Yıllar once rahatsızlandığımda Gumuşsuyu Askeri Hastanesi’ne yatırdılar beni. Odada yaşlı biri daha vardı. Doktor geldi dedi ki, “Amca sizi bugun taburcu edeceğiz.” Yaşlı adam beklenmedik bir ceviklikle kalkıp oturdu, “Doktor bey, beni taburcu etmekle eve gondereceksin. Ben eve gitmek istemiyorum. Cunku evimdekiler beni istemiyor. Beni oldurun amma taburcu etmeyin.” dedi. O yaşlı adamın doktora nasıl yalvardığını dun gibi hatırlıyorum…



Hurmet ve merhamet azalınca ne gencler ne de yaşlılar evlerinde huzur bulamaz oldu… Boylece huzurevleri acıldı. Aileler, ipi kopmuş, imamesi duşmuş tesbih tanesi gibi dağıldı. Gencler huzuru, geniş evlerde, luks mefruşatlarda arıyor. Yaşlılar pencerelerde, bahcelerde “torunlarım, evlatlarım gelse” diye bekliyor; bu hasret onların bağrını deliyor… İnsanın sığınacağı, rahat edeceği evde de huzur kalmazsa hangi medeniyetten soz edilebilir?

Diyanet İşleri Başkanımız, muhterem hocam Mehmet Gormez Bey demiş ki, “Yaşlısı olmayan evin huzuru da olmaz. Her ev huzur evi olsun.” Bana gore bir ortamda huzuru temin eden şey, merhamettir. Cunku sevgi karşılık ister; şefkat karşılık istemez. Anne ile evlat arasındaki bağ, en guclu bağdır derler. Cunku bu ilişkiyi yoneten duygu, şefkat ve merhamettir. Bismillah her hayrın başıdır. Besmelede Rahman ve Rahim sıfatları vardır. Demek ki, merhamette buyuk bir sır var…

Dikkat edilirse anne-babalar, cocuklarına buyuyecek diye bakar. Bir de ustune dua eder, uzun omurlu olsun diye. Evlatlarsa anne-babalarına “Zaten ne kadar omru kaldı ki diye bakar. İhtiyarların hayatını hafife almak, vicdansızlıktır. Onu yaşatan Allah’tır. Risale-i Nur’da diyor ki, “Senin hanendeki ihtiyar, bereket direği, rahmet vesilesi, musibet dÂfiasıdır.” Bir evde yaşlı varsa, o yaşlıya Allah rahmet eder. Allah’ın bu lutfundan aile uyeleri de nasibini alır. Mesela kazanclarına bolluk, bereket gelir yahut Allah o hane halkını buyuk bir dertten, hastalıktan korur.

Yaşlı ana-babaya bakmak zordur tabii… İnsan yaşlandıkca cocuklaşır, tenkitleri artar, dediğim dedik olur. Amma “Bu yaşlı insan bana Allah’ın emanetidir. Peygamberimiz Allah icin nice zorluklara katlandı. Ben de Allah rızası icin bu zorluğa sabredersem, sunnete ittiba etmiş olurum.” der, Allah’tan yardım isterse, Allah da işlerini kolaylaştırır. Evlilik, cocuklar, evlilikten doğan akrabalıklar Allah’ın planı icindedir. Allah her kulunun cennete gitmesini ister amma o kulun ilmi ve ibadeti az olabilir. Adil olan Allah, o kuluna cenneti hak ettirmek icin ana-babasıyla, akrabalarıyla imtihan eder, sevabını artırır. Kadere iman eden kederden kurtulur. Halimize razı olacağız, gecinmenin yollarını arayacağız.

Kur’an-ı Kerim, akrabalarıyla imtihan olan peygamberlerden bahseder… İbrahim (as), Yusuf (as), Lut (as), Nuh (as)… Kur’an’daki bu misallerin, her turlu durumda Musluman’ı İslamiyet’e teşvik etmek icin verildiğini anlıyorum. Bu peygamberlerin hayatından oğreniyoruz ki, bizim vazifemiz her şartta İslamiyet’i oğrenmek, anlamak ve yaşamaktır. Musluman icin en buyuk teselli budur. En yakınlarıyla en cetin hatta utandırıcı imtihanlara tÂbi olan peygamberler, peygamberliklerinden hicbir şey kaybetmemiştir. Biz de şartların zorluğuna yenilmeden, “Allah’ım yardım et.” diyeceğiz. Amma Allah’ın yardımlarını bilerek, gorerek yardım istersek daha şuurlu bir hareket olur.

Bir arkadaşım, “Ağabey, omrum yaşlılara bakmakla heba oldu. Gezemedim, eğlenemedim, evimde rahatca gulemedim.” dedi. Ona, “İstediğin hayat gelseydi, beraberinde başka dertleri de getirecekti. Senin omrun heba olmamış, cennete hazırlıkla gecmiş. İmam Gazali buyurmuş ki, ‘Dunya, guneşin karşısında eriyen kar gibidir, ahiret ise yok olmayan cevher gibidir…’ Kardeşim, Asr Sûresi’nde sabredenlerin kurtulacağı mujdeleniyor…” dedim.

Zaman
__________________