Peygamberimizin cocukluğu ve gencliği temiz ve iffetli bir şekilde gecmişti. Peygamberlikten sonra nasıl bir ahlÂka sahipse, kırk yaşından onceki hayÂtı da oyle temiz ve nezihti. Halbuki genclik yıllarını gecirdiği Mekke şehri, o zamanlar o kadar karışıktı ki, Mekkeliler arasında yaşayıp da cahiliye cirkinliklerine bulaşmamak Âdeta mumkun değildi.

İslÂm oncesi Cahiliye doneminde dolandırıcılık, hile, aldatma, hak yeme, verdiği sozde durmama, hıyanet eksik olmuyor, cok basit bir iş gibi goruluyordu.

Peygamberimiz bu dikenli ve tehlikeli yollardan hic yara almadan alnı ak, yuzu pak olarak kurtuldu. Başkalarına bulaşan kotu hallerden butunuyle uzak kaldı. Cunku Cenab-ı Hak onu Cahiliye devrinin her turlu mundarlıklarından, cirkinliklerinden nefret duyacak bir kabiliyette yaratmıştı.

Peygamberimizin gencliği, amcası Ebû Talib'in yanında ve onun himayesi altında gecti. Ebû Talib yeğeni icin o zaman pek revacta olan ticareti, meslek olarak secmişti. Zaten kendisi de meşhur bir tuccardı.

Peygamberimiz amcası ile birlikte ticarî seyahatler yaparak tecrubesini arttırdı. Doğruluğu, alış verişindeki adaleti ve hakkaniyeti kısa zamanda cevresinde duyuldu ve meşhur oldu. O zamanlar Arabistan'da doğru ve guvenilir kimselere sermaye verilir, ticaret yapılarak kÂrı paylaştırılırdı. Peygamberimize de buna benzer işler verilmiş, o da en doğru bir şekilde işini başarmıştı.

Verdiği sozde durmak ticarî hayÂtta en cok aranan bir vasıftı. Peygamberimiz, peygamberlikten once de ahde vefalı ve guven duyulan, itimat edilen bir insan olarak tanınmıştı. Kendisi bu alanda ornek bir şahsiyet olarak biliniyordu.

Abdullah bin Ebi'l-Hamsa, Peygamberimizle olan ticarî bir hatırasını şoyle anlatmaktadır:

"Peygamberliğinden once Resulullah AleyhisselÂmla birlikte bir alış verişte bulunmuştuk. Bu alış verişten kendisine biraz vereceğim kalmıştı. Onu, 'Bulunacağın falan yere getireceğim' diye soz vermiştim. Fakat verdiğim bu sozu iki gun unuttum. Ucuncu gun hatırlayıp sabahleyin gittiğim zaman onu yerinde buldum. Bana, 'Delikanlı, sen beni sıkıntıda bıraktın. Ben şuracıkta uc gundur seni bekliyorum' buyurdu."

Peygamberimiz ticarî işlerinde hesabını doğru tutar, haksızlık etmezdi. Peygamberliğinden once kendisiyle alış veriş yapmaktan cok memnun kalırlardı.

Bir gun Saîb adında bir zÂt Peygamberimizin huzuruna gelerek Musluman oldu. Saîb, Araplar arasında tanınmış birisiydi. Sahabîler, Resul-i Ekremin yanında onu ovmeye başladılar.

Bunun uzerine Peygamberimiz, "Saîb'i methetmeyin, onu ben hepinizden iyi tanırım" buyurunca, Saîb de, "Sana canım feda, seninle ticarî arkadaşlık etmiştik. Hak hususunda hatır gonul tanımaz, zerre kadar riyakÂrlık gostermezdin" diye Peygamberimize olan hayranlığını ifade etti.

Peygamberimize peygamberlik vazifesi verilince Mekkeliler ona karşı tavırlarını değiştirdiler. Ona inanmaya yanaşmadılar. Aleyhinde konuşmaya, insanlara kotu gostermeye başladılar. Daha once cirkin bir halini gormedikleri icin sadece "şair, buyulenmiş" gibi ifadeler kullanarak camur atmaya calıştılar.

Zaten ona kotu bir şey isnad edemezlerdi ki... Cunku sonuk şahsiyetli, tanınmayan, bilinmeyen bir insan değildi. Araplar onu cok iyi tanıyorlardı. Mekke'de doğmuş, aralarında buyumuş, gozlerinin onunde yetişmişti. Bunun icin onu yakından tanıyorlar, cocukluğunu, gencliğini cok iyi biliyorlardı. Kırk senelik hayÂtı, aralarında gecmişti.

Bu arada Peygamberimiz iman etmeleri icin onlara davette bulunurken, Kur'Ân diliyle onlara peygamberlikten onceki hayÂtını hatırlatıyor, imana gelmeleri icin ikaz ediyor, şoyle diyordu:

"Bundan once aranızda yıllarca bulundum, bunu duşunmez misiniz?" (Yunus Sûresi, 16.)

Peygamberimizin genclik yıllarını siyer yazarları İbni Sa'd ile İbni İshak şoyle anlatıyorlar:

"Resulullah AleyhisselÂm genclik donemine girinceye kadar mertlik ve insanlık bakımından icinde bulunduğu toplumun en ustunu, ahlÂkca en guzeli, soy sopca en şereflisi, komşuluk haklarını en iyi gozeteni, yumuşak huylu oluşuyla en buyuğu, doğru sozlulukte en yucesi, kotulukten ve insanları alcaltan huylardan uzak duruşta en onde olanıydı. Yuce Allah onda butun iyi haslet ve meziyetleri toplamıştı. Bunun icin o, kavmi arasında 'el-Emin (guvenilir insan)' unvanıyla anılırdı."

Ne gariptir ki, Mekke muşrikleri Peygamberimize inanmadıkları, onu oldurmek icin plÂnlar kurdukları sırada bile mallarını emanet olarak onun yanında bırakıyorlardı. Nitekim, hicretinden bir gun once topladıkları genclere, Peygamberimizi oldurmek icin gorev verdiklerinde, Peygamberimiz evine Hz. Ali'yi bırakarak yola cıkmıştı. O sırada muşriklerin bazılarının malı Peygamberimizin yanında emanet olarak bulunuyordu. Peygamberimiz yola cıkmadan once Hz. Ali'ye, sabahleyin emanetleri sahiplerine vermesini tenbih ediyordu.

Dostun da, duşmanın da guvendiği, emniyet ettiği, takdir ettiği tek insan; hic şuphesiz, Resul-i Ekrem Efendimizdi.
__________________