Turbesinin iceriden goruntusu


Şeyh Şa'ban-ı Veli Hazretlerinin kendi ve oğrencilerinin sarıkları


Şeyh Şa'ban-ı Veli Hazretlerinin Kaftanı


Şeyh Şa'ban-ı Veli Hazretlerinin elinden hic duşurmediği Kur'an-ı Kerim'i


Şeyh Şa'ban-ı Veli Hazretlerinin omrunun son 8 yılını gecirdiği ve sadece ayak yoluna cıkmak uzere ayrıldığı Halvet Odası... Bir kişinin sadece secdeye yattığı mesafe kadar genişliğindedir...



Şeyh Şa'ban-ı Veli Hazretlerinin İc Gomleği...

Şeyh Şa’ban-ı Veli hakkında sınırsız efsane anlatılmaktadır. Anlatılan bu efsanelerden bazıları şunlardır ;
Kucuk yaşta anne ve babasını kaybeden Şeyh Şa’ban-ı Veli’yi hayırsever bir kadın yanına alarak evlat edinmiş onun eğitimiyle ilgilenmiştir. Mahalle mektebinden sonra İstanbul’a eğitime giden Şeyh Şa’ban-ı Veli burada iyi bir medrese eğitimi gorur. Buna rağmen buyuk bir arayış icindedir ve bu arayış sırasında bir gun ruyasında “Sılaya don, kurtuluş oradadır” diye bir ses duyar. Ertesi gun birkac molla ile yola cıkan Şeyh Şa’ban-ı Bolu’ya geldiklerinde ovgusunu cok duyduğu Hayrettin Tokadi’nin yanına gitmek ister. Gece Hayrettin Tokadi’nin dergahının yanında konaklarken, zikir sesleri işitirler. Diğer mollalar zikir yapılan yere gitmek isterler Şeyh Şa’ban-ı Veli zikirin zincir olduğunu bağlayıcı olduğunu, bağlanabileceğini soyler. Mollalar ısrar edince zikir yapılan yere giderler. Zikir bitince diğer mollalar dergahtan ayrılırken Şeyh Şaban ayrılmaz geceyi orada gecirir. Ertesi gun Hayrettin Tokadi’nin elini operek dergaha girer ve 12 yıl dergahta hem eğitim gorur hem hizmet eder. Şeyh Şa’ban-ı’nın Halveti tarikatın bir uyesi olması sonradan kendi kolunu oluşturmasının başlangıcı bu efsane ile anlatılır.

Şeyh Şa’ban-ın Kastamonu’ya gelişi de başka bir efsaneyle anlatılmaktadır. Şeyh Şa’ban-ı Hayrettin Tokadi Efendi’den icazet aldıktan sonra memleketi Kastamonu’ya doner. Memleketine gelince yaşlı bir cınar ağacının kovuğuna yerleşir. Kastamonu’da oturan İsa Dede Efendi bir turlu şehire gelmesini sağlayamaz. Yıllarca bu kovukta yaşadıktan sonra, ısrarlara dayanamayarak kovuktan cıkıp kente yonelir. Cınar da arkasından yurur. Bunun uzerine Şeyh Şa’ban-ı “Oldu mu ya oldu mu ya ? Ben bunca zaman surdurduğum manevi sefaya seni de ortak ettim. Yaşadığım guzellikleri seninle paylaştım. Sen de şimdi benim gizlerimi ele veriyorsun “ diye ağaca sitem eder. Ağac olduğu yerde kalır. Şeyh Şa’ban Seyit Sunnet Mescidine yerleşir. Başka bir efsaneye gore Hz.Hızır, Seyit Sunneti Efendiye vefatından 40 yıl sonra yerine oturacak bir evliyanın geleceğini mujdelemiştir. Kastamonu halkı cınar kovuğunda yaşayıp ibadetle vaktini geciren ve keramet ehli olduğu belli olan bu zatın mujdelenen evliya olduğunu anlamıştır.

Şeyh Şa’ban’ın oğrencilerinden olan Muhyiddin Efendi’nin anlattığı rivayet edilen bir efsaneye gore, Şeyh Şa’ban oğrencileriyle ders yaparken bir adam huzura gelir. “Efendim, yol uzerinde bir değirmenimiz vardı. Bir arkadaşımla değirmenin taşını değiştirecektik. Yeni taşı kaldırdık tam koyacakken derenin dibine yuvarlandı. Dereden tekrar cıkarıp yerine koymamız mumkun değildi. Cunku taş cok ağırdı. Ne yapacağımızı duşunup dururken, hatırımıza siz geldiniz ve – Yetiş ey Şaban-ı Veli Hazretleri, diye imdat istedik. O an bir el değirmenin taşını aşağıdan aldığı gibi getirip yerine koydu. İşte orada gorduğum el ile bu optuğum el aynı eldir” demiştir.

Şeyh Şaban’ın oğrencilerinden Mehmet Efendi’nin anlattığı rivayet edilen bir efsaneye gore, Horasan evliyalarından biri, 3 oğrencisine Anadolu’da Şeyh Şaban isimli bir evliyanın yaşadığını ve gidip ondan feyz almaları gerektiğini soyler. Yola cıkan dervişler Kastamonu’ya yaklaşırken, Şeyh Şa’ban-ı Veli kendi dervişlerini yanına cağırıp onlara bir ayna verir ve Horasan’dan gelen 3 dervişi yolda karşılamalarını ve aynayı onlara vermelerini soyler. Kastamonu’dan yola cıkan dervişler bir sure sonra, Horasan’dan gelen dervişler ile karşılaşırlar ve onlara Şeyh Şa’ban-ı Veli’nin hediyesi aynayı verirler. Aynayı her alan derviş aynaya baktığında Şeyh Şaban’ın tebessum ederek kendilerine baktığını gorur. Bunun uzerine Horasan’dan gelen dervişler biz goreceğimizi gorduk, anlayacağımızı anladık, Şeyh Şaban’ın teveccuhlerine kavuştuk diyerek, Kastamonu’ya gelmeden geri memleketlerine donerler.

Şeyh Şaban Veli’nin yanına bir gun bir fakir gelir. Cok fakir olduğunu, bir eşeğinin olduğunu onun da olduğunu soyler. Cocuklarının gecimini temin edecek hicbir şeyin kalmadığını, namerde muhtac olmak istemediğini soyler. Bunun uzerine Şeyh Şaban elini acarak Allah’tan bu fakirin dileğinin gercekleşip, gecimini temin edecek yolun bulunması icin dua eder. Duanın bitiminde dergahın kapısı acılır ve atın uzerinde bir adam yedeğinde bir katırla iceri girer. Şeyh Şaban’a yedeğinde katırı hediye etmek istediğini soyler. Şeyh Şaban’da fakire donerek, Allah olen eşeğin yerine daha iyisini hediye etti, bu katır senin der. Olayın ne olduğunu anlamayan adama fakirin durumu anlatılınca, adam aslında katırı yarın getireceğini, ama icinden bir sesin mutlaka bugun goturmesi gerektiğini soylediğini anlatır. Boylece fakir adam gecim kaynağı olacak bir katıra kavuşmuştur.

Kurekci Mustafa isimli birinin başından gectiği rivayet edilen bir efsanede, kurekci 1200 akce birine borclanmıştır. Ne kadar calışsa da kazancı bu borcu odemeye yetmemektedir. Bunun uzerine bir turbeye gidip burada dua edip borclarından kurtulmayı diler. Turbeden cıkışta aklına Şeyh Şaban’ı Veli’ye gitmek gelir. Dergaha gelir, Şeyh Şaban’ın huzuruna cıkar, Şeyh Şaban yalnızdır. Şeyh Şaban kurekciyi gorunce oturduğu minderin altını gostererek burada ki akceleri almasını soyler. Şaşıran kurekci minder altındaki akcelerden bir miktar alınca, Şeyh Şaban tamamını almasını soyler. Oradaki akcelerin tamamını alan kurekci, dua ederek huzurdan cıkar. Dışarı cıkıp akceleri saydığında tam borcu olan miktar kadar olduğunu gorur. Hemen borcunu oder ve o gunden sonrada hic borclanmaz.

Murat Halife adlı bir imam bir gun dergaha gelir. O sırada oğrencileri ile sohbette olan Şeyh Şaban’ın konuşmalarını dinler. Cok etkilenir. Bir an Şeyh Şaban’ın başının caminin kubbesi buyukluğunde gorur. Hemen yaklaşıp Şeyh Şaban’ın elini opmeye başlar ve dizinin dibine oturur. Oğrencilerden biri yanındakine, niye hocamızın elini durup durup opuyor acaba niye sorunca, diğer oğrenci gonul gozu acıldı da ondan. Ya hocamızın başının Arş-ı alaya değdiğini gorse zevkten mahvolurdu demiştir.

Anlatılan bir başka efsaneye gore Şeyh Şaban bir yıl kendine ait bir odada halvete girerek gunlerce dışarı cıkmamış. O sıralarda da Hac mevsimiymiş. Kastamonu’dan bir kişi Hac gorevini yerine getirmek icin Kabe’ye gitmiş, gorevini yerine getirip memleketine doneceği zaman hastalanmış. Uzun zaman hasta yatmış, bir turlu iyileşip de memleketine donememiş. Memleket hasretiyle yanıp tutuştuğu bir an, yanına biri gelerek hacının ağlama nedenini sormuş. Sıkıntıyı oğrenince, - Kabe’nin Hanifi mihrabının yanında beş vakit namaz kılıp kaybolan biri vardır. Oraya git ve onu bul. Bulunca da ellerine yapış derdini anlat. Kendini gizlerse de sen ısrarla derdine care olmasını iste- demiş. Hacı peki diyerek Hanefi mihrabının yanına gitmiş. Namaz kılarken dikkatle etrafını kontrol etmiş. Bir ara memleketinden tanıdığı Şeyh Şaban’ı gormuş, namazdan sonra yanına giderim diyerek, hem namazını kılmış hem de derdine derman olacak kişinin kim olduğunu anlamaya calışmış. Namaz bittikten sonra Şeyh Şaban’a baktığında onun kaybolduğunu gormuş. O zaman aradığı kişinin Şeyh Şaban olduğunu anlamış. Bir sonraki namazda, yine aynı yerde Şeyh Şaban’ı gorunce hemen yanına gidip derdini anlatmış care olması icin yalvarmış. Şeyh Şaban sırrının acığa cıkmasından korktuğunu dile getirince, hacı sır saklayacağına yemin etmiş. Şeyh Şaban namazdan sonra kimsenin bulunmadığı bir yerde goruşerek hacının gozlerini kapatmasını soylemiş. O zat gozlerini actığında kendisini Kastamonu’da evinin kapısından bulmuş.
__________________