GERCEKTE DE SIKI DOSTLAR


Coktandır yazılı roportaj işlerini bırakmıştım. Bir gazeteci icin tuhaf bir eksiklik. Soğuk algınlığınakarşı vitamin almadan durmak gibi bir şeyler eksik. "Boyle gitmemeli" diyordum. Gitmedi de... PAZAR POSTASI icin roportajlar yapmam istendiğinde, bir zaman bir yerlerde duşurduğum bitim kanlanmış bir şekilde karşıma cıktı.

"Keşke onlar konuşsalar da biz okusak" dediğim onlarca yuz koşturdu gozlerimin onunde bir anda. Secmesi zordu. Konuşturmak da... Son zamanlarda televizyon ekranından cıkıp evimizin odalanna giren tiplerdi coğu. Ama sanırım konuşacağınız insanla aranızda bir şekilde duygusal bir hattın da oluşması lazım. Ne yalan soyleyeyim, bir elin parmağını gecmeyecek kadar azaldı az onceki yuzler boyle duşununce... Bir yerden de başlamak lazım. Ben de gecmişimdeki kucuk bir anıdan başlamaya karar verdim. En doğrusu kendinle konuşmaktı once... 20'li yaşlara gelmemişim henuz. Bir yandan okuyor, bir yandan da gece vardiyasında calışıyorum. İş yerine kestirme bir sokak var. Girmememiz lazım ama vardiya beklemiyor. 4 arkadaş sivil polisler tarafından cevriliyoruz... Dayak faslını uzatmayacağım. "Kafamın icinde donup duran yıldızlarla tanış olduğum ilk andır" demem kafi sanırım. Ama sonrası var... Bizi doven polis nedenini de bir hayli babacan tavırla izah etti. "Burada fuhuş pazarlıkları yapılıyor. Malzeme olmayın bize bu yaşta..." Malzeme derken neyi kastettiğini anlamamıştım o an. Fakat sonradan mesele aklıma geldiğinde, bize iyi bir şeyi kotu ama unutulmaz bir teknikle anlatmaya calıştığını anladım memurun. O gunden sonra dayak yemedim hic polisten. Şanslıydım diyelim... Şimdi Star TV'de yayınlanan Behzat C. dizisini her izlediğimde adını bilmediğim o sokak, tadını bildiğim o tokat ve rutbesini kestiremediğim o polis geliyor aklıma... Roportajın duygusal hattına boyle giriyorum ben de. Sanınm hazırım şimdi. Bu arada karşımda ekrandan cıkıp evdeki kanepeme uzattıkları ayaklarıyla "Evde soğuk bira var mı?" diye soran uc polis duruyor... Yuzleri tanıdık. İsimlerini de bilenler hakikaten ezber etmiş durumda. Harun, Hayalet ve Akbaba. Evde uc polisle oturmak tuhaf bir duygu vallahi. Bir yandan guvende hissediyor insan kendini, oteki yandan kendi durumuna işkilleniyor. Neden buradalar acaba? Uzatmayalım; Fatih Artman (Harun), İnanc Konukcu (Hayalet) ve Berkan Şal'la (Akbaba) amirleri Behzat C. olmadan laflayacağız. İyi de hangi meslekleriyle anacağım onları? Oyuncu olduklanna inandırmak zor olacak ahaliyi. Oyle gercekler ki ekranın icinde... Sanırım gercek hayattaki kişilikleriyle dizideki isimlerini kullanarak laflamak en iyi yontem. Biraz kanşık ama bir hayli de fantastik olacak. Hazır Behzat C. ortalıkta yokken onun dedikodusunu da cevirelim...

Amiriniz Behzat C. hakkında ne duşunuyorsunuz beyler?

Harun:
Aklı ve profesyonelliği dışında sezgileriyle hareket eden bir Başkomiser'den soz ediyoruz. Sezgilerinin gucu de hayattaki deneyimlerinden kaynaklanıyor. İşi dışında ozel hayatında da iyi ya da kotu deneyimleriyle oluşmuş bu sezgiler. Onun dışında ekibiyle tek tek duygusal bağ kuran adaletli bir polis.

Hayalet: Kendi adalet duygusu olan, vicdanına gore hareket eden muthiş bir anti-kahraman.

Akbaba: Her şeyden once buyuk saygı duyuyorum Behzat amirime. Ve bu saygıya bağlı olarak yaşanmışlıklann getirdiği bir sevgi goruyorum...

Anladığım kadarıyla laf kondurmayacaksınız ust rutbeye. Hic mi sizin lisanınızla 'uyuz olduğunuz' yonu yok Behzat'ın?

Akbaba:
Dortlunun arasındaki ilişki ast/ust ilişkisini coktan aştı. Fakat ast/ust saygısı korunuyor hep. Her insanda uyuz olunacak yonler vardır. Gormeyi istemek yeter bana gore.

Hayalet: Bizim bu hikayeyi canlandınrken bunu duşunme luksumuz olamaz. Cunku Behzat'ın hikayesini cevreleyen dunyanın bir parcasıyız. O zaten icinde bulunduğu dunyanın şekillendirdiği bir adam...

Harun: Yersiz bağırmaları ve başka bir olaya sinirlenip azarlaması beni değil ama Harun'u uzuyor diye duşunuyorum. Ama Harun amirine uyuz olmaz; yalnızca bazen anlayamaz ve uzulur...

Kıskandığınız da mı olmaz?

Harun:
Vallahi Harun kesinlikle iş konusunda amirini kıskanmaz. Ancak takdir eder. Ama ozel hayata gelince Eda'ya yuzuk takmasında yine Behzat'ı sevdiğinden Behzat'ı, Eda'dan kıskanmıştır. Genelde asla kıskanmaz ama...

Hayalet: Dik başlı, taviz vermez tavrı kıskanılası...

Akbaba: Kıskanılacak bir durum olmadı şuana kadar...Anladığım kadarıyla sizi birbirinize duşurmem imkansız. Yine de bir şansımı deneyeyim; bu ekibi ne birbirine duşurur?

Akbaba: Bence her şey zarar verebilir. Her zaman taraf olmak diye bir şey yok.

Harun: Ekibe bilerek yapılan ve geri donuşu olamayacak her turlu yanlış ve hatalı davranış bizi birbirimize duşurebilir.

Hayalet: Birinin dolaptaki son birayı icmesi yeter!

Peki anladım ve kabul ettim ki dolaptaki son bira olmadığım icin aranızı bozamayacağım. Hazır biraya girmişken; dizide bol miktarda alkol tuketiliyor. En cok da bira. Seviyor musunuz icmeyi?

Harun:
Cok aram yoktur alkolle. Bulunduğum ortamda varsa, koşullar da guzel ve uygunsa icerim ama durup dururken gidip icki almam kendime.

Akbaba: Rakı icmeyi severim. Bir de eş dost bir aradaysa değme keyfime.

Hayalet: Birayı da severim

Peki, madem sevgiden girdik; dizide hayat verdiğiniz tipleri sempatik buluyor musunuz?

Akbaba:
Aslında hepsinin sempatik yonleri olduğunu duşunuyorum. Tabii ki hangi acıdan baktığınız da onemli. Ama ben Harun'un sempati acısından diğerlerinden aynldığını duşunuyorum.

Harun: Sempatik buluyorum elbette Harun'u. Bu tur polisler ilk bakışta soğuk ve nemrut gibi gorunseler de ozunde 'benim' diyen sıcak ve sevimli insanlardan cok daha sıcaklar. Bu ozellikle de kendi aralanndaki ilişkide goruluyor. Tum karakterler kendi icinde başka bir samimiyet ve sempati taşıyor.

Hayalet: Bu uc karakterin de hikayeleri basit, gercekci ve iyi cizgilerle cizilmiş olduğu icin biraz 'bizden' gozukuyorlar. Sempatik olmalannın en buyuk nedeni de bir arada oluşları. Cunku tek başlanna anza ve sivri duruyorlar. Bir araya geldiklerinde ise dengeli bir kanşım cıkıyor. Seyredilesi kılan da bu onları biliyorum.

Madem sempatikler, soralım bakalım hic ellerine duştunuz mu? Yani hic gercek hayatta nezarethaneye girdiniz mi?

Harun:
Duşmedim. Hatta diziden once polisle bile cok fazla konuşmadım. Hayalet: Polisle vatandaş arasındaki ilişki modelini anlamak icin nezarethaneye duşmek gerekmiyor. Trafikte, sokakta elbette bir vatandaş olarak o ilişkinin muhatabıyım.

Akbaba: Ben duştum. Emniyetin yardımıyla polis ile vatandaş ilişkisini inceleme fırsatı da buldum. Bir de obur taraftan bakalım. Polislerden ne tur tepkiler geliyor size. Gercekci buluyorlar mı, kendilerinden hissediyorlar mı sizi?

Akbaba: Teşkilattan şu ana kadar hic kotu tepki gelmedi, aksine cok da yardımcı oluyorlar. Teşkilata hangimizin yakın durduğu konusunda bir şey soyleyemem ama Akbaba'nın yakın durmadığı kesin!

Harun: Hep iyi tepkiler alıyorum. "Aynı biz" diyen polisler de var. Sonucta polisler kendilerindeki bircok duygu, davranış ve durumu goruyorlar, o yuzden seviyorlar...

Bir secim hakkınız olsaydı gercek hayatta polisliği tercih eder miydiniz?

Hayalet:
Oyuncu olmasaydım mimar olurdum.

Harun: Ben polis olmazdım. O yuzden kendimi hayal edemiyorum polis olarak. Ama olsam zaten Harun gibi bir polis olmazdım.

Akbaba: Polis olmak istemezdim acıkcası. Cunku normal hicbir şeyle uğraşmıyorlar. Bu kadar anormalliğin icinde de normal kalmak zor olur diye duşunuyorum. Eğer olsaydım sanırım cok arızalı bir polis olurdum ben de...

Emniyet teşkilatının bu kadar manşetlerde olduğu gunlerde sıradan hayattan olan siyasallaşmamış polisler diyebilir miyiz size?

Harun:
Kesinlikle! Polis siyaset yapmaz, işini yapar mantığında olan insanları canlandınyoruz. Her insan gibi zor ama sıradan olan hayatlarımız var...

Akbaba: Sonuna kadar katılıyorum. Emniyet teşkilatının gorevi siyaset yapmak değil. Suca, sucluya ulaşmak ve engellemektir!

Hayalet: Bu hikayede sıradan olmayan bir hayatı kendine ozgu koşullarla sıradanlaştırmış karakterler goruyoruz bence. Gunluk yaşamlarını duşunursek siyasal cozumlemeler yapamayacağız ama sistemin bir parcası olarak gorduğumuzde, durdukları yer itibariyle siyasallaşmama olasılıkları olmayan polisler bence onlar.

Biraz teşkilattan uzaklaşalım. Once en cok merak edileni sorayım. Hangi takımı tutuyorsunuz?

Harun:
Ben Fenerbahceliyim. Her zaman , her yerde sarı-laciverte bayılıyorum!

Akbaba: Ben koyu Beşiktaşlıyım. Ama bir Ankaralı olarak yureğimin attığı tribun Gencler Birliği'ninkidir...

Hayalet: Ben de Fenerbahceliyim ama lise ve universite yıllarında Ankaragucu maclarına da giderdim. Şimdi de takip etmeye calışıyorum.

Bir bolumde İstanbul'a gelip Carşı taraftarının arasına katılmıştınız. Ben kesinlikle alayınızın Beşiktaşlı olduğunu duşunmuştum. Hatta ; Behzat'ın gizemli 'C'sinin Carşı olduğu bile geldi aklıma. C.'nin ne olduğunu bilen var mı aranızda?

Akbaba:
Susma hakkımı kullanıyorum.

Hayalet: Bunu biz de merak ediyoruz!

Eh bu guluşmelerden anladığım kadarıyla uzun bir sure o C' harfinin ne anlama geldiğini bilemeyeceğiz hakikaten. Hazır başkente uzanmışken, ucunuz de Ankara kokenli oyuncularsınız. Ankaralı oyuncu olmak nasıl bir şey?

Hayalet:
Bu bir şehir meselesi değil. Okullarda aldığın eğitime gore bazı ekollere daha aşina oluyorsun. Ben bu işin arkadaşlık ve dostluk işi olduğunu duşunuyorum, işin nitelikli hale gelebilmesi icin bu gerekli cunku...

Harun: Ankaralı oyuncu olmak, oyuncu olmakla aynı. Ankara'da konservatuarda okuyorum ve Ankara'ya bayılıyorum. Burada ilişkilerin daha samimi olmasından kaynaklanan, oyuncunun pişmesini sağlayacak materyaller var. Bu da kişinin insani yonlerini geliştirip sergilemesine fırsat veriyor.

Akbaba: Valla Ankaralı ya da İstanbullu diyerek ayırt etmiyorum oyunculuğu. Ben bundan sonrası icin de yaptığım işi en iyi yapmaya odaklanmaya calışıyorum.Eh ama o işi iyi yapacak şartlar da var sanırım elinizde. Cunku cok az dizi birden fazla yonetmen tarafından cekiliyor. Farklı bir zenginlik olsa gerek bu?

Harun: Kesinlikle. Uc farklı yonetmen demek uc farklı deneyim demek bence. Kendini cok daha fazla geliştirip cok daha cabuk karşı tarafın istediği şekle gelmeye başlıyorsun. Bu hem diziyi hem de oyuncunun kendisini zenginleştiriyor. Farklı yonetmen ve farklı bakış acılan oynadığın karakteri de oyunculuğunu da cok daha başka bir hale sokup kendi icinde gelişmesini sağlıyor.

Akbaba: Zaten inanılmaz profesyonel' bir kadroyla calışıyoruz. Uc farklı yonetmenle calışmak ise inanılmaz buyuk bir zevk ve okul halini alıyor benim icin. Aynı karavanadan uc farklı tadı almak gibi bir şey. Bir oyuncunun kolay bulamayacağı bir lezzet bu.

Hayalet: İnanılmaz hem de. Her hafta başka bir deneyim kazanıyorsun, başka bir şey oğreniyorsun. Bu sadece set calışanları ya da oyuncular icin değil seyirci icin de alternatif bir deneyim. Fatih neşeli, İnanc dostlara ihtiyac duyuyor, Berkan sessiz

Seyirci deyince aklıma geldi. Medyada ama ağırlıklı olarak da sosyal medyada alıp başını gitti Behzat C.'nin unu. Seviliyorsunuz evet ama hic duşundunuz mu sizi sevmeyen ya da izlemek istemeyen kim ya da kimler olabilir diye?

Akbaba:
İzlemeyenler de kendilerinden bir şey buldukları icin izlemiyor olabilir. Bir şeyler bulmak illa da olumlu olmak zorunda değildir diye duşunuyorum ben.

Harun: Hic duşunmedim vallahi. Tamamen insanın yapısı ve duşunceleriyle alakalı bir şey bu. Biz kesinlikle tek bir yone iş yapmadığımız icin o yonun karşısındakiler bizi izlemez diyemiyorum. Ama her hafta bir ceset gormek istemeyen insanlar da olabilir.

Hayalet: Sosyal medya alanlarını kullanmak bu diziyi izletmek icin yapılmış bir secim değil. İnternet artık yaşamın bir parcası. Dizilerin her bolumu de internete yukleniyor zaten. Bizi izleyenleri duşunduğumde, izleyicimizin sosyal medya alanlarını daha cok kullandığını goruyorum. Bir fikir veriyor en azından...

Peki normal hayatta nasıl tiplersiniz? Mesela sen Harun, dizi başladıktan sonra birkac kilo oynadı mı? Malum surekli atıştırma halindesin!

Harun:
Vallahi acıkcası yemeğe duşkun biri değilim. Kilo konusunda bircok soylenti var ama ben ne dizi başladığında tartıya cıktım ne de şimdi. Alıyorum veriyorum, bir şekilde aynı kalıyorum. Gercek hayata yani Fatih'e gelirsek; normalde Harun'a pek benzemem. Neşeliyimdir ama cocuksu değilimdir. Cok daha dengeli ve mantıklıyım diyebilirim.

Hayalet: Ben bir amire değilse de zaman zaman yanımda olmasını istediğim yol gosteren dostlara ihtiyac duyarım...

Akbaba: Berkan olarak cok sakin ve sessiz bir adamım. Hatta gerekmedikce konuşmadığımı bile soyleyebilirim. Kendi amirliğimi kendim yapıyorum anlayacağınız...

Peki beyler ben sizi tutmayayım. Cozulecek cok dosya, yapılacak cok işiniz var daha. Gitmeden son bir ricam olabilir mi? Bir TV eleştirmeni olsaydınız kendinizi nasıl eleştirirdiniz?

Akbaba: Ben bir oyuncuyum. O yuzden bu soruya tarafsız kalabileceğimi duşunmuyorum vallahi.

Harun: İşlediğimiz bolum konularını daha fazla uzatabiliriz diyebilirim ki bu da buyuk bir sıkıntı değil benim icin, Valla başka da bir şey gelmiyor aklıma.
Hayalet: Usta, cok kufur ediyorlar yaaaa...

Uc genc polis, uc iyi oyuncu birkac saat once cıktıkları ekrana donerek olmaları gereken sokaklarda yerlerini alıyorlar... Ben ise hala bazı sokaklara girerken tereddut yaşıyorum. Yıldızlar kafanın icinde değil, gokyuzunde donerken guzel cunku. Her şeyi guzel ve yerindeyken bitirmek en iyisi. Hoşca kalın...

Posta
__________________