Ayağımızı kaydıran tuhaf bir bahanedir. Ben sizin adınıza itiraf ediyorum. “Nasılsa cokca sevabım var, ucundan kıyısından yenirse cok şey kaybetmem herhalde…” Boylece birikmiş sevaba guvenip gunahın avuclarına bırakırız kendimizi. Peki ya sevap biriktirilebilir mi? Uste uste konulabilir mi sevaplarımız?
Bir şeyi biriktirmemiz icin harcadığımızın kazandığımızdan az olması gerek değil mi? Bir şeyi ust uste koyabilmek icin elimizde kalanın elimizden cıkandan cok olması gerek değil mi? Bir iyilik edebilmemiz icin bedenimiz icin yapılan harcamalar, dunyamızın ayakta durması icin gerekli masraflar, bizim urettiğimiz iyilikten cok cok fazladır. Mesela, bir an sadece bir defalık “Elhamdulillah…” diyerek nefesimizle, sesimizle urettiğimiz şukur icin, yıllar yıllar oncesinden peygamberler gonderilmiş olması, onların sozunun ve sesinin yuzyıllar icinde milyonlarca guzel insanın akıl almaz cileleriyle bize ulaştırılmış olması gerekir. Ayrıca, o andaki şukru uretebilmemiz icin bize doğduğumuz (hatta doğumumuzdan da once) andan itibaren sayısız nimet verilmesi, sevdiklerimizle ve hatıralarımızla o an’a taşınmış olmamız gerekir. O an şukrettiğimiz şeyi tadacak zevk, duygu, dil, damak, dudak, mide, goz, koklama gibi sayısız yeteneklerimizin hazır edilmesi gerekir. Ayrıca, o şukre yetecek nefeslerimiz verilirken, guneşin tepemizde duruyor, yıldızların uzerimizde bekliyor, dunyanın altımızda donuyor olması gerekir…. Uretim hızımız tuketim hızımızdan cok cok az… Hem sonra ne kadar kaliteli urun ortaya cıkardığımız da şupheli. Ne kadar sahici soyledik “Elhamdulillah”ı? Anlamına kendimizi ne kadar kattık? Hem sonra, “Elhamdulillah…”diyebilenler arasında olmakla da yeni “Elhamdulillah”lar demelere borclandığımız ortadayken, urettiğimiz hamdleri stokladığımızı soyleyebilir miyiz? Urettikce daha cok hamd ham maddesini borclanmıyor muyuz bize hamd etmeyi oğreten ve hamd edilesi nimetler veren Tedarikcimize?
Ust uste koyabilmek icin sevaplarımızı elimizden kalanın elimizden cıkandan fazla olması gerekiyor? Ya gıybetle yakmışsak elimizdekileri? Ya hasetle yiyip bitirmişsek depoladıklarımızı? Ya urettiklerimizin hepsi de defolu diye pazara surulmemişse?
Nasıl olur da sevabımıza guveniriz şu halde?

__________________