“Asfiya kimlere denir? Evliya ile arasında ne fark vardır?”
CADDE-İ KUBRA ASFİYANIN YOLUDUR

Asfiya, safiyet kokunden gelen, takva ve kemalat sahibi, veraset-i nubuvvet sırrına ermiş, ilmî tetkikatıyla Hazret-i Peygamber’in (asm) sunnetini ve dinini ihya eden tahkik ehli Âlimlere denmiştir. Genellikle “asfiya-i muhakkikin” olarak ikili kavram biciminde kullanılmıştır.

Velayet veya evliya kelimeleri ise ibadetiyle, zuhtuyle, takvasıyla, salahatiyle Allah dostu olmuş, keşif ve keramet sahibi ve şuhud ehli murşitleri ifade ediyor.

Evliya sadece kalp yoluyla gidenleri, asfiya ise akıl veya hem akıl, hem kalp yoluyla gidenleri ifade etmekle beraber, genellikle kimi evliya aynı zamanda asfiya, asfiya da aynı zamanda evliya olarak zuhur etmiştir.

Mesela İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani gibi imamlar, Muhyiddin-i Arabî ve Abdulkadir-i Geylanî gibi evliyalar aynı zamanda asfiya-i muhakkikindendirler.1

Bediuzzaman evliya ile asfiya arasındaki farkı şoyle ifade ediyor: “Derece-i şuhud, derece-i iman-ı bilgaybdan cok aşağıdır.”2 Yani yalnız muşahedesine dayanan bazı ehl-i velayetin ihatasız keşfiyatı, veraset-i nubuvvet sırrı taşıyan asfiya ve muhakkikinin doğrudan doğruya Kur’Ân’a gaybî imana, yani safi, ihatalı, kapsamlı ve doğru bicimde iman ve İslam hakikatlerine dair ictihatları seviyesine yetişemez. Evliya keşfiyatının, ezvak ve muşahedelerinin ve kerametlerinin tek olcusu kitap ve sunnettir ve asfiya-i muhakkikinin kitap ve sunnet olculerinde ortaya koydukları dusturlar ve esaslardır.

Dolayısıyla cadde-i kubra evliyanın yolu değil, asfiyanın yoludur. Evliya cadde-i kubrada gitmek icin asfiyanın ortaya koyduğu dusturlara ve esaslara uymaya mecburdur. Başka bir ifadeyle evliya asfiyaya değil, asfiya evliyaya mihenktir.

İmam-ı Rabbani’nin ifadesiyle, asfiyanın makamı velayet-i kubra; mesleği ise, “verÂset-i nubuvvet yoluyla tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikate yol acmaktır.”3

Ebu Hanife, İmam-ı MÂlik, İmam-ı ŞÃ‚fiî, İmam Ahmed ibni Hanbel gibi muctehit imamlar ve bu imamların binlerle talebeleri asfiya ve muhakkik imamlardandır.

MURTED KİME DENİR?

Ankara’dan Kubra Ateş: “Murted kime denir? Murtedin hakk-ı hayatı yoktur ifadesini nasıl yorumlamalıyız?”

Murted, İslam dairesinden cıkan kişiye denir. İslam dini hak din olması, son din olması, mukemmel olması, diğer butun dinlerin doğru hukumlerini ihtiva etmesi ve donmeyi icap ettirecek bir kusuru olmaması nedeniyle, bir kişinin İslam’dan donmesi ya bilgisizliğinden, ya da dunyevi bir menfaatindendir.

Bilgisizlik irşatla giderilir. Peki, dunyevi bir menfaat icin dinini satana ne diyeceksiniz? Bu ihanet değil midir?

İmanın ve salÂbetin kuvvetli olduğu eski asırlarda bir Musluman’ın dinden donmesinde dine ve İslam milletine ihanet kokusu gelirdi. Bu nedenle harbî kÂfirin hakk-ı hayatının -hurriyet dusturu nedeniyle- korunması, dininden donen ve kÂfir yararına calışan birisinin ise irşad alıp tovbe etmediği takdirde oldurulmesi şer’î bir esas olmuştur. Bu meselede hurriyet dusturu işletilmemiştir.

Bunun hikmetini Ustad hazretleri şoyle acıklıyor: “Murtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı ictimaiyeye zehir olur.”4 “İslÂmiyet sair dinlere kıyas edilmez. Bir Musluman, İslÂmiyet’ten cıksa ve dinini terk etse, daha hicbir peygamberi kabul edemez. Belki CenÂb-ı Hakkı dahi ikrar edemez ve belki hicbir mukaddes şeyi tanımaz; belki kendinde kemÂlÂta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessuh eder. Onun icin, İslÂmiyet nazarında harbî kÂfirin hakk-ı hayatı var. Haricte olsa, musÂlaha etse; dÂhilde olsa, cizye verse İslÂmiyet’ce hayatı mahfuzdur. Fakat murtedin hakk-ı hayatı yoktur. Cunku vicdanı tefessuh eder, hayat-ı ictimaiyeye bir zehir hukmune gecer.”5

GUNUMUZDE CARE, CİHAD-I MÂNEVÎDİR

Fen ve felsefenin eliyle ve hurriyet esasının su-i istimaliyle nesillerin dinden soğutulduğu, imanların sarsıntıya uğratıldığı ve Kur’Ân’ın ve imanın kalplerde kendi kendini muhafaza ettiği gunumuzde, bu meseleyi işletmeye ruhsat yoktur. Gunumuzde Risale-i Nur’un fetvasıyla, dÂhilde, -iman zaafı had safhaya cıkmasına rağmen- kılıclar kınına girmiştir. İvedilikle cihad-ı maneviye ihtiyac vardır.6 Dinden cıkmış insanın imanını cihad-ı manevi ile takviye etmeden, adamı olume mahkûm etmeye bu asırda şeriat izin vermez.

Dipnotlar:

1- Sozler, s. 630. 2- Mektubat, s. 84. 3- Mektubat, s. 26. 4- Bediuzzaman Said Nursi, Lem’alar (yeni tanzim), s. 125. 5-Bediuzzaman Said Nursi, Mektubat (yeni tanzim), s. 423. 6- Divan-ı Harb-i Orfi, s. 64.

http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-...e-denir_432945
__________________