Ayna ve kadın. Tahmin edileceği uzere uzunca bir suredir birbirlerinin yuzune bakıyorlar. Kadın guzelleşme telaşında. Dudaklarını kızıllaştırıyor once. Rujun ucu aynada geziniyor. Yanaklarında utangac bir allık beliriyor. Fırca aynanın yuzunde geziniyor. Saclarına geliyor sıra. Takılar aynaya takılıyor. Kulağının aynadaki goruntusune bir kupe resmi iliştiriyor. Boynunun gorunduğu yere guzel bir gerdanlık ciziyor.
Hayır, hayır! Ayna karşısında bir makyaj değil bu. Ayna uzerinde! Kadın kendisini değil de aynadaki goruntusunu suslemektedir. Makyajını aynanın yuzune işlemektedir. Bir o kadar garip, bir o kadar da acı…
Makyajının bittiğini duşunup gitmeye kalkarsa… Derin bir hayal kırıklığı. Buruk bir husran. Tuhaf bir aldanış. Aynaya yapılan makyaj ne aynaya yakışır, ne de ayna karşısında duraklayanda kalır. Kadının yuzune, saclarına, kulaklarına, gozlerine yapıştırdığı ziynetler cozulur. Adımını atar atmaz, makyajı dağılır. Ardı sıra gelmez guzelliği. Hepsi ayna uzerinde kalıverir.
Gencliğiyle ve gencliğine denk gelen guzelliğiyle ovunen bir insanın da farklı bir şey yapmadığını duşunuyorum. Soz gelimi 2008 yılında gencliği ve guzelliğiyle ovunen biri, buyuk bir ihtimalle 2008 yılında genc olma sırasının kendisinde olduğunu da biliyor olmalıdır. Biliyor (mu?) Sadece sıranın kendinde olduğunu. Ama sadece sıranın kendine geldiğini. Sıra dediğin gelir de gecer de. Yirmilik delikanlı şimdi aynalara bakıp ovunuyorsa, ovunduğunden cok yerinme ve utanma da borclanır. Niye mi? Henuz sıranın kendisinde olmadığı, genclik ve guzellik sırasının başkalarında olduğu, ancak bir pıhtı halinde var olabildiği, kendisini aynaların bile ciddiye almadığı, “olsa da bir olmasa da bir” “şey” olduğu o gunlere, meselÂ, 1988 ve onceki yıllara da yazıklanmalıdır. Ve dahi şu anın pıhtılarına, bir ciğnemlik etlerine, duşecek olsa pekÂl cope atılabilir zavallı ceninlerine, mesel 2018’lerde bir derin mahcubiyet odeyeceğini hatırında tutmalıdır.
Zamanın uzerimizdeki hukmu bugunler icin genclik olabilir, yaşlılık da olabilir, hayat da olabilir, olum de olabilir, henuz doğmamışlık da olabilir. Bu, bir ayna yuzeyine yapıştırılmış/cizilmiş suslerden kendi yuzumuze guzellik devşirmeye benzer. Oysa, aynaların bize yansıttığı bize kalmayacak.. Bir başka yılın aynasında yuzumuzde kırışıklıklar olacak, daha otede bir aynada ise uzerimize toprak yığını ve en fazla soğuk bir taş duşecek.
Nasibimiz bize kalansa, genclik de değil nasibimiz, ihtiyarlık da... Olum de nasip değil, hayat da. Sahip olmak, sahip olduğumuzun bizde kalmasını, bizim de onda kalmamızı gerektirir. Ama… Zenginlik de yoksulluk da, başarı da başarısızlık da gelip gecer sadece. Bir sureliğine yanımızda tutulur hallerimiz. Karşılıklı iki trenin gelip gecişi gibi. Bir aralık. Bir anlık. Bir yan yanalık.
Şu nebevî golge meselinde olduğu gibi: “Ben ve dunyanın misali bir ağac golgesinde dinlenen yolcunun misali gibidir.” Yolcu olduğunu unutup ağac golgesinde ebedî konaklamaya kalksan bile, golge senin uzerinde kalmaz. Kalkar ve gider.
“Gunler insanlar arasında dolaştırılır” der Kur’Ân. Demek ki gunler kadar asıl değiliz. Gunler değil, insanlar gelip geciyor gunlerin onunden. Sabit olan gunler, insanlar değişken. Bir nobetci gibi şimdilik dikildiğimiz bir kulubeciktir yıllar. Halden hale yuvarlanıyor bedenlerimiz. Eksiliyor. Eskiyor. Yaşadığımız her hÂl, bize bir ara uğrayan bir misafir. Seferde hallerimiz. Bizde kalmaya kararlı değil. Vedası kavuşmasında başlıyor her lezzetin.
Saklandığımız haz kuytularında eskidiğimizi unuttururuz kendimize. Her sabahın bir bugunumuzu daha dun ettiğini bilmez gibiyiz. Her nefesin hesaptan duşulduğunu hissetmeyiz. Kendimizi kendi ellerimizle iteriz unutuşun kuyusuna. Kalbimize uzanan umutlar bir ucuzcu bezirgÂnın elleri gibi satışa goturur bizi. Avuntu koşelerinde suskun birer surgundur sevinclerimiz. Baktığımız her koşede olu bir deniz. Sanki yuzlerimiz bin kevgir. Ust uste durmuyor haz tuğlalarımız. Vedaları emziriyor gozlerimiz. Ne kadar acı ka(y)nıyor suskunluklarımızın dibinde bir bilseydik. Gelip geceniz biz. Dokuluyor bir bir metal sevinclerimiz. Kısalıyor gunlerimiz. Uzuyor golgelerimiz. "yanaşsaydın yandaşım olsaydın bir sığınak /yağmur altında sığındığım bir kerpic evcik /olsaydın olduğumu anlasaydım oldu olacak/ gelebilseydik bir kerecik goz goze ey yaşamak." (Yusuf Ozkan Ozburun)
"Ve'l asr. Husrandadır insan."
__________________
"gelebilseydik bir kerecik goz goze ey yaşamak"
Dini Sohbetler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- "gelebilseydik bir kerecik goz goze ey yaşamak"
-
12-09-2019, 08:39:01