AHİR ZAMAN TOPLUMU!

Ahir zamanda insanlar arasında inancsızlık, ahlaksızlık, menfaatcılık, riyakÂrlık, bedeni hastalıklar, faizcilik, israfcılık, şekilcilik, mal, makam, şohret ve dunya sevgisi artacaktır.

Alimlerin olumu ve yeni alimlerin yetişmemesiyle ilim ortadan kalkacak ve her tarafa cehÂlet yayılacaktır. İnsanlar, fırkalara, gruplara, partilere, tarikatlara ve birbirinden farklı hiziplere ayrılacaklar. Her fırka kendi yargı ve kanaatleri ile ovunecek, kendisini en doğru yolda kabul edecektir. Fikir ayrılıkları artacak ve şahsi goruşler umarsızca soylenir, savunulur hale gelecektir. Allah ve Rasûlunun ne dediğine bakılmayacaktır. Bu tablo, insanların bilgi kaynağından uzak olmaları nedeniyle olmayacaktır. Aksine Kur’an ve Sunnet meydanda olduğu halde, insanlar vahye değil, fikirlerin peşine takılacaklardır.

İnsanlar medeni (yerleşik) hayatı sectikleri halde manevi bakımdan birbirlerinden uzak olacaklar hatta bir kimse yakın komşusunun adını bile bilmeyecektir. Yakın olmak ve birlikte yaşamaktan guc doğması gerektiği halde, fakirlerin, hastaların, mazlumların, mağdurların, kimsesizlerin, yaşlıların, yetimlerin ve gariplerin hali sorulmayacak... Bir muhitte ancak bir cenaze olduğunda, sokakta o cenazeyi gorenler ya da haber alanlar "cenaze kimlerdenmiş?" diye sual edecektir!

Ahir zamanda insanlar, dininin harap olmasına aldırış etmezken, ticaretinde iflas etmekten ve kazandıklarını kaybetmekten butun gucuyle sakınacak ve Âdeta tum varlığıyla madde savaşı verecektir. Bu donemde materyalizm ve kapitalizm ideolojileri yaygınlaşacak... Madde savaşı verenler de bu akımların sadık bir temsilcisi haline geleceklerdir. Yeni model eşyalar, elbiseler, ayakkabılar, takılar, arabalar, evler, yatlar, katlar, susler peşinde koşacaklar. Dunyanın peşinden koşmayanları da -toplu yaşam alanlarında olmanın bir neticesi olarak, zorla- surukleyeceklerdir. İnsanlar ihtiyac icin değil, zevk ve gosteriş icin harcamalar yapacaklardır. "Bunsuz olmaz" diyerek alınanların hicbirisi eskiden yoktu ama onlarsız bir hayat yaşanmıştı! Bir ihtiyacı, iktisatlı ve ihtiyac olcusunde bir eşya ile gidermek amac olması gerekirken, herkes mali durumuna gore alışverişler yapacaktır. Ahir zamanın en buyuk fitnelerinden birisi, dunya ve yaşamaya karşı aşırı tutkudur. Bu ikisi kendisinde kokleşen bir kimsenin ahiret derdi kalmaz. Ahiret icin calışmaz. Ahireti dikkate alarak adım atmaz. Yaptıklarından hesaba cekileceği şuurunu kaybeder. Hic olmeyecekmiş gibi dunyayı imar etmeye ve dunyalıklar toplamaya başlar. Mirascılarına iman, ilim ve guzel ahlakı miras bırakmayan zenginler, mirascılarını dunyalıklar icin birbirine duşurmekten başka bir şey yapmazlar.

Dini sadece Muslumanlık iddiası, abdest, namaz, oruc, zekat, hacc, dua ve tevbeden ibaret sananların yapabilecekleri şey -bunları da yaparlarsa- namaz kılmaktan, zengin ve emekli olunca hacca gitmekten ve zekat vermekten, gunah işleyince "affet Allah'ım" demekten ve cennet hayali kurmaktan ibaret olur. Bu tur insanlar icin bir cami yaptırmakla ya da yapımına iştirak etmekle insan, tum gunahlarından kurtulur. İsterse namaz kılmasa bile... İsterse o camide İslam anlatılmasa bile... İsterse o camide tek bir mu'min olmasa dahi! Hatta isterse o camiye kendisi gitmese dahi…! Emekli oluncaya kadar dunya icin calışıp parayı elde edince birkac kuruş ile hacca gitmekle anadan doğmuş gibi olacaklarını sanırlar! Bir omurde yapılacak bir hacc omre de cennete de bedelmiş yani! İsterse o hacc, şirk akidesiyle icra edilse bile! Zekat konusunu konuşmaya bile gerek yok! O, zaten insanlarca kitaplarına uydurulmaktadır! Allah, Kitabında ne derse desin...! Boyle duşunenler şekil ve goruntuye dayalı ibadete onem verirlerken, kalpleri dikkate almazlar. Oysa Tevhid konusu gundeme getirildiğinde ise, "onemli olan kalptir, benim kalbim temiz" derler. Allah'a itaat etmeyen kimsenin kalbi nasıl temiz olur, o da işin tuhaf tarafı! İşin daha ilginci ise, işlerine geldiğince şekilci olurlarken, işlerine geldiğinde de kalp'ci ve maneviyatcı olurlar! Yani kendilerine nasıl uyarsa oyle! Boyle duşunenler, imam(!)ın ezanı nasıl okuduğu ile ilgilenirler ama bir alimin İslam'ı nasıl anlattığına bakmazlar, onem ve kulak vermezler! Oysa ezan okuma konusunda bu kadar titizlik(!) gosterenler, dinleri hususunda aynı titizliği gosterip Tevhid akidesini insanlara anlatmış olsaydılar bu onlara hayır olarak yeterdi...

Ahir zamanda sozlere, vaadlere sadakat kalmaz. Nasihat edenler azalır, nasihat edilenler soz tutmaz olur. İmandan kaynaklanan huşû, saygı, vakar, ciddiyet, ağırbaşlılık, karakter, kişilik ve onur zayıfladığı icin, insanlar arası munasebetlerde pasif, cılız, silik ve istikrarsız bir goruntu sergilenir. İslam’dan kaynaklanan itaat akidesi porsur; emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i ani’l munker fayda vermez.

Soz verdiğinde sozunu, imkÂn olcusunde yapan kişiler samanlıkta kaybolan bir iğneyi bulmak kadar zorlaşır. İnsanların ağzından cıkan sozler bir değer ifade etmez. Zira o sozler genelde soylenen cumlelerden anlaşılan manayı aynen yapmak icin soylenmemektedir. Mustesn insanlar olmak kaydıyla, sozlerine harfiyyen yerine getiren insanlar hic yok da değildir! Ama azlık yokluk hukmundedir. İstisnalar kÂideyi bozmaz.

Yapılan iyilikler şekilciliğin bir sonucuymuş gibi riyakÂrlıkla ic icedir. Sadece Allah icin yapılması gereken işler, “insanlar gorsunler ve duysunlar diye” yapılır. Meydana baktığınızda bir tane fedakÂr veya comert insan bulmakta zorlanırsınız ama nicelerinin tezgahına, dukkanına ve evine gittiğinizde karşınızda comert ve ehl-i feragat var sanırsınız! Âdeta insanların ovgusu ve takdiri icin hareket etmek, Allah’ın ovgusunun yerine gecmiştir.

İbadetler adet ve gelenek haline gelmiştir. Atalardan oğrenilen İslam esaslarından nefse zorluk vermeyen şeyler, nefse zorluk vermeyecek şekilde kulturel zenginlik anlayışıyla sembolik ve yuzeysel olarak yapılmaktadır. Mesela bugun, 29 Şa’ban 1434. Buyuk ihtimalle (hilal gorulurse) yatsıdan sonra gece sahura kalkılacaktır. Kur’an ayı olarak telakki edilen Ramazan ayının arifesindeyiz. Ya da hilÂlin gozukmesi ihtimaline istinÂden Ramazan ayına girdik. Ama insanlar sanki Ramazan ayını değil de kıtlık ayını karşılar haldedirler. Marketler ve gıda satan tezgahların yanından gecmek mumkun değildir! Oysa bu ayda nefislere gem vurulması; Kur’an derslerinin yapılması, ibadetlerin, ziyaretlerin ve ikramların artırılması, fakir ve ihtiyac sahiplerinin halinin tefekkur edilmesi ve onların elinden tutulması gerekirken, bu bahsettiğimiz şeylerin ici doldurularak ya hic yapılmıyor ya da baştan savma, şekilci bir anlayışla ve riyakÂrca yapılmaktadır. Bu ayda şeytanlar bile zincire vurulurken, nefislere ve şehvetlere gem vurulamıyor! İnsanın bu ayda melekleşmesi ve tum kotuluklerden kendisini arındırması, gecmiş gunahları icin bol bol tevbe ve istiğfar etmesi, tekbir, tesbih, tahmid, tehlil soylemesi, Kur’an okuması ve dilini zararlı şeylerden koruması gerekir. Bu ayda diğer aylardan daha cok tebessum etmeli, guzel soz soylemeli, iyilik etmeli, sabretmeli, tevekkul etmeli, kanaatkÂr olmalı, ziyaretler etmeli, ikramlarda bulunmalı, tefekkur etmeli, gecmiş hayatın muhasebesini yapmalı, insanlarla helalleşmeli, davetlere icabet etmeli, fazla konuşmaktan sakınmalı, kendi ic sesini dinlemeli, İslam’ı tebliğ etmeli, aile, akraba ve yakınlar ile ilgilenmeli, Peygamberimizin Hadislerini ve sahabilerin hayatlarını okumalı, Kur’an’ı tilÂvet etmeli ve bu aya ozgu Sunnetteki ibadetleri buyuk bir huşû ve saygı ile yerine getirmelidir.

Bu konularda soylenecekler, bir hayat boyu bitmez. Ama soylenen her hak soz, hakikatler uzerinde tefekkur etmek icin bir penceredir, kapıdır, koprudur, yoldur. Allah azımızı cok kabul etsin, bir tohum bir ormana donuşsun inşaallah. Allah yolunda infak edenin bir infakı bile yedi yuz ile ya da daha fazlasıyla değerleniyorsa; Allah yolunda atılan adımların ve soylenen sozlerin değerini Allah’tan başkası bilemez. Allah’tan, Tevhid, ihlÂs, sıdk, selÂmet, sağlık, afiyet, İslam uzere sebat, İman uzere vefat, korktuklarımızdan necÂt ve rahmet diliyoruz.

Kabul buyur, ey Allah’ım!

__________________