[Bilmediğin şeyin peşine takılma
Umit Şimşek

Bilmediğin şeyin peşine takılma. Cunku kulak olsun, goz olsun, kalp olsun, hepsi bundan sorumlu tutulmuştur.
İsr Sûresi, 17:36

BİR İNSANA omur boyu tek başına yetecek hayat prensiplerinden birini de bu Âyet ders veriyor:

Bilmediğin şeyin peşine takılma.

Bu prensip, aslında, mu’minin imanından gelen ve butun soz ve davranışlarında egemen olması gereken bir ilkedir. Cunku iman, Kur’Ân’ın bize ders verdiği şekliyle, bilmeden elde edilecek birşey değildir. Kur’Ân’ın pek cok Âyeti, eski bÂtıl inanclarında diretenlerin “Biz atalarımızdan boyle gorduk” şeklindeki mazeretlerin ardına sığındıklarını anlatır. Bir Âyet-i kerime de, onların bu bahanelerini naklettikten sonra, sorar:

Peki, ya onların ataları birşey akıl edememiş veya doğru yolu bulamamışlarsa?[1]

Araştırma ve bilgi, imanın doğasında olan bir ozelliktir. İnsan, inkÂr ettiği şey hakkında bilgi sahibi olmayabilir; ama, iman eden, neye ve nicin iman ettiğini bilerek iman etmelidir. Bunun ardından da, imanını guclendirecek, geliştirecek ve hayatına yansıtacak bilgiler gelir. Onun icin, bir mu’mine yaraşan şey, imanının doğasında bulunan bu ozellikle bezenmek ve onu bir temel kural olarak hayatının butun alanlarına yerleştirmektir.

Ozetlersek: İnkÂrın temelinde bilgisizlik vardır; ona yaraşan şey inat ve taklittir. İmanın temelinde ise bilgi vardır; ona yaraşan şey de araştırmak ve oğrenmektir. Fakat her mu’minin butun sıfatları her zaman imanın guzelliğini yansıtmayabiliyor; bir mu’minden beklenmeyecek hal ve davranışlar şu veya bu şekilde gelip bizim hayatımıza yerleşebiliyor. Onun icin, Kur’Ân da zaman zaman bize sorumluluklarımızı hatırlatıyor ve davranışlarımızın sonucları hakkında bizi uyarıyor. Bu konudaki uyarısında ise, kalbimize, yani varlığımızın en gizli ve derin niteliklerine varıncaya kadar herşeyimizle sorumlu tutulacağımızı da hatırlatıyor.

İlgi cekici olan husus, Âyetin sorumlu olarak sıraladığı şeylerin “pasif” durumda olan, bir eser gostermeyen organlar oluşudur. Kulak işitir, goz bakar, kalpten duygu ve duşunceler gecer. Bunlar ise, dilin soylemesi, elin işlemesi, ayağın yurumesi gibi “aktif” birer eylem değildir. Fakat Kur’Ân suyu baştan kesmekte, insanı bilmediği şeyin peşine takacak sebepleri temelden bertaraf etmektedir.

Bu durum, Âyeti, sanki bugun nazil olmuşcasına, doğrudan doğruya bizim zamanımızla ilgili hale getiriyor. Bir duşunun insanın kulağını, gozunu, kalbini sorumlu duruma duşurecek şeylerin bugun bizi her taraftan nasıl kuşattığını:

İnsanların ozel hayatlarının en gizli tarafları, medyanın en acık ve revacta malzemesi haline gelmiş durumda…

Taklit, hayatın tum alanlarına sirayet etmiş; bundan en uzakta bulunması gereken bilim dallarında bile birtakım anlayışları koru korune izlemek bir “bilimsellik” olcusu olarak sunuluyor.

İnanclar konusunda hergun yeni bir akım, bir moda ortaya cıkıyor ve ardından insanları surukluyor.

Kısacası, insanlar, tarihin hicbir doneminde gorulmemiş yoğunluktaki telkin kampanyaları ile kuşatılmış bulunuyorlar. Ve bu kampanyalar, sabah gozunu actığı dakikada insanın yakasına yapışıyor; evinde, işinde, yolunda, girip cıktığı her yerde, bir an olsun onu kendi fikriyle baş başa bırakmıyor. Şoyle sıradan bir gunumuzde, sıradan bir saatimizi gozden gecirecek olsak, bu bir saat icinde kulağımızı, gozumuzu ve kalbimizi meşgul eden işler nasıl bir liste teşkil ederdi dersiniz?

Boyle saatlerle dolu bir gun, boyle gunlerle dolu aylar, yıllar ve bir omur, urun olarak ortaya ne cıkarır? Arkada ne bırakır? Onumuze nasıl bir hesap koyar?

İşte, Kur’Ân’ın Âyeti, gunumuzu hedefin tam ortasına yerleştirerek, bizi, imanımıza yaraşan bir hayata cağırıyor ve şunu oğutluyor:

Mu’min, bir bilgiye dayanmayan, kendisine bir yarar sağlamayan, kendisini sorumlu duruma duşurecek şeylere ne kulağını verir, ne gozunu cevirir, ne de kalbini acar. Onun hayatı boyle değersiz şeylerle heb edilecek, copluğe cevrilebilecek bir hayat değildir; o aziz bir hayattır ve buyuk bir emanettir. Mu’min, ancak dunyada ve Âhirette kendisine ve hemcinslerine yarar sağlayacak olan şeylerin peşindedir; bunu da bilerek yapar.

Ancak, bu oğutu hayata gecirebilmek icin, İsr Sûresinin buyruğunu onumuze koyup tekrar tekrar hatırlamak gerekiyor:

“Bilmediğin şeyin peşine takılma.”
__________________