Yarın Hakk’ın dîvÂnına varınca Suleyman’dan hakkın alır karınca
Yarın Hakk’ın dîvÂnına varınca Suleyman’dan hakkın alır karınca
(SeyhulislÂm Ebussuud Efendi)
(Gunahların, sevapların tartıldığı Hakk’ın divanına varınca, karınca Suleyman’dan hakkını alacaktır.)
Ceddimiz Osmanlı, sadece insana değer vermekle, onların ihtiyaclarını karşılamayı bir gorev bilmekle kalmamış, canlı-cansız butun mahlûkata şefkatle, merhametle yaklaşmış, yaratılan her nesnenin bir kıymet ifade ettiği şuuruyla hareket etmiştir.
Bitkilere şefkat gostermiş, bitkinin ağacın insan hayatındaki onemini hicbir zaman goz ardı etmemiş, “Yaş kesen, baş keser.” demiştir. Yani canlı bir bitkiyi yok etmenin bir insanı oldurmekten farksız olduğuna dikkat cekmiştir.
Ceddimiz, bugun dunyanın sadece slogan attığı hayvan sevgisi hususunda da buyuk bir hassasiyet gostermiştir. Mesela havaların soğumaya başladığı zaman sıcak memleketlere goc edemeyen leylekler icin bir vakıf kurmuş, kış boyunca barınmasına, beslenmesine yardımcı olmuştur. Bunun dunyada bir orneği daha yoktur.
Ceddimiz sıcak gunlerde kapısının onune bir kap ile su koyarmış ki, su bulamayan kedi, kopek, kuş, kurt susuzluktan olmesin. Kış gunlerinde hayvanatın yiyeceği karlarla ortulduğu icin belirli yerlere yiyecek, icecek koymuş ki, hayvanlar ac kalmasın... Coğaltabileceğimiz bu ornekler kuru bir hayvan sevgisi değil, şefkat ve merhametin mucessem bir gostergesidir.
Kanuni Sultan Suleyman gibi bir cihan padişahının hassasiyeti dikkat cekicidir:
Kanuni Sultan Suleyman, Topkapı Sarayının bahcesindeki meyve ağaclarına zarar veren karıncaların itlaf edilmesinin dinen caiz olup olmadığını ŞeyhulislÂm Ebussuud Efendi’ye sorar. Hem de ne soruş, tam anlamıyla şÃ‚hÂne bir beyit:
Dırahta ger ziyan etse karınca
GunÂhı var mıdır Ânı kırınca?
(Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir gunahı var mıdır?)
Ebussuud Efendi, zamanın şeyhulislÂmıdır. Kanuni’ye hoş gorunmek icin, karıncanın olmesinden ne olur padişahım, diyebilirdi, fakat o, ince bir nukteyle bakın ne diyor, bu da sanatkÂr bir padişaha sıradan bir cevap değildir:
Yarın Hakk’ın dîvÂnına varınca
Suleyman’dan hakkın alır karınca.
Osmanlı Devleti’nin zirvede olduğu bir devirde, zirve bir padişah ve mesleğine saygılı, şahsiyetli, doğru, zirve bir şeyhulislÂm...
Bu muhavere basit bir soru-cevap şeklinde olmuyor; estetik bir dille, şiir yoluyla cereyan ediyor. Hele Ebussuud’un beytinde bir edebî sanat olan telmih yoluyla ceşitli hÂdiselere atıfta bulunuluyor. Kur’an-ı Kerim’de bir surenin adıdır karınca (Neml)... Bu sureden uc Âyet:
17. Suleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun onunde toplandı. Hep birlikte duzenli olarak sevk ediliyorlardı.
18. Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Suleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler.” dedi.
19. Suleyman, onun bu sozune tebessum ile gulerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şukretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!”
Ve karınca ile Hz. Suleyman’a dair iki menkıbe... İlk menkıbenin kaynağının yukarıdaki ayetler olduğu anlaşılıyor:
Hz. Suleyman (a.s.) butun hayvanların dilinden anlamak gibi bir mucizeye sahipti. Hz. Suleyman, ordusuyla bir sefere giderken bir vadiye ulaştıklarında karınca beyi’nin diğer karıncalara, “Kacın, Suleyman’ın orduları sizi ezmesin.” dediğini işitir. Hz. Suleyman tebessum eder ve karıncaların beyini yanına cağırır. Karınca beyi, Hz. Suleyman’ın yanına eli boş gitmek istemediği icin kendince değerli gorduğu bir cekirge budunu alarak Hz. Suleyman’ı ziyarete gider. Hz. Suleyman dua eder, but bereketlenir; butun ordu yarısıyla doyar. Geri kalanını karınca beyi’ne iade eder ve ondan bir oğut ister. Karınca da Suleyman Peygambere oğutler verir. Hz. Suleyman, karıncaya, “Ben peygamber olduğum hÂlde sizi ciğneyeceğimi nasıl duşundun ve arkadaşlarına nicin kacmalarını soyledin?” deyince, karınca da ona: “Karıncalar, senin debdebene dalıp da tespihlerini unuturlar diye soyledim.” cevabını verir.
...
Bir gun, Suleyman Peygamber, bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da, “Bir buğday tanesi yerim.” şeklinde cevap verir. Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Hz. Suleyman karıncayı, bir buğday tanesi ile bir şişeye koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır, sonra da bir yıl bekler. Muddeti dolunca, şişeyi actığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Hz. Suleyman karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da: “Daha once benim yiyeceğimi yuce Allah (c.c.) verirdi. Ben de, O’na guvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim; cunku O, beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen uzerine alınca, doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek guvenemedim. Belki, beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yuzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek diğer yarısını ertesi yıla bıraktım.” şeklinde cevap verir.
Hayvan hakkı onemlidir. İnsana yapılan bir haksızlığın helalleşme yoluyla telafisi mumkundur; ama hayvana yapılan haksızlığın telafisi pek mumkun gorulmuyor. Bu yuzden Ebussuud Efendi diyor ki, gunahların, sevapların tartıldığı gunde, eğer hakkı varsa bir karınca bile insanlardan davacı olacaktır, zira:
Bir olur adl-i ilÂhîde Suleyman ile mûr
Dergeh-i Hak’ta heman şah ile sÂil birdir. (Şehit Ali Paşa)
İlÂhî adalette Suleyman ile karınca eşittir; bunun gibi Hak katında padişah da dilenci de aynıdır.
__________________
Yarın Hakk’ın dîvÂnına varınca Suleyman’dan hakkın alır karınca
Dini Sohbetler0 Mesaj
●37 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Sohbetler
- Yarın Hakk’ın dîvÂnına varınca Suleyman’dan hakkın alır karınca
-
12-09-2019, 07:14:33