Cok yonlu bir sanatcı Ege Aydan. Oyuncu, yonetmen, rejisor, ressam... Hiperaktif, sempatik, sıcakkanlı, sozunu esirgemeyen biri... Kendisini, “iddiasız iddialı” olarak nitelendiriyor... Son olarak, kısa surede fenomen haline gelen Behzat C. adlı diziyle karşımıza cıktı Ege Aydan. Bu arada bir parantez acıp, diziyle ilgili iki haber verelim:
Behzat C. Haziran ayı sonuna doğru sezon finaliyle ekrana “şimdilik” veda edecek. Ama ekip tatile girmeyecek, Behzat C. filminin cekimlerine başlayacaklar... Sıra dışı kahramanımız Behzat’ın, saf, cocuksu, heyecanlı, zaman zaman sinirli ama kardeşini hep kollayan, sevgi dolu abi Şevket C.’yi başarıyla canlandıran Ege Aydan’la, cekimlerin yapıldığı Ankara’da konuştuk.
Behzat C.’de rol almanıza ne neden oldu?
Behzat C.’yi bana teklif ettiklerinde, başka teklifler de gelmişti. Bazen cok ince eleyip, sık dokursun ama doğru atış olmaz. Teklif geldiğinde, sadece iki isim sordum; “Kim yonetiyor” ve “Başrolde kim oynuyor?” Serdar Akar ile Erdal Beşikcioğlu dediler. Ne senaryoyu biliyordum, ne konuyu... Ama bu iki ismi duyunca (ikisi de can dostumdur) “Tamam” dedim, “Bu ekipte ben de olmalıyım.”
Behzat’ın ağabeyi rolunu oynayacağınızı oğrenince ne duşundunuz?
Bu benim arayıp da bulamadığım bir roldu. Epeydir uzerime yapışan bir rol vardı; jon, zampara, guvenilmez. Romantik ama tecavuzcu Coşkun’un da bir anlamda şehir versiyonu gibi... Ust uste bu rolleri oynadım. Ve bundan artık kurtulmak istiyordum, “Bambaşka bir şey yapmalıyım” diye duşunuyordum. Bu, cok guzel denk geldi. Şevket, Behzat’ın abisi olduğu icin bu konuda cok da ozen gosterdim. Her zamanki calışmamdan daha fazla enerji sarf ettim.
Dizinin başarısını neye bağlıyorsunuz?
Kamera onu ve kamera arkası olarak farklılık yarattı. Teknik ekip olarak da, oyunculuklar olarak da farklı bir boyutta. Ağdalı, o bilindik dizi uslubunda değil, cok gercekci bir yapısı var. Kahramanımız da bir “antikahraman.” Kimi zaman başarısız da olabiliyor. Bu bir cevreyi cok etkiledi. Demek ki insanlar gercekten buna ihtiyac duymuş... Bu dizi furyasında Behzat C. cok guzel bir atış yaptı bence.
Şevket aslında ‘karanlık’ bir karakter olacaktı
Şevket nasıl bir abi?
Aslında Şevket karakteri bana ilk soylendiği gibi gelişmedi. Şevket, daha “karanlık” bir tip olacaktı. Belki bir MİT ajanı...
Neden olmadı?
Bu sanırım benim karakterimle ilgili bir şey. Oynarken, Şevket’e kendimden de bir şeyler katıyorum. Ve bu durum, senaristle aramda, konuşmasak bile bir ilişki, paslaşma doğurdu. Şevket karakteri benim bu oyunculuğum doğrultusunda şekillendi, senarist ona gore yazmaya başladı. Yani karakter, benimle beraber geliştirildi.
Siz Şevket’e ne kattınız?
Benim bu karaktere kattığım cocuksu bir yan oldu... İkisinin de hiperaktif olması gerekiyordu, oyle duşunmuştum, Behzat C. ve Şevket C.’nin ikisi de deli olmalıydı. Abi olarak, baba olmadığı icin, o sorumluluğu uzerine almış biri Şevket, Behzat’ı kendi oğlu gibi goruyor. Hayatı bir algılayış bicimi var, cocuksu, samimi. Behzat’ı surekli o kanala sokmaya calışıyor. Ama bunu yaparken izlediği yol belki yanlış, cok sinirli oluyor, cok bağırıyor, cağırıyor ama tabii ki bir sevgiyle oluyor, bunu seyirci de anlıyor.
Erdal Beşikcioğlu (Behzat) ile ilk kez burada calışmıyorsunuz değil mi?
Hayır, Erdal’la bir gecmişimiz var. Bircok işte beraber calıştık. Ben onu, Şevket’in, Behzat’ı sevdiği kadar severim. Aslında ister istemez bu da yansıyor.
Şevket C. ne kadar Ege Aydan’la ortuşuyor?
Oncelikle ben abi değil, kardeşim. Ağabeyimin cocuksu yaklaşımlarını caldım, Şevket’e kattım. O da beni cok sahiplenir, cok sever ve kızar. Şevket’in yuzde 50’si abim, gerisi benim kattığım saf yan. Ama abim bu kadar saf değildir (guluyor). Ben o saflığı seviyorum. Adamın hayata bakış acısındaki saflık hoşuma gidiyor. “Ege Aydan nasıl bir baba, nasıl bir eş?” dersen, oğlu ile de eşi ile de arkadaştır.
Şevket, buyuk bir AVM’nin muduru. Boyle bir işi Ege Aydan yapar mıydı?
Asla yapamazdım. Bana cok uzak masa başı işler. Anlamadığım konularda yonetici olmak gercekten cok zor.
Doğaclama yapıyor musunuz?
Evet. Aslında yapılmaması gereken bir şey ya da tadında kalmalı.
Bin tane model motorsikletim var. Bunlar koleksiyoncuların topladığı motosikletler. Her olcekte, her malzemeden... Bu konuda bir manyaklığım var. İnanılmaz biriktirdim. Ama şimdi ne yapmam gerek diye duşunuyorum. Eşim cıldırıyor ama...
Gocebe hayatı yaşıyorum
İstanbul’da yaşıyorsunuz, dizinin cekimleri Ankara’da. Hayatınızı cok zorlaştırıyor mu iki şehir arası gidip gelmek?
Yorucu oluyor. Genelde dizi işlerini yarım bırakmak zorunda kalıyorum. Seyirciler bu konuda internetten eleştirilerde bulunuyorlar, “cok uzun sure oynamaz”, “bir dizi bitiyorsa Ege Aydan geliyordur” gibi. Aslında bunun tek sebebi, yani bir dizide uzun sure kalamamanın nedeni, orneğin bir reji yapmam gerekiyor, bende de ucak korkusu var, uzak bir yere gideceksem diziden cıkmak zorunda kalıyorum. Bu durum cok başıma geldi.
Ucağa binmiyor musunuz?
Tabii ki cok zorlanırsam biniyorum. Ama reji icin ucağa binmek farklı. Cunku iki gunde bir ya da her hafta reji icin gidip gelmem gerekiyor. Bir defalık bir şey değil ki.
Eskiden Ankara’da yaşıyordunuz...
Eskiden beri hep iki şehirde, hatta uc şehirde; İstanbul, Ankara, İzmir’de yaşıyorum. Hayat benim icin boyle gelişti. Reji yaptığımız icin de bolgelere cok sık gidiyoruz. Bir gittiğinizde iki ay orada kalıyorsunuz. Yani tam bir gocebe hayatı.
Biraz narsistim
Kendinizi izler misiniz?
Mutlaka izlerim. Cunku merak ederim; Ben ne yaptım, onlar nasıl montajladılar...
Başka dizileri izliyor musunuz?
Sadece kendi yaptığım işlere bakıyorum. Biraz narsistim yani. Ama yabancı dizileri, ozellikle bilimkurguları izlemeyi seviyorum. Eşim CSI gibi polisiyeleri sever, onlara da bakıyorum. Adamlar sadece kurguyu bizden cok daha iyi yapıyorlar.
Tiyatroya devam ediyor musunuz?
İki sene once bir trafik kazası gecirdim. Onun arazları bu sene boynumda, belimde fıtık şeklinde cıktı. O beni biraz dinlenmeye yoneltti, belki emekli olmam gerekiyor. Cunku eski ritmimde calışamıyorum. Oraya git, buraya git... Bu sene durdurdum. En son Trabzon’daydım, bir oyun yonettim.
Ya oyunculuk?
Tiyatroda oyunculuk yapmıyorum. Herkes gibi cok calıştım, ama benim enerjim tukendi. İki kez ses tellerinden nodul ameliyatı oldum. Sonunda oyle bir noktaya geldim ki, sahne uzerinde sorumluluğu alıp, uzun sure devam edersem, ses tellerimin bu işi kaldırmayacağını fark ettim. O yuzden yonetmenliği zaten yapıyordum, ona ağırlık verdim.
Resim yapıyorum; resmini yapamadığım yerlerin de fotoğrafını cekerim
İlkokul yıllarınızdaki “bale maceranız”dan bahseder misiniz?
O yıllarda bir kızı beğeniyordum, platonik aşıktım. O konservatuvarın bale bolumune gidince ben de “balet olacağım” diye tutturdum. HÂl goruşuyoruz o arkadaşımla, o da bilir bunu (guluyor). Ailem destek oldu sınava girdim. Ancak cok uzun boylu olacağımı, bu yuzden iyi bir balet olamayacağımı soylediler; okuyamadım orada.
Anneniz opera sanatcısı. Neden operayı değil de tiyatroyu sectiniz?
Cok kucuk yaşta annemden dolayı tum operaları izlemiştim. Sesim de cok iyiydi. Ama ben “oyuncu olacağım” diye kafama koymuştum. O donem sinemada “Yumurcak” filmleri oynuyordu, cok etkilenmiştim.
Evde arya soyler misiniz?
Soylerim bazen. Matrak hale de getiriyorum.
Cok guzel resimleriniz var, resim yapmaya zaman ayırabiliyor musunuz?
Şoyle cevaplayayım, yaşamaya resimden vakit ayırabiliyor muyum? Bugun bile sizinle fotoğraf cektirirken kac konu gorup, hafızama aldım. Bir ressam, resmi yaşarsa bu işin icinden cıkabilir.
Fotoğraf ceker misiniz?
Genelde resmini yapamayacağım yerlerin fotoğrafını cekerim. Guzel heykel de yaparım, cok iyi karikatur cizerim, ama sadece “ressamım”.
Bundan sonraya dair projeleriniz var mı?
Hem resim duşunuyorum, hem sahneye koymak istediğim bir muzikal var, Devlet Tiyatroları sahnesinde. Sergi icin hazırlanıyorum. Ve dinlenmek var acıkcası...
Kaynak: Vatan Gazetesi
__________________