ALLAH'IN TABİAT OLAYLARINI YONLENDİRMESİ
Şakir Kocabaş
Ozet
Bu calışmamızda Allah'ın (c.c.) "tabiat olayı" dediğimiz olayları nasıl yonlendirdiğini inceliyoruz. Baştan belirtelim ki, bu incelememiz tamamen Kur’an-ı Kerim’deki ayetlere dayanmaktadır. Daha tafsilatlı bir calışma icin konu ile ilgili hadislerin de goz onune alınması gerekmektedir. Ancak, Kur’an ayetleri ile Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sozleri arasında celişmezlik prensibine dayanarak soyleyebiliriz ki, bu konuda Kur’an’dan cıkarılabilecek hukumler konunun cercevesinin doğru bir şekilde kurulması icin yeterli olacaktır.
Ele aldığımız esas konumuza girmeden once, goklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah’ın (c.c.) gokler ve yerdeki nizamı nasıl kurduğu ve koruduğu ile ilgili ayetlerinden bazılarını hatırlamamız gerekiyor. Bu maksatla once, Kur’an’da, Allah’ın (c.c.), Gercek Yoneten (= Melik-ul Hakk) olduğunu anlatan ayetleri goreceğiz. Daha sonraki bolumde O’nun, goklerdeki nizamı nasıl tesis ettiğini ve onu nasıl koruduğunu anlatan ayetleri biraz ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Sonraki iki bolumde ise “fiziksel olay” ve “tabiat olayı” kavramlarına acıklık kazandırmaya calışacağız. Bundan sonraki iki bolumde de esas konumuz olan, Allah’ın (c.c.), fiziksel olayları ve tabiat olaylarını nasıl kontrol ettiği ve yonlendirdiği meselesine acıklık getirmeye calışacağız. Yazımız daha once anlatılanları ozetleyen bir sonuc bolumu ile son bulmaktadır.
1. Allah'ın "Gercek Yoneten" (= Melik-ul Hakk) Olduğu
Kur’an’da, yaratılışla ilgili bircok ayet Allah’ın (c.c.), goklerin ve yerin yaratıcısı olduğunu ifade etmektedir.1 Başka bir dizi ayet ise, goklerin ve yerin mulkunun O’na ait olduğunu ifade etmektedir (= lehu mulk-us semavati vel ard). Ancak bundan da ote, Allah (c.c.) kendisinin Gercek Yoneten (= Melik-ul Hakk) olduğunu bildirmektedir:
“Gercek Yonetici olan Allah, yucedir; sana vahyi kaza edilmeden [tamamlanmadan] Kur’an uzerine aceleci olma ve ‘Rabbim, benim bilgimi arttır’ de.” (Ta-Ha 20/114)
Bu ayetten Allah’ın (c.c.) onemli bir ismini oğrenmiş oluyoruz: Melik-ul Hakk (= Gercek Yoneten). Bu ismin anlamı uzerinde cok durmamız gerekiyor. Kısaca ifade edecek olursak bu ayet bize, goklerde ve yerde meydana gelen olayların Allah’ın (c.c.) yonetim ve denetimi altında meydana geldiğini acık bir şekilde ifade etmektedir. Goklerde ve yerde hicbir şeyin O’nun bilgisi dışında kalamayacağı da şu ayetlerle acık bir şekilde ifade edilmektedir:
“Allah O’dur ki, yedi goğu ve yerden de [sayıca] onların mislini yarattı. Emr bunlar arasından iner ki, Allah’ın her şeye gucu yeter olduğunu, ve Allah’ın her şeyi bir bilgi ile kuşatmış olduğunu bilesiniz (= ve ennallahe kad ehata bi kulli şey’in ilma).” (Talak 65/12)
“Tanrınız, ancak kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır; O’nun bilgisi herşeyi cevrelemiştir (= vesia kulli şey’in ilma).” (Ta-Ha 20/98)
Gorulduğu gibi, bu ayetler Allah’ın (c.c.) her şeyi bir bilgi ile kuşatmış ve cevrelemiş olduğunu bildirmektedir. Ayrıca O, Kur’anda bircok ayette bildirildiği uzere: “kullarının yaptıklarından haberdardır” (= vallahu habirun bi ma ya’meluun); “kullarının yaptıklarını gorur” (= vallahu basiyrun bi ma ya’meluun); “O, muhakkak ki işiten ve gorendir” (= innehu huves semi’ul basiyr); Mulk suresinin 67. ayetinde ifade edildiği uzere: “O, herşeyi gorur” (= innehu bi kulli şey’in basiyr); Faatır suresi 38. ayetinde: “Muhakkak ki Allah goklerin ve yerin gaybını (gizlilerini) bilir” (=innallahe ‘aalimul gaybis semavati vel ard); gene aynı ayette “muhakkak ki O, sinelerin ozunu bilir” (=innehu ‘aliymun bi zatis sudur); ve Yunus suresinin 10. ayetinde de şoyle buyurulmaktadır: “… ne yerde ve ne gokte zerre kadar (= miskale zerretin) [bir şey] Rabbinin dikkatinden kacmaz (= ve ma ya’zubu an rabbike), ne zerreden daha kucuk, ne de daha buyuk; bunların hepsi apacık bir kitaptadır”. Bu ayetlerden acıkca anlaşılmaktadır ki, goklerde ve yerde olan herşey O’nun icin apacık bir kitaptır ve O’nun bilgisi dışında hicbir olay vuku bulmaz.
2. Allah'ın, Goklerin ve Yerin Yonetiminin Sahibi Olması
Onceki bolumde, Allah’ın (c.c.) Gercek Yoneten olduğunu ve goklerde ve yerde O’nun bilgisi dışında hicbir şey olmadığını ifade eden ayetleri gorduk. Allah (c.c.), aynı zamanda her şeyin yonetimini (= melekut) elinde tutmaktadır. Bunu ifade eden bir ayeti gorelim:
“Yucedir O ki, her şeyin Yonetimi O’nun elindedir (= fe subhan ellezi bi yedihi melekutu kulli şey), ve siz O’na donduruleceksiniz.” (Ya-Sin 36/83)
Buraya kadar gorduğumuz ayetlerden acıkca anlaşılmaktadır ki Allah (c.c), goklerin ve yerin Yonetim’ini elinde tutmaktadır ve O, Gercek Yoneten’dir. Dunyada bazı insanlara ve toplumlara belli bir sure sınırlı bir guc vermesi ancak O’nun dilemesiyle olmaktadır, ve O, suresi geldiğinde bu sınırlı gucu de geri alır.
Allah’ın (c.c.), goklerin ve yerin Gercek Yoneticisi olduğunu ifade eden ayetleri gordukten sonra, şu sorulara cevap bulmamız gerekiyor: Allah (c.c.), gokleri ve yeri nasıl yonetmektedir? İnsan zihni Allah’ın (c.c.), gokleri ve yeri nasıl yonettiğini kavrayabilir mi? İlk bakışta cevaplandırılması imkansız gibi gorunen bu her iki sorunun da cevabı Kur’an-ı Kerim’den kolayca istihrac edilebilir. Aşağıdaki ayet insanları, goklerin ve yerin yonetimi uzerinde gozlemlere ve nazari (teorik) duşunmeye davet etmektedir.2
“Onlar goklerin ve yerin Yonetimi uzerinde ve Allah’ın yarattığı şeyler uzerinde duşunmediler mi (= eve lem yenzuru fi melekut-is semavati vel arda ve ma halek- allahu min şey)? Bundan sonra artık hangi soze inanacaklar?” (A’raf 7/185)
Aşağıdaki ayet ise Allah’ın (c.c.), bu yonetimi tam bir şekilde nasıl sağladığını ifade etmekte, ve bunun insanlar tarafından bilinebileceğine acıkca işaret etmektedir:
“Allah O’dur ki, yedi goğu ve yerden de [sayıca] onların mislini yarattı. Emr bunlar arasından iner ki, Allah’ın her şeye gucu yeter olduğunu, ve Allah’ın her şeyi bir bilgi ile kuşatmış olduğunu bilesiniz (= ve ennallahe kad ehata bi kulli şey’in ilma).” (Talak 65/12)
Ayette gecen “emr” kelimesi goklerin ve yerin Yonetim’inin anlaşılmasında cok onemli ve anahtar bir kelime olarak karşımıza cıkmaktadır. Ayetten anlaşılacağı uzere Allah (c.c.), gokleri ve yeri emri ile yonetmektedir. Peki “emr” nedir ve yonetimde emrin fonksiyonu nedir? Bunu anlayabilmek icin bu kelimenin ve turevlerinin gectiği ayetleri dikkatle incelemek gerekmektedir. Biz aşağıdaki bolumde kısaca bu kelimenin ayetlerde neyi ifade ettiğini acıklamaya calışacağız. 3
3. Kur’an’da Emr Kelimesi ve Goklerdeki Nizam
Kur'anda emr kelimesi goklerin ve yerin yaratılışı, yonetimi ve bunların sona erdirilmesi ile ilgili ayetlerde şu uc genel cercevede gecmektedir:4
1) Yedi goğe (semaya) Allah (c.c.) tarafından yaratılışla birlikte vahyedilmiş [veya yuklenmiş] olan ve bunlardaki duzenliliği sağlayan emr. (Biz buna "birincil emr" diyoruz.)
2) Allah (c.c.) tarafından gonderilen ve goklerde ve yerdeki olayları doğrudan dağruya etkileyen emr. (Buna “ikincil emr” diyoruz.) Allah (c.c.), sadece kendi iznine bağlı olan ve melekleri vasıtasıyla gonderdiği/indirdiği bu emr ile dilediği mekanda mevcut nizamı dilediği gibi değiştirir ve daha once gorulmemiş olan yepyeni olaylar meydana getirebilir.5
3) “Saat’in emri” olarak ifade edilen ve goklerdeki nizamı sona erdirecek olan emr.
Şimdi emr kelimesinin bu uc cercevede ayetlerde nasıl gectiğini biraz daha yakından incelemeye gecebiliriz.
Goklerdeki nizam: Birincil emr
Emr kelimesinin ayetlerde, “birincil emr” dediğimiz cercevede kullanımı, Kur’an’da “sahhara” ve “kadr” kelimeleri ile birlikte, Allah (c.c) tarafından goklerdeki nizamın (duzenliliğin) nasıl gercekleştirildiği ve korunduğu ile yakından ilgilidir. Bu husus, goklere ve yere yaratılışla birlikte emr'lerinin vahyedildiğini ve goklerin ve bunlar icindeki butun gok cisimlerinin durumlarının bu emrlerle korunduğunu ifade eden ayetlerle tesbit ediliyor:
"Boylece onları [goğu ve yeri] iki gunde, yedi sema olarak kaza etti (= kada), ve her semaya [o semanın] emrini vahyetti (= ve evha fi kulli semain emreha) ..." (Fussilet 41/12)
"Guneş, ay ve yıldızlar O’nun [Allah'ın] emri ile [denge] durumlarını korurlar (=musahharatun bi emrihi)." (A’raf 7/54, İbrahim 14/33, Nahl 16/12, Hac 22/65)
"O'nun ayetlerinden biri de, goğun ve yerin O'nun emri ile ayakta durmasıdır (=en tekum es semau vel ardu bi emrihi) ..." (Rum 30/25)
"Allah'ın yerdekileri sizin kullanımınıza verdiğini (= sahhara lekum) gormediniz mi? Gemiler O'nun emri ile akıp giderler. Goğu yer uzerine duşmeyecek şekilde tutan O'dur ki, O'nun izni olmadıkca duşmez. Allah insanlara karşı cok şefkatli, cok merhametlidir." (Hac 22/65)
Gorulduğu gibi, goklerdeki nizamın kurulması ve korunması Allah (c.c.) tarafından bunlara vahyedilmiş olan birincil emr ile gercekleştirilmiş oluyor. Bu durumda, goklerde meydana gelen butun olayların (Allah (c.c.) tarafından başka bir mudahale olmadığı takdirde) bu emre uygun bir bicimde vuku buluyor olması gerekir.6
Bu anlayış bizi cok ilgi cekici bir bilim kavramına goturmektedir ki, boyle bir kavramsal cercevede bilimsel araştırmadan gaye, Yaratıcı tarafından goklere yuklenmiş olan bu emrin dağılımını ve yapısını anlamak ve ortaya cıkarmak olacaktır. Boyle bir bilim anlayışı, sadece bilinen uzay icindeki nizam ve ahenk hakkında cok şeyler acıklamakla kalmayıp aynı zamanda uzay icindeki cisimlerin yaratılış ve oluşumları konusuna da acıklık getirmektedir. Gunumuze kadar geliştirilmiş olan hicbir kozmoloji, evrende mikro-uzaydan makro-uzaya kadar gozlemlediğimiz son derece karmaşık ve o derece mukemmel nizamı celişkisiz olarak acıklayabilecek temel kavramlara sahip değildir. Birbirinden farklı az sayıda temel fiziksel kuvvetten nasıl oluyor da dunyadaki bu harikulade zengin fiziksel, kimyasal, biyolojik, ve psikolojik etkileşimler ortaya cıkabiliyor? Bunun arkasındaki kozmik plan nedir? Bu tur sorular bugun temel fizik ve kozmoloji alanında calışan bircok bilim adamının zihnini meşgul eden sorulardır.7
Kur’an’da birincil emr ile ilgili ayetlerden hareketle, goklerdeki nizamın mekan (uzay?) icinde dağılmış olan emrlerin (yonergelerin/ talimatların) etkileşimleri icinde ortaya cıktığını soyleyebiliriz. Bu durumda emr, butun “oluş”la ilgili cok temel bir kavram olarak karşımıza cıkmaktadır. Bu kavramı bazı teorik kavramlarla karıştırmamak gerekiyor. Mesela enformasyon fiziğinde "enformasyon" kavramı, fiziksel sistemlerin duzenliliğini (diğer bir deyişle negatif entropisini) acıklamada kullanılan temel bir kavramdır.8 Ancak emr kavramı ile enformasyon kavramı arasında onemli farklılıklar vardır. Oyle anlaşılıyor ki birincil emr, sadece herhangi bir mekanın duzenini değil, “madde”nin de bizzat kendisini meydana getiren bir yonerge veya yonergeler kumesidir. Buradan da emr kavramının, enformasyon kavramından farklı olarak aynı zamanda “oluş”la ilgili bir kavram olduğunu soyleyebiliriz. (Zaten bircok ayette “emr” kelimesi, “ol” (= kun) kelimesiyle cok yakın bir alaka icinde gecmektedir. Bakınız: Bakara 2/117, Al-i İmran 3/47, Meryem 19/35, Mu’min 40/68, Ya-Sin 36/82 ayetleri.)
Bu noktada, birincil emr ile tesis edilmiş olan goklerdeki nizamın kendi kendine suresiz devam edip edemeyeceği bir soru olarak karşımıza cıkıyor. Bu konuda bir hukme varmadan once şu ayeti goz onunde bulundurmamız gerekmektedir:
"Allah, gokleri ve yeri zeval bulmasınlar diye tutmaktadır. Andolsun, zeval bulsalar Kendisinden sonra artık onları kimse tutamaz (= yumsikus semavati vel arda en tezula, ve le in zaleta ...); şuphesiz O, cok halimdir, cok bağışlayandır." (Fatir 35/41)
Bu ayet birkac ihtimali akla getiriyor. Bunlardan birincisi “tutmaktadır” (= yumsiku), fiilini “emri ile tutmaktadır” diye anlamak mumkundur, ki bu emrin etkisi Allah (c.c.) tarafından ortadan kaldırılacak olursa Allah’dan (c.c.) başka kimse o nizamı geri getiremez. Yukarıda gorduğumuz Rum suresinin 25. ayeti de bunu kuvvetlendirmektedir. İkincisi, semavattaki nizamın bozunma veya indirgenmelerden korunmasıdır ki, ayetteki, "zeval" kelimesinin turevi olan "tezula" kelimesi boyle bir duruma işaret ediyor olabilir. 9
Diğer bir ihtimal de, birincil emr ile sağlanan kozmik nizamın kendi başına suresiz devam etmesinin bu emrin hususiyeti gereği mumkun olmadığı ve Allah'ın (c.c.), ikincil emri ile bu nizamı koruduğudur. Ancak bu meseleyle ilgili olarak burada soylediklerimiz itibari bir cercevede kalmaktadır; bu yuzden bu konunun daha dikkatli bir şekilde araştırılması gerekiyor.
Allah’ın dunyadaki olaylara mudahalesi: İkincil emr
Goklerdeki nizam, bunlara vahyedilmiş olan birincil emr ile tesis edilmiş olduğuna gore, şoyle bir duşunce akla gelebilir: Goklere ve dolayısıyla bunlar icindeki sistemlere yuklenmiş olan birincil emrin tam olarak anlaşılması ile, insan, bu sistemler icindeki butun olayları anlayabilir ve bunlar hakkında eksiksiz bilgi edinebilir, ve boylece de geleceği kesin olarak gorebilir. (Kartezyen bilim anlayışının bir uzantısı olan cağımız bilim anlayışının son ideali de ancak bu olabilirdi.) Ne var ki, aşağıda tafsilatıyla acıklayacağımız gibi, mesele hic de bu kadar basit değildir. Bunun başlıca nedeni şudur: Emr bu sistemlere bir defaya mahsus olarak yuklenip de bir daha değiştirilemeyen veya etkisi aşılamayan bir şey değildir. Şu ayet ozellikle bu durumu acık bir şekilde belirtiyor:
"Allah O'dur ki, yedi goğu ve yerden de [sayıca] onların mislini yarattı. Emr bunlar arasından iner ki (= yetenezzelul emre beynehunne), Allah'ın her şeye gucu yeter olduğunu (= ala kulli şey'in kadiir) bilesiniz, ve Allah'ın gercekten her şeyi bir ilm ile kuşatmış olduğunu bilesiniz." (Talak 65/12)
Gercekten de, izn ve emr ile ilgili butun ayetlerin kavramsal cercevesi incelendiğinde goruleceği gibi, emr sadece birincil emrden ibaret bir olgu değildir. Diğer bir deyişle, bu gunku bilim anlayışının farzettiği gibi gokler ve yerdeki nizama Yaratıcı tarafından hicbir mudahale yapılmadığı doğru değildir. Bu ayetlerden anlıyoruz ki, birincil emrin etkileri Allah Teala tarafından gonderilen ve indirilen yeni bir dizi emr (ikincil emr) ile etkisiz hale getirilebiliyor veya aşılabiliyor.
İkincil emr, Kur’an’da bu kelimeye uygulanan fiillere gore, Gercek Yoneten tarafından belirlenen (mubrim), kararlaştırılan (mustekır), belli bir olcu ile olculen (kaderen makdura), ayırt edilen (yufraku), yoneltilen veya yonlendirilen (yudebbir), gonderilen (mursil), indirilen (munzil), dağıtılan (mukassimat), kaza edilen (kada), ve aşılanan (yulki) bir olgudur. Melekler ikincil emr ile inerler ki, bu emr adeta goklerin (= semavat) icinden gecer ve orada buna uyulduktan (eta) ve bu emr yerine getirildikten (mef'ul) ve tamamlandıktan (belega) sonra Allah’a (c.c.) [O'nun nezdine] yukselir (ya'ruc) ve O'na doner (yurci). Bu emr bazan insanlar tarafından gorulecek şekilde etkisini gosterir (zahere). İkincil emr cevriminin tamamlanmasının hem periyodik hem de surekli bir şekilde olduğu anlaşılıyor.
İkincil emr cercevesi icinde konumuzla ilgili olarak sayılabilecek oteki ayetler de şunlardır:
"... Allah katından bir emr..." (Maide 5/52, Duhan 44/5)
"Allah emri belirleyendir (= mubrim)." (Zuhruf 43/79)
"Her emr kararlatırılmıştır (= mustekir)." (Kamer 54/3)
"[Allah] emri gokten yere yonlendirir (= yudebbirul emri mines semai ilel ard), sonra o, sizin olcunuzle bin sene olan bir gunde O'na yukselir (veya cıkar = ya'ruc)." (Secde 32/5)
"[Allah] emri gonderir/indirir (= mursil/munzil)." (Duhan 44/5, Talak 65/5)
"Allah'ın emri olculmuş bir kaderdir (= kaderen makdura)." (Ahzab 33/38)
"[Bir gece ki] her hikmetli emr (= emrin hakim) onda ayrılır (tefrik edilir = yufraku)." (Duhan 44/4)
"Melekler ve ruh o gecede [Kadir gecesi] Rablerinin izniyle, her bir emrle inerler." (Kadr 97/4)
"[Allah] bir emri kaza ettiği zaman (= iza kada emren) ona: Ol! der." (Bakara 2/117, Al-i İmran 3/47, Meryem 19/35, Mu’min 40/68, Ya-Sin 36/82)
"Allah'ın Emri gelmiştir (= eta emrullah)…" (Nahl 16/1)
"Allah'ın emri uygulanır (= mef'ula)." (Nisa 4/47)
"Allah'ın emri gorunur oldu ... (= zahere emrullahi)." (Tevbe 9/48)
"[Allah'ın] emri bir goz kırpması kadar cabuktur." Kamer 54/50
"Allah emri uzerinde (veya emrinde) galiptir (= galibun ala emrihi)." Yusuf 12/21
Kur’an’da ikincil emrin uygulanmasında Meleklerin gorevlendirildiklerine işaret eden bazı ayetler vardır. Bunları şoyle sıralayabiliriz:
“Biz [melekler] ancak Rabbinin emri ile ineriz (= ve ma netenezzelu illa bi emri rabbike), ...” (Meryem 19/64)
"Goklerde ve yerde bulunan gerek canlılar ve gerekse meleklerin hepsi Alah'a secde ederler (= yescudu), ve onlar [Allah'a itaatten] buyuklenmezler. Ustlerinde Rablerinden korkarlar, ve onlara emredileni uygularlar (= ve yef’alune ma yu'merun)." (Nahl 16/49-5)
"[Meleklerin] soz sıraları O'ndan once değildir, ve onlar Allah'ın emri ile iş yaparlar (= ve hum bi emrihi ya'melun)." (Enbiya 21/27)
İkincil emr cercevesindeki ayetler icinde cok dikkatimizi ceken iki ayet de şudur:
“Allah’ın izni olmadan hicbir kimse (= nefs) olmez, bu belli bir sureye gore yazılmıştır...” (Al-i İmran 3/145)
"[İnsanların] her birini onunden ve arkasından izleyenler [melekler] vardır. Onu Allah'ın emrinden korurlar (= yahfezune min emrillah). Bir ulus (= kavm) kendi nefislerindekini değiştirmedikce Allah onun [o ulusun] durumunu değiştirmez. Allah bir ulusa (= kavm) kotuluk murad etti mi artık onu geri cevirecek yoktur. Zaten onların O'ndan başka koruyucularu da yoktur." (Ra’d 13/11)
Gorulduğu gibi, birinci ayette, Allah’ın (c.c.) izni ve bununla gelen bir emri olmadıkca bir insanın olmesinin mumkun olmadığı ifade ediliyor. Bu ayet, birincil emrin gorunuşte oluşturduğu fiziksel şartların bir insanın olumu icin yeterli sonuc vermeyeceğini gostermektedir. İkinci ayetteki "Onu Allah’ın emrinden korurlar," sozu, oyle anlaşılıyor ki bu koruyucuların [meleklerin], insanı birincil emrin dayanılmaz veya oldurucu etkilerinden koruduklarını ifade ediyor.10
Butun bu ayetlerden anlaşılıyor ki, goklere (= semavat) vahyedilmiş olan birincil emr, gokler ve yerdeki dinamik dengeyi tesis etmekle beraber, bunlarda meydana gelen butun olayları tam olarak acıklayamaz. Buna rağmen, birincil emrin kozmik nizam ve ahengin korunmasında esaslı bir fonksiyonu olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Gene bu ayetlerden goruyoruz ki, birincil emri aşan emrin cıkartılması (veya kaza edilmesi = kada) tamamıyla Allah’ın (c.c.) dilemesine (= şa) ve iznine bağlı. Bu cok onemlidir, cunku Allah’ın (c.c.) izni olmadıkca goklerin emrleri (yani birincil emr) değişmeden işlevini surdurur ve goklerdeki butun mekanlar (ve dolayısıyla bunlardaki cisimler) ihtiva ettikleri emrlerin oluşturduğu ozellikleri taşımaya devam ederler. Bu soylediklerimizi şu ayetlerle belgelendirebiliriz:
"Allah'ın yerde ne varsa sizin kullanımınıza verdiğini gormediniz mi? Gemiler O'nun emri ile denizde akıp giderler. Goğu yer uzerine duşmeyecek şekilde tutan O'dur ki, O'nun izni olmadıkca duşmez. Allah insanlara karşı cok şefkatli, cok merhametlidir." Hac 22/65
"… Guneş, Ay ve yıldızlar onun emri ile durumlarını korurlar; işte bunda akleden bir ulus icin işaretler (= ayat) vardır." Nahl 16/12
Bu ayetlerden acıkca anlaşıldığı gibi, goklerde ve yerdeki cisimlerin durum ve ozellikleri birincil emr ile devam ettirilmektedir ve Allah (c.c), izni ile yeni bir emr gondermediği surece bu durum ve ozellikler devam edecektir. Goklerde ve yerdeki cisimlerin ve bunlar icindeki guclerin en iyi şekilde kullanılabilmesi, insanların, bunların ozelliklerini ve bunları belirleyen fiziksel kuvvetleri anlamaya calışması ile olacaktır. Fizik bilimlerde “temel fiziksel kuvvetler”le acıklanan duzenliliğin aslında goklere birincil emr ile birlikte vaz edilmiş olan mizanın bir tezahuru (goruntusu) olduğunu soyleyebiliriz.
İnsanlar “bilimsel araştırma” dediğimiz faaliyetlerle ancak birincil emr ve mizan ile ilgili bilgileri elde edebilirler. Gelecekte mukemmel bir fizik bilgisine ve hesaplama gucune sahip olsalar bile, insanlar bununla ancak birincil emrin etkilerini on-gorebilirler.11 Biraz sonra goreceğimiz gibi, “tabiat olayları”nda Allah’ın (c.c.) emri ile mudahalesi soz konusu olduğunda o tabiat olayı hakkında tam doğru bir ongorude bulunmak fiziksel metotlarla mumkun değildir, cunku ikincil emrin ne zaman ve mekanda etkin hale geleceğini bu metotlarla bilmek mumkun değildir.
Bu konudaki ayetler bize acıkca gosteriyor ki, goklere yuklenmiş olan emrlerin tumunu bilebileceğimiz tam ve eksiksiz bir bilgiye sahip olsak bile gene de dunya hakkında tam ve mutlak bir bilgiye sahip olamayacağız. Cunku, Allah’ın (c.c.), izni ile gondereceği, ve birincil emrlerin etkisini aşacak emrlerin bilgisine bilimsel araştırma metotları ile sahip olamayız. Bu da bize, mukemmel bir bilim ve teknolojiye sahip olsak bile yalnızca Allah’a (c.c.) guvenmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
***
Kur'anda bazı ayetlerde akletme ile kozmolojik olayların anlaşılması arasında sıkı bir kavramsal bağ kurulduğunu goruyoruz. Gokler ve yerdeki nizam Allah’ın (c.c.) eseri olduğuna gore, bu eserin anlaşılması insan icin en buyuk amaclardan biri olmalıdır, cunku Allah’ın (c.c.) buyukluğu, ve emri ile nelere kaadir olduğu ancak bu şekilde anlaşılabilir.
Ayrıca bu ayetler, bir yandan ceşitli kozmolojik olayları meydana getiren emrin anlaşılması ve bu olayların insanların faydasına kullanılmasını da teşvik etmektedir. Bu ayetler ote yandan da insanların bunlardan ibret alarak Allah’ın (c.c.) vaadettiği ahiret hayatının dunya hayatından cok daha ustun olduğunu kavramaya yonlendirmektedir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şunlardır:
"Andolsun goklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gunduzun değişmesinde, insanların faydalandıkları şeyleri denizde taşıyıp giden gemilerde, Allah'ın gokten bir su indirip onunla, olmuş olan yere hayat verip onda her ceşit canlıyı yaymasında, ruzgarları, ve yer ile gok arasında hazır bekleyen bulutları yonlendirmesinde (=tasrif) akleden bir ulus icin ayetler vardır." (Bakara 2/164)
"Gecenin ve gunduzun değişmesinde, Allah'ın gokten bir su indirip onunla olumunden sonra yeri diriltmesinde, ruzgarları yonlendirmesinde akleden bir ulus icin ayetler vardır." (045.005)
"Bu ornekleri boylece ortaya koyuyoruz, ama bilginlerden başkası onlarla [gerceklik arasında] bağ kuramaz (= ve ma ya'kiluha illel alimun)." (Ankebut 29/43)
Ahiret hayatının dunya hayatından daha ustun olduğunun, ve bunun kavranılmasının akletmek ile ilgisi şu iki ayette belirtiliyor:
"... Ahiret yurdu sakınanlar icin daha hayırlıdır. Hala akletmeyecek misiniz?" (A’raf 7/169)
"Size verilen herşey dunya hayatının gecimi ve susudur. Allah katında olanlar daha hayırlı ve kalıcıdır. Artık akletmeyecek misimiz?" (Kasas 28/60)
Ote yandan, akletmeyenlerin hayvanlar gibi, hatta onlardan daha da aşağı olduğunu belirten ayet ise şudur:
"Yoksa sen onların coğunun işittiklerini veya aklettiklerini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta yolca daha da sapıktırlar (= bel hum edall)." (Furkan 25/44)
Aşağıdaki ayette ise “goklerde ve yerde ne varsa hepsini” insanların kullanımına verilmiş olduğu ifade edilmektedir:
"Goklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden (= cemi’an minhu) sizin kullanımınıza verdi (= sahhara). Elbette bunda duşunen bir ulus (= kavmin yetefekkerun) icin işaretler (= ayat) vardır." (Casiye 45/13)
Bu ayetteki "hepsini kendinden" (= cemi’an minhu) ifadesi, Allah’ın (c.c.), goklerde ve yerdeki cisim ve olayların ve dolayısıyla bunlara etki eden butun fiziksel kuvvetlerin kullanımını potansiyel olarak istisnasız, bunları anlamaya calışan butun insanlığa vermiş olduğunu gosteriyor.
Bu ayette ayrıca "sahhara" kelimesinin "duşunen bir ulus" kavramı ile alakalı olarak gectiğini goruyoruz. Bu da demek oluyor ki, goklerde ve yerdeki cisimlerin ve fiziksel kuvvetlerin etkin bir şekilde kullanılabilmesi, tek tek kişilerin duşunmesinden daha cok, bir ulus (= kavm) olarak insanların akletmeleri ve duşunmeleriyle gercekleşecektir. Bunun da toplumsal bir yonelim, hatta genel bir katılımla mumkun olacağını ayrıca belirtmeye gerek kalmıyor.
Goklerdeki nizamın sonu: Saat’in emri
Kur’an’da “Saat’in emri” (= emr-us saah) olarak olarak isimlendirilen emr ise, Allah’ın (c.c.) birincil emri ile tesis etmiş olduğu nizamı sona erdirecek olan emrdir. Bununla ilgili ayetlerden anlaşıldığına gore bu emr, Kur’an’da Kıyamet Gunu (=yevm-ul kıyame) diye ifade edilen, ve yeniden yaratılışı ve Hesap Gunu’nu de icine alan bir gunun başlangıcında uygulanacaktır. Bu konu, hazırlamakta olduğumuz “Kur’an’da Kıyamet Gunu” başlıklı bir yazımızda tafsilatlı olarak ele alınmaktadır. Bu acıklamalardan sonra şimdi “fiziksel olay” teriminin bu cercevedeki tarifine gecebiliriz.
4. "Fiziksel Olay" Tanımı
Emr kelimesiyle ilgili ayetler uzerindeki incelememizden sonra “fiziksel olay” terimini bu cercevede şoyle tanımlayabiliriz:
Fiziksel olay, goklere yaratılışla birlikte yuklenmiş olan birincil emr ve mizan cercevesinde ve yalnızca bu cercevede meydana gelen olaylar sınıfındandır. Bu tur olayların en belirli ozelliği insanlar tarafından laboratuvar ve gozlem şartlarında tekrarlanabilir olmasıdır. Fiziksel olaylardaki sebeplilik (causality), birincil emr uzerine kurulmuş olan mizanın (denge ve simetrinin) sonucu olarak ortaya cıkmaktadır diyebiliriz. Sebeplilik ancak buyuk etkileşimler uzayında (makro olcekli uzayda) gorulebilmektedir. Mikro uzayda da simetri ve denge bircok turden etkileşimde gecerlidir, fakat burada sebeplilik, olcmede kullanılan ışığın temel bazı ozellikleri dolayısıyla yerini belirsizliğe bırakmaktadır.
Fiziksel olaylarda belirsizlik iki şekilde karşımıza cıkmaktadır: mikro uzayda belirsizlik, ve makro uzayda belirsizlik. Birincisinin etkileşimleri olcmede kullanılan ışığın temel ozelliklerinden kaynaklandığını soyledik. İkinci turden belirsizliğin ise makro uzayda cok karmaşık olayların başlangıc şartlarının tam olarak bilinememesinden kaynaklandığı duşunulen belirsizliktir. Buna istatistik belirsizlik denebilir. Fizikciler makro uzaydaki bircok fiziksel olayın diferansiyel denklemlerle ifade edilebileceğini kabul ederler. Diferansiyel denklemlerle modellendirilen sistemlerin başlangıc şartlarının bilinmesi gereklidir. Başlangıc şartları ise bircok fiziksel olayda tam olarak bilinememekte, buna karşılık bir coğunda ise istatistiksel sınırlar icinde bilinebilmektedir.
5. "Tabiat Olayı" Tanımı
Tabiat olayı (veya doğa olayı) terimi, dunyada veya dunyadan gozlemlenen uzayda meydana gelen makro olcekli olaylar icin kullanılmaktadır. Guneş ve ay tutulması, ceşitli meteorolojik olaylar, ve deprem bu cercevedeki olaylardan sayılmaktadır. Bu gunun bilim anlayışında butun tabiat olaylarının tamamen fiziksel olayların bir bileşiminden meydana geldiği kabul edilmektedir. Fakat guneş ve ay tutulması gibi oldukca hassas bir şekilde hesaplanabilen olaylara karşılık, meteorolojik olayların ve depremlerin tam olarak hesaplanamaması ve ongorulememesi, bilim adamları tarafından bunların “kaotik (duzensiz) olaylar” diye ayrı bir sınıfta değerlendirilmesine yol acmıştır.
Bu sınıflandırmaya dayanarak, tabiat olaylarında sebeplilik kavramının da iki ayrı cercevede ele alınması gerekmektedir. Guneş ve ay tutulması gibi olaylar uzayda gok cisimlerinin kutlesel cekim etkisi altında yorungelerinde aldıkları durumlarla acıklanabilmektedir. Fakat meteorolojik ve tektonik hareketler bircok etkeni bir arada goz onunde bulundurmayı gerektirdiğinden, bunların tam acıklamasını yapmak mumkun olamamaktadır. Meteorolojik olaylar icin “kelebek etkisi” terimi bu durumu ifade etmek icin geliştirilmiştir. Meteorolojik ve jeolojik olaylarda gezegenlerin ve ayın uzayda dunya ve guneşe gore dizilimi, guneşte “guneş lekeleri” diye adlandırılan patlamalar, dunyaya carpan buyuk meteorlar ve daha bircok uzay olayları etkili olabilmektedir. Butun bunlar, bu tur olaylardaki belirsizlikleri arttırmaktadır.
6. Allah'ın Fiziksel Olaylara Mudahalesi
Allah’ın (c.c.), dilediğinde, herhangi bir zaman ve mekandaki fiziksel olaylara ikincil emri ile mudahale edebileceğini yukarıda ayetlere dayanarak ifade etmiştik. Allah’ın emri bir mekana gelip uygulandığında şu uc tur etkiyi meydana getirebilir: 1) Birincil emrin engellenmesi, 2) Birincil emrin guclendirilmesi, 3) İkincil emr ile tamamen farklı ve yepyeni etkilerin meydana getirilmesi.
İlk durumda, Allah’ın emri (ikincil emr), daha onceden mevcut nizamı oluşturduğu birincil emri ile, onun etkilerini ortadan kaldıracak veya zayıflatacak şekilde etkileşir.
İkinci durumda ise birincil emrin etkisini arttıracak şekilde onunla etkileşir; boylece onun etkisini guclendirir, veya odaklandırır.
Ucuncu durumda ise, Allah’ın emri ya yeni mekan oluşturarak, veya mevcut mekandaki emrlerle etkileşerek daha once gorulmemiş yeni etkiler meydana getirir.
7. Allah'ın “tabiat olayları”na mudahalesi
Allah’ın (c.c.), tabiat olayı dediğimiz meteorolojik ve jeolojik olaylara mudahale ettiği ve onları yonlendirdiği, Kur’an’daki bazı ayetlerde acık bir şekilde bildirilmektedir. Bunlardan bazılarını birazdan goreceğiz. Once Allah (c.c.) tabiat olaylarına mudahale ettiği zaman neler olabileceğini duşunelim. Boyle bir durumda dort farklı sonuc ortaya cıkabilir: 1) Tabiat olayının başlamasının one alınması veya geciktirilmesi ve başlangıcta birincil emre bağlı olarak gelişen tabiat olayının insanlar uzerinde muhtemel yıkıcı etkisinin dağıtılması, 2) Tabiat olayının etkisinin toplanması ve odaklanması, 3) Tabiat olayının etkisinin arttırılması, 4) Etkisi fiziksel olarak hissedilen [algılanan], fakat daha once gorulmemiş turden tabiat olaylarının meydana getirilmesi. Şimdi Kur’an’da bu dort ayrı duruma işaret eden bazı ayetleri gorelim:
“Gormedin mi, Allah, bulutları surer, sonra onları birbirine gecirir, sonra onları birbiri ustune yığar [sıkıştırır], arkasından yağmurun cıktığını gorursun, gokte dağ [gibi bulutlardan] bir dolu indirir ve onunla dilediğini vurur (= fe yusiybu bihi men yeşa), ve dilediğinden de onu oteye cevirir (= ve yusrifuhu an men yeşa): şimşeğinin parıltısı ise neredeyse gozleri alır.” (Nur 24/43)
Bu ayetteki “onunla dilediğini vurur, ve dilediğinden de onu oteye cevirir” ifadeleri yukarıda sıraladığımız birinci ve ikinci tur sonucları ifade etmektedir. Oteki iki duruma ornek sayılabilecek ayetler de şunlardır:
“Aad [ulusu] yeryuzunde haksız olarak buyukluk tasladılar (= festekberu fil ardi bi gayril hakk) ve: ‘Bizden guclu kim var?’ dediler. Onları yaratan Allah’ın kendilerinden guclu olduğunu gormediler mi? Bizim ayetlerimizi de inkar ediyorlardı.” (Fussilet 41/15)
“Biz de onlara [Aad ulusuna] dunya hayatında rusvay edici azabı tattırmak icin o uğursuz gunlerde, uzerlerine uğultulu bir kasırga gonderdik. Ahiret azabı ise daha da rezil edicidir; onlara hic yardım da edilmeyecektir.” (Fussilet 41/16)
“Aad [ulusu] uğultulu, azgın bir kasırga ile helak edildiler.” (Haakka 69/6)
“[Semuud ulusu] Rablerinin emrine baş kaldırdılar; bu yuzden onları, bakıp dururlarken o korkunc ses [gok gurultusu] (= saika) yakaladı.” (Zariyat 51/44)
Son ayetteki “korkunc ses” daha onceden gorulmemiş bir “tabiat olayı”na ornek olarak gosterilebilir. Lut ulusu da, yerin butun bir şehri icine alacak şekilde cokturulmesi ve ayrıca uzerlerine lav taşları yağdırılmak suretiyle yok edilmişlerdir:
“[Melekler] dediler: Ey Lut, biz senin Rabbinin elcileriyiz; onlar sana asla dokunamazlar. Gecenin bir kısmında aileni yurut; icinizden karından başka hicbiriniz geri donup bakmasın, cunku otekilerine erişen [azap] ona da erişecektir. Başlarına gelecek azap sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?” (Hud 11/81)
“Emrimiz gelince oranın altını ustune getirdik; uzerlerine de taş yağdırdık: Camurdan pişmiş, hazırlanmış, istif edilmiş.” (Hud 11/82)
Bu ayetler fazla yorum yapmaya gerek olmayacak şekilde, acıkca bu ulusların “tabiat olayları” dediğimiz olaylarla nasıl yok edildiklerini anlatmaktadır.
İşte şimdi burada, konumuz acısından son derece onemli iki soru karşımıza cıkmaktadır: Allah (c.c.) “tabiat olayları” dediğimiz olaylarla insanları bazan cok şiddetli bir şekilde cezalandırıyorsa, bu cezalandırmanın sebepleri nelerdir? Bu cezalandırmanın nasıl gercekleşeceği onceden tahmin edilebilir mi? Bu soruların cevabı gene Kur’an’da “sunnetullah” kelimesinin gectiği ayetlerde bulunmaktadır. Kur’an’da “sunnetullah” kelimesi Allah’ın (c.c.), insanlar ve insan topluluklarının davranış sınırları icin vaz etmiş olduğu değişmez yasalarını ifade etmektedir, oyle ki, bu yasaların Peygamberler (a.s.) icin bile değiştirilmesi soz konusu değildir:
“ … Allah’ın yasasında bir değişiklik bulamazsın (= fe len tecide li sunnetillahi tebdila); Allah’ın yasasında bir sapma da bulamazsın (= ve len tecide li sunnetillahi ta’dila).” (Faatır 35/43)
Kur’an’da bu yasalar bazı ayetlerde, “oncekilere uygulanmış olan yasalar” (= sunnetul evveliyn) diye de isimlendirilmektedir. Bunların hukumleri, yani hangi durumlarda insanların bu dunyada nasıl cezalandırıldıkları Kur’an’da “hakk” ve “sunne” kelimelerinin gectiği ayetlerden cıkartılabilir. Bu yasaların uygulanma şartlarından bazılarını şoyle sıralayabiliriz:
- Yeryuzunde [haksız yere] buyukluk taslamak.
- Yeryuzunde kotuluk tuzakları kurmak.
- İnsanlar arasında insafı emredenleri oldurmek.
- Şeytan’a bağlı olanları (= şeyatin) Allah’a (c.c.) karşı dostlar edinmek.
Şimdi bunlarla ilgili ayetleri gorelim. Bunlardan ilki, yeryuzunde haksız olarak buyukluk taslamak ile ilgilidir:
“Aad [ulusu] yeryuzunde haksız olarak buyukluk tasladılar (= festekberu fil 'ardi bi gayril hakk) ve ‘bizden daha kuvvetli kim var?’ dediler (= men eşedde minna kuvveten); onları yaratan Allah’ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu gormediler mi (= eve lem yerav ennallahullezi halekahum huve eşeddu minhum kuvveten)? Bizim ayetlerimizi de inkar ediyorlardı.” (Fussilet 41/15)
Aad ulusu yaptıkları kotuluklerin karşılığını bu dunyada şiddetli bir kasırga ile odediler:
“Biz de onlara [Aad ulusuna] dunya hayatında rusvay edici azabı tattırmak icin o uğursuz gunlerde, uzerlerine uğultulu bir kasırga gonderdik. Ahiret azabı ise daha da rezil edicidir; onlara hic yardım da edilmeyecektir.” (Fussilet 41/16)
Yeryuzunde kotuluk tuzakları kurmak da, dunyada cezalandırılmayı hak ettiren buyuk gunahlardandır:
“Yeryuzunde buyukluk taslamak ve kotuluk tuzakları kurmak (= istekberan fil ardi ve mekres seyyie); kotuluk tuzakları ancak sahiplerine dolanır; onlar oncekilerin yasasından başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın yasasında bir değişiklik bulamazsın; Allah’ın yasasında bir sapma da bulamazsın.” (Faatır 35/43)
Kotuluk tuzakları kuranlarla ilgili olarak aşağıdaki ayetleri de goz onunde bulundurmak gerekiyor:
“Kotuluk tuzakları kuranlar (= e fe minellezine mekerus seyyiat) Allah’ın kendilerini yerin dibine gecirmeyeceğinden (=en yahsifallahu bihim il ard), veya kendilerine duşunemeyecekleri bir yonden (= min haysu la yeş'urun) azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?” (Nahl 16/45)
“Yahut dolaşıp dururlarken [Allah'ın azabının] kendilerini yakalamayacağından emin mi oldular? Ustelik onlar bunu engelleyici de değillerdir.” (Nahl 16/45)
“Yahut da kendilerini azar azar yakalayıp helak etmesinden emin mi oldular? Suphesiz Rabbiniz cok şefkatlidir, cok merhametlidir (= fe inne rabbekum le raufun rahiym).” (Nahl 16/45)
Son ayetteki "Rabbiniz cok şefkatlidir, cok merhametlidir" ifadesi Allah’ın (c.c.), zulme uğrayanları fesatcıların zulmunden bu şekilde kurtaracağına işaret olarak kabul edilebilir.
Bu ayetlerden bu tur sinsi fesatcıların dort ayrı şekilde cezalandırılabileceği anlaşılmaktadır:
1) Allah’ın (c.c.) kendilerini buyuk bir felaketle yerin dibine gecirmesi.
2) Kendilerine hic duşunmedikleri bir yonden azap gelmesi.
3) Yeryuzunde dolaşıp dururken canlarının alınması.
4) Azar azar guclerinin ellerinden alınıp ortadan kaldırılmaları.
Haksız yere Allah’ın Elcilerini oldurenler veya onları zorla yurtlarından cıkartanlar da bu yasalar cercevesinde helak edilmişlerdir (bakınız İsra 17/76-77). İnsanlar arasında haksız yere insafı emredenleri oldurenler de bu yasalar cercevesinde cezalandırılır:
“Allah’ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberleri oldurenler ve insanlar arasında insafı emredenleri oldurenler yok mu, onları acı bir azab ile mujdele!” (Al-i İmran 3/21)
Şeytan’a bağlı olanları (= şeyatin) Allah’a (c.c.) karşı dostlar edinenleri bekleyen sonuc da aşağıdaki ayetlerde ifade edilmektedir:
“O [Allah] bir topluluğa hidayet verdi, bir topluluğa da sapıklık hakk oldu; cunku onlar Şeytan’ın takipcilerini (= şeyatin) Allah’a karşı dost edindiler ve kendilerinin doğru yolda olduklarını hesap ettiler (= yahsebune entum muhtedun).” (A’raf 7/30)
“Biz, onlara birtakım arkadaşlar [şeyatin] sardırdık (= kayyedna lehum kurenae); bunlar onlerinde ve arkalarında ne varsa onlara suslu gosterdiler; kendilerinden once gelip gecmiş olan cin ve insan ummetlerine vaki soz onlara da hakk oldu; onlar hep husranda idi.” (Fussilet 41/25)
Bu son ayetteki “kendilerinden once gelip gecmiş cin ve insan ummetlerine vaki soz onlara da hakk oldu” ifadesinin, daha once uygulanmış olan bu yasalara işaret ettiği anlaşılmaktadır.
Buraya kadar anlattıklarımız Allah’ın (c.c.), insanlar ve insan toplulukları tarafından sınırları aşıldığı takdirde dunyada mutlaka cezalandırılacakları ile ilgili yasalarıdır. Yukarıda sorduğumuz son soruya donecek olursak: Bu cezalandırmanın nasıl gercekleşeceği onceden tahmin edilebilir mi?
Sunnetullah’ın hangi “tabiat olayı” veya “fiziksel olay” ile ve nasıl yerine getirileceğini bilmek mumkun değildir. Ancak boyle bir felaketi hazırlayan sınır şartlar Kur’an ayetlerinde bildirildiğine gore, bu şartların gercekleşip gercekleşmediği, icinde yaşanılan toplumun davranışları yakından gozlemlenerek anlaşılabilir.
Allah’ın (c.c.) gecmiş bazı ulusları nasıl cezalandırdığına dair Kur’an’da bircok ayet bulunmaktadır ki bunlardan bazıları gunumuzun şartlarıyla da ilgili gorunmektedir:
"Nice kent var ki Rablerinin ve O'nun elcilerinin emrinden cıktılar (= 'atet an emri rabbiha), biz de onları cetin bir hesaba cektik (= hasebnaha hisaben şedida), ve onları gorulmemiş şekilde cezalandırdık." (Talak 65/8)
"Biz bir ulkeyi (= karye) helak etmeyi murad ettiğimizde onun varlıklılarına emrederiz (= emerna mutrefiha). [Buna rağmen] orada sapkınlık yaparlar (= fe feseku), boylece ona soz hakk olur, Biz de orayı darmadağın ederiz." (İsra 17/16)
"Biz onlara zulmetmiyorduk, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. Rabbinin emri geldiği zaman (= lemma cae emru rabbike), Allah'tan başka cağırdıkları tanrıları, kendilerinden hicbir şeyi savamadıkları gibi onların ziyanlarını arttırmaktan başka da bir işe yaramadı." (Hud 11/101)
Bu ayetlerden başka son olarak, gelecekte neler olacağına dair şu ayet son derece dikkat cekicidir:
“Hicbir kent yoktur ki Kıyamet Gunu’nde once Biz onu helak etmeyelim, veya şiddetli bir azap ile azaplandırmayalım; bu Kitap’ta yazılıdır (= ve in min karyetin illa nahnu muhlikuuha kable yevm-il kıyameti ev muazzibuuha azaben şediyda, kane zalike fil kitabi mestuura)” İsra 17/58
Bu ayetlerin bildirdiği gercekler ortaya cıkmadan once bunları karşılamaya nasıl hazırlanmak gerekiyorsa oyle hazırlanmak duşunen, akleden ve ibret alan insanların bundan sonraki gorevi olacaktır.
Sonuc
Kur’an’daki bircok ayet, Allah’ın (c.c.), goklerin ve yerin Yaratıcısı ve Gercek Yoneticisi olduğunu bildirmektedir. O, herşeyi yani butun yarattıklarını bir bilgi ile kuşatmış ve cevrelemiştir. Goklerde ve yerde hicbir şey O’ndan gizli kalmaz. Allah (c.c.), goklere yaratılışla birlikte yuklediği emr ve vaz ettiği mizan cercevesinde oluşan “tabiat olayı” veya “fiziksel olay” dediğimiz olayları, gene emri ile dilediği gibi yonlendirebilir. Dilediği kullarını onunla cezalandırır, ve dilediklerinden de onun yıkıcı etkisini uzaklaştırır. Allah (c.c.), Kur’an’da “sunnetullah” adı ile anılan yasaları ile, insan topluluklarını ve ulkeleri hangi şartlarda toplu cezalara carptırdığını bildirmektedir. Bu yasalar, goklere yaratılışla birlikte vaz edilmiş olan “mizan” ile de yakından ilgilidir. Bu yasaların sınır şartları iyi bilindiği takdirde bunların hangi şartlarda uygulanacakları da tahmin edilebilir, ancak (Allah’ın bildirdiği mustesna) tam olarak ne zaman ve nasıl uygulanacakları bilinemez. İnsanlar toplumlar olarak, goklerde ve yerde meydana gelen olayları en mukemmel şekilde araştırmalı ve gerceği butunuyle anlamaya calışmalıdır. Bu araştırmayı tam yapabildikleri ve insafı terketmedikleri zaman Allah’ın (c.c.) kudretini daha iyi takdir edecekler, Kur’an’da tekrar tekrar yazıldığı uzere ahiret hayatının dunya hayatından cok daha ustun olduğunu idrak edecekler ve buna gore hayatlarına daha iyi bir yon verebileceklerdir. Her şeyin en doğrusunu Allah (c.c.) bilir. Vesselam.
Notlar
1 Kur’anda “gokler ve yer” olarak ifade edilen aleme biz belki yanlış olarak “evren” veya “kainat” diyoruz, ki bu kelimelerin yerinde olup olmadığı araştırılmalıdır. İngilizce literaturdeki “universe” kelimesinin yerinde olmadığı David Deutsch gibi “coklu evren” (= multiverse) duşuncesindeki bazı fizikciler tarafından tartışılmaktadır. Kur’an’da “gokler ve yer” ifadesinin kullanılması, “yer”in, yani dunya gezegeninin, insanı ve milyonlarca değişik turden canlıyı uzerinde taşıması ve uzayda cok ozel bir yeri olmasındandır diye duşunulebilir. Dunya gezegeninin bu ozel durumu son yıllarda bircok teorik fizikci ve kozmoloji bilgininin merak konusu olmaktadır. (Bakınız: Ref. 7–b).
2 Bu ayetteki “yenzuru fi” ifadesi hem gozlemi hem teorik duşunceyi ifade etmektedir ki Klasik Devir musluman duşunurleri tarafından kullanılan “nazariye” (= teori) terimi bu kelime kokunden turetilmiştir.
3Kur’an’da “emr” kelimesi uzerine yaptığımız ayrıntılı bir calışma icin bakınız:
- Kocabaş, Ş. “İslam’da Bilginin Temelleri”. İz Yayıncılık, Istanbul, 1997.
4 Kur’an’da emr kelimesi bunlardan başka cercevelerde de gecmektedir. Tafsilatlı bilgi icin Ref. 3’e bakınız.
5 Şunu belirtmemiz gerekir ki, “emr” kelimesi Kur’an’da “birincil emr” ve “ikincil emr” diye sınıflandırılmamıştır. Biz bu terimleri sadece bu kelimenin Kitap’taki iki farklı kullanımını belirtmek icin boyle isimlendirdik. Fakat boyle bir ayırımın yerinde olduğu, Kur’an’da emr kelimesinin aldığı zamirlerden kolayca anlaşılabilir. Bizim “birincil emr” olarak isimlendirdiğimiz kullanım ayetlerde ucuncu tekil şahıs zamiri ile “O’nun emri” şeklinde, “ikincil emr” dediğimiz kullanım ise “Allah’ın emri”, “emrimiz”, veya sadece “emr” kelimesiyle ifade edilmektedir.
6 Bu emrin, goklerin adeta bir “işletim sistemi”, veya fizik-oncesi bir evrene yuklenen bir ceşit "yazılım" olup olmadığı, uzerinde ciddi olarak duşunulmeye değer bir konudur.
7 Bakınız:
a - Davies, P. (1992). “The Mind of God”. Touchstone Books, New York.
b - Barrow, J.D. & Tipler, F. (1996). “The Anthropic Cosmological Principle.” Oxford University Press, Oxford.
8 “Enformasyon fiziği” icin bakınız: Stonier, T. (1990). Information and the internal structure of the universe. London: Springer-Verlag..
9 Fizikte evrendeki maddi varlığın temel unsurları olarak kabul edilen bazı elementer parcacıkların sakınım kuralları denilen simetri prensipleri cercevesinde bozunma veya indirgenmelerden korunmuş olması dikkat cekicidir. Ornek olarak, notronların aksine, gene maddi varlığı meydana getiren atomların yapı taşlarından olan protonların daha kucuk parcacıklara (mezonlara ve leptonlara) indirgenmeden suresiz veya cok uzun sure kalabilmesini gosterebiliriz. Proton ve notronlarla ilgili “baryon sakınımı” adı verilen simetri prensibi etkili olmasaydı atomik yapıların, ve dolayısıyla da canlı hatta cansız varlıkların oluşması mumkun olmazdı.
10 Bu konu ile ilgili daha tafsilatlı acıklamalar icin Ref. 3’e bakınız.
11 Buna rağmen biz, bu yonde surekli calışmanın gerektiğine inanıyoruz, cunku ancak bilgi sahipleri bu tur bilginin sınırlarını bilebilirler, ve Allah’ın kudretini daha gercekci olarak takdir edebilirler. Ayrıca şu ayeti de unutmamak gerekiyor: “…De ki: Hic bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? …” (Zumer 39/9)
www.sakirkocabas.com
__________________
Allah'ın Tabiat Olaylarını Yonlendirmesi
Dini Sohbetler0 Mesaj
●52 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Allah'ın Tabiat Olaylarını Yonlendirmesi
-
12-09-2019, 07:44:32