Sezonun en etkileyici işlerinden Behzat C.'nin 'huysuz, gizemli, kaba saba başkomiserinin' neyini sevdiğimizi konuşuyoruz aylardır. Soz dizinin, Behzat'a Âşık savcısında. İşin sırrını Savcı Esra'ya can veren Canan Erguder'e sorduk


Tiyatro ve sosyoloji eğitimi aldığı ABD’den kesin donuş yaptığından beri ucuncu kez beyazcamda rol kesiyor, Canan Erguder. ‘Bıcak Sırtı’ ile ‘Binbir Gece’deki hallerini aratmayan, hatta cok daha samimi, inandırıcı bir kadın karakterle, ‘Savcı Esra’ kılığında, ‘Behzat C.’yi bir sevenin daha da cok sevmesini sağlıyor.

Halihazırda dizinin son derece gercek ve zekice işlenmiş sahnelerinin meftunu olanlar, son haftalarda bir de savcı ve Behzat’ın aşkına takılıp kaldı. Savcının “Olsun, biz de mutsuz olalım” repliğinin ardından gelen opuşme sahnesi, dizinin her bir karesini sahiplenen izleyicilerini mestetti.
‘Behzat C.’ vesilesiyle sezonu Ankara’da geciren Canan Erguder ile kısa İstanbul ziyaretlerinden birinde, ‘Bayrak’ adlı oyunun provasından once buluştuk. Vesileyle mujdeyi verelim; Krek Tiyatro Topluluğu’nun sıkı takipcilerinin yakından bildiği ‘Bayrak’, 16 Mayıs itibariyle yeniden sahnede. Krek’in 15 dakikalık oyunu ‘Bomba’daki garson performansını goz kırpmadan izlemiş olmaktan sebep, uyarmış olalım: Erguder’i sahnede izlemek, kacırılacak şey değil!

Uc hafta onceki bolumde Behzat’la Savcı Esra’nın arasındaki konuşma ve opuşmeleri seyirciyi cok etkiledi. Sahnenin sizdeki etkisi nasıldı?
Turkiye’de opuşme sahneleri, cinsellik unsuru olan sahneler cok cocukca reaksiyonlar aldığı icin başta panik oldum. Sahneyi izlemiştim cıkmadan. Ama montajlanmış hali, bambaşka oluyor. Guzel bir sahne olduğunu biliyoruz, cok kafa yorduk. Bolumun etkili olmasının sebeplerinden biri, karakterlerin bolumun hikÂyesinden etkilenmiş olmasıydı. Esas partnerim Erdal, başka insanlarla fazla sahnem olmuyor. Erdal’ın oyunculuğu ortada. Cok guzel paslaşabiliyoruz, arkadaşım. Birbirimize guveniyoruz, ailesini tanıyorum. O cevremi, sevgilimi tanıyor. Bir de ekibin ruhu var. Bu ruhu ayakta tutan bir yapım şirketimiz var. Birleşince acayip bir şey cıkıyor.

Diziyi cok sahiplenen bir kitle var. Seyircilerin tepkileri nasıl geldi size?
Bu tur sahneler “Oo opuştuler!” diye abartılır ya… Halktan abartı gelmedi. Videolar yayımlandı, “Bir opuştu pir opuştu…” denildi. Ama seyircilerden bir Allahın kulu oyle bir şey yazmadı. Tepkiler oyunculuk uzerineydi, bu beni acayip yukseltti.

Behzat kadınlarla ilişkisinde kaba saba, beceriksiz, yine de cok seviyoruz. Savcı nesini seviyor Behzat’ın?
Savcı Esra, kadınlığını hissetmek istiyor. Başladığımız noktada savcının gidişatı belli değildi. Sonra bazı şeyler sectim ve kimseye sormadan yon verdim karakterime. Bir anda sevilen bir karakter oldu savcı. Bir boşanma geciriyor ve o noktaya kadar iş anlamında goruyoruz savcıyı. İdealist, bazı kayıplar yaşamış hayatta. Derinine inilmedi, bir tek boşandığını gosterdik. Ben şoyle yorumladım; kadınlığını tekrar hissetmesi. Bence kadınların Behzat C.’yi sevmesinin sebeplerinden biri insanlara kadınlığını hissettiren bir tarzı olması. Sadece seks objesi olarak bakmıyor, farklı detaylara takılıyor. Evet, kabadayı olabilir, kullandığı kelimeler istediğimiz gibi olmayabilir ama daha samimiyet iceren tepkiler verdiği icin kadınlar etkileniyor Behzat C.’den. Savcı Esra da etkileniyor.

Dizide coğu kadının kendi hayatında tahammul edemeyeceği, cok erkek bir ortam var. Yine de diziyi cok sahiplendi bir suru kadın...
Erkekler de cok seviyor. Bircok erkek rakı sofrası kurup izliyor. Bir yandan da bu, yaşadığımız dunya değil mi? Ataerkil bir toplumdayız. Onun icinde yaşayan bir kadın, Savcı Esra. Erkek-kadın ayırımı yapmıyor kafasında. Toplumun getirdiği kurallara ikisi de uymuyor. Ataerkil bir şekilde yaşayan bir adamla oyle yaşamayan bir kadının birleşmesi, guzel catışmalı bir ilişki olabiliyor.

Savcı, Behzat’ı şiddet kullanmaması, ‘kitaba uyması’ konusunda uyarıyor sık sık.
Role hazırlanırken Bakırkoy Adliyesi’ne gittim. 110 cumhuriyet savcısı var, bir tanesi kadındı. Sadece bir. Ve bu kadınlara ayrımcılık yapıldığından falan değil, secim bu. HÂkimlik ve savcılık kurayla gelen bir şey, sonradan değişirebiliyorsunuz. Coğu kadın savcılık cıktığında hÂkimliğe değişiyormuş. Savcılığın cok acayip saatleri var. Aile kurmak istiyorsan zor olabilir. İşinden gelecek, yemeğini de yapacak, sofrasını da kuracak, cocuklarını da yatıracak. Gecenin 4’unde de bir telefon: “Cinayet oldu, geliyorsun.” Bircok kadın tercih etmiyor. Bir cok bayan hÂkimin eşi, cumhuriyet savıcısı. Tanıştığım cumhuriyet savcısında tam tersiydi. Eşi hakimdi, bayan cumhuriyet savcısıydı, iki de cocuğu vardı. Kocası da son derece destek olmuş. Bunların hepsini sorgulamıştım.

Adalet mefhumuyla aranız nasıl?
Cok siyah beyaz duşunduğum noktalar var. Ama hayatı o kadar siyah beyaz duşunmemek gerekiyor. Şoka girdim, adalet sistemini gorduğumde. O kadar cok dosya geliyor ki, savcının gorevi savmak. O dosyayı kapatıp gondermek. Boyle işliyorsa, bazen adalet yerini bulmuyor gibi gorunebilir. İşlediğimiz konular Turkiye’de olan şeyler. Hakkın yerini bulmasını istiyorsan, Behzat C. gibi bir polisle calışıyorsan, bazen yerini bulamayacak. Yukarıdan biri bir şey diyor, buradan biri bir şey diyor, savcı arada kalıyor.

‘Bayrak’ 2009’da size, “Tiyatro yapmak istiyorum” dediğiniz bir donemde onerilmiş. Şimdi tekrar sahneye koymak nasıl hissettiriyor?
‘Bayrak’ hic değişmiyor, cok ozel bir oyun. Berkun (Oya) iyi ki yazmış. Bana Berkun gibi bir dost kazandırdı, ‘Bayrak’. Hayatımdan hic cıkarmayı planlamadığım bir insan, muhteşem bir yazar, Turkiye icin inanılmaz bir hazine. “Cabuk okursan, cabuk karar verirsen sevinirim” demişti. Taksiye bindim, trafik vardı. Okumaya başladım. 45 dakika sonra Ulus’a vardığımda bitirmiştim. Aradım, “Ben kabul ediyorum, sen beni kabul ediyor musun?” dedim. Ertesi gunu okuma yaptık, “Rol senindir” dedi. O sırada ‘Binbir Gece’de oynuyordum, cevremdeki butun oyuncular tiyatro yapıyordu. Bir değil, iki değil, uc oyun yapan bile vardı. “Ben niye oyun yapmıyorum!” diye duşundukten iki gun sonra Berkun aradı.

Oyunu biraz anlatır mısıız?
Oyun cok sacma bir iletişimsizlik uzerine kurulu. Ucuncu sayfa haberi olacak nitelikte. Bir cinayetle ilgili. Şaşırtmalı ve sondan başa giden bir metin. İletişimsizlik, hayatımızın her anında yaşadığımız bir şey. Hicbir şeyden bahsetmeyip, ondan bahsediyor. Seyirci sorunun ne olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlıyor. “Ya, niye bir şey demiyorsunuz birbirinize!” havası cıkmaya başlıyor. Ama anlıyorsun ki bunu hayatında her gun uyguluyorsun. Kinayeyle konuşarak, ne demek istediğini tam soylemeyerek…

İzlemiş olanlar icin de farklı bir oyun gibi mi olacak?
Mutlaka, mutlaka, mutlaka daha once izleyenler de izlemeli. Bir kere kast değişti, Ali Atay’ın yerine Ozan Celik oynuyor. İkincisi camın icinde oynuyoruz. Camın yarattığı dorduncu duvar hissi var. Tiyatroda felsefik bir duşuncedir, dorduncu duvar. Oynarken bir odada hissediyorsun. Bu, bir hediye oyuncuya. Seyirci acısından da cam olduğu icin dorduncu duvar, izlememesi gereken bir şeyi izliyormuş hissi var. Bu sefer oyunun onemli bir kısmı film, projeksiyondan izlenecek.

‘Amerika ile Ankara bazı yonlerden birbirine cok benziyor’

Uzun yıllar ABD’de yaşayıp İstanbul’a gelmiştiniz. Şimdi de bir ayağınız da Ankara’da…
Haftanın iki gunu İstanbul’dayım, beş gunu Ankara’da. Acayip yorucu. Kendime ait bir vaktim yok. İstanbul’a geldiğimde vaktimi erkek arkadaşıma, aileme, kedime ayırabiliyorum, ancak onlara yetiyor. Arkadaşlarıma vakit ayıramıyorum. Tiyatro provam olduğu icin de zor oluyor. Onemsiz şeyler bir anda cok onemli olmaya başlıyor. Faturalarımı şuraya tıkayım, bunu boyle yapayım… Buyuk bir dağınıklık icerisindeyim.

Ankara’yla nasıl aranız? Daha once yaşamış mıydınız orada hic?
Hayır, yaşamamıştım. Ama Ankara’yla hicbir sorunum yok. Ankara’da olması gerekiyor bu dizinin, başka yerde Behzat C. olmazdı. Bir kere Emrah Serbes’in kitaplarında Ankara’nın rengi var. Hicbir zaman icin başka bir şehir olabilirmiş gibi değil. Ankara’daki devletin varlığı da cok onemli.

Nasıl geciyor vakit?
Setimiz aile gibi. Sete gittiğimizde sıkıntı pek kalmıyor. Uzun saatler calıştık, yorulduk şeklinde sıkıntı olabilir ama herkes, kamera arkası ve onu cok iyi anlaşıyor. Havalar cok soğuk olduğu icin vaktimi otelde geciriyordum. Biraz da yalnız kalmak icin, yalnız kalmayı seven bir insanım. Şimdi cıkmaya başlıyoruz. Kale’ye gideceğim…

New York, İstanbul, Ankara arasında kendinize en yakın bulduğunuz şehir hangisi?
Şu cok ilginc, elimde değil, dilim surcuyor; Ankara’ya ‘Amerika’ diyorum, Amerika’ya ‘Ankara’. Cok benziyorlar. Amerika’nın kasaba tarafları, buyuk yollar, alışveriş merkezleri, şerit şerit yollar… Trafik sistemi de biraz Amerika’ya benziyor. İnsanları acısından oyle diyemem ama bende hep Amerika’ya gelmiş hissi uyandırıyor, Ankara.
__________________