Âlem oyle nurlu bir sarmal icinde ki, her an beş vaktin beşi de dunya icinde ayrı ayrı yerlerde yaşanabiliyor. O vakitlerin oyle guzel sırları var ki, bize kulluğumuzu ve ahireti hatırlatıyor.

Namaz, Rabb’imizin “Celal”ine karşı kavlen ve fiilen “SubhÂnallah” deyip takdis etmek, “Kemal”ine karşı, lÂfzan ve amelen “Allahu Ekber” deyip tÂzim etmek. “Cemal”ine karşı da kalben, lisanen ve bedenen “ElhamdulillÂh” deyip şukretmektir.


İbÂdetin mÂnÂsı da kulun Rabb’ine karşı kendi kusurunu, acz ve fakirliğini gorup her şeyi elinde tutan Yuce Rabb’imizin onunde hayret ve muhabbetle secde etmektir.


Her namaz vaktinde ruhumuzda canlanan şey, tek ve sonsuz olanın O (cc) olduğudur, bakî, sermedî, ebedî olan O’dur. Nurun kaynağı, ebedi saadetlerin sahibi O’dur. Her namaz vaktinde zihnimizde bu duygular sumbullenir.
Başka bir kapı yoktur. Başımızda ecel kılıcı, ensemizde Azrail’in (as) nefesi bulunmaktadır. Kabrimizi karanlıklar yurdu olmaktan cıkarıp Cennet bahcelerinden bir bahce haline getirecek olan şey imanımız, amelimiz ve Rabb’imize olan muhabbetimizdir. Umidimiz O’nun (cc) rızasına, Habibi’nin (sas) şefaatine nail olmaktır. Bu yuzden her bir namaz vaktinde gizlenmiş sırlara vÂkıf olmamız gerekir.


Bediuzzaman Hazretleri, namaz vakitlerini izah ederken gece ve gunduzlerin alemin buyuk saatinde “saniyeler”, senelerin “dakikalar”, ortalama insan omrunun “saatler” ve alemin hayat devirlerinin de “gunler” hukmunde olduğunu belirtiyor. Yine bunların birbirine baktığını, birbirine misal olduğunu, birbirinin hukmunde olduklarını ve hatırlattıklarını ifade ediyor.





SABAH VAKTİ:
Yepyeni bir başlangıctır

Sabah tatlı bir neş’edir. Mahmurluk perdesi altında alemde pırıl pırıl tecelli eden yaratılışa aynadır. İmsak vakti, yani sabah namazı vaktinin girmesi, yani şer’i gunun başlayışıyla yepyeni bir hayat başlar. Her bir namaz vakti icin bir saati goz onune getirelim (dijital saati değil!). Akrep, sabah namazı vaktini gosterdiğinde o an aynı zamanda, bizim anne karnına duştuğumuz Ânı, yine kÂinatın yaratıldığı 6 gunden ilk gunu ve yıl icindeki bahar mevsimini gosterir. Elimizi Allahu Ekber deyip kaldırdığımızda zihnimizde ana rahmindeki halimiz ve kÂinatın Rahmetenlil Alemi’nin (sas) yuzu suyu hurmetine ve yine O’nun (sas) nurundan yaratılışı canlanır. Tesbih, tahmid ve tekbirlerimiz hep o hale şukur icindir.



OĞLE VAKTİ:
Genclik ateşi ve Cehennem!

Oğlenin şiddetli hararetinin başları yaktığı zaman, yazın en sıcak donemine, insanda gencliğin soz dinlemeyen en ateşli cağına işaret eder. Yine, oğlenin sıcağı bize hicbir golgenin bulunmayacağı mahşer gununu hatırlatır. Kainatın omrunde ise oğle vakti Hz. Âdem’in yeryuzune iniş donemine işaret eder.



İKİNDİ VAKTİ:
Omrun sonu ve sonbahar

İkindi vakti, guneşin renginin sarardığı, batmaya meylettiği zamandır. İcinde sonbahar huznunu de taşır. Yine, insanoğlunun da artık saclarına ak duşup, belinin yavaş yavaş bukulmeye başladığı, dunya lezzetlerinin de “acılaşmaya” başladığı doneme işarettir. İkindi vakti, insanoğlunun ve kainatın son donemine de işaret eder. Yine, son peygamber olan Efendimiz’in (sas) vazifeye başlamasıyla Âlemin son surece girişini de hatırlatır. Biz ikindi vaktini yaşarken az sonra guneşin batacağını, yakında kendimizin ve kÂinatın da oleceğini duşunuruz. İkindiyi eda edip de her şeyin batmaya doğru gittiğini gorurken tek sığınılacak kapının Rabb’imiz ve O’nun Resulu’nun sunnet-i seniyyesi olduğunu tefekkur ederiz.



AKŞAM VAKTİ:
Olum ve kıyamet Ânı

Artık gun batmıştır. Ferdi olarak imtihanımız bitmiş, son nefesimizi vermişiz. Ne guneşte o cebbar yakıcılıktan, ne de bizde kucuk dağları ben yarattım havasından eser kalmıştır. Sonbahar gibi ikindinin tatlı serinliği geride kalmış, guneş kaybolmuş, hafif bir kızıllık dışında ondan hicbir eser gorunmuyor. Az sonra gunle birlikte biz de karanlıklara karışmış olacağız. “Guneş katlanıp durulduğunde, yıldızlar dokulduğunde, dağlar yurutulduğunde...” (Tekvir, 81/1-3) ikazları kulaklarımızda cınlıyor. Akşam ezanı okunduğunda ve namaz icin ellerimizi kaldırdığımızda sanki kendi cenaze namazımızla birlikte tum kainatın cenaze namazını da kılıyor gibi oluruz. Onumuzdeki tabutta hem geride kalan gun, hem sonbahar mevsimi, hem kendi cesedimiz, hem de tum canlıların naaşı vardır. Bu namaz bu kadar huzunludur. Artık geriye donuş yoktur. Alem susmuş, Sûr ufurulmuştur. Butun diklenişler, butu ceberrutluklar son bulmuş, muthiş bir sessizlik, alemi kaplamış, İlahi kader Ânı beklenmektedir. Geriye donuş artık mumkun değildir ve “keşke”ler, “eyvah”lar donemi başlamıştır.



YATSI VAKTİ:
Buyuk sessiz karanlık

Artık geride kalan ne gune ne mevsimlerin tatlılığına, ne de insan olarak “yaşadığımıza” dair hicbir iz yok. Gunduzun ne sıcağı ne de ışığı kalmış. Bizim icin de acı son gercekleşmiş. Kimse, kendi torunlarımız bile bizi hatırlamıyor, coğu ismimizi bile unutmuş. Hayat susmuş, kainat dahi olmuş. Toprağın ustundeki tum cıvıltı, kargaşa sona ermiş. Herkes hesap gununu bekliyor. İşte bu kadar karanlıklar icinde o geceyi ancak “teheccud”umuz aydınlatabilir, bize yoldaş olabilir. O karanlıkları aydınlatacak yegane nur kaynağı odur.



İKİNCİ SABAH VAKTİ:
Ba’su ba’del mevt

Yeni doğan guneş ise haşrin sabahını ihtar eder. Sur yeniden ufurulmuş, ruhlar yeniden iade edilmiş, milyarlarca insan haşir meydanında toplanacak, oluler yerden bitkiler gibi bitirilecek. İşte bu şuurla kılınan namazın kişiye faydası olur. “Desinler”, “gorsunler” icin kılınan namazın kimseye faydası olmadığı gibi maalesef zararı da olacaktır. Evet şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı, ne kadar mÂkul ve lÂzım ve kat’î ise, haşrin sabahı da, berzahın baharı da o kesinliktedir. İşte bu beş vaktin her birinde bir mu’him, inkılÂp başındadır.
__________________