SOSYAL FELÂKETLER İLAHİ UYARIDIR

Sosyal felÂketler, hep yapılan hataların karşılığı, hep ceza olmaz. Bazıları Cenab-ı Allah tarafından uyarı niteliğinde olur. Boyle olunca mesajları doğru almak ve olayları iye değerlendirmemiz gerekmektedir. Cunku her felÂket,sadece suclulara atılmış bir tokat değildir. Ceza gorene, başın bir felÂket gelene de : “Allah cezasını verdi denemez.”, “O iyi bir kimse olsaydı, bu felÂkete uğramazdı” diye duşunulemez.

Biz, kotuler icin, bir de şu şekilde duşunmeliyiz.

“Allah, bunu neden cezalandırmıyor” diyemeyiz, dememeliyiz.

Allah, ona imkÂn veriyor, omur veriyor suclarını, cezalarını arttırsın da ahirette ebediyen helÂk olsun diye…

Ayrıca her şeyin cezası bu dunyadan olmaz.

Sonra gunahkÂr cezalandırılıverse, o zaman imtihanın ne anlamı kalır? Burası imtihan yeridir. Ceza ve mukafat yeri ise ahirettir.

Bugun ne yazık ki, bazı corak gonuller felÂketleri anlayamıyor, ikazları değerlendiremiyor. Deprem oluyor, sarsıntı gecince unutuluveriyor. Beklenmedik, gorulmedik olaylar oluyor, uzerinde durulmuyor, duşunulmuyor, ders alınmıyor.

Tavuk, başka yumurtluyor, koyun değişik doğuruyor, arı şaşırtıcı bal yapıyor, birbirini yemesi gereken hayvanlar, birbiri ile dost oluyor. Mucizevi olaylar oluyor. Ağacta besmele yazısı, kuzuda, karpuz cekirdeğinde, domates de, yumurta da, petek de, Allah yazıyor. Altı ayaklı hayvan doğuyor, dort boynuzlu kuzu doğuyor, anormal olaylar oluyor, aldıran yok, ders alan cok az.

Butun bunlar Allah’ın bize mesajları olabilir. Aynı zamanda bir felÂketini işareti sayılabilir. Allah, gozleri kor, kulakları sağır, gonuller corak insanlara, acık mucizeler gostermeye başlar, uyarmak ister. “Ey kullarım nereye gidiyorsunuz?” diyebilir. “Fe eyne tezhebûn”

Amerika’nın guney eyaletlerin etkisi altına alan ve 421 kişinin olumune, yuzlerce evin yerle bir olmasına yol acan kasırga ve hortumlar, din adamları tarafından “Tanrı’nın gazabı ve ilahi bir uyarı” olarak nitelendirildi.

Rahip : “Tanrı, bazı şeylerin yanlış olduğunu duşunuyor ki, bu yolla bizi uyarıyor.” Diye konuştu. Rahip Hobson, son 4 yıl icinde iki kez paskalya doneminde meydana gelen kasırga ve hortumlardan gerekli mesajın cıkarılması gerektiğini soyledi. (11.04.1998, Zaman)

Onemli bir husus da:

Musibetleri, hep kotuye yormayalım. Şer gibi gorunen bazı olaylar vardır ki, hayırdır. Allah, Kur’an da : “Siz neyin şer, neyin de hayırlı olduğunu bilemezsiniz” buyurur.

Hz. Peygamber : “Kul, bircok zamanlar Musluman yaşar. Fakat sonunda Allah’ın gazabına uğrayabilir. Gunlerini kufurle gecirir. Fakat sonunda Allah’ın rahmetine uğrayabilir” der. (Ramuz:104/4)

Sıkıntılarımız hayra vesile olacaktır, inşallah uyanmamıza, derlenip toplanmamıza vesile olacaktır. Ben en azından boyle inanıyorum ve boyle olmasını dua ediyorum.

“Hayra vesile kıl Allah’ım.” diyorum.

İnancsız veya inancı zayıf olan kesimlerde afetlerin, felÂketlerin başıboş tabiat olaylarına bağlanır. Yangınların, depremlerin, yokluk, kıtlık, teror, duşman tasaltutu olan hadiselerin yorumu yapılırken basit sebeplere bağlanır. Basit tabiat hadiseleri gibi gosterilen her bir olay, Cenab-ı Allah’ın takdiri ile meydana gelir. Ders alanlar icin her biriden ilahi uyarılar ve mesajlar vardır.

Rum Sûresinin 41. ayetinde Cenab-ı Allah şoyle buyurur : “İnsanların kendi ellerinin (irade ve istekleriyle) yaptıkları işler (gunahlar) yuzunden, karada ve denizde fesat meydana cıktı ki, Allah, işledikleri gunahlardan bir kısmının cezasını dunya da onlara tattırsın olur ki (işledikleri gunahlardan) donerler.”

Ba ayetten de anlaşıldığı gibi yangınlar, depremler, sel afetleri, yağmursuzluk, hastalıklar, sıkıntılar, yokluklar ve benzeri olaylar hepside Rabbimizin bize yaptığı ikazlardır.

Bu afet ve felaket olarak nitelendirilen olaylar, insanların inkÂrından, isyanından hulasa gunahlarından kaynaklanan olaylardır. İnsanlar, yaratılışları icabı cabuk gaflete duşer, cok yanılır, surekli hata eder, Rabbinin ikramlarını ve ihsanlarını cabuk unutuverir. Tabi ardından da ilahi uyarı ve ikazlara muhatab olur.

Başımıza gelen olaylar karşısında her şeyden once bunun bir ilahi ikaz olduğunu duşunmeli, ona gore kendimize ceki duzen vermeliyiz, davranışlarımızı hayat tarzımızı gozden gecirmeliyiz. Gercek bir değerlendirme yapmaz, yanlışlarımız duzeltemezsek, daha buyuk felaketlerin başımıza geleceğini unutmayalım. Gecmişe baktığımız zaman helÂk olan kavimlere de helÂk olmadan once ikaz ve uyarılar olmuştur. Uyarılardan ders alanlar kendilerin kurtarmış, uyarılara kulak asmayanlar ise helÂk olmuştur.

Biz de ilahi ikazlara kulak asıp değişmez ve kendimizi değiştirmezsek Allah korusun biz de helÂk olanlardan oluruz.

Her musibeti bir ihtarname bilelim, kusurlarımızı araştıralım, hatalarımız icin dua ve tevbe edelim, fitnelere karşı uyanık olalım. Kendimizin, yakınlarımızın ve icinde yaşadığımız toplumun kurtuluş icin gece gunduz calışalım ki, kurtulanlardan oluruz inşallah.

Tirmizi de nakledilen bir hadiste Peygamberimiz : “Yeryuzunde hatasız yuruyunceye kadar insandan bel eksik olmaz” buyurarak arınmadan, temizlenmede belÂların eksik olmayacağını bildirmiştir.

İLAHİ İKAZLARA KULAK VERELİM

Hicbir şey sebepsiz ve karşılıksız değildir. Hicbir olay da tesadufi değildir.

Kotuluklerin alıp başını gittiği toplumlara bakın; gecmiştekiler once uyarılmış, sonra helÂk edilmiştir. İşte Semud Kavmi, işte Ad Kavmi, Lut Kavmi, işte Pompe halkı, işte Pamukkale’de yaşayanlar… Gunumuzde de uyarılıp durmakta olan insanlık…

Eğer sel, deprem, hortum, yanardağ ve hastalıklardan ders alınmazsa, ilahi ikazlar goz ardı edilirse, Allah korusun akıbet, helÂk olan toplumların sonundan farksız olacaktır.

Şair:

“Kula bel gelmez Allah yazmayınca,

Allah bel yazmak kul azmayınca” demiştir.

Hergun bunca olay oluyor. Acaba hangimiz, bu olayların davetcilerini duşunduk mu? Değerlendirdik mi?

“Her şeyde bir hikmet var” deyip, deyip de ibret aldık mı? bunlar, bize Allah’ın bir ikazı deyip duzeldik mi? İşin gerceği “Hayır”…

Musibetlerden ders almayan, yakında musibetten payını alır. Musibet, kapısın calar. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” deyip bıraktığımız yılan, bir gun bize de, yakınlarımıza da zarar verir.

Ayrıca gec kalır, gec anlarsak musibetin ocağına duşeriz.

Dunyanın muhtelif yerlerindeki olan olaylara bakalım. Akıllı insanlar icin felÂket, “geliyorum” der. ahmaklar icin “Ben geliyorum” demez.

Allah’a kul olduğumuz hatırlamaz, tedbir almazsak felÂket, uğradığı yerde herkese zarar verir. Kotulerin yanında iyilerde yok olur. Bugune kadar insanlar gunahları yuzunden helÂk olmuştur, onlemedikleri kotuler, mani olmadıklar kotulukler yuzunden helÂk olmuşlardır.

Atalarımız : “Bir musibet bin nasihattan evlÂdır” demişlerdir. Bu, ilahi ikazlara kulak asmayanlar icindir. Musluman, musibetle, ceza ile yola gelmez. Allah’ın mesajlarına kulak verir, Hz. Peygamberin uyarılarına kulak veri. O, gecmişin olaylarından ibret alır ve her zaman uyanık durur. Ona bel ve musibet gerekmez.

Onemli olan, kulluk defterinden silinmemektir. Kul, nasıl kulluk defterinden silinir? Eğer kul, gunahlara dalar, kendisini var eden, rızık veren Rabbini unutur ve O’ndan umidini keserse, kulluk defterinden, yani cennete gideceklere defterinden siliniverir.

Bir başka hatamızda felÂketlerin maddi sebeplerin yanında mÂnevi sebepler aramıyoruz. Hata da ısrar ediyoruz. Bizden oncekilerden ders almıyoruz. Halbuki Allah, yeryuzunde gezip dolaşmamızı, yok olanlardan ders almamızı ve aynı hatalar duşmemizi emretmiştir.

Cenab-ı Allah şoyle buyurur:

“Ey KÂfirler! Bundan once kafir olanların (yok oluşları) haberi size ulaşmadı mı? Oyle ki yaptıklarını cezasını (dunyada Allah’ın gazabını cekmekle) tattılar. Fakat onlara (Kıyamet gunu) daha acıklı ve can yakıcı bir azab vardır” (Tegabun:5)

Gecmişte Allah’a Âsi olanların yok oluşunda, bugun yaşayan bizler icin buyuk ibretler vardır. Allah gecmişin olaylarını, Âsi olan toplumların acı sonlarını, geleceğe ışık tutması, insanların ibret alarak ayni hatalar duşmemesi icin gozler onune sermiştir.

Gecmiş olaylardan ders almazsak gecmişin uzucu olaylarına sebeb olan haller gunumuz insanında helÂkına sebep olacaktır. Toplum, belki az insanın yaptığı hataların cezasın butunuyle gorecektir. Kimse zarar gormekten kurtulmayacaktır.


Araştırmacı Yazar
Mustafa OSELMİŞ

alıntı
__________________