Bu haber gecen seneye ait ancak okuyan vardır hatırlasın okumayan vardır okusun diye buraya paylaşmak istedim..


"Temel İslÂmî prensiplerin baz alınarak yapıldığı incelemede sonuc, İslÂm Âlemi icin tam bir husran. Elin gavuru bizden daha Musluman..."

İslÂmî hayatın sosyal hayatta artık daha gorunur olduğu şeklindeki son yılların meşhur tartışmaları dunya ulkelerinin İslÂmîliği konusunda yapılan araştırmalarla havada kalıyor.

Turkiye 208 ulke arasında yapılan İslÂmîlik sıralamasında 103. sırada yer alıyor. Her yıl milyonlarca Musluman’ı misafir eden Suudi Arabistan, komşumuz İran da İslÂmîlik sıralamasında ilk yuzde yer alamıyorlar.

Diğerlerini saymaya bile gerek yok. Şaşırtıcı bir şekilde Yeni Zelanda, Luksemburg ve İrlanda ilk uc sırayı paylaşırken İsvec, Danimarka, İngiltere, Norvec gibi Batılı ulkeler, İslÂmîlik konusunda bize fark atıyorlar.

Ahmet Dursun/Yeni Asya

Turkiye Ne Kadar Musluman?

Bu sorunun doğru şekli “Biz ne kadar Muslumanız?”dır. Gercek şu ki, İslÂm hakikatlerini belli sınırlar icine hapsetmeye kalktığımız zaman icinden cıkamayacağımız paradokslarla karşılaşıyoruz. Bu paradoks, bazı veriler goz onune alındığında, ornek bir lider İslÂm ulkesi olma iddiasındaki ulkemiz icin kahredici sonucları icinde barındırabiliyor.

Mesel MAZLUMDER’in duzenli olarak yayımladığı Dunya İnsan Hakları raporlarında insan hakları ihlÂllerinin en cok İslÂm ulkelerince yapılıyor olması hic de tesadufî değildir.

Zulmun, başına adalet tacını gecirdiği; keyfî uygulamaların revacta olduğu, fikir hurriyetinin olabildiğince kısıtlandığı, haksız yere idamların yapıldığı, jurnalciliğin kol gezdiği, devletci-iktidarcı reflekslerin daha ağır bastığı, kişisel hak ve hurriyetlerin bu refleksler karşısında eridiği bir dunyadan soz ediyoruz. Bu dunyanın adının İslÂm olması işte bu kahredici paradoksun ozunu oluşturuyor.

Bu genel değerlendirmeler ışığında dindar nesiller iddiasındaki ulkemize bakıldığında cok da ic acıcı sonuclarla karşılaşmıyoruz. İslÂmî hayatın sosyal hayatta artık daha gorunur olduğu şeklindeki son yılların meşhur tartışmaları dunya ulkelerinin İslÂmîliği konusunda yapılan araştırmalarla havada kalıyor. Turkiye 208 ulke arasında yapılan İslÂmîlik sıralamasında 103. sırada yer alıyor. Her yıl milyonlarca Musluman’ı misafir eden Suudi Arabistan, komşumuz İran da İslÂmîlik sıralamasında ilk yuzde yer alamıyorlar. Diğerlerini saymaya bile gerek yok. Şaşırtıcı bir şekilde Yeni Zelanda, Luksemburg ve İrlanda ilk uc sırayı paylaşırken İsvec, Danimarka, İngiltere, Norvec gibi Batılı ulkeler, İslÂmîlik konusunda bize fark atıyorlar.

Gediz Universitesi oğretim uyelerinden Abdulkadir Civan’ın bir makalesinde belirttiği bu durum, Global Economy Journal dergisinde yayımlanan Rahman ve Askari adlı iki ekonomistin incelemesine dayanıyor. Temel İslÂmî prensiplerin baz alınarak yapıldığı inceleme, dunya ulkelerinin bu prensiplere ne kadar uygun davrandıkları tesbit edilerek yapılmış. Araştırmada iktisadî endeks, hukuk ve yonetişim endeksi, insanî ve politik haklar endeksi ve uluslar arası ilişkiler endeksi gibi alanlar, İslÂmî prensipler bazında değerlendirilmiş ve dunya ulkeleri İslÂmîlik sıralamasına sokulmuş. Sonuc İslÂm Âlemi icin tam bir husran. Elin gavuru bizden daha Musluman.

Şimdi, İslÂmî değerlere sahip cıkamadığımız icin husrandayız tartışmalarına mı girelim, kendi değerlerimizi kaptırdığımız icin mi dovunelim. Gunumuz İslÂm toplumların belini buken sıkıntıların ozunde Asr-ı Saadet prensiplerinden uzaklaşma olduğunu soylemek bu durumda neye yarar? Yine de şunu vurgulamak gerekir diye duşunuyorum: Asr-ı Saadet ya da ozlenen İslÂmîlik… her yonuyle fazıl insanların “Medine-i Fazıla”sıdır. Şimdilik birkac bin kilometre otemizde ecnebi diyarlarında gezinen bu hulya “erdemli toplum” nitelemesini hak edenlerin duzenidir, insanlıktır, “hukuk devleti”dir. Bu durumda İslÂmîlik; insan haklarını, din ve vicdan hurriyetini, fikir hurriyetini, ilim hurriyetini, kanun hÂkimiyetini, millet hÂkimiyetini, adaleti icselleştirenlerin hayat bicimidir.

Âkif’in “Muslumanlık nerede, bizden gecmiş insanlık bile” dediği bir dunyanın adına İslÂm diyoruz. Hakikatte bu isim Musluman toplumların birkac asırdan beri devam edegelen zillet fotoğrafına hic de yakışmıyor. Bize yakışan bir karıncanın bile hukukunu guvence altına alan İslÂm yureğinden birazcık olsun nasiplenmek. Bize yakışan ayakkabı kutusu muhabbetlerinden hakikaten kurtulabilmek, bilmem kac yuz bin liralık saatlerin cazibesine kapılmamak. Eğer adımız Muslumansa bize yakışan; dunya zevklerinin oncelendiği, nefisperestliğin hÂkim olduğu, gercek mutlulukların maddede sanıldığı, şeref ve itibarın makam ve mevkilerde arandığı ve maddeleştirildiği, paranın ve gucun her turlu ahlÂksızlığı-yolsuzluğu orttuğu, iktidar yolunda her şeyin mubah sayıldığı, herkesin istediğini istediği şekilde yapabildiği bir dunyadan olabildiğince kacabilmektir.

Araştırma sonucları ozetle şoyle diyor: İslÂm dunyasını citlerle cevrilmiş sınırlar icine hapsetmek yerine bu hakikatlerin yaşandığı yerler olarak duşunmek daha gercekci ve İslÂm hakikatlerini yaşamaya cabalayan kişiler olmak da daha “Muslumanca”dır. Nerede yaşarsanız yaşayın.


Kaynak : aktifhaber.com
__________________