“Ezelî ilmiyle, buyuk-kucuk, mumkun-muhal, gizli-aşikÂr her şeyi bilen.”
“İlmi, yaratılmış ve yaratılmamış her şeyi birlikte ihata eden"
Allah’ın zÂtı hicbir mahlukuna benzemediği gibi ilmi de mahluk ilmine benzemez. Ezelî ilim ancak O’nundur ve O’na mahsustur. Olmuş ve olacak her şey O’nun ilminde daima hazırdır.
Evveli ve Âhiri olan ve her şeyi sonradan oğrenen insanoğlu, bu dar, kısıtlı ve sınırlı ilmiyle, Allah’ın ezelî ilminin varlığını bilse de hakikatini bilemez.
İnsanın, iradesi gibi duşunmesi ve hatırlaması da cuz’îdir. Bir anda iki şey duşunemez ve hatırlayamaz. Allah’ın ilmi ise kullîdir, ‘her şeyi birlikte bilir’; mutlaktır, ‘hicbir kayıt altına girmez’ ve muhittir, ‘her şeyi icine alır, ihata eder.’
Guneşin ziyası hangi sahaları kaplıyorsa, o sahadaki butun varlıkları birlikte gorur, hepsini beraber bilir ve her biriyle aynı anda beraber ilgilenir. Burada sıraya koyma soz konusu değildir. Onun bilmesinde az-cok, buyuk-kucuk fark etmez. Guneşi şuurlu farz etsek ve ziyasına ilim desek, guneş butun cicekleri, ağacları, yaprakları, otları, karıncaları, insanları ve daha nice varlıklara aynı anda ışığını gonderir.
Fiilen bilmek...
“Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf ve Habîr’dir.”(Mulk Sûresi, 67/14) Âyet-i kerîmesi, bu ‘fiilen bilme’yi ders veriyor.
Bir misal: Selimiye camiinin mimarî ozelliklerini biz de biliriz, Mimar Sinan da. Ama, onun bilmesi fiilîdir. O, Selimiye’nin minarelerini yapar, kubbesini catarken, ilmiyle kudreti birlikte calışmıştır. Bizim aynı şeyleri bilmemiz ise bundan cok farklıdır. Bizimkinde, yapılmış olanı sonradan oğrenme soz konusudur.
Her şeyi bilerek ve hikmetle yaratan Allah’ın, eşya hakkındaki ilmi ‘fiilî bir ilimdir,’ mahlukatın ilmine benzemez.
İnsan kendisine ihsan edilen o cuz’î ilmiyle Allah’ın Alîm ismini tanır. Her şeyin ilimle vucut bulduğunu, hikmetli ve mÂnÂlı yaratıldığını anlar. Bir hayvan, kendi ic organlarından bile haberdar değilken, insanın bu kadar geniş bir sahada ilmiyle dolaşması, onun icin buyuk bir şereftir. Arzın halifesi olan insan, kendini okuduğu gibi, kendini okumaktan aciz mahlukları da okumakla vazifelidir.
Hadis-i şerifte, “bir saat tefekkurun bin yıl nafile ibadetten hayırlı” olduğu haber verilerek, ilmin bu ulvî şerefi nazarımıza sunulur. Bu şerefi hice sayarcasına, akıllarını sadece dunya menfaatlerini temin ve nefsin arzularını tatmin icin sarf eden insanlar ne kadar zarardadırlar!?...
“Doğu da Allah’ındır, batı da. Her nereye donerseniz Allah’ın vechi orasıdır. Şuphesiz ki Allah, VÂsi’dir, Alîm’dir.” (Bakara Sûresi, 2/115)
__________________
Alîm
Dini Bilgiler0 Mesaj
●17 Görüntüleme
-
12-09-2019, 05:47:51