Cahiliye donemi

Bilgisizlik, gerceği tanımama. İslĂ‚m, tam bir aydınlık ve bilgi devri olduğu icin, Arabistan'da İslĂ‚miyet'in yayılmasından onceki devre, daha dar anlamı ile Hz. İsa'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar gecen zamana "cahiliyye" devri adı verilmiştir.

Cahiliyye, insanın Allah'ı gereği gibi tanımaması, ona kulluk etmekten uzaklaşması, onun ilĂ‚hî hukumlerine değil de kişinin kendi hevĂ‚ ve hevesine uyması, insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve duşuncelere inanmasıdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Onlar hĂ‚lĂ‚ Cahiliyye devri hukmunu mu istiyorlar? Gerceği bilen bir millet icin Allah'dan daha iyi hukum veren kim var?" (el-MĂ‚ide, 5/50) buyurulur. İslĂ‚m'ın hakim olmadığı ortamlar Cahiliyye cağlarıdır. Cunku ilĂ‚hî bilginin kaynağından yoksun olan ortamlardır. İslĂ‚m'ın gelişinden onceki donemde yaşayan muşrikler Allah'a isyan etmiş onun hukumlerine sırt cevirmiş bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat suruyorlardı. Cahiliyye Arapları'nın surduğu hayattan ve icinde yaşadıkları ortamdan bazı ornekleri şoyle sıralamak mumkundur:

Putlara Taparlardi

Cahiliyye insanları Allah'ın varlığını kabul etmekle beraber putlara taparlardı. Onlar putlarının Allah katında kendilerine şefaatcı olacaklarına inanırlar ve: Biz onlara ancak bizi daha cok Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" (ez-Zumer, 39/3) derlerdi.

Icki Icerlerdi

Şarap icmek adeti cok yaygındı. Şairleri her zaman icki ziyafetinden bahseder, icki şiirleri edebiyatlarının buyuk bir kısmını teşkil ederdi. Hatta Enes b. MĂ‚lik (r.a.)'in bildirdiğine gore İslĂ‚m'da icki, MĂ‚ide Suresi'nin doksan ve doksanbirinci ayetleriyle kesin olarak haram kılınmış, Hz. Peygamber (s.a.s) tellal bağırttırarak bunu ilĂ‚n ettiğinde Medine sokaklarında sel gibi icki akmıştır (Muslim, Eşribe, 3).

Kumar Oynarlardi

Cahiliyye cağında kumar da cok yaygındı. Cahiliyye Arapları kumar oynamakla ovunurlerdi. Oyle ki kumar meclislerine katılmamak ayıp sayılırdı. Onların şairlerinden biri karısına şoyle vasiyette bulunur:

"Ben olursem, sen, aciz ve konuşma bilmeyen, iki yuzlu ve kumar bilmeyen birini isteme."

Tefecilik Yaparlardi

Tefecilik almış yurumuştu. Para ve benzeri şeyleri birbirlerine borc verirler; kat kat faiz alırlardı. Borc veren kimse, borcun vadesi bitince borcluya gelir: "Borcunu odeyecek misin, yoksa onu artırayım mı?" derdi. Onun da odeme imkĂ‚nı varsa oder, yoksa ikinci sene icin iki katına, ucuncu sene icin dort katına cıkarır ve artırma işlemi boylece kat kat devam ederdi. Tefecilik ve faizin her ceşidini haram kılan Allah, ozellikle Araplar'ın bu kotu Ă‚detlerine dikkati cekerek "-Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin." (Âli İmrĂ‚n,3/130) buyurmuştur.

Faiz Oranlari Cok Buyuktu

Faizcilik Araplar arasında o kadar yerleşmişti ki ticaretle onun arasını ayıramıyorlar; "Faiz de tıpkı alış-veriş gibi" diyorlardı. Bunun uzerine inen ayette: "Allah alış-verişi helĂ‚l, faizi ise haram kılmıştır. " (el-BakarĂ‚, 2/275) buyrulmuştur.

Fuhus Cok Buyuk Orandaydi

Cahiliyye Araplar'ı arasında fuhuş da nadir şeylerden değildi. Cariyelerini zorla fuhuşa surukleyenler vardı. Kur'an-ı Kerîm'de bu hususa işaretle: "İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. " (en-Nûr, 24/33) buyurulur.

Kocanın birkac metresi olduğu gibi, kadının da başkalarıyla ilişkide bulunması, bazı cevrelerce nefretle karşılanmayan bir davranıştı. Fuhuşla ilgili Cahiliyye Araplarının şu adetlerini zikredebiliriz:

Kadın Ă‚detinden temizlendikten sonra kocası ona "şu adama git ve ondan hamile kal" derdi. Kadın istenilen adamla beraber olduktan sonra kocası hamileliği belli oluncaya kadar ona yaklaşmazdı. Sonra yaklaşabilirdi. Bu, iyi bir cocuğa sahip olmak icin yapılırdı.

Sayıları uc ila on arasında değişen bir grup erkek kadının evine girerek, sırasıyla hepsi de onunla cinsi munasebette bulunurdu. Kadın hamile kalıp da doğum yaparsa doğumdan bir kac gun sonra bu erkekleri cağırır, erkekler de zorunlu olarak bu davete iştirak ederlerdi. Sonra onlara: "Olanları biliyorsunuz, doğum yaptım" iclerinden birine işaret ederek "cocuğun babası sensin" derdi. O da bundan kacınamazdı.

Bazı fuhuş yapan kadınlar da tanınmaları icin kapılarına bayrak asarlardı. Bu tur kadınlardan biri doğum yaptığı zaman teşhis heyeti toplanıp cocuğun kime ait olduğunu tespit ederdi. O da cocuğun babası olduğunu kabul etmek zorunda kalırdı. (BuhĂ‚rî, Nikah, 36)

Kadına değer verilmez, hak ve hukuku tanınmaz, adeta bir eşya gibi telakki edilip miras alınırdı. Biri olup karısı dul kalınca olenin varislerinden gozu acık biri hemen elbisesini kadının uzerine atardı. Kadın daha once kacıp bu halden kurtulamazsa artık onun olurdu. Dilerse mehirsiz olarak onunla evlenir, dilerse onu bir başkasıyla evlendirerek mihrini almaya hak kazanır ve kadına bundan bir şey vermezdi. Dilerse, kocasından kendisine kalan mirası elinden almak icin onu evlenmekten menederdi. Bunun uzerine inen ayette: "Ey inananlar! Kadınlara zorla mirascı olmaya kalkmanız size helĂ‚l değildir. " (en-NisĂ‚, 4/19) buyurulmuştur. (ŞevkĂ‚nî, Fethu'l-Kadir, I, 440).

Yiyeceklerin bazısı yalnız erkeklere ait olup kadınlara yasak ediliyordu. "Onlar: Bu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız erkeklerimize mahsus olup, eşlerimize yasaktır. Olu doğacak olursa hepsi ona ortak olur" dediler (En'Ă‚m, 6/139)

Kizlari Diri Diri Topraga Gomerlerdi

Cahiliyye Arapları'nın kotu adetlerinden biri de kız cocuklarını diri diri toprağa gommeleriydi. Onlar bunu namuslarını korumak veya ar telakki ettikleri icin, bazıları da sakat ve cirkin olarak doğduklarından yapıyorlardı. Kur'an-ı Kerîm'de şu ayetlerde buna işaret edilir: "Onlardan birine Rahman olan Allah'a isnat ettikleri bir kız evlĂ‚d mujdelense ici ofkeyle dolarak yuzu simsiyah kesilirdi. " (ez-Zuhruf, 43/17), " Diri diri toprağa gomulen kız cocuğunun hangi sucla oldurulduğu sorulduğu zaman... " (Tekvir, 81/8-9), "Ortak koştukları Şeyler muşriklerden coğuna cocuklarını oldurmeyi suslu gosterirdi. "(el-En'Ă‚m, 6/137)

Ekin ve hayvanlarını iki kısma ayırıyor bir kısmını Allah'ın boyle emrettiğini sanarak Allah'a veriyor ve bir kısmını da Allah'a eş koştukları putlarına ayırıyorlardı. Onlar bu batıl inanc ve adetlerinde biraz daha ileri giderek Allah'ın payına duşeni alıyorlar, onu eş koştukları putların payına ekliyorlardı. Ama putlarının payından alıp oburune ilĂ‚ve ettikleri gorulmuyordu. "Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan O'na pay ayırdılar ve kendi iddialarına gore: "Bu Allah'ındır, Şu da ortak koştuklarımızındır" dediler. Ortakları icin ayırdıkları Allah icin verilmezdi. Fakat Allah icin ayırdıkları ortakları icin verilirdi. Bu hukumleri ne kotuydu!" (el-En'Ă‚m, 6/136).

Bir kısım hayvanlarla ekinlerin bazısını dilediklerinden başkasına yasaklıyorlardı. Ayrıca bir kısım hayvanlara binerken ve keserken Allah'ın adının anılmasına engel oluyorlardı. (el-En'Ă‚m, 6/138).

Bunun dışında hayvanlarla ilgili şu adetleri de vardı:

Deve beş batın doğurup beşincisinde erkek doğurursa kulağını centip serbest bırakırlardı. Artık ona binmeyi ve sutunu sağmayı haram kabul ederlerdi. Buna "Bahîra"* derlerdi.

Saibe*; dileği yerine gelen kimsenin putlara adadığı deve idi. Buna da binilmez ve sutu sağılmazdı.

Vasîle*; koyun dişi doğurursa kendileri icin; erkek doğurursa putları icin olurdu. Şayet biri erkek, biri dişi olmak uzere ikiz doğurursa, dişinin hatırı icin erkeği de kesmezler ve buna "Vasîle" derlerdi.

HĂ‚m* ; bir erkek devenin soyundan on dol alınırsa onun sırtı haram sayılır, su ve otlakta serbest bırakılırdı. Kimse ona dokunmazdı.

Butun bunlardan başka muşrikler atalarından devraldıkları birtakım adetleri devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunların bazılarının, kendilerini Allah (c.c.)'a daha cok yaklaştırdıklarını ileri suruyorlardı.

İbn İshak şunları aktarıyor: "Kureyş, ya Fil olayından evvel veya daha sonra meydana geldiğini tahmin ettiğim bir bid'at ortaya cıkardı ki, tarihte (Hums) diye anılıp, asalet-i diniye iddiasından ibarettir." Bunlar: "Biz, İbrahim'in evladıyız, ehl-i Harem biziz, Beyt'in sahibiyiz, Mekke'nin de sĂ‚kini bulunuyoruz. Arap kabilelerinden hicbir kabîle, bizim sahip olduğumuz bu şeref ve itibara sahip değildir. Binaenaleyh biz, bu mustesna mevkiimizin şeref ve itibarını korumalıyız. Bundan sonra Harem haricinde hicbir şeye tazim etmeyip butun ihtiramatımızı Harem dahilinde hasretmeliyiz. MeselĂ‚, Arafat'ta halk ile bir sırada, yan yana, omuz omuza durup vakfe etmek, sonra halk ile geri donup gelmek bizim kadrimizi tenzil eder" diyorlardı.

İbn İshĂ‚k devamla: "Kureyşliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve uygulamaya da başladı. Arafat'a cıkmayı, Arafat'tan ifazĂ‚yı terk ettiler. Herkes Arafat'ta vakfe ederken, bunlar Muzdelife'ye giderler, orada dururlardı. Ve "Biz ehlullahız, Harem-i Şerif'in hĂ‚dimleriyiz" diyerek, diğerleriyle eşitliği kabul etmezlerdi. Fakat bunlar, Arafat'ta vakfe etmenin İbrahim (a.s.)'in dini muktezası olduğunu biliyorlardı. KinĂ‚ne ile HuzĂ‚aoğuları da bu hususta Kureyş'e iltihak etmişlerdi.

Bunlar hac icin, umre icin gelen bedevîlere mudahaleye kadar ileri gitmişlerdir. Harem hĂ‚ricinden gelen herkesin, Beyt'in ilk tavafı Siyab-ı Hums ile tavaf etmelerini kararlaştırdılar ve uyguladılar. Bu kararın neticelerinden biri: Kim ki adi bir elbise ile gelip tavaf ederse, tavaftan sonra o elbiseyi cıkarıp atması zarûrî idi.

Bu kararların ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi olmayan bedevî erkeklerin cıplak; kadınların da yalnız onu yırtmaclı kısa ic gomleği ile tavafa mecbur edilmesidir.

Bu ve bunun gibi pek cok Ă‚detler yururlukte idi. Rasûlullah (s.a.s)'a iletilinceye kadar da bu Ă‚detler yururlukte kalmaya devam etti. Daha sonra da A'rĂ‚f suresinin 26, 27, 28, 31 ve 32. ayetlerinde, cıplak tavaf ile birlikte diğer bid'atler de yasaklanmıştır.

Ebû Hureyre (r.a.)'den gelen bir rivayete gore, Ebû Bekr es-Sıddık (r.a.) VedĂ‚ Hacc'ından (bir sene) evvel, Hz. peygamber tarafından Hac Emîri* olarak (Mekke'ye) gonderildiğinde, Ebû Bekr de Ebû Hureyre'yi Kurban Bayramı'nın ilk gunu Mina'da buyuk bir cemaat icinde halka (şu iki maddeyi) ilĂ‚na memur kılmıştır. (Ebu Hureyre): "Ey Nas! İyi biliniz, bu yıldan sonra muşriklerin haccetmeleri, cıplakların da KĂ‚be'yi tavaf etmeleri yasaktır" demiştir. (Sahîh-i BuhĂ‚ri, Tecrid-i Sarih Tercumesi, VI,13) Fakat onlar bunu kabule yanaşmamışlar, atalarını korukorune taklide calışmışlardır. "Onlara: Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin dendiği zaman: Atalarımızı uzerinde bulduğumuz şey bize yeter' derler. Alaları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsalar da mı?" (el-MĂ‚ide, 5/104). İslĂ‚m, topluma hakim olunca butun bu cahilî sistemin ilkel davranışlarını tamamen yasaklamıştır" (el-MĂ‚ide, 5/103).

Butun bunlara baktığımızda, Cahiliyye'nin bir inanma bicimi olduğunu goruyoruz. Cahiliyye; bir şeyi gerceği dışında bilmek, anlamak ve buna gore amel etmek demektir. Bu duruma gore Cahiliyye; insanın ve toplumun İslĂ‚m oncesi ve İslĂ‚m dışı bir yaşayış bicimiyle yaşaması demektir. Doğru yolun zıddı, ilmin aksi olan, eskiyen ve değişken olan, bolgelere, kavimlere ve anlayışlara gore kurulan her turlu İslĂ‚m dışı rejimler; cahilî sistemler ve hukumlerdir.

Cahiliyenin yaptıkları





CAHILIYYENIN DIGER MANASI


Cahiliyye; insanın insan iradesinin dışındaki unsurlar uzerinde toplanmasını temine calışan, insanı insana ve topluma kole yapan bir sistemin; beşeriyeti Allah'a ibadetten uzaklaştırıp, herhangi bir adla anılan beşerî sistem ve prensiplere itaata zorlayan yonetimin adıdır. İnsanları, kavimlere, renklere, tarihlerinin karanlık cağı efsanelerine yonlendiren, ayrı ayrı dil farklılığı sebebiyle ummet şuurundan uzaklaştırmaya calışan her turlu despotizm, cahiliyenin bir goruntusudur. Kısaca cahiliyye, Allah'ın hukmunden başka hukum arayan ve Allah'ın hukmunden başka hukme rıza gosterenlerin tavrı, hayat bicimi ve sistemidir.

EBREHENIN KULLEYS KILISESINI YAPTIRISI ve KABE'YI

YIKMAYA KALKISMASI



Habeş Necaşi nin Yemen Valisi ve Kumandanı Eryat'ı oldurerek yerine gecen Ebrehetulesrem Hiristiyandir. Halkın, Hacc Mevsiminde Hacca gitmeye hazırlandıklarını gorunce: "Halk, nereye gidiyorlar?" diye sordu. "Mekke'deki Beyt-i Harami Hacc etmeğe gidiyorlar!" dediler.Ebrehe "O Beyt, neden yapılmıştır?" diye sordu.

"Tastan yapılmıştır" dediler.Ebrehe "Onun Uzerine ne ortulmuştur?" diye sordu."Bu ulkeden giden Vasail'den (cizgili ince Yemen kumaşından) ortulmuştur. " dediler.Ebrehe "Mesih uzerine yemin ederim ki: ben, size ondan daha iyisini yapacagim ! ' ' dedi.Kayser'e yazarak San'a'da bir kilise yapmak istediğini bildirdi ve bu hususta kendisine yardim edilmesini istedi.Kayser, Ebrehe'ye sanatkarlarla Mermer ve mozaik gonderdi.Ebrehe, meşhur Me'rib Kralicesi Belkisin metruk sarayından da, ise yarayan tas, mermer gibi ne varsa, hepsini San'a'ya taşıttırdı.

Kilisenin inşasını, cok siki tuttu. Iscilerden her hangi birisi, guneş dogmadan işinin başında bulunmaya-

cak olursa, Ebrehe'ye goturulur, o da, ceza olarak o işcinin elini keserdi!





EBREHE'NIN KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI



Nitekim, işcilerden birisi, işinin başına erkence gelmekte gecikmiş guneş doğmuştu.Cezadan bağışlanmasını, Ebrehe'den rica etsin diye ihtiyar annesini de,yanında getirmişti.Kadıncağız, oğlunun mazeretini arz edip bağışlanmasını dilemişse de, Ebrehe "Ben, kendimi yalancı cıkaramam!" diyerek iscinin elinin kesilmesini emir

etti.Bunun uzerine, ihtiyar kadın. Demir baltanla vur (elleri, kolları kes)bakalım

Bu gun, hakimiyet senin amma, her zaman, senin değildir. Yarin senden başkasıının olacaktır ! ' dedi . '

Ebrehe "Onu, yanıma getiriniz!" dedi. Getirilince, kadına "Bu Kırallık, benden başkasına da, gececek midir?"

diye sordu.Kadın, hic cekinmeden ` `Evet ! ' dedi.Ebrehe, Kuleys kilisesinin, uzerine cikinca, Aden denizini gore bilecek derecede yukseltmek niyetinde idi. Fakat, "Bu gunumden sonra, taş ustune taş koymayacağım!" diyerek

kadının oğlunun elini kesmekten vaz gecti. Halkı da, calışmaktan af etti Yapılan Kilisenin dışından yuksekliği, alt mis zira' idi. İcten, on zira' doldurulmuştu.Kiliseye, mermer merdivenle cıkılmakta idi.Kilise, hisarla cevrilmişti Kilise ile hisar arasındaki acıklık, her tarafından iki yuz zira' idi. Kilisenin duvarları, Yemenlilerin Cerup dedikleri suslu taslarla orulmuştu. Taşların aralarına burcları andıran ve birbiri icine girmiş muselles şeklinde, yeşil, kırmızı, beyaz, sarı ve kara taşlar konmuştu.Kilisenin butun duvarları, yuvarlak biciminde kara aban us ağacları ile bolunmuştu

Ağaclar, bir adamın kucaklayabileceği kalınlıkta idi.Orulen mermerlerin yuksekliği bir zira' idi.Mermerlerin Uzerine, San'a dağının parlak kara taşlarından, onların uzerine, parlak sarı taşlarından, onların uzerine de, parlak ak taşlarından orulmuştu .Kulleys kilisesinin duvarlarının kalınlığı altı zira' kapısının yuksekliği on zira ' , genişliği dort zira' idi.

EBREHE’ NİN KABE'YI YIKMAGA KALKISI





Ebrehe, kilisenin kapısının uzerini altın levhalarla kaplattı. altın civileri, birbirlerinden, mucevherlerle ayırdı

Kapıya, kırmızı buyuk bir yakut yerleştirdi.Kulleys kilisesinin kapısından girilince 40x80 zira' genişliğinde nakışla sac

ağacından gumuş, altın civilerle tavanlanmış bir ev vardı.Buradan da, sağ ve sol taraflardan uzunluğu 40 zira'kadar olan bir sofaya girilmekte idi. Sofanın direkleri cini ile kaplanmisti.Sofadan, 30X30zira'genisliginde bir kubbeye girilirdi.Kubbenin duvarları, cini ile kaplan mis olup icinde altın gumuş ile sus-

lenmis celik levhalar bulunmakta idi.Kubbede gunesin doğduğu tarafta 1O X 1O zira genişliğinde alaca renkte

kara mermer konulmuş olup Guneş vurduğu zaman, iceriden kubbeye bakanlarin gozlerini almakta ve gunesin, ayin ışığını k u b b e n i n icine aks ettirmekte idi.



HALKIN KULLEYS KİLİSESİNİ TAVAF VE ZİYARETE CAĞIRILIŞI:



Ebrehe, Kulleys kilisesini yaptırdıktan sonra, ona kapıcılar, bakıcılar da tayin etti.Kulleys'in icinde buhur yakılmağa başlandı Kısa zamanda isten, misk bulaşığından duvarlar kararıp mucevherler gorunmez oldu. Ebrehe, emr etti. Halk, Kulleys'i, tavaf ve ziyarete başladılar Ebrehe, ayni zamanda butun Yemen ulkesinde bulunanlara, Kulleys'i hacc

ve ziyaret etmeleri gerektiğini ilan etti.Bu, Arapların cok ağrına gitti.Kulleys kilisesine ve onu yaptıran Ebrehe’ye kin bağladılar Hatta bir bedevi Arap Kulleys kilisesinin icerisine pisledi.Bazı Arap kabilelerinden Arabiler Kulleys kilisesinde calışan hademeleri sarhoş ederek kilise icerisine kokmuş leşler, pislikler attılar.Bunu duyan Ebrehe kızarak bunu muhakkak Araplar yapmıştır diyerek ofkelendi ve Kabe’yi yıkmak icin Necaşiden yardim istedi.Necaşi yardim maksadıyla elinde bulunan ogunun en iri Fili olan Mahmud`u ve askerlerini gonderdi. Ve Ebrehe ,Kabe’yi yıkmak icin yola cıktı

FİL VAKASI (EBABİL KUŞLARI)




FİL VAKASI (EBABİL KUŞLARI)




KĂ‚be'yi yıkmak uzere buyuk bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldıran kuşlar.

EbĂ‚bil, Arapca'da "bolukler, suru, suruler" demektir. Kelime, Kur'Ă‚n-ı Kerim'de Fil sûresinin ucuncu Ă‚yetinde gecmektedir. Fil sûresinde olay şoyle anlatılmaktadır: "Gormedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa cıkarmadı mı? Ustlerine suru suru kuşlar gonderdi. Onlara camurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. NihĂ‚yet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı." (el-Fil, 105/1-5).

Bu olay Hz. Peygamber'in doğduğu yıl olmuş ve orduda bulunan fil/fillerden dolayı Araplar arasında "Fil Vak'ası", gectiği yıl ise "Fil Yılı" olarak meşhur olmuştur. Olay kaynaklarda şoyle zikredilmektedir:

Habeşistan Kralı NecĂ‚şi Ashame'nin, Yemen'e hukumdar tĂ‚yin ettiği Ebrehe b. Sabbah el-Eşrem, Mekke'ye giden kervan ve KĂ‚be ziyaretcilerini cekmek ve San'a şehrini ticaret merkezi haline getirmek uzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapınak (kilise) yaptırdı. Ancak tapınağa gelen olmadığı gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler. Bunu oğrenen Ebrehe cok kızdı ve KĂ‚be'yi yıkacağına yemin etti. Buyuk bir ordu ve gayet iri cusseli "Mamud" adlı fili onde olduğu halde Mekke'ye yoneldi. M.S. 570 veya 571 yılında altmış bin asker ve on yahut dokuz fille yola cıktı. (İbnu'l-Esir, el-KĂ‚mil fi't TĂ‚rih, Nşr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442).

Ebrehe yolda Yemen kralı Zû Neferi bozguna uğrattı, ardından Has'amlıları yendi ve bunların Nufeyl b. Nubeyb adındaki liderinin hayatını bağışlayarak kendisine Mekke'ye gidişte rehber yaptı. Taif'teyken Sakif'liler tanrıları LĂ‚t'ı korumak uğruna Ebrehe ile işbirliğine yanaşıp Ebû Regal'i ona rehber olarak verdiler. Ebrehe'nin fillerin desteğindeki muazzam ordusunun karşısında hicbir ordu dayanamadı ve Kureyş'liler bu gelişe bakarak KĂ‚be'nin yıkılacağına kesin olarak inanmaya başladılar.

Abdulmuttalibin Ebrehe ile Gorusmesi

Mekke yakınında Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu cadırlarını kurdu ve cevredeki Mekke'lilere Ă‚it develeri yağmaladılar. Burada, Ebû Regal oldu. Develerin icinde Abdulmuttalib'in de iki yuz devesi vardı. Ebrehe'nin elcisi Hınata el-Himyeri Mekke'ye giderek Kureyş'lilerin ileri gelenleriyle goruştu ve "KĂ‚be'yi tavaf etmeyi bıraktıkları takdirde onlara saldırmayacaklarını" soyledi. Onlara sadece KĂ‚be'yi yıkmak icin geldiklerini, kendileri ile savaşmayacaklarını bildirdi (İbnu'l-Esir, a.g.e., s.443).

Abdulmuttalib, "Biz onunla savaşmak istemiyoruz, buna gucumuz de yetmez. Orası Beytullah'tır, eğer korursa O (Allah) Harem'i korur" dedi; develerini goruşmek uzere Ebrehe'nin yanına vardı. Abdulmuttalib'e iyi davranan ve once onu takdirle karşılayan Ebrehe, Abdulmuttalib develerini isteyince şoyle dedi: "Seni ilk gorduğumde gozume buyuk bir şahsiyet olarak gorunmuştun. Ama sen KĂ‚be'nin korunmasını isteyeceğin yerde develerinin peşine duşunce gozumden duştun." Abdulmuttalib, "Ben develerin sahibiyim. KĂ‚be'nin de sahibi var, O onu korur" dedi.

Abdulmuttalib develerini alıp Kureyş'lilerin yanına dondu, onlara olup biteni anlattı ve hepsi, muhtemel bir katliĂ‚ma karşı Mekke'den ayrılıp dağlara cekildiler.

Fillerin Yere Cokmesi

Sabaha karşı Ebrehe, Mekke'ye ilerledi. Mamud denilen buyuk fil, şehre yaklĂ‚şınca yere cokuverdi; kalkması icin cok uğraştıkları halde kalkmadı. Oteki fillerin de, KĂ‚be yonunde surulduklerinde yere coktukleri, başka bir yone yoneltildiklerinde koşarak kacmaya calıştıkları goruldu. Bu mucizeyi olayın sıhhati Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kusva adlı devesinin Mekke yakınlarında cokmesi olayında, Nebi (s.a.s.)'in soylediği sozlerle sĂ‚bit olmuştur: Devesi cokunce Rasûlullah'ın ashĂ‚bı, "Deve coktu" dediğinde, Rasûlullah; "Hayır, Kusva cokmedi, yalnız onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmuştur. BuhĂ‚ri ve Muslim'de, Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'nin fethi gunu şoyle dediği nakledilmektedir: "Yuce Allah filleri Mekke'ye girmekten alıkoydu. Ama Rasûlunu ve mu'minleri oraya gonderdi. Dun olduğu gibi bugun de oranın hurmeti iĂ‚de olmuştur. Dikkat edin, hazır olan olmayana bildirsin. "

Kuşlarn Ebrehe Ordusuna Saldirmasi

Ebrehe ordusu Mekke'ye girerken deniz tarafından, dahĂ‚ once o bolgede hic gorulmemiş, kırlangıca benzer kuş suruleri bir anda ortaya cıkarak Ebrehe ordusuna saldırdılar. Gaga ve pencelerinde taşıdıkları taşları ve camurdan balcıkları askerlerin uzerine bıraktıklarında onlar, kurumuş, paramparca olmuş ağac yaprakları gibi dağıldılar. Rehberleri Nufeyl kactı, askerler kuş saldırısında telef olup feci şekilde olduler; yolda kalanlar, geriye donenler de helĂ‚k oldular. Mekke'liler bu mucizeyi dağlardan seyrederken Allah'ın irĂ‚desi karşısında hayret ve dehşet icindeydiler. Ebrehe, bu saldırıda etleri parcalanmış, curumuş halde San'aya donerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bolgede goğsu ikiye yarılarak acıklı şekilde oldu (Kadı BeydĂ‚vî, EnvĂ‚ru't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri).

Kuşlar ve attıkları taşlar hakkında ceşitli rivĂ‚yetler vardır. Bu olay Rasûlullah'ın dunyaya geldiği yılda vukû bulduğundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayılmıştır. Muhammed b. İshak ve İkrime o yıl cicek hastalığının Mekke'de yaygınlaştığını soylemişlerdir. Muhammed Abduh (v. 1905) bu rivĂ‚yetlerden hareketle Kur'Ă‚n'da gecen "Tayran EbĂ‚bile" ifĂ‚desiyle kastedilenin "sinekler" olduğunu ayaklarında salgın hastalık mikrobu taşıyan sinek surulerini Allah'ın, Ebrehe ordusuna musallat kıldığını belirtmektedir. Yeryuzunun en ihtişamlı ordusu ve hayvanları (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gozle gorulemeyen kucuk canlılarla mikroplarla helĂ‚k etmiştir. Bu goruşu yukarıda zikrettiğimiz gibi daha once ilk siyercilerden Muhammed b. İshak da kaydetmiştir.

Bu tefsirde onemli olan husus; Muhammed Abduh, Reşid Rıza, ve diğer bazı mufessirlerin, Allah'ın, olağanustu, fevkalĂ‚de, harikulĂ‚de mucizesi ile bu Allah duşmanı orduyu helĂ‚k edişini dile getirmeleridir. Tefsirlerde kuşların mĂ‚hiyeti hakkında değişik goruşler bulunmaktadır. İbn Abbas ile Dahhak, EbĂ‚bil'i "birbiri arkasından gelenler" diye yorumlamışlardır. Hasan-ı Basri ile KatĂ‚de, "cok" mĂ‚nĂ‚sına; İbn Zeyd "ceşitli, sağdan soldan gelenler" mĂ‚nĂ‚sına; MucĂ‚hid, "toplu halde arka arkaya gelen" mĂ‚nĂ‚sına geldiğini soylemişlerdir. Kuşların, boluk boluk, karışık turde oldukları anlaşılmaktadır. RivĂ‚yetlerde kuşlar; kırlangıca, kekliğe, sığırcığa, yarasaya, hatta "zumrudu anka"ya benzetilmektedir .

"Siccil" kelimesi, taş ve camur demektir. Yahut, camurla sıvanmış taş anlamına gelir. "Asf" kelimesi, ağac yaprağı anlamına gelir. Haşerelerin ağac yaprağını yiyip ufalttıklarında yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatılmak istenen budur.

Sûrenin anlamı; Allah'ın, KĂ‚be'nin mudafaasını muşriklere bırakmadığını, saldırganları alışılmadık şekilde helĂ‚k ettiğini bize anlatmaktadır.

Olayın Gerceklestigi Yer

Fil olayı, Muzdelife ve Mina arasındaki Muhassab vadisi arasında bulunan Muassıb'da meydana gelmiştir. Muslim ile Ebû DĂ‚vûd, CĂ‚bir'den rivĂ‚yetle onun şoyle dediğini yazarlar: "Rasûlullah Muzdelife'den Mina'ya hareket ettiği zaman Muassıb vadisin de hızlanmıştı." İmam Nevevî bunu şoyle izah etmiştir: "AshĂ‚b-ı Fil olayı burada cereyan etmiştir. Onun icin, sunnet olan, hacıların buradan hızla gecmesidir" (Mevdûdî, Tefhimul Kur'an Trc: Muhammed Han Kayanı ve diğerleri, İstanbul 1988, VII, 238)

İmam MĂ‚lik de Hz. Peygamber'den, "Muzdelife durma yeridir, ama Muassıb vadisinde durulmamalıdır" hadisini nakleder.

Muşrik Kureyşlileri bu olay o kadar etkilemiştir ki, uc yuz altmıştan fazla KĂ‚be putunu unutup yedi yahut on sene Allah'a tapmışlardır. Fil sûresin de Allah, AshĂ‚b-ı Fil'in acı Ă‚kıbetinin fecĂ‚atine sadece ana hatlarıyla değinmiş ve muşriklere, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dĂ‚vetine karşı cıktıklarında, onların başlarına gelebilecek acıklı azabı hatırlatmıştır.

Hz.Muhammedin hayatı





PEYGAMBERIMIZIN DOGUMU




Peygamberimiz Fil vakasından 50 gun sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi gunu,tan yeri ağarırken, Mekke`de doğdu.

PEYGAMBERIMIZ DOĞDUĞUNDA BAZI HADISELER VUKU A GELDI

Peygamberimiz doğduğunda bazı hadiseler vuku a geldi,bunlardan bazılarını soyle sıralayabiliriz:Peygamberimiz ,Anadan Sunnetli ve gobeği kesik olarak doğdu. Peygamberimiz doğarken, cocukların yere duştukleri gibi duşmeyip ellerini ,yere dayamış başını semaya kaldırmış olarak doğdu.Peygamberimiz doğduğu zaman ,bir yıldız doğmuş ve bilginler, bu yıldızın doğduğu gece,Ahmed doğmuştur Dediler.Bir cok Yahudi Alimi Tevrat tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir.

Peygamberimiz doğduğu gece Kisranin sarayından on dort şerefe yıkıldı İranlıların,bin yıldan beri hic sonmeden yanan Atesgedeleri sonuverdi.Save Golunun suyu cekildi.Sema ve Vadisini su bastı.Iran Sahi, Arapların, ulkesini istila edeceğini ruyasında gordu,ve telaşa duştu.



PEYGAMBERIMIZIN BABASI HZ.ABDULLAH



Peygamberimizin babası Hz. Abdullah Kureyş’in ileri gelen delikanlılarından idi. Guzel yuzlu,iki gozu arasında peygamberlik nurunu taşıyordu.Mekkenin butun genc kızları onunla evlenmek icin can atarlardı.Babasına o kadar itaatliydi ki babasının izinden hic cıkmazdı.Hatta birinde babası Abdulmuttalip Allaha dua etmiş ve ``Allahım eğer bana on erkek evladı verirsen onlardan birini senin icin kurban edeceğim``demiş ,on evladı olunca da Allaha verdiği sozu tutmak icin oğlu Abdullahı kurban etmek istemiştir.Oğlu Abdullah babasına itiraz etmemiş ve boyun eğmiştir Etraftan yapılan eleştirilerle oğlunu kurban etmekten vaz gecmiş onun yerine 100 Adet Deve kurban etmiştir. Hz. Abdullah hz. Amine ile evlendikten Kısa bir muddet sonra gittiği ticaret kervanından donerken yolda hastalandı. Medine’de dayısı Beni Adiy bin. Neccarin yanında bir ay hasta aldıktan sonra vefat etti.Hz. Abdullah vefat ettiği zaman Peygamberimiz henuz Anne karnında altı aylıktı.





PEYGAMBERIMIZIN SUT ANNEYE VERILISI



Yeni doğan cocukları sut anneye vermek; Kureyş ve sair Arap eşrafının adeti idi.

Bu da; kadınların kocaları ile daha iyi meşgul olmalarını ve cocuklarında ,ozellikle ,havasının guzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun tatlılığı ile tanınan yerlerde yasayan şerefli kabileler arasında, sağlam vucutlu,siki etli, cesaretli yetişmelerini ve duzgun, puruzsuz konuşmayı oğrenmelerini sağlamak icindi.

Mekke cevresinde ve Harem icinde oturan kabilelerden Sut annesi olanlar, her yıl iki defa, yaz ve guz olmak uzere Mekke`ye gelirler,cocukları alıp gotururlerdi.

Peygamber efendimizi(A.S) Ben`i Sa`d b.Bekr kabilesinden Sut annesi Halime hatun goturdu.

Peygamberimizin Sut kardeşleri şunlardır::

Abdullah b. Haris,Uneyse binti.Haris,Şeyma bint-i Haris.

Peygamberimizi Yetim olduğu icin Arap kadınları kabul etmemiş; sadece kabilesine goturecek cocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi icin peygamberimizi kabul etmişti.Peygamberimizi aldıktan sonra Halime ve Ailesinin yaşam tarzı bir anda değişti.

Bunlardan bazılarını Halimenin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;`` İcinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hic bir şeyimiz kalmamıştı. Ben, kır merkebimin uzerinde idim.Yanımızda, yaşlı bir devemiz vardı,bize bir damla sut vermiyordu.

Uzerinde bulunduğum merkebin ağır yurumesi yol arkadaşlarımı cileden cıkartıyordu.Nihayet Mekke’ye varıp emdirilecek oğlan cocukları aramaya başladık. İcimizden hic bir kadın Muhammedi almak istemiyor,ondan uzak duruyorduk. Cunku, bizler emdireceğimiz cocuğun babasından bahisse kavuşmayı ve ondan armağanlar almayı bekliyorduk.

Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttaliple karşılaştım,bana; İsmin nedir ?diye sordu.

Halime dedim. Bana;Ey Halime! Benim yanımda bir yetim cocuğum var onu emzirmek icin Beni Sa`d kabilesi kadınlarına teklif ettim oksuz olduğu icin kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben ,``bana biraz musaade ette kocama bir danışayım``dedim.

Hemen kocamın yanına dondum,ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldım.

Muhammed bize gelince,evimiz oyle bereketlendi ki kocam la hayretler icinde kaldik.Sutu cekilmiş olan devemizde sutler fazlaca akmaya, zayıf olan merkebimizi,yolda başka hic bir binek hayvan gecememeğe,davarlarımıza inen sut hic bir davara inmemeye başladı.

Peygamberin Cocukluğu daha değişikti. Daha iki Aylık iken,her tarafa yuvarlanmaya calışıyordu.Uc Aylık olunca Day durmaya calışıyordu.Dort Aylık olunca, duvara tutunup yuruyordu.Beş Aylık olunca bir yere tutunmadan yuruyebiliyordu.Altı Ayı tamamlayınca, yurumeyi hızlandırmıştı.Yedi Aylık iken her tarafa gidebiliyor,koşabiliyordu. Sekiz Aylık iken,konuşuyor,konuşulanı anlayabiliyordu.On Aylık iken Ok atabiliyordu. İki Yılı doldurduğu zaman,oldukca, iri ve gosterişli bir cocuk olmuştu.Onu Annesine goturduk, Amma,biz,Onun yuzunden gorduğumuz hayır ve bereketten dolayı, Yanımızda bir muddet daha tutmaya cok istekli bulunuyorduk.



HZ.AMINENIN MEDINE ZIYARETI VE VEFATI



Hz. Amine Peygamberi de yanına alarak Medine’deki Neccar oğullarından olan Dayılarını ziyarete gitti. Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular.

Yahudi kavmi peygamberimizi orada gorunce onu devamlı kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardı. Hz. Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkında takındıkları tavırlardan korkmaya başladı Ve acilen Mekke ye donmek icin yola koyuldular.

Hz. Amine, Mekke’ye gelirken, yolda hastalanıp Evba koyunde durakladi.Başucunda duran Peygamberimizin yuzene baktı.Sonra da soyle hitap etti:

``Ey cekilen dehşetli olum okundan, Allah in lutfu ve yardımı ile yuz deve karşılığında kurtulan zatin oğlu!Allah, Seni,mubarek ve devamlı kilsin! Eğer ruyada gorduklerim doğru cıkarsa,Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafından,Adem oğullarına helal ve haramı bildirmek uzere gonderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek,alıkoyacaktır.

Her canlı varlık olecektir. Bende oleceğim.Fakat temelli anılacağım Cunku, temiz bir oğul doğurmuş,arkamda hayırlı bir anı bırakmış bulunuyorum demiştir.

Ve hz. Amine Ebva da vefat etti.Hazret-i Amine vefat ettiğinde 30 yaşlarında idi.

Dunyada,boylece Babasız ve Annesiz kalan Peygamberimizi,yuce Allah,hamisiz bırakmadı: Once dedesi Abdulmuttalibin yanında, sonra da amcası Ebu Talib-in yanında kaldı. Peygamberimiz, sekiz yaşına kadar,Dedesi Abdulmuttalibin yanında,sekiz yaşından sonra da Amcası Ebu Talib-in yanında kaldı.



PEYGAMBERIMIZIN TICARET HAYATINA ATILISI



Kureyşliler, oteden beri ticaretle uğraşırlardı. Ticaretle uğraşmayanların ise,ellerinde hic bir şeyleri bulunmazdı. Peygamberimizin de, hazreti Hatice hesabına ticarete başlamadan once, ticaretle uğraştığı olmuştur. Nitekim, Said b.Ebu Saib, Islamiyetten once Peygamberimizin ticaret ortağı idi.Peygamberimizin,ticaret yapmak icin, sermayesi olmadığından,hazreti Hatice peygamberimizi ucretle tuttu ve Kureyşilerden tuttuğu, başka bir zatıda, Peygamberimizin yanına kattı. Hazreti Hatice yapacağı her sefer icin, Peygamberimize, ucret olarak genc ve yiğit birer erkek deve veriyordu. Peygamberimiz, Hazreti Hatice`nin ticaret Malını Şam`a goturmek icin ,ilk defa dort tane erkek ve genc deveye anlaştılar. Peygamberimizle Kervan halkı Şam`a gitmek icin yola koyuldular: Şam topraklarından Busraya vardıklarında peygamberimiz orada getirdiği butun malları cok karlı bir şekilde satıp alacaklarını aldıktan sonra,Mekke’ye yardımcısı olan Meysele ile birlikte geri dondu.



PEYGAMBERIMIZIN EVLENMESI



Peygamberimiz hazreti Hatice adına ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri gormuş ve yardımcısı Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmişti. Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyşlilerin en soylu kadınlarından olan hazreti Hatice ile evlendi.

PEYGAMBERIMIZIN COCUKLARI



Peygamberimizin, hazreti Haticeden,iki erkek cocuğu,dort kız cocuğu doğmuştur Isimleri şoyleydi: Kasim, Abdullah, Zeynep,Rukayye ,Ummu Kulsum,Fatima ve Cariyesi Mısırlı Maria`dan doğan Ibrahim`dir.



KABENIN KUREYŞILERCE YENIDEN YAPILISI VE PEYGAMBERIMIZIN HAKEMLIGI

Bir Kadın, Kabe Hareminde buhurdanlıkta Od ağacı yaktığı sırada , buhurdanlıktan sıcrayan bir kıvılcımdan KĂ‚benin kat kat olan ortusu tutuşup tamamı ile yanmış, bu yuzden duvarlar da her taraftan gevşeyip catlamış bulunuyordu. Zaman, zaman sahilden gelen sel baskınları ilede KĂ‚benin tabanı ve duvarları da iyice yıkılacak duruma gelmişti.

Bunun icin,Kureysliler Kabenin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve uzerinede,tavan catmak istiyorlar,fakat, yıkmağa kalkarlarsa azaba ugrayabileceklerinden korkuyorlar,aralarinda meşvere ediyorlardı.

Am bu sırada Rum tuccarlarından birisine Ait olan inşaat malzemesi yuklu bir gemi Cudde sahillerinde parcalandi,bunu fırsat bilen Kureyşliler aralarında yardımlaşarak bu batan gemiden Kabe inşaası icin gerekli malzemeleri almış oldular.Ve KĂ‚benin inşaatına başladılar.

Hacerul Esved taşı yerine konulacağı zaman kabileler ,birbirleriyle anlaşamadılar. Hatta işi okadar ilerlettiler ki aralarında kavga yapmaya cok az bir zaman kaldı. Kureyşiler, Bu iş uzerinde, dort veya beş gece durdular. Sonra Kureyşin yaşlılarından Ebu Umeyye b. Mugire bir teklifte bulundu;

Teklifine gore ,mescidin kapısından giren ilk kişi bu taşı koymak icin hakem olacaktı. Butun kavmin uluları bu teklifi kabul ettiler.

Tam bu sırada peygamberimiz iceri girdi, butun kureyşliler el cırparak El-Emin`in hakemligine razıyız dediler.

Peygamberimiz de hakemlik yaparken butun kabilelerden birer kişi alarak Hacerul Esved-i bir beze koydurdu,ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele cekerek kendi elleriyle Hacerul-Esvedi yerine koymuş oldu.


İlk Vahiy

MUHAMMED ( A.S) VAHY GELISI




Muhammed (A.S), kırk yaşına gelince, Allah(C.C) onun kerametini acıklamayı ve kullarına,onunla rahmet etmeyi dilediği zaman,Kendisine, ilk vahiy ve peygamberlik baslangıcı,uykuda Sadık ru`yalar gormekle olmuştur.

Peygamberimiz, altı ay bu hal uzere kaldı.

Yuce Allah, bu altı Ay icerisinde Peygamberine, Uykuda, sonrada uyanık Vahiy etti.

Peygamberimiz, her yıl, Ramazan ayında Hira dağında bir ay itikafa girer,Kureyşilerin yapageldikleri gibi, yanına gelen yoksullara yemek de yedirirdi.Peygamberimiz, kavminin suru suru putlara tapıp durduklarını gordukce,onlardan uzaklaşmayı, Halvet ve Uzlete cekilmeyi ozler, Hira dağına girer,Halvet ederdi.

Peygamberimiz (A.S),yuce Allah tarafından Peygamber olarak gonderilecegi ve ilahi rahmetin, kullari, onunla ihsan olunacağı gun, gelmis bulunuyordu.

Peygamberimiz; Ramazan ayının on beşinci cumartesi ve on altıncı pazar gecelerinde, Hira mağarasında uyuduğu bir sırada,Ruyasında, Vahy meleği Cebrail (A.S) atlastan bir kab icinde bir kitapla gelip Peeygamberimize ``OKU`` dedi.

Peygamberimiz``Neyi okuyayım?`` diye sordu.

Cebrail,Peygamberimizi,nefesi kesilinceye kadar,sıktı

Peygamberimiz,kendisini olecek sandı.

Bundan sonra,Cebrail (A.S),bırakıp Peygamberimize,`` OKU``! dedi.

Peygamberimiz ``Neyi okuyayım?`` diye sordu.

Cebrail Aleyhisselam,Peygamberimizi,tekrar,nefesi kesilinceye kadar sıktı.

Peygamberimiz, kendini olecek sandı.

Sonra, Cebrail Aleyhisselamın sıkmasından kurtulmak icin``Neyi okuyayım?`` diye sorduğu zaman, Cebrail Aleyhisselam, Alak suresinin başındaki beş ayeti okudu.

Peygamberimiz de, onları, okudu.

Cebrail Aleyhisselam, ayrılıp gittiği ve Peygamberimiz,uykudan uyandığı zaman, o ayetler,, sanki,bir kitap olarak Peygamberimizin kalbine yazılmış gibi idi.

Peygamberimiz, mağaradan ayrılıp Hidra dağının ortasına geldiği zaman,gokten,bir ses isitti ki: ``Ya Muhammed! Sen, Allahin Resulusun! Ben,Cebrailim !`` diyordu.

Peygamberimiz,basini kaldirip bakinca, Cebrail Aleyhisselam`i ayaklarini,gogun ufukuna basmis bir insan suretinde gordu!.

``Ya Muhammed! Sen, Allahin Rasulusun!Ben, Cebrailim! Diyordu.

Peygamberimiz,duraklamis, Ona, baka kalmisti.

Ne bir adım ilerliyebiliyor,ne de,gerileyebiliyordu!

Eve dondugunde ,gorduklerini hazreti Haticeye anlatti,hazreti Hatice,``Sana Mujdeler olsun!

Yuce Allah sana ,hayirdan baska bir sey yapmaz.!diyerek onu teselli etti.



Verakaya gidiş


HAZRETI HATICENIN PEYGAMBERIMIZI VERAKAYA GOTURMESI:




Peygamberimiz, yuce Allah tarafindan, Cebrail Aleyhisselamin getirip teblig ettigi Risalet vazifesini kabul ederek evine donerek, hic bir agaca ve tasa rastlamadiki, kendisini selamlamasin!.

Peygamberimiz,yuregi titreyerek eve gelip,``Beni ortunuz!,beni ortunuz!``buyurdu.

Kalkinca, hazreti Haticeye basindan gecen olaylari anlatti.

Hazreti Hatice de onu alip Hiristiyanliga girmis olan,Veraka b.Nevfel´in yanina goturdu.Ona, Ey Amucamin oglu! Dinle bak! Kardesiyin oglu,ne soyluyor!



Veraka!´´ Ne gordun kardesimin oglu?´´ diye sordu.

Peygamberimiz;gorduklerini,isittiklerini,haber verince,Veraka:´´Senin bu gordugun,Allah tarafindan Musa Aleyhisselama indirilmis olan Namusul-Ekber´dir.

Ah Keske, kavminin,Seni (yurdundan)cikaracaklari zaman,ben,sag ve genc, dinc olsaydim!´´ dedi.

Peygamberimiz´´ Onlar, beni cikaracaklarmi ki? !´´ diye sordu.

Veraka ´´Evet! Cikaracaklardir.

Cunku, senin gibi, bir sey getirmis kimse yoktur ki, dusmanliga ve iskenceye ugramasin!
Eger, ben, Senin davet gunlerine yetisirsem, Sana,son derece yardim ederim!´´ dedi.

Cok gecmeden de, vefat etti.



İlk abdest ve namaz




İLK ABDEST VE ILK NAMAZ


Peygamberimiz, Hiradan dondugu ve Mekke´nin yukari tarafinda bulundugu sirada Cebrail Aliyhisselam, gelip vadinin bir kosesinde okcesini yere vurdu.

Oradan, bir su kaynadi.

Cebrail Aleyhisselam, ondan Abdest aldi.

Peygamberimiz,Cebrail Aleyhisselamin Abdest alisina bakiyordu.

Cebrail Aleyhisselam,Namaz icin nasil Abdest alinip temizlenilecegini gorsun diye,yuzunu dirseklerine kadar ellerini yikadi.

Agzini, su ile calkalandi.

Burnuna, su cekti, ve ona,Abdest almayi,Namaz kilmayi ogretti.

Peygamberimiz de hanımı hazreti Haticeye, Cebrailin oğrettiklerini oğretti.



Tebliğ




TEBLIĞİN BEŞ DEVRESİ


Davet`in bes devresi olup birinci devresi: Nubuvvet devresidir.

Davetin ikinci devresi:En yakin hisim ve akrabayi, Ahiret azabiyla korkutup uyarma devresidir.Davetin ucuncu devresi:Kendi kavmini,Ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir.Davetin dorduncu devresi:Kendilerine, daha once Ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir.Davetin besinci devresi ise: Zamanin sonuna kadar, butun Cinlerden ve insanlardan, kendilerine davet erisebilecek olanlari, ahiret azabiyle korkutup uyarma devresidir.

PEYGAMBERIMIZIN VAZIFESINI ACIKTAN ACIKLAMASININ EMREDILMESI

Peygamberimiz, Tebliğin ilk devresi olan nubuvvet devresini uc yıl gecirdikten sonra

acıktan tebliğ emri geldikten sonra akrabaları olan Abdulmuttalip oğullarını kendisine inanmalarını ve ona yardımcı olmalarını istemişti.

Fakat akrabaları kendisine yardım etmediği gibi Amcası Ebu Leheb hakaret etmiş, bizi buraya bunun icin mi cağırdın diyerek hakaret etmişti.



Bundan sonra Peygamberimiz, Kureyş kabilelerini, Safa tepesi yanına toplayarak onları İslama davet etti, bu davetten de Kureyşilerden acık bir destek alamadı. Hatta Amcası Ebu Lehep Peygamberimize Hakaret ederek ona taş attı, bunun sonucu Tebbet suresi inzal oldu.



İŞKENCELER

Peygamberimiz tebliği acıktan yapmaya başlayınca Kureyşiler musluman olanlara işkence yapmaya başladılar.

Bu işkencelerin en fazlasını Peygamber efendimiz Aleyhisselam goruyordu.Ona, hakaret ediyorlar,namazını kılarken uzerine pislik atıyorlar,gececeği yollara diken,butrak gibi şeyler sacıyorlardı. Secde de iken Deve İşkembesini ve pisliğini kafasına atıyorlardı.

Diğer Musluman olan insanların da hemen hemen hepsi işkence goruyordu. Bunlardan kole ve cariye olanların işkencesi oylesine ağırlaşmıştıki tahammul sınırlarını aşmıştı.

En cok işkence goren Sahabileri şoyle sıralamak mumkun:

Bilal-i Habeşi,Zinnure Hatun,Ummu Ubeys,Nehdiyye Hatun,Amir b.Fuheyre,Lubeyne Hatun, Ebu Fukeyhe,Habbab b.Eret,Yasir b.Amir,Miktat b.Amr,Suheyb b.Sinan, vb...



EBU CEHL'IN PEYGAMBERIMIZI OLDURMEĞE KALKIŞMASI

VE NADR B.HARİSİN BİR KONUŞMASI ,



Nadr b.Haris'in Peygamberimiz Hakkındaki Konuşması:

Ebu Cehl, başından geceni, Kureyşli muşriklerine anlatınca, Nadr b.Haris, kalkıp "Ey Kureyş cemeati ! Vallahi, sizin başınıza hic bir zaman, bir benzerile mubtela olmadığınız,bundan sonra da, kolay kolay caresini bulamayacağınız bir iş gelmiş bulunuyor!

Muhammed; Şakaklarına ak duştuğunu gorduğunuz zamana kadar, icinizde,en cok hoşunuza giden bir gencti.

En doğru sozlunuz ve en emininiz idi.

Nihayet, size getirdiği şeyle gelince, ona (Sihirbaz!) dediniz.

Hayır! Vallahi, o, bir Sihirbaz değildir!

Biz, Sihirbazları ve onların ufurmelerini, duğumlemelerini gormuşuzdur.



Siz, ona (Kahin!) dediniz.

Hayır! Vallahi, o, bir kahin değildir.

Biz, kahinleri ve onların titreyişlerini, gormuş ve Seci'li sozlerini, dinlemişizdir

Siz, ona (Şair!) dediniz.

Hayır! Vallahi, o, bir Şair de, değildir.

Biz, Şiiri gormuş ve onun her ceşidini: Hezec'ini, Recez'ini.. dinlemişizdir.

Siz, ona (Mecnun!) dediniz.

Hayır! Vallahi, o, bir mecnun da değildir.

Biz, delilikleri, gormuşuzdur.

Onun ise, ne boğulması, ne carpınıp titremesi, ne evhamlanması, ne de,

sozlerini, karıştırması, vardır.

Ey Kureyş cemeati! Durumunuzu iyice duşununuz, gozden geciriniz!

Cunki, vallahi, sizin başınıza, buyuk bir iş gelmiştir ! ' ' dedi .




İlk muslumanlar







PEYGAMBERIMIZIN TEBLIĞE BAŞLAMASI VE İLK MUSLUMANLAR




Allah (C.C) ilk teblig emri olan ´´Ey ortulere burunen (Resulum), kalk ve insanlari uyar.´´ Ayeti celilesi gelince Peygamberimiz teblig gorevine baslamis

ve insanlari Allahin birligine, davet etmeye baslamisti.

Davete ilk icabet edip musluman olanlarin isimleri sunlardir:

Ilk Muslumanlik serefine sahip olan kisi hazreti Hatice´dir.

Hz.Ali,hz Ebubekir,hz Zeyd b.Harise,Bilal-i Habesi ve Annesi Hamame,Ebu Fukeyhe, Halid b.Said,Umeyne bint-i Halef,Amr b.Said,Zubeyr b.Avvam, hz. Osman,hz.Talha b. Ubeydullah,Sad b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Ebu Ubeyde b.Cerrah, Ebu Seleme,hz Ummu Seleme,Osman b.Mazun, vb...

Cunki, vallahi, sizin başınıza, buyuk bir iş gelmiştir ! ' ' dedi .

,


Hz.Omerin Musluman olması






HAZRET-I OMERIN MUSLUMAN OLUSU


Kureyş Muşrikleri Habeş ulkesine hicret eden muslumanları, kendilerine teslim etmemesi uzerine işkencelerini artırmaya başladılar.Kureyş Muşriklerinin azıllılarından Ebu Cehil, kureyşlilere teklif goturerek Peygamberi oldurulmesini teklif etti,ve bunu yapabilen her kim olursa buyuk odulun verileceğini ilan etti.Hz.Omer ‘’ben buna talibim’’ dedi.Ona’’ Ey Omer!Sen,buna elverişlisin!’’dediler.Hz.Omer,vereceğiniz mallar hakkında Sağlam Kefalet var mı? Diye sordu.Ebu Cehıl ‘’Evet var! Dedi.Hz.Omer bu hususta onlarla bir anlaşma yaptı. Hazret-i Omer'in kız kardeşi Fatıma bint-i Hattab, Said b. Zeyd, b, Amr,b. Nufeyl ile evli olup Fatıma hatun da, Said b. Zeyd de, Musluman olmuşlardı.Fakat, Muslumanlıklarını, Hz. Omer'den, gizli tutuyorlardı.Yine, Hz. Omer'in mensup bulundu§u Adiy b. Ka’b oğullarından Nuaym b. Abdullah Nahham da, Musluman olmuştu.Kavmindan korktuğu icin, o da, Muslumanlığını, gizli tutuyordu.Habbab, b. Erett, Fatıma hatuna gelip gidip Kur'an, okur ve okuturdu,

Bir gun, Hz, Omer; Peygamberimizle Eshabından bir cemaata saldırmak uzre, kılıcını, kuşanmış olarak, evinden cıkmıştı ki Peygamberimiz ve Eshabının, Safa tepeciğinin yanındaki bir evde toplandıkları ve kadınlı,erkekli kırk

kişiye yakın oldukları, kendisine haber verilmişti.Dar-ı Erkam'da; Peygamberimiz Aleyhisselam ile Amucası Hz. Hamza,Eshab-ı Kiramdan Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Habeş ulkesine hicret etmeyip Peygamberimizle birlikte Mekke'de oturan Muslumanlardan bazıları da, bulunuyordu.Nuaym b. Abdullah, Hz, Omer'e rast geldi. Ona "Ey Omer! Nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu.Hz, Omer: "Kureyşilerin işlerini, darmadağan eden,Akıllarını, akılsızlık sayan, Dinlerini, ayıplayan, İlahlarına, dil uzatan , Şu Ata dinini, bırakıp yeni din tutan Muhammed'e gitmek istiyorum! Oldureceğim onu!" dedi.Nuaym b. Abdullah "Vallahi, ey Omer! Seni, nefsin aldatmıştır nefsin! Sen, Muhammed'i, Oldurunce, Abd. Menaf oğullarının, seni, yeryuzun gezer bırakacağını mı sanıyorsun.Sen, kendi ev halkına, donsen de, onların işi uzerinde dursan olmaz mı dedi.Hz. Omer ", Sen, benim Ev halkımdan, hangisini kasdediyorsun?" diye

sordu, Nuaym b. Abdullah "Enişten ve Amucanın oğlu olan Said b, Zeyd, b,Amr'ı ve kız kardeşin Fatıma bint-i Hattab'ı, kasd ediyorum! Vallahi, ikisi de, Musluman oldular, Muhammed'e, uydular ve Onun,dinine girdiler!

Sana, once, onlarla ilgilenmek duşer!" dedi. Hz. Omer, hemen, geri donup kız kardeşi ile Eniştesinin evine kadar gitti.O sırada, onların yanında Habbab b. Erett ve onun yanında da, icinde Taha suresi yazılı bir Sahife, bulunuyor, onu, onlara okuyordu: Hz. Omer'in tıkırtısını, işittikleri zaman, Habbab, evin bir koşesinde gizlendi.Fatıma, hatun Sahife'yi alıp uyluğunun altına sakladı. Hz. Omer, evin yanına geldiği zaman, Habbab'ın, Fatıma hatunla Said

b.Zeyd'e, Kur'an okuduğunu, işitmişti.Eve, girince "İşitmiş olduğum o şey, ne idi?" diye sordu.Kız kardeşi ile Eşniştesi ` `Sen, bir şey işitmedin ! ' ' dediler.Hz. Omer "Evet! Vallahi, ikinizin de, Muhammed'e uyduğunuzu ve Onun dinine girdiğinizi, haber aldım!?" dedi ve hemen Eniştesi Said b. Zeyd'in uzerine cullandı.Fatıma hatun kalkıp onu, kocasının uzerinden ayırmak, uzaklaştırmak isteyince, Hz. Omer, vurup Fatıma hatunun başını yardı!

Hz. Omer, bunu, yapınca, kız kardeşi de, Eniştesi de "Evet! Biz, Musluman olduk, Allah'a ve Resulune iman ettik!

Sen, istediğini yap!" dediler. Hz. Omer, kız kardeşinin başını, yarıp kanattığını, gorunce, yaptığına pişman oldu. Yapmak istediği şeylerden vaz gecti. Kız kardeşine "Demin okuduğunuzu sizden dinlediğim şeylerin yazılı bu-

lunduğu şu Sahife'yi, bana, ver de, Muhammed'in getirdiği şeyin ne olduğuna bir bakayım?" dedi.Kız kardeşi "Biz, senin Sahife'ye, bir şey yapmandan,korkarız!" dedi.Hz.Omer "Korkma!" dedi ve onu, okuduktan sonra, geri vereceğine, ilahları uzerine yemin etti.Bunun uzerine, Fatıma hatun, Onun Musluman olacağını umarak "Ey

Kardeşim! Sen, puta taptığın muddetce, pissin (temiz değilsin!) Halbuki, Ona (Kur'an-ı Kerim, yazılı Sahife'ye) pak olandan başkası, dokunamaz! " dedi.Hz. Omer, kalkıp yıkanınca Fatıma Hatun, ona, Sahife'yi, verdi.Sahife'de, Taha suresi yazılı idi.Hz. Omer, sureyi baş tarafından okumağa başladı.Hz. Omer: "Bu sozler, ne kadar guzel, ne kadar değerli!" demekten, kendini, alamadı. Habbab, bunu, işitince, saklandığı yerden cıkıp Hz. Omer'in yanına geldi.

"Ey Omer! Vallahi, Allah'ın, Peygamberinin duasını, sana nasib edeceğini, umuyorum:Ben, dun, Peygamber Aleyhisselam'dan işittim ki: O; (Ey Allahım! İslam'ı,Ebulhakem b.Hişam veya Omer b. Hattab ile guclendir!) diyerek dua etmişti. Ey Omer! Artık, Allah'dan, kork! Allah'dan!" dedi.Hz.Omer, Habbab'a "Ey Habbab! Sen, bana, Muhammed'in bulunduğu yeri, goster de, yanına varıp Musluman olayım?" dedi.Habbab: "O, Safa tepesinin yanındaki bir Ev'in icindedir.Yanında da, Eshabından bazıları, bulunuyordur." dedi.Hz. Omer, hemen kalkıp kılıcını, kuşandı. Sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam ile Eshabının bulunduğu yere kadar varıp kapıların, caldı.Hz. Omer'in sesini, işitince, Peygamberimizin Eshabından bir Zat kalkıp kapının gediğinden dışarı baktı.Hazret-i Omer'i, kılıcını, kuşanmış olarak, gorunce, korktu. Peygamberimizin yanına dondu "Ya Resulallah! Bu, Omer b. Hattab'dır. Kılıcını kuşanmış bir haldedir!" dedi.Hz.Hamza "Ona, izin ver! Eğer, o, iyilik icin geldi ise, kendisine bol bol iyilik ederiz.

Eğer, kotuluk icin geldi ise, onu, kendi kılıcıyla oldururuz!" dedi.Peygamberimiz "Ona, izin veriniz!" buyurdu.

Kapıdaki zat, ona, izin verdi.Peygamberimiz, kalkıp ona, doğru vardı ve kendisi ile avluda karşılaştı.Kuşağından veya ridasının toplandığı yerden tutup kendine doğru hızlıca cekti. ve ’ Ey İbn. Hattab Ne getirdin Vallahi, Allahın, sana, bir musibet indirmesine kadar duracağını, sanmıyorum!" buyurdu. Hazret-i Omer "Ey Allah'ın Resulu! Ben, Allah'a, Allah'ın Resulune ve Ona, Allah'dan gelen şeylere iman edeyim diye Senin yanına geldim!" dedi.

Bunun uzerine, Peygamberimiz "Allahu Ekber!" diyerek Tekbir getirdi.Peygamberimizin Eshabından olan ve evde bulunan halk, hz. Omer'in Musluman olduğunu, anladılar.Onlar da, Tekbir getirdiler.Tekbir sesleri, Mekke yollarında duyuldu.Hz. Omer, der ki: "Musluman olup ta, dovulmeyen, dovmeyen bir kimse gormedim.Ancak, bundan, benim payıma, hic bir şeyin duşmediğini gordum.Kendi kendime (Muslumanlar, musibetlere uğrarlarken, ben, musibete

uğramamak istemem !) dedim. Musluman olduğum gece, kendi kendime duşundum. (Mekke halkından,Resulullah Aleyhisselam'a, duşmanlıkta en azılısı kim ise, gidip Musluman olduğumu, ona, haber vereyim! Tamam! Ebu Cehl'e, haber vereyim. dedim.Sabaha cıktığım zaman, Ebu Cehl'in kapısını, caldım. Ebu Cehl, yanıma cıkıp (Hoş geldin kız kardeşimin oğlu! Ne haber getirdin?) dedi.(Allah'a ve O'nun Resulu olan Muhammed'e iman ve Kendisinin getirip

bildirdiği şeyleri tasdik ettiğimi, sana, haber vereyim diye geldim!? deyince, kapıyı, yuzume carparcasına kapayıp (Allah, Seni de, Senin getirdiğin haberi de, cirkin ve iyilikten uzak etsin!) (Allah, senin de, belanı versin, senin getirdiğin haberin de,belasını versin!) dedi." Ve Hz. Omer Musluman olduktan sonra Muslumanlar acıktan ,Kabede ,toplu, cemeat halinde namaz kılmaya başladılar.Ve Hz.Omer Muslumanlığı sectikten sonra , islamiyete meyili olan bir cok Kureyşli islamiyeti secmeye başladılar.



Mekke donemi





MEKKE DONEMI


Mekke Cahiliye ortamında Hz. İbrahim'in soyundan gelen ve onun Hanif dinini takip eden bir aileden doğan Hz. Muhammed'in, kırk yaşında putperest toplumu gercek dine davet etmesi icin peygamberlikle gorevlendirilmesiyle birlikte ona inanan ve inanmayan insanların 13 yıl boyunca kendi dinlerinin savaşımını verdikleri ve nihayet azınlık-gucsuz muslumanların kendi yurtları olan Mekke'den Medine'ye hicret etmeleriyle kapanan bir donemin adı; Miladî 610-623 yılları arasında gecen İslĂ‚mî tebliğin ilk donemi. Mekke doneminin sonu, aynı zamanda Hicrî yılın başlangıcıdır.

Hz. Muhammed'in peygamberlikten onceki hayatı Mekke Donemi icerisinde değerlendirilmez; Mekke Donemi Hz. Peygamber'in peygamberliğiyle başlar. Toplumunun cahilî yaşantısından uzak kalmak ve gerceği duşunmek icin yılın belli donemlerinde şehirden uzaklaşan peygamberimiz yine boyle bir durumda Hıra Mağarasında iken Cebrail (a.s.)'ın okuduğu,

"Oku, Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı... " diye başlayan AlĂ‚k suresinin ilk ayetlerini dinledi ve peygamberlikle gorevlendirildi. Daha once bir kitap verilmemiş putperest bir topluma kendisine gelen bu gerceği anlatma gorevi ile gorevlendirildi. Kendisi o toplumda sevilen, guvenil