Coğu zaman makalelerimde derin bir imana sahip insanlar ile imani zafiyet icerisinde olan insanlar arasındaki farklara değiniyorum. Bu makalemde de bu iki grup arasındaki hayata bakış acıları ve bunun bir sonucu olarak kalite farkına değineceğim.

Malı yığıp biriktirmek, cocuklarının eğitimini tek hayat gayesi haline getirmek, durmadan, nefes almadan sadece zengin olmaya odaklanmak, kariyer sahibi olmayı, kaliteli ve guzel ahlaklı bir insan olmaya tercih etmek, her gununu eğlence ve boş sohbetlerle doldurmak... bu ve benzeri eylemler bazı insanlar icin ne kadar muhteşem gorunse de, gercekte son derece basit ve kucuk duşurucu tavırlardır. Tabii ki insanın daha rahat bir hayat icin zengin olmayı, işinde başarılı olmayı yada surekli eğlenmeyi istemesi yanlış değildir. Yanlış olan, tum bunları Allah’ı unutarak, dunyadaki asıl bulunuş amacını gormezden gelerek istemesidir. Rabbimiz bir ayetinde bu insanların ahiretteki durumunu şoyle haber vermiştir:

Denildi ki: "Bugununuzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugun unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir. Ve sizin icin hicbir yardımcı yoktur." (Casiye Suresi, 34)

Bu insanlar imanın neşesini ve guzelliğini kalplerinde hissetmediklerinden, bir turlu iclerindeki boşluk ve sıkıntı hissinden kurtulamazlar. Her ne yaparlarsa yapsınlar, her nereye giderlerse gitsinler sıkıntı ve huzursuzluk peşlerini bırakmaz. Allah’ı ve yarattıklarını duşunmek bu insanlar icin anlamsızdır. Allah’a karşı samimi olmadıklarından, Rabbimiz de bu kimselerin kalp gozlerini kapamış, dunya hayatını onlara suslu kılmıştır. Oysa asıl guzellik imandır. İnsan iman edince dunyada cenneti yaşmaya başlar. İster fakir olsun, ister yalnız, isterse omru boyunca yaşaması gereken bir hastalığı olsun... imanlı olduğu ve nimetlerin asıllarının cennette bulunduğunu bildiğinden Allah sevgisinin sıcaklığı hep kalbindedir.

İmtihanın bir gereği olarak Rabbimiz inanan, inanmayan yada zayıf imana sahip tum insanları aynı dunyada bulundurmaktadır. Ancak insan neyin bilincini taşıyorsa dunyaya bakışı da oyledir. Orneğin aynı ortamda olup da, aynı yemekleri yiyen, benzer kıyafetleri giyen bu iki insan grubunun hisleri tamamen birbirinden farklıdır. Eğlence anlayışları, guzel hazırlanmış bir sofranın verdiği haz, estetik ve sanata bakışları, sohbetteki kalite... tamamen farklıdır.

Bu insanların ahlakları da farklı olduğundan olaylara verdikleri tepkiler; bir zorluk anında, hastalık anında, kotu bir muamele ile karşı karşıya kaldıklarında, haksızlığa uğradıklarında vs. farklı olacaktır. Orneğin sinirli bir insanla muhattap olan Musluman bu kişiyi kontrol edenin Allah olduğunu bildiğinden, tevekullu olmaya calışacak ve ofkelenmeden akılcı bir tavır sergileyecektir. Aynı durumla karşılaşan diğer kişi ise kaderden bir haber olduğundan aynı ofkeyi gosterecek, belki de kavgaya donuşen bir diyaloğa girecektir. Yine herhangi bir nedenden oturu mal varlığını kaybeden bir Musluman, başarının yada başarısızlığın Allah’tan olduğunu ve mulkun sahibinin O olduğunu bildiğinden itadalli bir tavır icerisinde olacak, bu olayın hikmetlerini gormeye calışacaktır. Aynı durumda diğer kişi ise Allah’ın gucunu kavrayamadığından ve imtihan olduğunu unuttuğundan, kendini kaybeden bir tavırla saldırganlaşacak ve bunalıma girecektir.

Samimi Muslumanlar ile diğer insanlar arasındaki farklar saymakla bitmez. Sadece birkac ornekle bile anlaşılacak bu durum, uzerinde derin duşunulmesi gereken hayati bir konudur. Bizler bu dunyaya sadece karnımızı doyurmaya yada eğlenmeye gelmedik. Elbette yemek yemek, giyinmek, eğlenmek insanın doğal ihtiyaclarıdır. Ancak Allah’a olan sevgiyle meydana gelen kalite, ince duşunce, olaylara derin bakma yetisi dunyada insana verilen en ozel nimetlerdendir. Rabbimiz bir ayetinde insan ruhunun ancak iman ile tatmin olabileceğini şoyle haber vermiştir:

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Ra'd Suresi, 28)
__________________