Efendimiz, butun hayatı boyunca, İslÂm'ın getirdiği prensiplerden kıl kadar dahi inhiraf etmemiştir. Zaten O'nun butun hayatı, İslÂm'ın pratiğe dokulme ameliyesinden başka bir şey değildir. Bu durum, cihad ve harp mevzuunda da, diğer sahalarda da boyledir. Peki İslam neden cihada izin vermiş ya da bazı durumlarda cihadı emretmiştir?

a) Mudafaa

Evvela; İslÂm bir millet veya ferdin, kendi varlığını tehdit eden, onu yok etmeye, oldurmeye calışan mukabil guce karşı, nefis mudafaasını, karşı koymayı meşru kılar, hatta bazı durumlarda onu emreder. Biri sizin varlığınızı, malınızı, canınızı, dininizi, ırzınızı tehdit ediyorsa, onunla goğus goğuse gelir, bu işin kavgasını verir ve kendisiyle hesaplaşırsınız. MeselÂ, diyelim ki: Hasım bir ulke, kendisiyle sizin aranızdaki hudutları deldi ve iceriye girdi, ne yaparsınız? Ulkenizdeki bazı kimseleri yılan-cıyan haline getirip uzerinize saldırtsa ne duşunursunuz? İşte, bu noktadan hareketle, Allah Resûlu tam 14 asır evvel kuvvet kullanmayı da bir disiplin olarak kabul etmiş ve Musluman'ın, Muslumanca yaşayabilmesi icin, hikmetin yanında kuvvetin, irşadın yanında caydırıcı gucun bulunması zaruretine de parmak basmış ve onurlu, haysiyetli yaşama yollarını gostermiştir.

b) Zulmu durdurmak

Saniyen; İslÂm'da, mazlumun, mağdurun, mahkûmun, sahipsiz ve garibin imdadına koşmak icin harp, meşru kılınmıştır. Zaten mu'minler imdada koşmazlarsa başka kim koşacak? Allah bizi yeryuzunde hakkı yerine koymakla vazifelendirmiştir. O noktayı tutmayı varlığımızın gayesi bilmeli ve elde etmeye calışmalıyız. Biz, dunya muvazenesinde bize duşen vazifeyi temsil ettiğimiz gunlerde, batılılar zulmen Hindistan'ı işgale yeltenmişler, "Donanma-yı HumÂyûn, şimdi Hind Denizi'ne acılıyor." dediğimiz zaman da, tıpkı capulcular gibi hemen kacmışlardı. Evet, o donemde, dunya muvazenesinde bu kadar ağırlığımız vardı. Vardı.. ve Fransa'dan Hindistan'a kadar koskocaman bir dunyada, o muthiş hakemlik konumumuzla mazlumlar, mağdurlar bize koşuyor ve hak istirdadını, ihkak-ı hakkı bizim kapımızda arıyorlardı.

c) İrşad hurriyeti

SÂlisen; İslÂm, hak ve hakîkati, doğruluk ve istikameti neşretme hurriyetinin birileri tarafından engellenmesi durumunda, o hurriyeti muhafaza etmek ve sağlama almak icin harbe izin vermiştir. Dikkat ediniz; hak ve hakîkati neşretmek icin muharebe yapılmaz! Hak ve hakîkati neşretme hurriyeti engelleniyorsa onun icin muharebe yapılır. Dunyanın dort bir yanında, irfana acık murşitleriniz harekete gececek ve siz herkese İslÂm mesajını ulaştıracaksınız. Şayet bunu, başkaları engellerse, o zaman da engelleri ortadan kaldırmaya calışacaksınız. Cunku onların bu davranışları, insanların hur iradeleriyle cennete gitmelerine manidir. Siz duşunce hurriyetini korumak ve muhafaza etmek icin calışacak ve sertliklerin, karşı koymaların bertaraf edildiği olcude dininizi neşredeceksiniz. Bunu yaparken de -isterseniz bunu dorduncu bir esas da sayabilirsiniz- insanlık şeref ve haysiyetini rencide etmeyecek, coluk-cocuğa dokunmayacak, kadınlara ilişmeyecek, mÂbedlere cekilen ve kendisini ibadet u taata veren insanlara zarar vermeyecek.. harp etmeyenlerle de harp etmeyeceksiniz. Gunumuzde sozde medeni dunyanın bu noktanın neresinde olduğu butun Âlemin malumudur.

Şimdi bir de bize bakın! Her halîfe ve tabiî başta Allah Resûlu olmak uzere etrafa asker gonderirken: "Yaşlılara, kadınlara, cocuklara, kendisini ibadet u taate vermiş ruhbanlara ve mabedlere ilişmeyiniz.! Ağacları yakmayınız.! Hayvanlara dokunmayınız.! Ve servetleri heder etmeyiniz." diye emirler veriyorlardı. Bombaların canavarca kullanılışlarını onaylayan kimselerin, bilmem ki bu disiplinlere riayet etmesi mumkun mu?

İnsafsız art niyet sahipleri

İnsafsız bir kısım art niyet sahiplerinin tarif ettiği gibi, Muslumanlık asla bir kılıc ve kan dini değildir. VÂkıa Efendimiz kılıc kullandı.. ve O'nun boyle gonderileceği, daha O gelmeden, gecmiş peygamberler tarafından haber verilmişti: Hazreti Mesih İncil'de, O'nu anlatırken şoyle der: "O'nun elinde kılıcı vardır." İcabında hak edenlerle yaka paca olacak ve savaşacaktır. Bu şartlar altında Allah Resûlu, cihada memur ediliyor ve hasımlarıyla da bu şartlar altında hesaplaşıyordu.

Âdeta O, inatcı muasırlarına: "Duşunce ve fikir hurriyetini engelleyemezsiniz; insanlığa giden yolları tıkayamazsınız." diyordu. Bin bir vahşet ve dalaletler tablosu olan Fransız İhtilal-i kebîrini, hurriyete acılmış bir kapı diye hÂl alkışlarız. HÂlbuki icinde bin bir vahşet kol gezmiş ve her gun giyotinle binlerce insanın kellesi alınmıştır. Ve ihtilÂl, Âdeta kendi kendini yiyip bitirmiştir.

Oysaki, tam 14 asır evvel, Allah Resûlu'nun karanlıkları yırtan o aydınlık ve ışıktan eliyle zulum ve istibdat bertaraf ediliyor, hurriyet de getirilip insanlığın onune seriliyordu. Ancak Allah Resûlu doneminde bu yapılırken İslÂmî cephede olen insanların sayısı, sadece 100 kusurdu. Dikkat ediyor musunuz, sadece İkinci Cihan Harbi'nde, iki vahşet birbiriyle boğuşurken 40 milyonu aşkın insan olmuştu. Rusya'da gayr-i insanî bir sistemin oturması icin bir cırpıda yuz kusur milyon insan oldurulmuştu. Onların kanları uzerinde Âdeta gemiler yurutuldu, enkazlarından binalar yapıldı ve bu binaya da "yeni sistem" denmek istendi ki, bu sistemin adı komunizm idi.

"Yamyamları gecmişti beşer yırtıcılıkta!

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi."

OZETLE

1- Efendimiz, butun hayatı boyunca, İslÂm'ın getirdiği prensiplerden kıl kadar dahi inhiraf etmemiştir.

2- İslÂm'da harp, mazlumun ve mağdurun imdadına koşmak icin meşru kılınmıştır.

3- İslÂm, hak ve hakikati, doğruluk ve istikameti yayma hurriyetini korumak icin harbe izin vermiştir.

__________________