Peygamber Efendimiz (a.s.m.) "Gencliğinde ilim oğrenen taştaki damga gibi, yaşlılığında oğrenen ise, su uzerine yazı yazan gibidir" (Keşfu-l HafÂ, 2: 66) buyurarak, genclikte oğrenilen ilmin daha kalıcı olduğunu belirtmiştir.
Genclikte oğrenilen ilmin kalıcı olmasını sağlayan birkac nokta vardır.

Bunlardan birincisi, genclik yıllarında beynin ezberleme kabiliyetinin daha guclu olmasıdır. Bunun icin ilim oğrenmek cocukluk yaşlarından itibÂren başlamaktadır. Kur'an ezberleme faaliyetine de cocuk yaşlarda başlanır. Sufyan bin Uyeyne (r.a.) dort yaşında iken Kur'an'ın tamamını ezberlemiştir. Bugun de 8-9 yaşında olup hafızlığını tamamlayan cocuklar vardır.

Genclikteki ilmi kalıcı kılan diğer bir sebep, bu donemin zaman bakımından elverişli olmasıdır. İlim oğrenmek, dikkat, tekrar ve uzerinde yoğunlaşmayı gerektirir. Kişinin zaman bakımından en rahat olduğu donem ise, genclik cağıdır. Yıllar ilerledikce iş-guc, cocuk-coluk sahibi olunmakta, ilme ayrılan zaman azalmakta, hatt hice inmektedir.

Bir başka sebep, yıllar gectikce beynin ilgi ve dikkat alanlarının dağılmasıdır. Genclikte ise, ilgi alanları daha azdır. Bunun icin genc ilim uzerine yoğunlaşabilir. Yaşlılıkta ise aynı yoğunluk sağlanamaz.

Belki gencler karşılaştıkları bircok problemi sıralayıp, ilim oğrenmenin onundeki engelleri mazeret olarak gosterebilirler. Ancak genclik devresi ne kadar sıkıntılı ve problemli de olsa, ilim oğrenmek icin en elverişli yıllardır.

Bununla birlikte, Peygamberimizin bize tavsiyesi, "Beşikten mezara kadar ilim oğrenmek"tir. Cunku yine onun buyurduğu gibi, "İlim oğrenmek kadın erkek butun Muslumanlara farzdır."

Genclerimizi ilim oğrenmeye teşvik eden bir başka hadis de şudur:

"Bir genc ilim ve ibÂdet icinde yetişir, olgunlaşırsa, Allah KıyÂmet Gunu ona yetmiş iki sıddîkın sevabı kadar sevap verir." (TaberÂnî'nin Kebir'inden)

Genclere cok buyuk bir mujde verilen bu hadiste, ilimle ibÂdet birlikte zikredilmektedir. Buradan ilim oğrenmenin tek başına yeterli olmadığını, onun tatbik edilmesi gerektiğini anlıyoruz.

Nitekim Peygamberimiz (a.s.m.), "İnsanlar helÂk oldu, Âlimler mustesnÂ. Âlimler de helÂk oldu, ilmini uygulayanlar mustesnÂ. Onlar da helÂk oldu, ihlÂslı olanlar mustesnÂ. İhlÂslılar da buyuk bir tehlikenin uzerindedirler" buyurmuştur.

Demek ki tek başına ilim oğrenmek yetmemekte, bu ilmi ihlÂsla tatbik etmek gerekmektedir.

Peygamberimiz (a.s.m.) bir başka hadislerinde, "Âlim ve ilim Cennettedir. Âlim ilmiyle amel etmeyince ilim ve amel Cennette olur; Âlim ise Cehenneme gider" buyurarak, konuya dikkat cekmiştir.
Şu hadisten de, "ilmiyle amel eden kimseye Allah'ın bilmediğini de oğreteceğini" anlıyoruz:


"İlim İslÂmın hayatıdır, îmanın direğidir. Bir ilmi oğrenene Allah, eksiksiz mukÂfat verir. İlmi oğrenip de onunla amel eden kimseye Allah bilmediğini de oğretir."

Demek ki, oğrendiği ilmi ihlÂsla tatbik eden, aynı zamanda yeni bilgileri daha kolay oğrenmiş olur.
Şuphesiz ki, "ilim oğrenme" faaliyeti, okullardaki eğitimden ibÂret değildir. Okullardaki eğitim, dinî ağırlıklı olsa bile yetersizdir.


"İlim oğrenmek" ve sonucta "Âlim olmak" cok muhim ve cok zordur. Nitekim şu hadisler, "Âlim" olmanın ne buyuk bir makam olduğunu gosteriyor:

"Âlimler yeryuzunun kandilleri, peygamberlerin halifeleri, benim ve diğer peygamberlerin vÂrisleridir."

"Âlimler onderdirler. Takv sahipleri efendi ve reistirler. Bunlarla oturup kalkmak hayır ve iyiliği arttırmak demektir."

"Âlimler peygamberlerin vÂrisleridir. Goktekiler onları sever. Olduklerinde t KıyÂmete kadar denizdeki balıklar kendilerine Allah'tan mağfiret dilerler." (CÂmiussağîr: 5703-5704 ve 5705)

Bunlara, "Âlimin yuzune bakmak ibÂdettir" ve "Âlimin uykusu da ibÂdettir" gibi hadisleri de eklediğimizde, "Âlim" olmanın cok buyuk bir makam olduğu anlaşılıyor. Nitekim Yuce Peygamberimiz (a.s.m.), "Ummetimin Âlimleri İsrailoğullarının peygamberleri gibidirler" diyerek bu yuksek rutbeye ulaşmanın pek kolay olmadığını gosteriyor.

Tabiî ki bizim hedefimiz, gucumuzun ve kabiliyetlerimizin elverdiği olcude calışmak, ilmimizi arttırmak ve onunla amel etmek olmalıdır.

Hangi cağda olursa olsun, eğitim kurumları sadece ilim oğrenmenin yolunu gosterir, rehberlik eder. Yoksa bazı okullardan diploma almak ilmi hakkıyla oğrenmek değildir. Aslolan kişinin kendi gayretini de devreye sokmasıdır. Boyle bir kişi, surekli oğrenme isteğiyle dolup taşar.

Burada onemli bir problem de hangi ilmin oğrenileceği hususudur.

Mu'minlerin oğrenebileceği ilim ikiye ayrılır. Birisi zarurî ve vazgecilmez olan, diğeri zarurî olmayandır.

Zarurî ilim, dinin temel konularıdır. İnanc esaslarını, ibÂdetlerin nasıl yapılacağını oğrenmek bunlardandır.

Diğer kısmı ise, nÂfile olandır.

İlki, dini ilimleri ozet olarak bilmekse, ikincisi teferruatlıca oğrenmektir.

Bir mu'min, bilhassa îmanla ilgili bilgileri cok iyi ve derinlemesine oğrenmelidir. Neye, nicin inandığını etraflıca kavramalıdır. Cunku ilimlerin şÃ‚hı ve padişahı îman ilmidir.

Başta namaz olmak uzere ibÂdetle ilgili konuları oğrenmek, nelerin helÂl nelerin haram olduğunu bilmek şarttır.

Neyin sevap neyin gunah olduğunu bilmeyen kişi, Allah'ın rızÂsını nasıl kazanacaktır?

Kur'an okumasını oğrenmek ve belirli yerlerini ezberlemek, ilmihal bilgisi edinmek, hadis okumak ilim oğrenmenin besmelesidir. Bunların ileri kademesi ise, başta îman ilmi olmak uzere her bir dalda derinleşmektir.

İlimle amel arasındaki ilişkiyi anlayabilmek icin şu hadisi de aktaralım:

"Amellerin hangisi daha ustundur?" diye sorulan bir suale, Peygamberimiz (a.s.m.), şu cevabı vermiştir:

"Allah'ın isim ve sıfatlarını bildiren ilim her şeyden ustundur."

Suali soran sahabe, "Ya ResûlÂllah, biz ilmin faziletini sormadık, amellerin en ustununu sorduk. Siz ise ilim diye cevap verdiniz, Peygamberimiz şoyle devam etti:

"Allah'ı bildiren ilimle birlikte olan amel, ne kadar az olursa olsun, insana fayda verir. Allah'ı tanımadan işlenmiş ameller ise insana fayda sağlamaz."

Burada unutulmaması gereken bir nokta vardır. İlimden murat, sadece dinî ilimler değildir. Dunya hayatımızla ilgili ilimler de cok muhimdir. Her bir ilim, Allah'ın isimlerinin tecellisini anlatır ve Onun bir ismine dayanır.

Bu bakımdan zarurî dinî bilgileri aldıktan sonra dunyevî ilimlerde derinleşen bir kimse de ilim oğrenme sevabı kazanmış olur. Ozellikle bu cağda dunyevî ilimler cok ilerlediğinden, mu'minlerin de bu sahada dunya capında başarılar elde etmesi gerekir. Cunku, îmÂnın emrinde olan dunyevî ilimle mÂnÂnın yon verdiği madde cok muhim bir guctur.

Konumuzu şu hadisle bağlayalım:

"Allah'tan faydalı ilim isteyiniz. Faydasız ilimden de Allah'a sığınınız." (CÂmiussağîr:4702)

Yazar:Cemil Tokpınar
__________________