KORNEA, GOZUN PENCERESİ
Etten cam olur mu?
Etten cam olur mu?

Goz, ışığın girdiği ondeki cıkıntı dışında, kure bicimindedir. Bu kurenin en dışında goz akı (sklera) denen sert, cok dayanıklı ve sut gibi donuk beyaz renkli bir katman bulunur. Goz akı gozu cepecevre kuşatır ve goz icindeki dokuların korunmasını sağlar. Gozun ortasındaki renkli bolumu cevreleyen beyazlık da bu katmanın gorunen bolumudur.
Goz akı, yumuşak ve jolemsi bir yapıya sahip olsaydı gozun korunması gerektiği gibi sağlanamayacaktı. Ayrıca goze toz veya herhangi bir yabancı madde kactığında bu cisim goze yapışacağı icin cıkarması zorlaşacak, buyuk zararlar verecekti. Oysa goz akı sert olduğu icin gozyaşının da yardımıyla yabancı maddeler kolaylıkla gozden temizlenir.
Goz uzerindeki sert ve dayanıklı beyaz dokunun yapısı, gozun onundeki cıkıntılı bolume gelince değişir. Bu cıkıntılı bolum kornea denilen, ışığı geciren saydam bir tabakadan oluşur. Birbirlerinin devamı oldukları halde goz akı ve korneanın yapıları tamamen farklıdır ve kesin bir sınırla ayrılırlar. (Şekil 1.9) Goz akı bir binanın dış cephesini kaplayan sert granit kaplamaya, gozun onundeki şeffaf kornea da bu binanın penceresine benzetilebilir.
Eğer korneayı oluşturan ince doku gozun butununu kaplasaydı goz dış etkilere karşı son derece savunmasız ve gucsuz kalacak, sonuc korluk olacaktı.
(Şekil 1.9)
Eğer goz akını oluşturan sert ve mat doku gozun onundeki saydam tabaka uzerinde devam etseydi, ışık merceğe ulaşamayacak ve goruntu oluşamayacaktı. Nasıl olur da aynı tabakada bulunan ve birbirlerinin devamı olan iki farklı doku, kesin bir sınır ile ayrılmışlardır? Bu yuvarlak sınırı kim cizmiştir?
Gozumuzun onundeki bu kucuk pencereyi incelemeye devam edelim. Kornea denen saydam bolum ışık ışınlarını kırarak, bu ışınların mercekten gecip, gozun arkasındaki retinaya ulaşmalarını sağlar. Odaklama icin gerekli olan ışığın kırılımının ucte ikisi bu sayede sağlanır. Kırılmanın geri kalan ucte birlik bolumunu ise, gozun ic kısmında bulunan mercek gercekleştirir.
Nesneleri net gorebilmek icin korneanın her zaman saydam ve cok duyarlı olması gerekir. Cunku saydamlığını yitirdiği anda goze yeterince ışık giremediği icin goruntu bulanıklaşır. Gozun dışarıya acık olan bolumundeki bu katmanın cok duyarlı olması da goze kacan kucuk bir toz parcasının bile hemen fark edilip temizlenmesini sağlar.
Korneanın bu derece saydam olmasının sebebi, kendisini oluşturan liflerin hassas bir duzen icerisinde sıralanmalarıdır. Bu sıralanmaya yapılacak herhangi bir mudahale korneanın kararmasına ve goruntunun bulanıklaşmasına sebep olur.
Fotoğraf makinesi icin objektif ne kadar onemliyse goz icin de kornea aynı onemi taşır. Dahası kornea o kadar şeffaftır ki, ancak cok yakından dikkatle bakıldığında gorulebilir. Aynı zamanda vucuttaki en hassas yapılardan biridir.
Kornea yuzeyi gozle gorulmeyen sinirlerden ve lenf damarlarından oluşur. Ancak bunlar goruntuyu bozmazlar. Bu sinirler en hafif dokunuşa veya dokunma tehlikesine karşı harekete gecip, reflekslerle goz kapağı gibi koruyucu mekanizmaları yardıma cağırırlar. Goz kapağı, kornea ustune yapışan herhangi bir şeyi derhal dışarı atar ve goz kapağının kapanması korneayı diğer muhtemel tehlikelerden korur.
Kornea bir anlamda arkasında gozun calıştığı bir penceredir. Ruzgarın savurduğu bir kum tanesi veya talaş parcası korneayı cizebilir. Kornea bu tur sebeplerle cizilirse ya da hasara uğrarsa kendi kendini tamir edebilir. Gozun hızlı bir kendini yenileme kabiliyeti vardır.
Korneayı oluşturan hucreler gozyaşındaki glikoz ve havadaki oksijen ile beslenirler. Burada kan damarları bulunmaz. Gece ise uykuda, goz kapaklarının altındaki zengin kılcal damarlardan beslenirler.
Korneanın netliği tam olarak sağlanmasaydı hicbir zaman duzgun bir goruntuyle muhatap olunamayacak, insan devamlı olarak bulanık gorecekti. Boyle bir goruntu olsaydı dunya, elbette şu anda olduğundan cok farklı olacak, herşey puslu bir perde arkasından izlenecekti. Bu yuzden dış dunyayı bu incecik canlı tabakanın izin verdiği netlikte izleyebiliriz.
Kornea vucuttan tamamen izole edilmiştir. Bu ozelliği korneanın bir vucuttan diğerine naklini kolaylaştırır. Nakledilen doku vucut tarafından reddedilmez. Cunku kanda ureyen antikorlar buraya ulaşamazlar.
Buraya kadar anlatılan teknik bilgileri bir kez daha gozden gecirmekte yarar vardır. Kornea, gozun on tarafının en dış kısmında bulunan son derece saydam bir tabakadır. Işığın yaklaşık yuzde doksan sekizini gecirir ki bu, pencere camının şeffaflığına yakındır. (Şekil 1.10) Burada dikkat edilmesi gereken nokta korneanın canlı bir doku olduğu, duzenli olarak beslendiği ve hucrelerden oluştuğudur.
Nasıl olur da canlı bir et parcası tıpkı bir cam kadar şeffaf olabilir? Bu saydamlığı nasıl kazanmıştır? Dunyaya liflerden ve damarlardan oluşan canlı bir varlığın arkasından baktığımız halde nasıl olur da herşeyi bu kadar net gorebiliriz?
Vucudumuzdaki butun hucreler tek bir hucrenin coğalmasıyla oluşur. Gozdeki son derece ince, şeffaf ve narin olan bu canlı zarı oluşturan hucreler de, sert kemikleri oluşturan hucreler de, bağırsak dokularını oluşturan hucreler de, kan hucreleri de hepsi tek bir hucrenin bolunmesi ve coğalması sonucunda var olmuşlardır. Hangi guc, aynı hucrenin bolunmesi sonucunda, bir yanda taş gibi sert olan kemikleri, bir yanda da cam kadar şeffaf olan korneayı meydana getirmiştir? Nasıl olup da hucreler birbirlerinden bu kadar farklı olmuşlardır? Hucrelerin plan yapma, karar verme, uygulama gibi yetenekleri var mıdır?
Elbette ki cansız ve şuursuz atomlardan oluşmuş hucrelerin boyle yetenekleri yoktur. Hucrelere neler yapacaklarını hangi organı oluşturup, ne gibi gorevler yapacaklarını ilham eden Allah'tır.
Korneayı oluşturan liflerin ve sinirlerin son derece hassas olmaları yine ustun bir yaratılışın delilidir. Cok narin olan bu tabaka gelişmiş bir erken uyarı sistemi sayesinde, en ufak bir tehlikede dahi goz kapağını savunmaya cağırır. Peki bu nasıl gercekleşir? Acaba korneayı oluşturan hucreler, hayatta kalmak icin boyle bir sistem geliştirip, sonra beyinle anlaşıp, goz kapağını kendi hizmetlerine mi almaya karar vermişlerdir?
Gozdeki başka bir başka mucizevi yapı da korneanın şeklidir. Işığın kırılmasını hesaplamak son derece guc ve optik alanda uzmanlık gerektiren bir iştir. Ancak anne karnındaki bir hucrenin bolunmesi sonucunda ortaya cıkan kornea dokusu bu hesaplamayı kusursuz bir şekilde yapar. Cunku kornea ışığı tam retinanın ustune duşurecek acıya sahiptir. Acaba kornea bu acıyı kendisi mi hesaplamıştır, yoksa korneayı oluşturan hucreler bu bilgiye ayrı ayrı mı sahip olmuşlardır? Son derece ince bir hesaplama gerektiren korneanın şekli elbette ki kendiliğinden tesaduflerle bu hale gelmemiştir.
Kornea ile ilgili detayları bir kere daha kısaca gozden gecirelim. Korneanın ışığı retinaya duşuren objektife benzer şekli, liflerin ardından dunyayı gormemizi sağlayan olağanustu yapısı, korneayı besleyen goz kapağı ve lenf damarları, erken uyarı sistemini oluşturan sinirler ve daha bircok ozel ayrıntı… Bunlarnı tumu tesadufen oluşması mumkun olmayan birbirine bağlı kusursuz mekanizmalardır.
Buraya kadar anlatılanlarda da acıkca gorulduğu gibi korneada cok ustun bir tasarım vardır. Boyle bir yapı ancak ustun akıl gerektiren bir yaratılış sonucunda gercekleşir. Bu benzeri olmayan aklın sahibi ise Allah'tır.
Ey insan, 'ustun kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir duzen icinde bicim verdi' ve seni bir itidal uzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)
__________________