bu yazı feyz dergisi.com dan seyyid şenel ilhan bey in başyazılarından alıntıdır.
MEHDİLİK DELİLİK Mİ ?
Şu anda, cok azı haric, butun cemaat liderleri, kendi mensupları tarafından –Mehdi- olarak biliniyor. Yani, şu bir hakikat ki, kesinlikle bu konu, Muslumanların ilk ve baş gundemine iyice yerleşmiş durumdadır. Ve bu acıktır.
Bana gore, bu durum; Mehdi’nin bu asırda geleceğinin hem en buyuk delili; hem de Muslumanların Mehdilik konusunda cok şuurlu olmaları gerektiğinin acık bir gostergesidir. Fakat, bu konunun akılla, entellektuel cabalarla, te’ville anlaşılması kesinlikle mumkun değildir. Zira, felsefe tarihine baktığımız zaman, hakikati akılla bulmaya calışan zavallı felsefecilerin nasıl sapıttıkları ve adeta felsefeci sayısı kadar karışık, anlaşılması guc bir suru delilsiz, mantıksız, uyduruk şeyleri hakikat diye ortaya koydukları bilinen bir gercektir. Ve bu daha da acıktır…
Neticede, felsefe tarihi, akl-ı selim insanlar tarafından hezeyan tarihi gibi algılanır hale gelmiştir ki, bu da yine bilinen bir gercek…
Mehdilik konusunda da, tarih boyunca o kadar cok entellektuel cabalar, kesin delile dayanmayan bir suru mantıksız uydurmalar ileri surulmuştur ki; bu konu, bir yığın fitnelere ve karışıklıklara hatta binlerce insanın olmesine ve oldurulmesine bile sebep olmuştur.
Demek istediğimiz şudur:
Bu zamanda uc beş ruya, bir iki entellektuel zihinsel caba, herkesin kendi başındaki liderine karşı husn-u zannı ve muhabbeti neticesi; “Ahir zaman Mehdisi benim şeyhim ya da benim hocam veya benim ağabeyimdir” diyebilen Muslumanların olabilmesi; hem doğal ve normal, hem de buyuk bir olcu bozukluğudur. Cunku, binlerce kere Resulullah (sav) ruyada gorulse ve “Falanca zat Mehdidir” dese, hatta zahiren bizzat Peygamberimiz işaretler verse ve o işaret edilen zat da keşif keramet sahibi bir insan bile olsa, o insan eğer akl-ı selim sahibiyse; ne o ruyalara itibar eder ne de kendi keşfine kerametine… Tamam, bir kısım insanlar, cok ustun şahsiyet sahibi olabilirler ve bu adamların hakkında da bir cok ruya, evliya tesbiti ya da bizzat pratikte gozle gorulebilen ve ancak Allah Dostu bir Veli dedirtebilecek sınırlar icinde ustun ozellik, guzel ahlak ve orijinal ilimler sahibi kişiler olmaları da mumkun. Ama, bu tur insanlara da hemen; “Bu adam Mehdidir ya da ilerde Mehdi olacak kişi budur” diye de bakmamalıdır. Cunku, gelecek gelmemiştir ve ihtimalidir. İhtimal de; mantık ilmine ve Şeriata gore kesin delil değildir ve zan hukmundedir. Zanna iman da; iman değildir. Olsa olsa, kotu gonle bir teselli ya da hayali ideal yapmak kadar boş iştir. Ve kesinlikle, akıllı adama da bu asla ama asla yakışmaz!..
Daha da acığı; Mehdiliğe iman, ilmel yakin delillerle olmaz. Bir insanın Mehdi olduğuna iman etmek icin kesin deliller bile olsa, o kişinin Mehdi olduğuna inanmak en azından bu aşamada yanlıştır. Hatta sapıklıktır. Yani aşağı yukarı her cemaat liderinin Mehdi sanıldığı bu zamanda, hangi cemaat lideri, delilsiz, ruyasız, halsiz; “Ben Mehdiyim” diyor?.. Herkesin malumudur ki, tarih boyunca ve şimdi, butun “Mehdiyim” diye ortaya cıkanlar, bir takım kuvvetli addettikleri delillerle, rahmani saydıkları ruyalarla ve keşiflerle ortaya cıkmışlardır. O halde, Mehdi’yi bulmak icin butun delillerin alayını yok sayıp; ayne’l yakin hatta hakka’l yakin deliller diyebileceğimiz muşahade ve ayne’l yakin gozlemleme yoluna girmemiz gerektiğinden daha acık ne olabilir… Şimdi, yuzlerce Mehdi adayının delil addettiği cinnet anaforuna girersek, sapıtmış olmaz mıyız?… Yani, sozun ozu; deliller, en kesin deliller, en doğru ruyalar, en acık keşifler gibi bile olsa; bu boyutu terk edip, ayne’l yakin muşahade boyutuna sıcrama ihtiyacı, bu fitne konusunun tek kurtuluş yoludur…
Ruyalar ve keşifler meselesine gelince; ruyaların hatta Resulullah’ın (sav) gorulduğu ruyaların bile psikolojik ve hayali olabileceği konusuna ve delil addedilen diğer konuların curukluğune hic girmeden, esas konumuza devam edelim.
Evet, kişinin delil addettiği bircok şey- Allah muhafaza!- kişiyi Sufyan’a goturebileceği gibi; Deccal’in en has adamı haline de sokabilir. O yuzden, bu onemli konuda cok hassas ve aşırı dikkatli olunmalıdır. Bundan başka, hayali beklentilerin ve herhangi birinin Mehdiliğine inanmanın mesuliyeti ve vebali vardır.
Bakınız, aslında beklenti meselesi daha da onemlidir. Mesela, bu ustun şahsiyet ya da şu cemaat lideri diye bilinen bazı insanlar, en kuvvetli ilm’el yakin deliller diyebileceğimiz acık delillerle sanki ilerde Mehdi olacaklarmış gibi bile gorunebilirler. Ve bizi de husn-u zannımız tuzağa duşurup; “Bu adam şimdi Mehdi değil ama Allah onu bir gecede irşad edip Mehdi yapacak!” diye iman etmek de yine cok yanlıştır. Ve hem zihinlerde hem normal yaşantıda icinden cıkılmaz bir kaos bile oluşur. Cunku, şu bir hakikat ki; yeryuzunde bir suru ustun şahsiyet ve birbirinden guclu Mehdi adayları vardır. Ama, yine şu da bir hakikat ki; Mehdi, tum ozellikleriyle bir tanedir ve tektir. O yuzden, beklenti mantığı da luzumsuzdur ve yanlıştır. Ayrıca, hicbir akl-ı selim sahibi, boyle onemli bir hadiseyi ihtimallere ve hayali beklentilere havale ederek, yarı imani yarı hayali bir arayış icine girerek, ne dunyasını ne ahiret saadetini tehlikeye atmamalıdır. O halde, Mehdi gelecekse –ki gelecek- ‘ne yapmalıyız, nasıl etmeliyiz de Mehdi’yi bulmalıyız?’ derseniz, vallahi yeminle soyluyorum; Mehdi’yi ne delillerle bulabilirsiniz, ne ruyalarla… Allah’ı zikrederek, gunahlardan kacarak ve bu işi Allah’a havale edip, istikamet uzere İslam’ı yaşayarak Mehdi’yi bulabilirsiniz. Ya da hic şupheniz olmasın; o sizi bulur ve bağrına basar…
Cunku, Mehdi de, O’nun ashabı da secilmiş, onceden takdir edilmiş, her birinin haklarında hadis-i şerifler olan buyuk insanlardır. Bize, mechul ama Allah katında onlar zaten bellidir. Tıpkı, Resulullah’ın (sav) ashabının, daha onlar doğmadan semavi kitaplarda anlatılıp methedildikleri gibi… Oyleyse, bu olayın tamamıyle kulli iradeye bağlı ve tumuyle bir lutuf olduğu da acıktır… Yani, Mehdi’ye asker olmak icin yapılacak ilk iş; bir takım spekulatif hayallerden vazgecip, İslami manada ideal insan olmaya calışmaktır. İşte, o zaman, hem Mehdi’yi bulur, hem de O’nun can yoldaşı olursunuz.
Evet, biz delil ve fikir uretme duşmanı değiliz. Sadece, her şeyi yerli yerine koymak gerektiğini soyluyoruz. Ve bu konunun ayne’l yakin iman sahasına girdiğini belirtmek istiyoruz. Oyleyse, Mehdi kendi gozuyle bizatihi gorerek, Mehdi olduğuna inanmalı ve gostererek de inandırmalıdır.
Hem, nasıl olur delil duşmanı, fikir uretme duşmanı olmak? Bu, bilmek icin yaratılmış insanın fıtratına ters olduğu gibi, tabiri caizse İslam’ın temel mantığına da terstir. O halde, bizim demek istediğimiz şudur: Ozellikle Mehdilik konusunda bir kısım delillerin gercek Mehdi’yi belirleme noktasında yeterli olamayacağıdır… Mesela, hepimiz biliyoruz ki, ictihad kapısı acıktır. Ve yine diyoruz ki; “Gelsin İmam-ı Azam’dan, İmam-ı Şaafi’den daha ustun bir alim de, yeni bir mezhep kursun..” Ama, yine, şunu da hepimiz cok iyi biliyoruz ki; bu zor zamanda ve acaip şartlar icerisinde, İmam-ı Azam veya İmam-ı Şafi gibi ustun bir şahsiyetin yetişebilmesi de imkansızdır. Herkes, cok iyi biliyor ki; bu boyledir! O halde, hukmen ictihad kapısı acık olmasına rağmen, fiilen ictihad yapabilecek muctehid alimlerimizden daha ustun alimler gelemeyeceği icin bu anlamda “ictihad kapısı da elbette ki kapalıdır” dememizde hicbir sakınca yoktur… Daha acığı; bu zamanda İmam-ı Azam kadar alim insanlar yetişse bile, bu ancak ilimde İmam-ı Azamlıkla mumkundur. Ama, bilmekten cok ornek olabilme makamında kişilerin yetişmesi bu zamanda asla mumkun değildir. Yani, hukmen ictihad kapısı acık; fiilen kapalı…
Zaten, bu zamanda ve bu şartlarda İmam-ı Azam gibi alimler yetişemeyeceği icin Allah (cc) Mehdi’yi ozel bir şekilde yetiştirip, gonderecektir. O da, ayrı bir konu… Konuyu dağıtmadan devam edelim.
Oyleyse, Mehdilik konusu da aynen bunun gibidir. Ve bu inkar edilemeyecek kadar da acık, net ortadadır. Gerci, biz, fıtratımız gereği herhangi bir şeyin doğruluğunu yanlışlığını ayırmak icin, elbette kesin bilgiler, deliller veya bazı fikirler kullanacağız. Bu, doğal ve normal. Ama, bir cok cemaat liderinin Mehdi olduğunu, sadece acık deliller ve bir takım fikirler kullanarak ilan ettiği bu zor zamanda; deliller ustu muşahadeye ihtiyacımız olduğu da gun gibi acık değil midir?… Daha acığı, butun deliller ve fikirler hukmen bu konuda ve her meselede işe yarasa da fiilen yani Mehdiliği belirleme konusunda fitne sebebi ve kaos vesilesidir…
O halde, şu gun gibi acıktır ki; tum deliller bu konu icin hukmen ideal; fiilen işe yaramaz bir konumdadır.
Herkes, biliyor ki; Mehdi, Evliya ustu bir Evliyadır. Ve Mehdilik, iddia değil, bir icraat olayıdır. Burada, bizim esas anlatmak istediğimiz, Mehdi’nin kendi Mehdiliğine gozuyle gorerek inanması gibi, etrafındaki insanlara da “Gozunuzle gormeden inanmayın” diyecek kadar da yuksek bir merhamet ve şefkat sahibi şahsiyet olması gerekir… O halde, Mehdilikle itham edilen bir insan, “Mehdi miyim, değil miyim?” diye kendini sorgularken, once Allah korkusunu kalbine yerleştirip, aklı selimini de can yoldaşı yapıp şoyle demeli; “Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav), Peygamberliğine ruyalarla, hallerle ya da kesin deliller bile olsa ilme’l yakin bir imanla inanarak mı ortaya cıktı? Yoksa, bizzat Cebrail (as)’i gorerek, kıpır kıpır vahyi an an yaşayarak, yani ayne’l yakin muşahade ederek mi “Ben Peygamberim” dedi?… Ve ayrıca, Ashabına da “Ben Peygamberim” diye ortaya cıkıp; bir suru haller, deliller, ruyalarla “Hadi Bana inanın” mı dedi?…Oysa, herkesin malumudur ki, Resulullah (sav), en yakın ashabına bile defalarca acık mucizelerle Peygamberliğini ayne’l yakin gostermiştir. Daha sonra, sahabe sayısı on binlere, yuz binlere ulaştı ama onların kimi mucize gordu kimi gormedi. Bu, ayrı bir konu. Fazlaca da onemli değil… Yoksa, ruyalar gorerek, te’viller yaparak “Peygamber’im” diye ortaya cıkmak, doğru bir cıkış olsaydı; Museyleme gibi yalancı Peygamberlerin, tımarhanelik deli olduklarına hukmetmemiz gerekecekti… Elbette, o kafirler deli değildi. Ve kendilerine gore de Peygamber olduklarına dair, hem kafir cinlerin yardımı ile ruyaları, hem de bir suru, kendilerince kesin delilleri vardı… Ama, bilmiyorlardı ki, bazı şeylere inanmak delille değil, bizzat muşahade ile olur veya en azından boyle olmalı…
Kaldı ki, ben nice hal şeyhi, ruya şeyhi tanıyorum ki; hepsi de birbirinden sahtekar, birbirinden yalancı… Şimdi, tabii ki, hal Mehdileri, ruya Mehdileri de olacak; bundan doğal ne olabilir?… Ama, benden size tavsiye; “Ben Mehdiyim” diye ortaya cıkan adamın yakasına yapışın, ispat etmesini ya da Allah’tan korkmasını tavsiye edin… Şayet, ispat edemezse, ondan, bir mikroptan kacar gibi kacın… Tekrar ediyorum, daha once de soylediğim gibi, “Mehdi’yi nasıl bulacağız?” derseniz; once bol bol Allah’a dua edip, “Ya Rabbi bize Hakk’ı hak, batılı batıl olarak goster” diyeceğiz. Sonra, elimizden geldiğince takva yaşayıp, şuurlu, guzel ahlaklı sağlam bir Musluman olmaya calışacağız. Ve “Acaba şu adam Mehdi midir?” diye aklımıza bir Mehdi adayı geldi ise, yukardaki curutulemez ve kesin olculeri hatırlayacağız.
Yani, gozumuzle gormemiz gerektiğini, bir adamın Mehdiliğine inanmak gibi onemli bir konuya, ancak gore gore, muşahade ederek, ayne’l yakin inanılabileceğini kesin olarak anlayacağız… Yoksa, sapıtmak da kolay, Sufyan’ın askeri olmak da…
Peki, nasıl ve neyi gozumuzle gormeliyiz?; biraz da ondan bahsedelim: Bir kere, Mehdi, olağanustu bir insandır. Acık hadislere veya bu hadislerin buyuk velilerce keşif ve yorumlarına gore, Hz. Suleyman (as) gibi bazı ozel manevi cihazatları vardır. Mesela, ruzgar emrine verildiği icin, vasıtasız ucacaktır. Dunyadaki butun insan dillerini; İngilizcesi, Fransızcası, Arapcası, Ermenicesinden alın da İtalyancasına kadar butun dilleri bileceği gibi; cinler aleminin dillerini de bilecek… Hatta, yine, Hz. Suleyman (as) gibi, hayvanların dillerinden de anlayacak, olağanustu bir insandır. Ve zaten, oyle olmalıdır. Yoksa, dunyayı İslam’a kazandırmak, oyle cocuk oyuncağı değildir. Şunu da, unutmamak lazım ki; “Mehdi bir evliyadır; evliya da kerametini acıklamak zorunda değildir.” olcusu asla Mehdi icin gecerli bir olcu değildir. O, yani Mehdi, en azından yakın cevresine bu olağanustu ozelliklerini bizatihi gostermeli ve yanındaki tum ashabının kendi Mehdiliğine imanını da, mutmaine imanına yukseltmelidir. Cunku, O, Ahir zaman Mehdisidir ve mukemmeldir… Gerci, kendisi peygamber değildir ama tıpkı peygamberler gibi gorevli olduğu ve ozel olarak gonderildiği de kesindir. Hem, baştan beri anlattığımız gibi, bu zaman, zor zaman ve imtihan şartları da ona gore cok ağır olan bir zamandır…
Bu anlamda, elbette, Hz. Mehdi de Deccal’in oluleri diriltip, gokten yağmurlar yağdırıp, -haşa- “ben sizin rabbinizim” dediği bir atmosferde; herhalde, Deccal’e karşı durabilecek guce sahip olması gerektiği gibi; bu gucunu de tabii ki acık acık ortaya koyması şart olan bir atmosferin adamıdır. Demek ki, ahir zaman; olağanustuluklerin doğallaşacağı ve ona gore de cok ozel bir imtihan zemini olan, olağanustu bir zamandır. İsa Peygamberin, Deccal’in, Mehdinin asrında; yukarıdaki gibi, “Evliya kerametini gizlemelidir” mantığı kuru mantık bile değil, sacmadır!
İşte, Mehdilik konusuna bu cercevede bakıldığı zaman; sapıtmak ve yoldan cıkmak asla mumkun değildir.
Dediğimiz gibi, gozunuzle gorerek inanacaksınız; gozunuzle gorerek…
Biliyorsunuz; bazı Peygamberlerde olan cihazatlar, bazı Peygamberlerde yoktu. Bu anlamda, Hz. Suleyman (as)’ın ruzgar emrine verilmesi veya ihtişam ve zenginliklerle donatılması gibi lutuflar; Hz. Resulullah’a (sav) verilmedi. Ama bu, Hz. Suleyman’ın (as) Hz. Resulullah’tan (sav) ustun olduğu anlamına gelmez. Sadece ve sadece, tebliğciyi zamanın ihtiyaclarına gore uygun cihazatlarla donatmak icabettiğinin delilidir. Oyleyse, bu zamanda gelecek olan Mehdi’ye verilecek olan cihazatlar bazı Peygamberlerde bile olmayabilir… Bu onemli değildir. Bu, Mehdi’nin Peygamberlerden ustun olduğu anlamına da gelmez. Ama şu kacınılmazdır ki; bu zamanın Mehdisi, manevi cihazat anlamında cok donanımlı olmak zorundadır. Zaten, acık hadislere baktığımız zaman, Hz. Mehdi dunyanın en zengin, en sevilen veya yine hadisler ışığında; Hz. Suleyman (as) gibi olağanustulukler kendisine doğallaştırılmış olan, İslam’ın ve ahir zamanın en buyuk iman ve ahlak savaşcısıdır…
İşte, Mehdi diye inanmak istediğimiz adamda, bu ozellikleri gormeden teslim olmak; hem buyuk bir risk, hem de akl-ı selim adına ayıptır!.. Şimdi, bazı garip yaratıklar şoyle diyecekler; “Kardeşim, imtihan sırrı diye bir şey, sunnetullah yasaları diye bir olcu var. Boyle olağanustu bir şekilde cıkana kim inanmaz? Elbetteki herkes inanır; ve imtihanın da hicbir manası kalmaz!” diyebilirler. Bakın acık soyluyorum: Ahir zamanda yaşadığımızı unutmamak lazım. Şartlar ve imtihan mantalitesinin ahir zamanda cok farklı olduğunu ve bu farkın da elbette sunnetullah yasalarına bile zamanın şartlarına gore uyum icinde olduğunu artık anlamak lazım. Zaman oyle eşed bir zaman ki, vallahi, Mehdi tum ozelliklerini acık acık gosterse bile inanmayan, inanandan cok daha fazla olacaktır. Bu zaman, zor zaman ve en eşed insanların coğunlukta olduğu ahir zamandır… Butun hadisler de boyle soyluyor, alimler de, avam ve cahiller de.
Evet, bu kadar izahattan sonra sanıyorum gayet acık bir şekilde anlaşıldı ki; Mehdi’nin kim olduğunun anlaşılması, bazı olağanustu ozelliklerini gormeye endeksli olmak zorunda… Ama, Mehdi’nin icraatları, yani olağan veya olağanustu tum cihazlarıyla, butun hizmetleri, elbetteki Sunnetullah’a uygun ve normal şartlarda olan imtihan mantelitesine de uyumlu olmak mecburiyetindedir.
Bizim soylemek istediğimiz sadece şudur: Hem Mehdi, kendisinin Mehdi olup olmadığını anlama noktasında; hem de ona inanıp ya da inanmamak gibi bir tercihle karşı karşıya olan insanların da ayne’l yakin ve bizzat acık acık, gozleriyle gore gore Mehdi’ye inanmaları gerektiğidir…
Elbette ki, Mehdi’nin Sunnetullah’a uygun anlamdaki hizmeti tabii ki kacınılmazdır.
Ama, dediğimiz gibi, inanc bağlamında mecburi olağanustulukler boyutu; amel ve hizmet noktasında ise, genel anlamda Sunnetullaha uygun hizmet olduğu gibi, gerektiğinde de yine hizmet anında bile olsa, olağanustuluklerin kullanılması da mevcut şartlara gore normaldir, olağandır… Yani, hem Sunnetullaha uyum; hem de olağanustulukler ic ice, yan yana ve olması gerektiği gibidir.
İnanın, abartmıyorum ve tekrar tekrar soyluyorum; siz bizi dinleyin ve gozunuzle gormeden asla inanmayın.. Hz. Suleyman (as) zamanında –haşa- imtihan yok muydu? Veya o zamanki imtihan bicimi Sunnetullaha uygun olan bir imtihan değil miydi? Oysa, Kur’an ve sahih hadisler şahittir ki; zaman zaman Hz. Suleyman (as), yuzbinlerce askerin onunde gokyuzune ucarak giderdi. Ve yine, Peygamberimiz, Ebu Cehillere, Velid bin Muğirelere yuzlerce mucize gosterdi de ne oldu?!. KÂfir, yine kÂfir kaldı…
Evet, zaman ahir zaman; ahir zaman imtihanı da ahir zaman şartlarına uygun olmalıdır. Ve Mehdi’ye iman etmemiz de gozumuzle, gore gore ve bizzat muşahade ede ede olmalıdır. Biz, zayıf insanlarız… Ben şahsen, bu işlerde riske girmem. Alırım elime hadis kitaplarını; “Mehdi vasıtasız ucacakmış” deniyorsa, vallahi, uctuğunu gormeden inanmam. “Mehdi, kuru ağacı yeşertecekmiş veya anadan doğma korlerin gozunu acacakmış, hayvanlarla da sohbet edecekmiş” deniyorsa… Ki bunlar gercek, işte butun bunları gormeden; ne Mehdi’ye inanırım, ne de akl-ı selim bir Muslumana da başka turlu bir imanı yakıştırabilirim.
Allah’a şukur, elimizde sağlam kaynaklı hadisler ve alimlerin guclu yorumları olmasına rağmen, maalesef, bazı zevatın şoyle dedikleri de bir gercek; mesela, Mehdi’yle ilgili hadisler, Ahad Hadis veya ravilerin karıştırması ihtimali var, yahut tum Mehdi hadisleri muteşabihattan sayılabilecek gibi kısmen doğru sozler bile durumu değiştirmiyor. Hadisler ve alimlerin yorumları ortada… Hatta, kesinlikle, Mehdi hakkında elimizde hicbir hadis olmasa ve Mehdi’nin ozellikleri noktasında Hz. Suleyman (as) gibi donatıldığına dair yine hicbir kayıt bulunmasa bile, yine kesinlikle durum değişmiyor. Yani, bu zamanın şartlarına gore gonderilen bir Mehdi’nin ustun cihazatlarla donatılacağını veya en azından oyle olması gerektiğini anlayabilmek ve kabullenmek şart… O halde, bu zor ve cetin zamanda ve ustelik de tum dunyanın İslam’a kazandırılması sadece Mehdi vesilesiyle olacaksa; bu işin ancak olağanustu super ozelliklerle donatılmış, Hz. Suleyman (as) gibi bir zatla mumkun olabileceğini anlamak icin super zeka olmak gerekmiyor… Ustelik, kim ne derse desin; hem bir yığın Hadis de var, hem de coğu sahih ve gercek…
Şimdi, “Ben Mehdiyim” diyenlere şoyle sormak lazım; “Tum bu ozellikler sende yokken neyine guvenip de Mehdiyim diye ortaya cıktın? Uc beş saftirik cemaat mensubu, beş on kÂfir cinin gosterdiği veya tamamiyle psikolojik olan birkac ruya, sana nasıl, “Mehdiyim” dedirtebiliyor?… Hadi, ruyalardan, hallerden vazgectik; butun şeyhler, alimler, Peygamberlerin ruhaniyetleri ruyada bile değil, zahiren acıkca bile gelseler, “Sen Mehdisin! Hadi Cık!” deseler ne yapmalısın biliyor musun?: Hemen, kendine bakıp, yukardaki olculerle kendini sorgulayıp; oyle karar vermelisin… Yani, ya Hz. Suleyman (as) benzeri cihazatların olacak; ya da ahir zamanda boyle buyuk bir imtihanla karşı karşıya geldiğin icin Allah’a, tiril tiril titreyerek tovbe edeceksin…
Asla, bir delilik yapıp; “Bunca insanların, bunca evliyanın elbette bir bildiği vardır. Demek ki ben, şimdi olmasa bile; belki de ilerde Mehdi olacağım!” bile dememelisin… Yine soyluyorum: Gelecek; gelmemiştir. Ve gelecek; ihtimalidir… İhtimal de; Şer’an zan hukmundedir. Zanla, iman da olmaz, yakin de…
Mesela, bir adam gelse dese ki; “Tamam ben ayne’l yakin iman ile gordum ki; ben Mehdiyim. Yani, acık acık; uctum, hayvanlarla konuştum, melekleri goruyorum, tum dunyadaki dilleri konuşabiliyorum; ve ilmi anlamda da bana her turlu ilim verildi; ve ben Mehdiyim.” dese ne yapmalıyız? Hemen o zata şoyle demeliyiz: “Sen butun bu olağanustu hallere sahip olduğunu gorduysen, kesinlikle bize de gostermelisin. Yok, gormediğin ve bu ozellikler sende olmadığı halde, mumkundur ki, sırf bizim husn-u zannımızı istismar edip, en azından bizi bazı luzumsuz beklentilere itebilirsin. O halde, gercekten Mehdiysen; bu işi, iddia olmaktan, icraat ve isbat boyutuna taşı ve bize goster Mehdi olduğunu…” demek lazımdır. Yoksa, Mehdiyim diyen o sahtekÂrdan cok; koru korune inanan sahte havarilerin mesul olacağı acıktır…
Evet, vallahi başka turlu olmaz… Olamaz. Hic acık kapı bırakmadan ve tıpkı Resulullah (sav) gibi, en azından ilk cemaatine acık acık ne olduğunu gostermeyen insan; yalancıdır, sahtekÂrdır.
Şahsen ben, kendi adıma soyluyorum: Allah’a yemin ederim ki, ben o sahte Mehdilerin yerinde olsam; butun Evliyalar, Gavslar, Kutuplar, sayısız ruyalar, keşifler beni cepecevre kuşatsa bile; yine butun mukaddesata yemin ederim ki, ne zerre kadar bende iman meydana getirir ne de sizde getirsin. Her kim, olursa olsun, Allah rızası icin, gozunuzle gormeden inanmayın, gostermeyene de itibar etmeyin. Ve artık, zamanın; ahir zaman olduğunu, her tarafın da sahte Mehdilerle dolduğunu unutmayın…
Allah’a emanet olun…
SEYYİD Şenel İLHAN (FEYZ DERGİSİ)
__________________
hz.mehdi ve ahir zaman
Dini Sohbetler0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- hz.mehdi ve ahir zaman
-
12-09-2019, 08:39:36