
Gulse BİRSEL'in yazısı
Veda etmek fuzuli uzuntu ama...
Tam altı yıl onceydi. Gazeteci ve Gag programının metin yazarı ve sunucusuydum. Sinema eğitimi aldığımı cok kişi bilmiyordu. Plato Film ekibi ile Sinan Cetin, daha onceden yazılmış ve bir kısmı cekilmiş bir uzun metraj filmin senaryosunu revize etmem ve komedi dozunu artırmam icin Cihangir'deki ofise davet ettiler beni. Bir iki ay sonra senaryoyu elimden geldiği kadar istedikleri hale getirmiş durumda aynı ofisteydim. Herkesin o film hakkında soyleyecek bir sozu vardı, fikirler değişiyordu, bazı karakterlerin tamamen cıkarılması konuşulmaya başlandı. Bir an sıkılıp dedim ki, "Ya siz bu filmi boşverin, ben en iyisi size sıfırdan bir sitcom yazayım!" Avrupa Yakası fikrinin doğduğu gundu. Beş altı ay sonra, uzun ve cok titiz bir casting donemi sonunda, 11 Şubat 2004'te, bir carşamba akşamı, saat 20.00'de atv'de, Avrupa Yakası'nın birinci bolumu yayındaydı! Humeyra'nın canlandırdığı İffet Sutcuoğlu telefonla konuşarak kahvaltı sofrasını hazırlıyor, bu esnada Aslı'yı istemeye gelecek bir aile olduğu oğreniliyor, Volkan ve Aslı salona giriyor, kavgaya başlıyor ve apartmanı teftişten donen babaları Tahsin Bey'in fırcasıyla susup hizaya geliyorlardı. Sanırım ilk beş dakikada seyirciyi yakalayıp, onların komşuları, akrabaları, dostları olmayı başarmıştık. Aradan yaklaşık altı yıl gecti. Avrupa Yakası bu hafta 187. bolumunu yayınlayacak. Sanıyorum Turk televizyon tarihinin en uzun omurlu sitcom'u olarak kayıtlara gececeğiz.
DAHA MANTIKLI CALIŞMA SAATLERİ
Ama daha da onemlisi, bu donemde, hatırlayabildiğim 'sahneye giriş' sırasıyla İfo, Volkan, Aslı, Tahsin Bey, Selin, Şesu, Yaprak, Sadettin Bey, Fatoş, Cem, Bulent Bey, Sedef Hanım, Kubilay, Tacettin, Sertac, Burhan, Gulenay Ağabey, Sacit, Makbule, Gaffur, Tanrıverdi, Zeynep, Nilay, Sabit, Hediye, İzzet, Şahika, Cesur, Osman, Dursun, Dilber Hala karakterleri hem benim hem de sizin hayatlarınıza iz bırakacak şekilde girdi. Yazarken, bazen sanki kulağıma kendi repliklerini, kendi şakalarını fısıldadılar, kendi hikÂyelerini yarattılar. Olağanustu oyuncular tarafından canlandırıldılar. Coğu, yakın arkadaşlarımdan, ailemden daha sık haşır neşir olduğum kişilikler haline geldi! Coğu zaman sabahın 05.00'inde kendimi bilgisayar başında, Dilber Hala gibi soru sorup, Burhan gibi cevap verirken buldum! Uzun zaman olimpiyatlara hazırlanan bir sporcu gibi yaşadım. Şu anda bu yazıyı okuyan ve Avrupa Yakası'nı bu kadar yıldır "Hic kacırmadan,", "Fanatiklik derecesinde,", "Fırsat buldukca," veya "İzlediği tek Turk dizisi," olarak takip eden milyonlarca seyirciye bu dostluk ve kahkaha ortaklığı icin teşekkur ederim. "Televizyonun kalıcılığı yoktur, bir dizi bittikten altı ay sonra kimse hatırlamaz," denir. Ama sanırım Avrupa Yakası uzun zaman unutulmayacaklar kategorisinde coktan yerini aldı. Harika bir altı yıldı benim icin. Cok hızlı, cok heyecanlı, cok eğlenceli, cok yoğun, zaman zaman cok gergin, olağanustu ve olağandışı. Bu kadar zaman popularite ve kalitenin kesişim kumesinde yer almak ve orada kalmaya calışmak, hem cok gurur vericiydi hem de cok yorucu. Bir sure durup nefes almak istiyorum. Sanırım bircok oyuncu arkadaşım icin de aynı şey gecerli. Artık başka şeyler anlatmak lazım.
Sezon başında verdiğimiz karara uyuyor farklı yonlerden gelen tum muhalefete rağmen haziran sonunda Avrupa Yakası'nı bitiriyoruz. Şimdilerde sette bir burukluk var. Herkes hem son yedi bolum icin işini en iyi şekilde yapmaya uğraşıp sonraki projeleri duşunurken, bir yandan da son cekim gunu ne hissedeceğini kestirmeye calışıyor. Bir dizi ekibinden cok, altı yıldır yakın dost olmuş bir tiyatro topluluğu dağılıyor gibi aslında.
Artık 10 metrekarelik koridordan bozma oyuncu odamızda ezber yapmayacağımızı, sabahın 06.00'sında hÂl acaip bir enerjiyle oynayıp kahkaha krizine girmeyeceğimizi, carşamba akşamı diziyi seyredip sonra birlikte parti yapmayacağımızı ve artık haftada uc gun birbirimize ve birbirimizle gulemeyeceğimizi kabullenme aşamasındayız. Kendi hesabıma, dizinin yazarı olarak, daha mantıklı calışma saatleri, Burhan, Şahika ve Dursun'dan ziyade, etten kemikten, gercek insanlarla goruşebilmek, sinemaya gidebilenleri, kafede oturup gazete okuyabilenleri kıskanmamak ve en onemlisi, aynı iştah ve heyecanla başka şeyler, başka diziler, kitaplar, sinema filmleri yazmaya devam edebilmek, başka karakterler oynayabilmek icin, bu altı yıllık maratona son (ya da ara diyelim) vermek istiyorum. Bir yandan da belki de hayatımın en tuhaf, en heyecan verici, en benzersiz donemlerinden birini bitirdiğimi de biliyorum. Uzun uzun veda etmeyi sevmem. Fuzuli uzuntudur.
"Goruşuruz, konuşuruz," filan demek daha cok hoşuma gider benim. Daha yedi hafta birlikteyiz. Ama ondan sonrası icin... Orada, burada, şu veya bu şekilde... Goruşuruz, konuşuruz...
(Sabah)
__________________