Bir iğne oruc.. Beni bana dikiyor, yeniden dokuyorum insan olan yanımı. Dudağımı dudağıma teğelliyor; yalan ve boş sozu değdirmiyor nefesime. Bencilliğimin yakalarından tutup comertliğin duğmelerine ilikliyor beni; yeniden b/akıtıyor hicliğime, hiclikten geldiğim gerceğine...
Bir muhur oruc. Mekanın uzerine kutlu bir vaktin hukmunu basıyor, her koşeyi kutsuyor, her şehri KÂbe'nin eteğine taşı(rı)yor. Mevsimlerden de gecse, omrun farklı yıllarına da uğrasa, bizi bir sofranın başında bir bir cocuk ediyor, kalplerimizi binbir cocuk sevincine kilitliyor. Kalbimizi meleklerin bile goremediği, şeytanın bile bozamadığı o gorunmez, o gosterilmez, yalnızca O'na gorunur sadrın icine koyuyor, sahtelikten cıkarıp yeniden piyasaya suruyor. Eşyanın sıradanlığını cekip alıyor elimizin altından, yine ama yeni, eski ama taze lezzetlerle damgalıyor.
Bir yokuş oruc. Şukrun ırmağını akıtıyor colleşmiş tenimizin vadilerinden. Sabrın yokuşlarında susatıp suya kandırıyor nankorluğumuzu yeniden.
Bir yoldur oruc. Cıkar/cıkmaz sokakların hepsini Mekke'ye cıkarıyor. Şehrin kirlerini bir suskunluk avazında temizliyor. Yetim bıraktığımız umudumuzu, sokağa terkettiğimiz merhametimizi yeniden eve alıyor. Yola koyuyor icimizin şefkat kervanlarını. Kuraklaşmış, coraklaşmış dunyanın gobeğinde, iftar saatlerinde serinlediğimiz, iftarı bekleyerek sevindiğimiz, boluşerek sevindirdiğimiz bir vahaya uğratıyor nefislerimizi.
Bir elbisedir oruc. Bizi ilk defa niyetimizle giyindiriyor. Guvendiğimiz eylemlerimizi bir kenara bıraktırıp, eylemsizliğin, hicbir şey edememenin loş koşelerine cekiyor. Sıcak teması kaybettiğimiz vicdanımızın eşiğine yeniden cağırıyor bizi. Bir ihramı giyer gibi, O'nu gorurcesine yaşadığımız ihsan kumaşını atıyoruz omuzlarımıza. Kıyıda koşede, kimsenin gormediği yerlerde, gozlerden uzakta da olsa, yalnız ve yalnız O'na teveccuh etmenin, yalnız ve yalnız O'ndan iltifat beklemenin estetiğine burunuyoruz.
Bir kapı oruc. Bize acılan. Sonsuz bir kabullenişin odasına doğru eşsiz bir aşinalıkla ayaklarımızı buyur eden ahşap bir kapı. Anamızın ekşi ayranını ozlercesine, babamızın şefkatli bakışını beklercesine, bir susamlı pidenin kokusunda erircesine, bir kutlu emre seve seve itaat edercesine masumiyetimizin evine yeniden ayak bastığımız bir kapı. Bizden acılan bir kapı. Cimriliğimizi surpriz bir merhametle dikiş yerlerinden yırtarak, biriktirdiklerimizi elimizin altında faydasız kılarak kalbimizi başkalarına doğru aralayan..
Bir yağmur oruc. Sokaklara gokyuzu insin diye. Cocukluklarını yetim bırakmış buyuklerin de alnına cocukca sevincler dokunsun diye. Dağlarca buyumuş, kayalarca katılaşmış kalplerin arasından yeniden sular sızsın diye... İcimizde oldurduğumuz acımalar, kullendirdiğimiz merhametler bir damlanın dokunuşuyla filizlensin, goğe ağac ağac ağsın diye. Yetim başını okşayan meyvelerle, komşuyu da hatırlayan ciceklerle, eksildiğimizi/eskidiğimizi acık eden kokularla dal budak salsın diye...
Bir taştır oruc. Yolumuzu kesen. Hırslarımızın ayaklarına dolanan. Emellerimizin onune dikilen. Başımıza bir mezar taşı gibi dikilip toprak olduğumuzu hatırlatan. Eşyanın yuzunu bizden ceviren bir soğukluk, katılık gibi ağırlaşan. Hazzın kabını dokunulmaz kılan bir duvar gibi yukselen. Kimi katı kalpleri utandırırcasına, bir Mûsa asÂsı gibi dokunan. İmsakla, iftarla, ezanla sonsuz yumuşayan, catlayan, tozlaşan, ağlayan, ağlatan...
Bir topraktır oruc. Bir saksılık toprak gibi pencere onunde. İcinde hayallerin yeniden sulandığı... Her kıpırtısında cocuk sevinclerinin yeniden uyandığı... Bir o kadar tanıdık, bir o kadar yeni...
Kendince, keyfince bir mutluluk adası. İcimizi bir saksılık toprak kadar olsun geniş tuttuğumuzun habercisi. Kucuk sevincler golgesi....
Bir saklambac oyunu oruc. Kendimizi kendimizden gizler gibi gorunmez bir niyetin koşelerinde beklediğimiz. Bencilliğimize sobelendiğimiz. Sonsuza kadar sevabımızı saydırdığımız ebemiz. Az pencereli yalnızlıklar. Şehvetimizi sarkıttığımız kuyular. Hırslarımızı yatırdığımız kuytular.
Bir oda oruc. Bir bir buluştuğumuz. Yeniden goz goze geldiğimiz. Dort duvarı sohbetle yeniden buluşturduğumuz. Sofranın beklentisinde, bir yudum suyun sesinde, bir sıcak ekmeğin kıyısında kalbimizi yeniden sedirlere yatırdığımız. Ruhumuzu baş koşeye buyur ettiğimiz.
Bir sızı oruc.. Tenin catlaklarından sızan can akışı. Bedenin yaralarından taşan kalp ağrısı. Ruhun tenden dışarı sızması... Kabuğun catlaması... Tohumun uyanması.
Bir donuş oruc. Yar'e verdiğimiz soze donuş... Suskularca konuşan. Soz verdiğimiz YÂr'e donuş...Cığlıklara sarılan.
__________________
Oruc diye/bildiğim....
Dini Sohbetler0 Mesaj
●29 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Oruc diye/bildiğim....
-
12-09-2019, 08:38:57