EsselÂmu aleykum ve rahmetullàhi ve berekÂtuhû!..

Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Allah'ın selÂmı, rahmeti, bereketi, her turlu ikrÂmı, ihsÂnı cumlenizin uzerine olsun... Sevdiklerinizle beraber, Allah sizi dunyada ve ahirette mes'ud ve bahtiyar eylesin...


İman ve Amel



RE. 193/9 (El-îmÂnu vel-amelu şerîkÂni fî karnin l yakbelullàhu teàl ehadehum ill bisàhibihî.)

Bu hadis-i şerifi Deylemî, Hazret-i Ali Efendimiz'den rivayet etmiş. Hazret-i Ali Efendimiz'i ozel olarak sevenlere ithaf ediyorum, bu hadis-i şerifi. Ne buyuruyor Peygamber Efendimiz:

(El-îmÂnu vel-amelu şerîkÂn) "İman, inanc ve amel eylemek, yÂni ibadet, icraat. İnancına gore davranışlarda bulunmak, hareket etmek. Bu ikisi, (şerîkÂni fî karnin) aynı zamanda, bir arada ortaktırlar. Bir arada bulunurlar, aynı anda ikisinin birden insanda olması lÂzım! Hem iman olacak. Hem de imanına gore icraat olacak. İmanına gore yaşam olacak."

(L yakbelullàhu teàl ehadehumÂ) "Yuce Allah, Rabbimiz, Âlemlerin Rabbi, her şeyin Rabbi, her şeyin hàlikı, sahibi, rÂzıkı MevlÂmız, bunlardan sadece birisini; yÂni sadece imanı yahut sadece ameli kabul etmiyor."

YÂni imanı var, icraatı yok, ameli yok... Ameli var, ama imanı yok... Yuz rekÂt namaz kılıyor ama, inancsız. Neden kılıyor, bilmem ama işte yapıyor veyahut oruc tutuyor, veyahut şunu yapıyor ama, inancı yok... YÂni birisini otekisi olmaksızın, beraber olmaksızın kabul etmez; (ill bisÂhibih&#238 ancak beraber olursa, kabul eder. İmanı da olacak, imanına gore icraatı da olacak. İkisi birden olduğu zaman, Allah kabul eder; tek tek kabul etmez.

"--İmanım var, benim kalbim temiz!.."

"--Temiz ama kardeşim, bak, Allah sadece imanı kabul etmeyeceğini Peygamber Efendimiz'e bildiriyor."

Bakın hadis-i şerifler bizim ne kadar yanlışlarımızı duzeltiyor. Bizim kahve kulturunde, halk arasındaki avam sohbetlerinde:

"--Kalbim temiz, yeter!" gibi bir yetinme duygusu, tatmin duygusu yaygın. Herkes boyle soyluyor:

"--Benim kalbime bak kardeşim, benim kalbim temiz!.."

Her turlu şeyi yapıyor, gunahı işliyor. Her turlu iyi işi yapmamakta da, tembelliğe devam ediyor. Ondan sonra, "Benim kalbim temiz!" diyor ve umuyor Allah'tan.

Ama Allah-u Teàl Hazretleri, işte bak imanı var ama ameli yoksa, onu kabul etmiyor. Kalbin temizliğinden oteye, iman cok yuksek bir şey. YÂni ille amel de olacak!..



Onun icin aziz ve muhterem kardeşlerim! Biliyorum, mu'minsiniz, Allah'a inanıyorsunuz, Peygamber Efendimiz'i seviyorsunuz, Kur'an-ı Kerim'e bağlısınız. İmanınızda şuphem yok, tamam, mu'minsiniz.

Hatta ben biliyorum ki meyhanede icki icen sarhoş bile; falanca yerde, falanca gunahı işleyen kimse bile, konuştuğun zaman, "Allah Allah!.." diye insanı hayrete sevk edecek kadar sağlam sozler soyler.

Bir keresinde ben İstanbul'dan Ankara'ya gidiyordum. Ucağa bindim, ucak tıklım tıklım dolu... Yanımda bir boş yer var, sadece onu bekliyoruz sanki. Herkes yerine yerleşmiş, bir muşteri benim yanıma gelecek, oturacak... Ben de merak ediyorum, "Kim bu?" filÂn diye. Arka taraftan, en son anda, zaten sarhoşluğundan dolayı sona kalmış galiba; cok zil-zurna sarhoş bir adam geldi. Leş gibi icki kokuyor. YÂni icmeyene cok cirkin geliyor kokusu. Korkunc icmiş. Sallana sallana geldi, yanıma oturdu. Bir de, dondu bana boyle, baktı. Sakallıyım ben...

"--EsselÂmu aleykum hocam!" dedi.

Ne diyeyim, selÂm verdi.

"--Ve aleykum selÂm!" dedim.

Ondan sonra konuşmağa başladı. Sarhoş, cok fena halde sarhoş... Onun icin yuksek sesle konuşuyor. Butun ucaktakiler duyuyorlar. YÂni artık o 165 kişilik ucaklar mıydı, neydi bilmiyorum. Boyle bir tarafta iki sıra, bir tarafta uc sıra, beş kişi bir sırada oluyor. O ucaklardandı. Artık hangi modeliyse ucakların. YÂni 160-170 kişilik ucaklardan. Tıklım tıklım dolu. Akşam vakti, pazar gunu Ankara'ya gidiyoruz. Son ucak galiba. Artık bir başladı:

"--Hocam, sen beni hor gorme."

"--Tamam, hor gormuyorum."

"--İşte ben de mu'minim."

"--İyi, maşallah!"

"--İşte bu insanlar boyle, bilmem ne... İslÂm'ın kıymetini bilmiyorlar..."

YÂni oyle lÂflar soyledi ki, bana fırsat verseler hoca olarak, işte Ankara'ya kadar gidiyoruz, 45-50 dakika. "Hocam şurada mikrofonu al, vaaz ver!" deseler bana, dini oven, İslÂm'ın guzelliğini anlatan neler soyleyeceksem, o sarhoş, onların hepsini soyledi. Cok samimi olarak da soyluyor, sarhoş olduğundan zaten... Hani;

Garip bir de sarhoş oldu mu hancı,

Butun dertlerini der yavaş yavaş

gibi boyle bir şiir hatırlıyorum. Artık olduğu gibi icini samimi olarak soyluyor. İmanı var. Ama sarhoş...

Demek ki muhterem kardeşlerim, kimseyi hor gormemek lÂzım! Hic beğenmediğin, dış gorunuş itibariyle gunahlı bir durumda olduğu icin sevemeyeceğin insanda bile, iman olabilir. O da tabii mu'min... Ne sebeple o gunaha bulaşmışsa bulaşmış. Tabii gunahı mazur gormek mumkun değil, gunahı sevmek mumkun değil. Gunah sevilmez ama, gunahkÂra acımak lÂzım! GunahkÂrı gunahtan kurtarmaya calışmak lÂzım! GunahkÂra kızmamak, acımak lÂzım:

"--Bu gunahkÂrı şeytan kandırıyor. Yazık, bu haliyle giderse cehenneme duşurecek, mahvedecek; aman bunu kurtarayım!" diye calışması lÂzım mu'minin.

İşte burada, boyle kimselere de acıksa soyleyeceğimiz bir şey. YÂni, "İman yetmiyor kardeşim. İmanın guzel ama guzel icraatın da olacak. Amel olacak, ilmiyle, bilgisiyle imanın gereği olan icraatı da yapacak!"

İmanın gereği nedir?.. Acık, kısa kısa ozetlenmiş. Kitaplarda da teferruatlı bilgiler verilmiş. İşte bir muslumanın namaz kılması lÂzım. Kesin. Ama pek cok musluman kılmıyor.

ZekÂt vermesi lÂzım zenginse... Hacca gitmesi lÂzım, oruc tutması lÂzım!.. İşte bazıları tutuyor da, bazıları tutmuyor. Mesel bu sefer cok hayret ettim, burada bir kardeş vardı. Arkadaşlar, soylediler; bu Ramazanda oruc tutmamış. Vah, yazık!..

YÂni niye tutmadı? Allah cezalandırmış ki, orucu nasib etmemiş. YÂni bir insan bir orucu tutmuyorsa, ibadeti yapamıyorsa, CenÂb-ı Hak onu cezalandırdığı icin yapamıyor demektir. Cunku sonunda cezaya carpılacak. Cezaya carpılmanın şartları oluşuyor onu yapmamakla. Onun icin, hemen o zaman uyanması lÂzım aslında.

Ama işte şeytan bir yakaladı mı insanı, bir yerden; İslÂm'ı sevdirtmemeye başlıyor. Once ibadeti sevdirtmiyor. Ondan sonra biraz daha ustune yuklenirsen; bu sefer seni sevmiyor, muslumanları sevmiyor, imanı sevmiyor, derken Kur'an'ı sevmiyor. Derken mahvolup gidiyor. KÂfir olarak, dinsiz olarak, imansız olarak bir yerde hayatı noktalanıyor, mahvolup gidiyor.

Şimdi bana bu akşam telefon etti bir yakınım; diyor ki:

"--Bir kadın var. Başını orttu, kapandı. Kocası başladı dovmeye..."

Hani 20. Yuzyıl, 21. Yuzyıl?.. Hani cağdaşlık?.. Hani kadınlara el kalkmazdı, hani centilmenlik vardı, hani kadın hakları vardı, hani feminizm vardı?.. YÂni o kadının inancına gore başını ortmesi... Kocası olduysa kocası oldu, ne olmuş yÂni? Karışmaya ne hakkı var?.. Dovuyormuş,

Kur'an-ı Kerim'i yerlere atmış, ustune basmış, hakaret etmiş... Tam kÂfirlik yÂni. Kur'an'a da inanmıyor. Şeytan bak ne noktalara getiriyor. Hem insaniyetten cıkartıyor; cunku karşısındakinin hurriyetlerine mudahale ettiriyor. Barbarlık... Hem de ondan sonra, Allah'ın kelÂmını ayaklar altına aldırıyor. Aslında kendisini mahvediyor. YÂni o anda kendisi mahvoluyor, Allah'ın kahrına, gazabına uğruyor.

"--Sonra coluk cocuğu, bir de kızı var. O da babası gibi, o da annesine karşı." dedi.

SubhÂnallah! Bizim Turkiye'de ne oluyor ki insanlar boyle, şehid torunları, mu'minlerin evlÂtları, ahalisinin yuzde yuze yakın kısmı musluman olan Turkiye'de ne hÂle geldik. Nerden boyle oldu?.. Mustehcen dergilerden, gazetelerden, bozuk yayınlardan, yalan yanlış sozlerden insanlar ne noktaya getirilmişler. O da tabii, her konuşmacının vebali...

Dun burada Turk kanalından bir televizyon oyununu seyrediyorum. Orada birisi soyluyor ki:

"--Seni Allah affetmez, affetmeyecek! Bu gunahlarından, yÂni suclarından, yaptığın kotuluklerden dolayı cehenneme atacak!" filÂn diye bağırıyor.

Tabii, kimi cehenneme atacağını Allah bilir, insanlar bilemez. YÂni "Boyle gidersen cehennemlik olabilirsin." deriz ama, oyle gideceğini bilemeyiz. Sonunu nasıl olacağını Allah biliyor. Kimsenin kimseye "Sen cehennemliksin!" demeye hakkı yok.

Oyunu duzenleyen boyle duzenlemiş, filmi ceviren boyle soyletiyor: "Allah seni cehenneme atacak!" Bilemezsin ki, sen Allah'ın ona ne muamele yapacağını... Belki tevbe nasib eder, en son anda guzel bir hal ile cennetlik eder.

Şimdi bizim profesor buyuklerimizden, bizim imtihanlarımıza, jurilerimize girenlerden bir tanesini sordum:

"--Ne oldu falanca hocam?" filÂn diye.

Seccadesinden kalkmıyormuş, boyna kaza namazı oduyormuş. Nasıl sevindim, nasıl hoşuma gitti! Zaten ciddi bir hanımefendi, alim bir universite hocasıydı. Cok memnun oldum, dualar ediyorum, Allah razı olsun...

YÂni değişebilirler. Onun ona, "Sen cehennemlik olacaksın!" demesi doğru değil. Ama yazar, bu sefer de cevapta diyor ki:

"--Zaten ben Allah'ın rızasını ummuyorum, cenneti de istemiyorum, cehennemden de korkmuyorum!" diyor.

Bu da kufru, bir oyunun icinde, insanların, seyredenlerin, duyanların kafasına sokmak demek. Bu da cok yanlış bir şey!.. İnsan cenneti istemezse, mutluluğu istemezse, ahireti istemezse, ahiretteki ebedî saadeti istemezse, dunyada guzelliği, adaleti, mutluluğu istemezse; o insan mahvolmuş demektir. YÂni boyle bir yurek, boyle bir zihniyet, reklamı yapılacak bir zihniyet değil.

Ama maalesef işte boyle oyunlarla, filimlerle insanların kafası bozuluyor, bozuluyor, bozuluyor... Sonunda insanlar birbirine hucum eden, doven, kıran, geciren, ezen kotu insanlar oluyorlar, barbarlaşıyorlar. Bu da toplumun bir problemi tabii.

Bu toplumda, mesel Avustralya toplumunda bir adam bir kadını dovsun... Butun Avustralya hukumeti peşine duşer, adamı cezalandırırlar. YÂni bir defa doven polise şikayet edildi mi, ikinci defa dovduğunun haberi gelirse, hapse atarlar. Kesin... Ama Turkiye'de dovuluyor, sovuluyor, hakarete uğruyor. Cok ceşitli haksızlıklar yapılıyor. Adet olmuş. Hatta kendisine haksızlık yapılan da, sesini de cıkartmıyor, hakkını da aramıyor. Acayip bir şey!.. YÂni ictimaî terbiyemizde cok eksik taraflar var.


Mahmut Es'ad COŞAN(r.a.)(Cuma Sohbetleri - 05.01.2001)

__________________