burunmuş kimsedir.”

Hasan-ı Basrî demiştir ki: “Huşu, kalpten hic ayrılmayan ilÂhî korkudur.”

Cuneyd-i BağdÂdî’ye, “Huşu nedir?” diye sorduklarında, “Kalplerin butun gaybları (gizlilikleri ve sırları) bilen yuce Allah’a karşı zillet icinde bulunmasıdır” demiştir.

Allah TeÂl bir Âyette şoyle buyurmuştur:

“RahmÂnın kulları yeryuzunde huşu ve tevazu icinde yururler.”[ FurkÂn 25/63.]

Ustadım Ebu Ali DekkÂk’ın (rah) şoyle dediğini işittim: “Âyetin mÂnası, onlar, tevazu ve huşu icinde yururler demektir.”

Yine onun bu Âyetin tefsirini yaparken şoyle dediğini işittim: “RahmÂnın kulları yururken ayakkabılarının bağını bile beğenmezler (Hicbir halde hicbir şeyle kibirlenmezler).”

Âlimler huşunun yerinin kalp olduğu konusunda goruş birliği icindedirler.

Âriflerden biri, bir adamı gordu. Adam, belini bukmuş, başını eğmiş, gozlerini yummuş bir vaziyette oturuyordu. Ârif, adama goğsunu işaret ederek, “Ey falanca, huşu buradadır, omuzlarda değildir” dedi.

Rivayet edildiğine gore Hz. Peygamber (s.a.v), namazda sakalıyla oynayan bir adamı gorduğunde,
“Eğer bu adamın kalbi huşu icinde olsaydı, Âzaları da huşulu (sakin ve huzur icinde) olurdu”[ Hakîm-i Tirmizî, NevÂdiru’l-Usul, 2/344; İbn Ebu Şeybe, Musannef, 2/190; Suyutî, es-Sagîr, nr. 7447.] buyurdu.

Denilmiştir ki: Namazda huşunun şartı, namaz kılan kimsenin sağında ve solunda kimin namaz kıldığını bilmeyecek derecede kendini namaza vermesidir.

Huşuyu şoyle tarif etmek de mumkundur:

Huşu, kalbin Hak TeÂlÂ’yı muşahede etmesinden dolayı ic Âlemin edeple boyun eğmesidir.

Huşu, yuce rabbi muşahede anında kalbin kendinden gecmesidir.

Denilmiştir ki: Huşu, hakikat sultanı ortaya cıkınca, kalbin eriyip boyun bukmesidir.

Şoyle de denmiştir: Huşu, ilÂhî heybetin kalbi kaplamasının başlangıcıdır.

Yine denilmiştir ki: Huşu, hakikatin aniden acılması esnasında kalbe gelen urperti ve titremedir.

Fudayl b. İyÂz demiştir ki: “Onceki buyukler, bir kimsenin dışındaki huşunun icindeki huşudan daha fazla olmasını hoş bulmazlardı.”

Ebu Suleyman DÂrÂnî demiştir ki: “Eğer butun insanlar toplanıp benim kendimi alcalttığımdan daha fazla alcaltmaya calışsalar, buna gucleri yetmezdi (Ben nefsimi, kimsenin alcaltamayacağı kadar aşağıda gorurum).”

Denilmiştir ki: Kim kendini kendi gozunde duşuk ve değersiz gormezse, başkasının yanında yuksek ve kıymetli olmaz.[ Bu sozde şu hadise işaret vardır: “Kim Allah icin tevazu gosterirse, Allah onu yuceltir. Kim de kendini beğenip kibir gosterirse Allah onu alcaltır” (bk. Muslim, Birr, 69; Tirmizî, Birr, 82; DÂrimî, ZekÂt, 34; MÂlik, Sadaka, 12; Ahmed, Musned, 2/386).]
Kuşeyri Risalesi
www.menzil.net


__________________