TERCİHLERİMİZ: EN DOĞRUYU YADA BAŞKALARINI SECMEK
Tercihlerimiz hayatımıza yon veriyor: Doğruyu yada yanlışı, iyiyi yada kotuyu, insanlarla ilişki tarzımızı, kendi bakış acımızı, aklımıza gelebilecek herşeyi seciyoruz, secme olayı hayatımızın pekcok anında var. Calışkanlığı yada tembelliği, sorumluluk sahibi yada duyarsız olmayı, sevmeyi yada nefret etmeyi, insanca yaşamayı yada zarar makinesine donuşmeyi, bencilliği yada diğergamlığı, durustluğu yada sahtekarlığı, vb. biz kendimiz seciyoruz. Bu nedenle de insanoğlu yaptıklarından ve yapması gerekirken yapmadıklarından sorumlu tutuluyor. Okul seciminden pazarda meyve secimine, arkadaş seciminden eş secimine, yaşayacağımız yerin seciminden seyahat tercihlerine kadar yaşamda karşımıza cıkan ne varsa bir şekilde alternatiflerden birini bilincli yada bilincsiz olarak seciyoruz.
Sonucta bu tercihlerimiz yanyana geldiğinde hayatımızda onemli bir etkiye ve yonlendirmeye sahip oluyor.

Rasyonel olmayan, duygusal, psikolojik icerikli, vb. secimlerimiz de var elbette, ancak bu secimlerimiz bize zarar verebiliyor. Orneğin birbirlerine aşık olduklarını soyleyerek evlenen ciftlerin kısa bir sure sonra boşanmak istemeleri, ofke anında istemediğimiz, sonradan pişman olacağımız işler yapmamız, sevdiğimiz birine kırılacağı sozler soyledikten sonra pişman olmamız, defalarca bir daha yapmayacağım diye kendimize soz vermemize rağmen kişisel zayıflıklarımız yada zaaflarımız yuzunden aynı hataları tekrarlamamız, vb. pekcok davranışın temelinde duşunmeden hareket etmek vardır.

Din konusunda da tercihler yapıyoruz, hangi şekilde inandığımız, hangi dini uygulamayı yerine getirdiğimiz, hayatımızda dinin ne kadar yeri olduğu, Rab’bimizle, yakınlarımızla, diğer insanlarla ilişkilerimiz, vb. acılardan hep bilincli yada bilincsizce tercihlerde bulunuyoruz. Emek sarfederek dinimizi Kuran’dan oğrenmeyi yada birilerinden duyduğumuz kadarıyla, doğru yanlış demeden inanmayı tercih etmek de bize kalmış. Ancak din konusundaki tercihlerimizin sonucları diğerlerine gore cok daha kapsamlı ve yanlış tercihlerimiz de felaketle sonuclanabilir; cunku din bu dunyadaki yaşamımızla birlikte, Rab’bimizle olan bağımız, vb. diğer pekcok konuyu da kapsıyor. O’nun rızasına uygun yaşamak istiyorsak O’nun belirlediği ilkelere gore, dini O’nun bize Kuran’da oğrettiği gibi yaşamak zorundayız. Aksi takdirde sadece kendimizi kandırmış oluruz.

Din konusundaki tercihlerimizde hangi konuya ne kadar onem vereceğimiz, hangi konunun diğerine gore daha oncelikli olduğu, hangi yanlışların telafisinin imkansız olduğu, hangi hataların bedelinin ağır olduğu, hangi eksikliklerin mutlaka giderilmesi gerektiği yada hangilerinin ikincil, ucuncul derecede onemli olduğu da yine Rab’bimizin belirlediği kriterlere gore sıralandığında bir anlam kazanır.

Gunluk yaşamımızdan din konusundaki tercihlerimizle ilgili pekcok ornek verebiliriz.
*Kuran’da Rab’bimiz bizlere şunu vurguluyor: ‘İnsana emeğinden başkası yoktur’ . Oysa insanlar emek sarfetmeden, kısa yoldan, kolayca kazanmanın yollarını arıyor. Oğrencilerimiz universite sınavına doğru durust hazırlanmak yerine bir kağıda istediği bolumu yazıp onu, kutsal saydığı bir suya bırakmayı, bir ağaca bağlamayı yada bir mezar taşına tutuşturmayı, olmuş kişiden medet ummayı, vb. tercih ediyor. Gunumuzde insanlar hak etmeseler de elde etmeyi istiyorlar; calışmadan, bedelini odemeden, alın teri dokmeden, doğru yada yanlış onemsemeden, oyle yada boyle kazanmanın derdine duşuyorlar. Sonucta bireylerde, toplumsal değerlerde, kurumlarda yozlaşmalar goruluyor. Bireysellik bencilliğe, cıkarcılığa, yuzeysel ilişkilere, sahte tavırlara, ozu sozu farklı olan insan modellerine donuşebiliyor.

Dinimizde herşeyin bir karşılığı olduğu, herkesin yaptığının karşılığını mutlaka alacağı, kimsenin emeğinin boşa gitmeyeceği, iyilik yapanların iyilik, kotuluk yapanların kotuluk bulacağı, kimsenin yaptığının yanına kalmayacağı, her yapılan işin bir ecri, karşılığı mutlaka olduğu, Allah’ın adaletli olduğu, insanlara haksızlık yapmayacağı, herkese hak ettiğini, yaptıklarının karşılığını, ecrini vereceği sık sık vurgulanıyor. İyilikler, guzellikler, bunlara verilecek karşılıklar ile kotulukler, suclar ve bunlara verilecek cezalar ayrıntılı bir şekilde acıklanmış boylece bireylerin ve toplumun eğitilmesinde, kişilerin birbirleriyle olan sorunlarının cozulmesinde, vb. en doğru yontem, yaşam tarzı gosterilmiş.

*Kuran’da Rab’bimiz ‘Dinde zorlama yoktur’ diyor ama dini uygulamaların pekcok ceşidinde bunun tam tersini gormek mumkun. Anne babalar cocuklarını din konusunda yetiştirmek, bilinclendirmek, sorularına, sorunlarına onlarla birlikte cevap aramak yerine, onları bazı ibadetleri yapmaya zorluyor ama o ibadetlerin anlamı, iceriği, insana kazandıracakları, vb. acılardan cocuğunu bilinclendirmeyi tercih etmiyor, cunku bu cok daha zahmetli bir yol. Din acısından ozgur secim onemli, cunku insanlar doğruyu sectiklerinde secimlerinin bir değeri olacaktır. Madem ki dinde zorlama yoktur oyleyse insanların inanma, inanmama yada farklı dini kabuller arasında secim yapma gibi kendince en makul, mantıklı bulduğu dini yaşam tarzını secmesine imkan vermek, bu konuda zorlamamak o kişinin inancında samimiyeti de arttıracaktır.

Bilincsizce yapılan tercihler ise insanları din konusunda yanlışlıklara sapmaya, doğrulardan uzaklaşmaya, din adına her soylenene inanmaya, sorgusuz sualsiz kabule, doğrularla yanlışların birbirine karışmasına, gercekte dosdoğru ve celişkisiz olan dinin celişkiler yumağına donuşmesine, yanlışlıkların suslu kılıflarla insanların onune sunulmasına, ticarette kolaycı ve kısa yoldan koşe donme hesapları yapanlar gibi dini konularda da dinin ozunu kavramayan, yaşam tarzını sorgulamayan, yanlışlarını onemsemeyen sozde dindarların ortaya cıkmasına, dinde gosterişe , vb. sebep olabilir.

*Kuran’da Rab’bimiz , ‘Allah’la ilgili konularda, din konusunda birşeyler uydurmayın, yalan yere şuna helal buna haram demeyin’ diyor ama insanlar – hemde Allah’ın adını kullanarak ve O’na daha yakın olmayı hedeflediklerini soyleyerek- O’nun yerine helaller ve haramlar belirliyorlar, hayatlarında daha cok haram olduğunda daha iyi dindar olacaklarını sanıyorlar, oysa din konusunu en iyi bilenin Allah olduğunu ve O’nun belirlediği sınırları kimsenin aşmaması gerektiğini unutuyorlar. Bir mağaraya giderek, bir delikli taşın arasından gecerek, birbirlerini kılıclayarak, kutsal saydıkları mekanların yollarına ipler bağlayarak, dilek ağacları belirleyerek, vb. pekcok uygulamayla kendilerinin gunahlarının affolacağına, dunyadaki sorunlarını boyle cozebileceklerine inanıyorlar. Bir zamanlar kilise rahiplerinin belli ucretler karşılığında cennet satışı yapmaları gibi,internet uzerinden uzayda yer dağıtan (obur dunya icin), bunun satışını yapan kişiler bile gorulebiliyor.

*Kuran’da Rab’bimiz ‘dosdoğru olun’ diyor ama yaşam boyu durustluk adına mucadele vermek yada doğruyu yanlışı onemsemeden yaşamak yine bizim tercihimize kalıyor. Dinimizde aklı kullanmak ve en doğru olanı secmek, dosdoğru olmak emrediliyor. Doğruyu yanlıştan ayırma, secici olma, en doğru olanı secme, duşunme, vb. aklın farklı fonksiyonları, doğru kararlar vermenin değeri uzerinde duruluyor. Duşuncelerde, duygularda, davranışlarda, inanclarda, yaşam tarzımızda yani her alanda dosdoğru olmamız, ilkeli yaşamamız, her zaman doğruları savunup yanlışlıklardan uzak durmamız emrediliyor. Oysa gunumuzde atasozlerimiz bile durust insanları kınar hale geldi, ‘doğru soyleyeni dokuz koyden kovarlar / doğrucu Davut musun? / uzumu ye bağını sorma’ vb. sozleri buna ornek verebiliriz.

*Kuran’da Rab’bimiz, ‘din adamlarını, toplumun onde gelenlerini, birbirinizi rab edinmeyin, Allah’a hicbir şeyi, hic kimseyi ortak etmeyin’ diyor ama gunumuzde insanların dini grupların, cemaatlerin, tarikatlerin, vb. liderlerine karşı tavırları, onların her sozunu ve yaptığını doğru kabul etmeleri, onları sorgulayamamaları, eleştirememeleri, gunumuzdeki tabiriyle kul kole olmaları, vb. durumlar da yine insanların kendi tercihi değil mi? Ayetleri yaşama gecirmek yada daha kolay olanı tercih etmek, bir kişiyi yanılmaz kabul edip o din konusunda ne derse onu yapmak…

*Rab’bimiz bize Kuran’da ‘aklınızı kullanın’ diyor ama bazı durumlarda din konusundaki tercihler kişilere bırakılmıyor, onların yerine bağlı oldukları dini gruptaki yetkili kişiler karar veriyor, kişinin neye nasıl inanacağı ayrıntılarıyla anlatılıyor yada kitaplarda vb. acıklanıyor. Boylece kişi de tercih yapmak, aklını kullanmak zahmetinden kurtuluyor, din konusundaki pekcok ayrıntı, hangi durumda ne yapacağı, vb. onun yerine belirlenmiş oluyor. Kişinin kendini yetiştirmesine, bilinclenmesine gerek kalmıyor dolayısıyla aklını kullanan bireyler değil başkalarının tercihlerine gore yaşayan bireyler ortaya cıkıyor.Dinimizde insanların aklı kullanmasının onemi, aklını kullanmayanların başına felaketler geleceği, duşunenlerin, tefekkur edenlerin elbette doğruya ulaşacakları vurgulanıyor.: ‘’Aklınızı kullanmaz mısınız?, Duşunmuyor musunuz?, İclerinde aklı başında bir adam yok muydu?, vb’’ ayetler buna ornek verilebilir.

Din acısından herkes yaptığından sorumlu olduğundan, tek tek bireylerin her birinin kendini geliştirmesi, yetiştirmesi, uzun vadede yanlışlarını duzeltip daha iyi ve sonucta da ideal bireyler ve toplum olması hedeflenen bir durum değil mi? Ozdenetim ve toplumsal denetim, herkesin kendi sorumluluğunu bilmesi, bilinclice inanması, inandıklarını yaşama gecirmesi, kendinde ve başkalarında gorduğu yanlışları duzeltmeye calışması, vb. hepimizin uygulaması gerekenler değil mi? Ozetle soylemek gerekirse hayatımız boyunca surekli secimlerde bulunuyor, kendimize en makul gelen şeyleri aklımızı kullanarak yada kullanmayarak tercih ediyoruz. Konuyla ilgili Kuran’daki ayetlerden ve guncel yaşamdaki tercihlerimizden pekcok ornek verilebilir. Dosdoğru tercihler yapabilmek ve dosdoğru yaşamak umidiyle …
__________________