Erdal Beşikcioğlu, canlandırdığı Behzat C. karakterinin sevilecek bir yanı olduğunu duşunmuyor; ama biz ona bayılıyoruz. Adam dayak atıyor, kufrediyor, kanunlarla arası iyi değil, ozel hayatında başarısız. Sahiden sevilecek nesi var bu adamın?

Hangimiz, Hrant Dink cinayetini işleyen Ogun Samast’la hatıra fotoğrafı cektiren polislere sinirlenmedik? Hangimiz, karısı Ayşe Paşalı’yı surekli doven, en sonunda da 11 bıcak darbesiyle olduren o insan musvettesi kocaya lanet okumadık; daha once kadın şikÂyetci olduğu halde onları barıştıran polislere “Yuh artık” demedik? Hangimiz, yıllarca haklarında karar kesinleşmeyen zanlıların salıverilip, sonra da haklarındaki kararın kesinleştiğini okurken en kibar ifadeyle “Bu kadarı da olmaz artık” diye soylenmedik?
Aslında bu kadar sıradan değil cumlelerimiz, Behzat C.’nin bol ‘biiip’li konuşmaları gibi akıyor hayatımız. “Hukuk nerede? Adalet nerede?” diye seslenince, kendine has yontemleriyle bir tek Behzat C. duyuyor sanki sesimizi. Bu sokak serserisi gorunumlu, her an kafa atmaya, okkalı kufur fırlatmaya hazır başkomiser “İyi ki var” diyoruz ta gonulden. Behzat ve arkadaşları, ailemizden gibi oldular olmasına da, ‘Behzat C.mania’nın bu kadar buyumesi, asıl topluma dair bir şeyler soyluyor bize: Adalet duygumuzu yitiriyoruz.
Hayatını duzene sokamayan, nereye gittiğini, ne yaptığını bilmeyen, merhemi olsa kendi keline suremeyecek cinsten caresiz Behzat’ın, acıktaki adalet duygumuzu sahiplenmesi, garip bir rahatlama yaratıyor icimizde. Hangisi kotu bilmiyorum. Behzat C.’nin sadece roman ve dizi karakteri olduğunu kabullenmek mi, yoksa ona ve ekibine duyduğumuz bağlılığın adalet duygumuzun zedelenmesiyle, hayatımızın her alanında samimiyetimizi kaybettiğimizle ilgili olduğuna boyun eğmek mi?
Bu sorularla tek başıma boğuşacağıma, atlayıp Ankara’ya, dizinin setine gidiyorum. Birinin beni sarsmasına ihtiyacım var, Behzat C.’nin gercek olmadığını kabullenmeliyim.
Ekip sabah 05’te ayakta
Ah bu Ankara’nın kuru soğuğu… Nemli havaya alışkın İstanbullulara ne kadar narin olduklarını hatırlatıyor birden. Ankara’ya gelir gelmez, akşam saatlerinde telefonda konuştuğum set asistanı Tolga, bana ertesi gunku ilk cekimin sabah 07:00’de, mezarlıkta yapılacağını soyleyip, “Oraya gelmek istemezsiniz herhalde” dedi. Herhalde mi? Tabii ki istemem. İstanbul’dan cıkarken, Ankara’da kalacağım sure icinde hicbir cekimi kacırmayacağımı duşunuyordum ama bu kuru ve soğuk hava, ilk dakikada kahramanlarıma ihanet ettirdi. “Yok oraya gelmeyeyim, diğer cekim nerede ve kacta?” dedim. “10:00 gibi Gazi Universitesi İdari Bilimler’de olacağız” deyince, en azından başımızı sokacak bir bina var diye sevindim. Ankara, bir İstanbullu icin trafik acısından cennet. Niko ile soylenen yere 15 dakikada ulaştık, ustelik kaldığımız otele pek de yakın sayılmazdı. Fakultenin bahcesinde once Tolga, sonra da set amiri Murat ile tanıştık. 05:00 gibi uyanmış olan kamera arkası ekip, mezarlık cekiminden geliyordu ve kimsede tuhaf bir şekilde mutsuzluk ifadesi yoktu. Murat, gayet dinamik şekilde, “Soğuk değil mi? Caylarınız hemen geliyor, şimdi ısınırsınız” dedi. Bahcede bize ayarladıkları taburelere oturup, ekiple sohbete başladım. Hepsinden hemen hemen aynı cumleler dokuldu: “Merak etmeyin, fazla beklemezsiniz cok hızlı bir set bizimki. Sağ olsunlar Serdar Hoca da, Doğan Hoca da (yonetmenler) cabuk yapar işlerini. “
Hani uzun suruyordu bu dizi cekimleri? Behzat C.’de oyle olmuyormuş. Erdal Beşikcioğlu, aynı zamanda tiyatroda da oynadığı icin, oğleden sonra 17:00 gibi bitirmeye calışıyorlarmış işleri. Ankara’nın nizami havası sete de yansımış galiba.

Jet gibi set

Ve işte kahramanlarım orada… Dizide bol bol gorduğumuz gri otomobillerinin icindeler. Behzat ve arkadaşlarının otomobille bahceye giriş sahnelerinin ardından, fakultenin icindeyiz. Arada gidip, oyunculara kendimi tanıtmak istiyorum ama bu set gercekten de cok hızlı. Kimsenin konsantrasyonunu bozmak istemediğimden sessizce bir koşede bekliyorum. Aslında bu sahne, Behzat ve ekibinin İstanbul’a geldiği gunleri anlatıyor. Ardında iz bırakmayan katil Ercument’in (Nejat İşler) peşindeler. Benimki de garip bir rastlantı. Dizi cekimi icin Ankara’ya geliyorum ama onlar İstanbul sahnesi cekiyorlar.
Arada dışarı cıkıp, sahneleri olmayan oyuncularla konuşuyorum. Onlardan biri savcı rolundeki Canan Erguder. Yarım eldiveninden cıkan parmaklarıyla herkes gibi o da sıcak cay bardağına tutunmuş. Erguder, sonunda sevilen bir karakter canlandırmaktan memnun. “Otoriter bir karakter olduğu icin sevilmeyecek sandım ama sevildi. Yeter ki iki boyutlu karakterler yaratmayalım. Senaristlere, ‘Bana sadece kızgın savcı vermeyin, derinliği olsun’ demiştim. Bu kadın aynı zamanda insan. Âşık da olur, sever de, nefret de eder. İnsanlığını gorelim yeter” diyor. Ozellikle son bolumleri izleyenler, otoriter savcının kadın tarafını da gorduklerine gercekten memnun olmalı. Behzat’ın, savcıyı her zamanki sımsıkı toplanmış saclarının aksine, meyhanede acık bırakılmış dalgalı saclarıyla, hafif makyajlı haliyle gorunce yaşadığı şaşkınlığı ve hayranlığını cok iyi anlatan bakışlarını, dizinin en guzel sahnelerinden biri ilan edebilirim.

gunduz behzat gibi

Dizi setine donuyorum. Oğlene doğru ara verilince, Erdal Beşikicoğlu’nun yanına gidip, kendimi tanıtıyorum. “Sette roportaj verince kafam karışıyor, sacma sapan şeyler soyleyebiliyorum. Neden akşam oyunuma gelmiyorsunuz? Hem roportajı da kuliste yaparız” deyince hemen akşamki programımı iptal ediyorum. Beşikcioğlu’nu uc yıldır oynadığı ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nde izlemek şahane olacak.
Akşam, oyunu izlemek icin Akun Sahnesi’nin yolunu tuttuk. Beşikcioğlu, kulise girdiğimizde iki gazeteciyi uğurluyordu. Basının ilgisi yoğun. Behzat’ın balıkcı yaka siyah kazağından ve uzerinden cıkarmadığı deri ceketinden kurtulmuştu, rahat giysileri vardı. Haliyle, tavrıyla da artık Behzat’tan tamamen farklıydı, şaşırdım. “Butun gun cekim dışında Behzat gibi davrandınız coğunlukla. Neredeyse onun gibi olduğunuza inanacaktım” deyince “Tabii gunduz Behzat kıyafetini giyiyorum uzerime. Cekim dışında Erdal olursam, oynamaya başlayınca surekli ‘Behzat burada ne derdi, nasıl davranırdı’ diye duşunmem gerekir” dedi. Birazdan da karşımıza tamamen farklı biri olarak cıkacak, o donuşumu goreceğim icin cok heyecanlıyım. Ama once roportajımızı yapmamız gerek. Gunduz kendisine, Behzat C.’yi en cok zedelenen adalet duygumuza hitap ettiği icin sevdiğimi ve onemsediğimi soylediğimden, “Siz şimdi siyasi sorular soracaksınız bana” diyor hafif bir gulumsemeyle ve başlıyoruz.
Siz Behzat C.’yi nereye koyuyorsunuz?
O bir anti-kahraman. Aslında anti-kahramanlar sevilmez. Ucuncu sayfa haberlerini okuduğumuzda ettiğimiz kufrun bire bir şekillenmiş hali diye goruyorum ben Behzat C.’yi.
Neden sevilmez anti kahramanlar?
Cunku bildik yolların dışına cıkarlar, zaman zaman şiddet uygularlar. Tebessumle karşılanmazlar.
Behzat cok sevilecek bir kahraman olmayabilir, şiddete başvuruyor, herkesin hayran olacağı biri değil. Ama…
Olmasın da…
Evet ama oyle oldu. kendi kendine bir şeyleri cozemeyen seyircinin, Behzat’ın bazı olayları şiddetle, ya da kaba saba yontemlerle cozmesi karşısında, “Ne iyi yaptı” demesi, bir yandan da acı bir durum.
Bu cok ciddi bir denge. Tamam, bazı ozellikleri anti-kahraman olmasını sağlıyor, ama şu donemde bazı olguları da hatırlatıyor insanlara, gelenek ve goreneklerimizi. Ankara, koca bir mahalle gibidir. Burada, o mahalle duygusuyla, Behzat’ın sıra dışılığı yoğrulunca ortaya enteresan bir karakter cıktı ve sevildi. Turk dizi tarihinde bu karakterin var olmaması gerekiyordu, cunku seyirci bunu kabul etmez durumu vardı. Bunu ilk kez uyguladık ve tuhaf bir durumla baş başa kaldık. Ben de sonuca şaşırdım acıkcası.
“sevilmek istemedik” beklemiyordunuz yani…
“Sevmesinler bizi” diyorduk.
Yeni bir işe başlarken, sevilmeyi istememek tuhaf değil mi?
Cunku, doğru soyleyeni sevmezler ki, doğru soyleyeni dokuz koyden kovarlar bu ulkede.
Haklısınız ama Behzat, insani tarafı da ağır basan bir anti-kahraman. Sevilmesinin onemli nedenlerinden biri bu bence.
Kitapta da Emrah Serbes, onun insan tarafını o kadar guzel tasvir etmiş ki, siz sadece onun yarattığı dunyanın icinde var olmaya calışıyorsunuz. Bunu onun dunyasını gorerek seyirciyle buluşturan Serdar Akar’ı, oyuncuların hepsinin detaylı şekilde secilmesini sağlayan yapım firmasını kutlamak gerekiyor. Hakikaten enteresan bir iş oldu.
Bu karakter kimseyi rahatsız etmedi mi? Star TV hemen kabul etti mi?
İlk bolumu cektiğimizde Star TV cok beğendi ve onun uzerine elinden geldiğince maksimum gayreti gosterdi. Pazar gunu başladık, birinci ve ikinci sıradaydık. Cok beğendikleri icin hafta arasına almak istediler. Sonra aldılar; ama baktık olmadı, yeniden hafta sonuna aldılar ve eski formunu korudu. Star TV cok destek oldu.
Behzat C., insanların sıkı sıkıya tutundukları bir kahraman. Bu size bir tur sorumluluk yukluyor mu?
Benim tek sorumluluğum var: Bu dizide olabildiğince iyi bir performans sergileyebilmek. Benim onu duyumsamamam lazım. O zaman gercek ve sanalı ayırt edemem. Bunu da ayırt edemezsem ben olmaktan cıkarım. O sorumluluğu duyumsamıyorum, Behzat C. duyumsuyor. Erdal Beşikcioğlu’nun da uzerinde bazı sorumluluklar vardır ki, onu da Devlet Tiyatroları’nda olabildiğince yerine getirmeye calışıyordur. Ama Behzat C.’nin supermen kimliği maalesef Erdal’da yok. Zaman zaman olabilir ama her zaman yoktur.
“eşim dışarıdan bakar”
Behzat C., kadınlar arasında da cok karizmatik bir adam olarak gonulleri fethetmiş durumda. Siz duzgun aile hayatınızla da one cıkıyorsunuz. Kadınlar bayılır boyle erkeklere. Eşiniz ne diyor bu hayranlığa?
Elvin, dışarıdan bakmayı sever. O yuzden kadınlar konusunda da cok eğleniyor. Ama bazen bize yaklaşan hanımefendiler olcuyu kacırabiliyor. O zaman tepkisini gosterir.
Ne yapar?
Beni uzaklaştırır mesela oradan.
O seviyor mu Behzat C. karakterini?
Elvin, bir oyuncu olarak değerlendiriyor; o karaktere ne kadar yaklaştığımla ilgileniyor. Ben de hicbir zaman “Behzat C’yi sevdin mi?” demedim. Sadece inandırıcılık konusunda bana ağır eleştirilerde bulunur, onları tartışırız genellikle.
Dizi gelecek yıl da devam edecek mi?
Duşunuluyor, bir de bahar ayında filmi yapılacak. Sansursuz Behzat C.’yi goreceksiniz.
Ankara’da yaşamayı surdureceksiniz sanırım.
Evet şimdilik oyle. İstanbul uc saat nihayetinde. Gidip orada tatil yapmak, birkac gununu gecirmek İstanbul’u daha iyi yaşamamızı sağlıyor. İstanbullu, İstanbul’u yaşamıyor ki. Ben Boğaz’ı yaşıyorum, keyfini yaşıyorum.

SETTEN İZLENİMLER
- Sette yaklaşık 60 kişi calışıyor.
- Yonetmenliği Serdar Akar ve Doğan Umit Karaca donuşumlu yapıyor.
- Ankara’nın soğuğu yuzunden bugune kadar uc set calışanı zaturreye yakalanmış.
- Ekibin tamamı Behzat C.’nin yazarı Emrah Serbes’i ve Serdar Hoca dedikleri yonetmen Serdar Akar’ı yere goğe sığdıramıyor. Cekim dışında da ekip olarak iyi vakit geciriyorlar. Son hastalıkları pub’lara gidip dart oynamak.
- Behzat C.’nin yanındaki polisleri oynayan Fatih Artman, İnanc Konukcu ve Berkan Şal, en az Erdal Beşikcioğlu kadar ilgi topluyor. Ucu de Ankaralı. Fatih Artman, magazin haberlerine konu olmaya başlamaktan aşırı derecede rahatsız.
- Berkan Şal, “Ankara’da dizi ve film cekmek icin her şey var; neden burada okuyan oğrenciler mutlaka İstanbul’a gitmek zorunda kalsın ki?” diyor. İnanc Konukcu ise “Ankara’yı seviyorum ama İstanbul’a gitmek zorunda kalacağız mutlaka” diye konuşuyor.
- Cevdet’i oynayan Berke Uzrek, Behzat C.’nin son donemde sanatcının toplumdaki gercek rolunu hatırlatan yapımlardan biri olduğunu duşunuyor.
- Polisler zaman zaman oyuncuları gorunce “Neden bizi bu kadar kufurlu gosteriyorsunuz?” diye soruyormuş. Hakan Hatipoğlu’nun cevabı şoyle olmuş: “Kufur, argo hayatın bir parcası. Biz, bir polisin derin devlete ya da burokrasiye ya da herhangi bir olayda ne kadar ısrarcı ve işinin peşinde olduğunu gosteriyoruz. Bence bu yonu sizin tarafınızdan takdir edilmeli.” Hatipoğlu, dizi devam ederse gelecek yıl Ankara’ya yerleşmeyi duşunuyor.
- Oyuncuların tamamı, seti izlemeye gelenlere cok sıcak davranıyor. Fotoğraf cektirmek isteyen birini kırdıklarını gormedim.
- Behzat ve arkadaşlarının hayal kurduğu bir sahnede, Erdal Beşikcioğlu valiyi canlandırıyordu. Yaşlıca bir adam, Beşikcioğlu’nu 40 yıldır tanıyormuş gibi yanına geldi, koluna girdi ve şoyle dedi: “Sen valiyken daha guzeldin yahu…” Beşikcioğlu, kahkahalarla gulmeye başlayıp, Behzat ağzıyla “E yine valiyim ya işte” dedi. Adam, Beşikcioğlu’nun kulağına bir şeyler soyleyip, kol kola yurumeye devam etti. Beşikcioğlu hÂl guluyordu.
- Başka biri de, seti fotoğraflamaya calışan genclerin karşısına gecip, “Ben de Dursun C.’yim beni de cekin” dediğinde kendimi, tanımadığım bu insanlara gulerken buldum.
- Beşikcioğlu’na en cok tesbih hediye ediliyor.

BEHZAT C. neden bu kadar sevildi?
Erdal Beşikcioğlu (Behzat C.)
Samimi olduğu icin… Sırf Behzat C. samimi olduğu icin değil, yazan adam samimi olduğu icin, ceken adam samimi olduğu icin, oynayan her karakter samimi olduğu icin sevildi bence.

Emrah Serbes
Behzat C.’NİN YARATICISI / YAZAR
Adaletin bir turlu sağlanamayacağını duşunen mutsuz azınlık kendisini gorduğu icin.

İnanc Konukcu (Hayalet)
İzleyiciye sormak gerek bence neden cok sevildiğini.

Fatih Artman (Harun)
Cok samimi bir dizi. Basit ve doğal arasındaki o ince cizgiyi ayırabiliyor. Doğal, inandırıcı ve samimi.

Hakan Hatipoğlu (Selim)
Farklı, başarılı olduğu icin. Bir de bu dizi reklamını kendi kendine yaptı. Birileri bir şeyleri gordu ve sahiplendi. Turkiye’de değinilmeyen konulara da değindi. Hrant Dink cinayeti mesela… Bu, insanların dokunmaya cesaret edemediği bir konuydu belki.


Berke Uzrek (Cevdet)
Cunku toplumun catlaklarına tokat atıyoruz. İnsanlar bir şeylerde adaletsizlik olduğunun cok farkında bugunlerde. Behzat C.’yi ortaya cıkaran da bizden biri olması. Ben de Behzat C.’nin yerinde olsaydım, doğrunun durustun yanında olmak isterdim. Behzat, hepimizin adalet duygusunun son savunucusu gibi duruyor. Modern Robin Hood gibi biraz.

Guven Kırac (Derin Devlet)
Senaryosuyla ilgili ozenden kaynaklandığını duşunuyorum. Emrah zaten son donemin beğendiğimiz yazarlarından. İyi bir reji ve oyuncu kadrosu var. Bizim iş boyledir zaten, senaryoyla başlar, sonraki her adım da iyi olmalıdır. Diyalog yazmak cok zordur senaryoda; gercekci olmaz, didaktik kalır genellikle. Sanki herkes aynı eğitim duzeyindeymiş gibi konuşur. Senaryoda bu defolar yok. Bu ozel dili, halkın sokaktaki konuşmasını yakalamış bir senaryo, izleyiciler tarafından fark ediliyor.

Berkan Şal (Akbaba)
Cok sıcak bir durustluğu var. İnatcı bir durustluk. İkincisi dizide haklıya hic vurmuyor Behzat C. Hep haksıza vuruyor. Halk kendisinin yapamadığı şeyleri Behzat’ta goruyor, bu da cekiciliği artırıyor. Ama bir yandan bu polislerin kendileri de haksızlığa uğruyor. Yani bu dizide kahraman dayak yemez, ona bir şey olmaz durumu yok.

Canan Erguder (Savcı)
Biz boyle bir şeye cok actık, Behzat C.’nin farkı da o. Ben metni aldım elime, karakterlerin hepsi bizim konuştuğumuz gibi konuşuyor. Biz bunu duymaya alışkın değiliz. Kufurlu konuşmalardan oturu cok tepki aldık, ama ben gunde kac kez ‘lan’ kelimesini duyduğumu bilmiyorum. Diğer kufurleri de duyuyorum. Bunu gormeye ac olduğumuz icin ve bunu ilk kez yapan bir dizi olduğu icin insanlar guzel tepki verdi. Tabii guncel konular da işleniyor. Turkiye’de konuşma ozgurluğunun olduğunu duşunmuyorum. Kendi acımdan bakarsak yaptığım işten gurur duymak istiyorum. Yapımcısından tutun da caycısına kadar biz bir ekibiz. O mantalite yansıyor bence.
__________________