[IMG]http://img378.**************/img378/2482/thumb1vu.jpg[/IMG]
Allah Adaleti Emreder
Gercek adaleti Allah Kuran'da, insanlar arasında hicbir ayrım yapmadan adaletle hukmetmek, insanların hakkını korumak, zulme asla rıza gostermemek, zalime karşı mazlumdan yana tavır almak, ihtiyac icinde olanlara yardım eli uzatmak olarak emretmektedir. Bu adalet, bir karar vermek gerektiğinde her iki tarafın da hakkını korumayı, olayları cok yonlu değerlendirmeyi, on yargısız duşunmeyi, tarafsızlığı, hakkaniyeti, durustluğu, hoşgoruyu, merhameti ve şefkati gerektirir. Bunlardan birinin eksikliğinde, ya da birinin ağır basmasında gercek adaleti uygulamak zorlaşır. Orneğin olayları itidalli değerlendiremeyen, heyecanına ve hislerine kapılan bir insan sağlıklı karar veremeyecek, bu duygularının etkisinde kalacaktır. Oysa adaletle hukmeden bir kişi tum kişisel duygu ve duşuncelerini bir tarafa bırakmayı, kendisinden yardım talep eden iki tarafa da hakkaniyetli davranmayı, her şart ve durumda doğrulardan yana olmayı, durustlukten ve doğruluktan asla taviz vermemeyi Kuran ahlakı olcusunde kendine yol edinmelidir. Kişi, oyle bir ahlaka sahip olmalıdır ki, kendi cıkarlarından once karşı tarafı duşunmeli, kendisine bir zarar gelecek olsa dahi, eğer hak karşı taraftan yanaysa, adil olabilmelidir.
"Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah icin, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şuphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır." (Maide Suresi, 8)ayetinde de bildirildiği gibi, Allah insanın tum yaptıklarını bilmektedir. Allah'tan korkup sakınan ve ahiret gununde hesaba cekileceğini bilen bir kişi Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak icin adaletle hukmeder. Bilir ki, Allah tum yapıp ettikleriyle, soylediği her sozle ve aklından gecen her duşunceyle onu ahiret gununde sorguya cekecek ve bunlarla eksiksiz bir şekilde karşılık gorecek…
İşte bu nedenle de, insanın Allah'ın rızasını kazanması, cehennem azabından kurtulması ve Allah'ın sonsuz nimetlerine kavuşabilmesi icin yapması gereken şey, Kuran ahlakını eksiksiz bir şekilde yaşamaktır. Bunun icin her insanın, bu ahlaka ulaşmak icin bireysel olarak caba sarf etmesi, tum bencil isteklerini ve kişisel menfaatlerini bir yana bırakıp, adaleti, merhameti, hoşgoruyu, şefkati ve barışı kendine yol edinmesi gerekir. Allah Kuran'da gercek adaleti ayrıntılı olarak tarif etmekte, her turlu anlaşmazlığın adaleti ayakta tutmakla cozuleceğini bildirmektedir. Adil yoneticilerden ve adil insanlardan oluşan bir toplumda her turlu anlaşmazlığın kolaylıkla cozuleceği acıktır. Kuran'da adaletin eksiksiz olarak tarifi yapılmış, iman edenlere karşılaşacakları olaylar karşısındaki tutumları ve adaletin nasıl uygulanacağı bildirilmiştir. Bu iman edenler icin cok buyuk bir kolaylık ve Allah'tan bir rahmettir. Bu nedenle de iman edenler hem Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak, hem de huzurlu, guvenli ve barış icinde bir hayat yaşayabilmek icin insanlar arasında eksiksiz bir şekilde adaleti uygulamakla sorumludur.
Adalet, dil, ırk, etnik koken gozetilmeden, tum insanlar arasında eşit olarak uygulanmalıdır.
Dunya uzerinde gelişen olayları incelediğimizde adaletin yer, zaman ve kişilere gore farklı şekilde uygulanabildiğine şahit oluruz. Orneğin bazı toplumlarda kişilerin tenlerinin rengi adaleti uygulayan kişilerin kararına etki eder. Beyaz ten rengi olan bir kişiyle siyah ten rengi olan kişiye aynı durumlarda, aynı kararla hukmedilmez. Bazı toplumlarda ırk cok buyuk bir onem taşımaktadır. Gectiğimiz yuzyılda Hitler'in Ari ırkı diğer ırklardan ustun gorup, milyonlarca insanı sırf ırkları nedeniyle yok etmek istemesi bunun bir orneğidir. Gunumuzde de ırkları, tenlerinin rengi nedeniyle zalimce ve adaletsiz muamelelerle karşılaşan insanlar vardır. ABD'de ve Guney Afrika'da yıllarca siyah ırka ikinci sınıf insan muamelesi yapılmış, cok sayıda Asya ve Afrika ulkesinde sırf ırk farklılıkları yuzunden cok şiddetli tartışmalar yaşanmıştır.
Oysa Kuran ayetlerinde farklı halkların ve kabilelerin yaratılmasının hikmetlerinden biri, insanların "birbirleriyle tanışmaları" olarak bildirilir. Hepsi de Allah'ın kulu olan farklı milletler veya kabileler, birbirleriyle tanışmalı, yani birbirlerinin farklı kulturlerini, dillerini, orflerini, yeteneklerini oğrenmelidir. Farklı ırk ve milletlerin bulunmasının bir amacı, catışma ve savaş değil, kulturel bir zenginliktir. Bu ceşitlilik Allah'ın yaratışındaki bir guzelliktir. Bir insanın daha uzun boylu, birinin kısa boylu olması, bir kişinin teninin beyaz diğerinin sarı renk olması bu kişiye herhangi bir ustunluk getirmediği gibi, bir eksiklik olarak da nitelendirilemez. Bunların her biri Allah'ın takdir etmesiyle ve cok buyuk hikmetlerle yaratılmıştır. Ancak bu farklılıkların Allah Katında hicbir onemi yoktur. İman eden bir insan tek ustunluğun takva ile, yani Allah korkusu ve Allah'a imandaki ustunlukle olduğunu cok iyi bilir. Allah, Hucurat Suresi'nde bu gerceği şu şekilde bildirir:Ey insanlar, gercekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız icin sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şuphesiz, Allah Katında sizin en ustun (k erim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şuphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Ayette de bildirildiği gibi Allah'ın emrettiği adalet anlayışı hicbir ayrım yapmadan her insana eşit, hoşgorulu ve barış icinde bir tavrı gerektirir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed de yaşadığı donem boyunca farklı ırktan halklara karşı buyuk bir adaletle davranmıştır. İnsanların ırkları nedeniyle farklı muamele gormesini her zaman şiddetle eleştirmiş, boyle bir ahlakı "cahiliye ahlakı" olarak tanımlamıştır.
Peygamberimiz (sav), kavmine, cahiliye toplumunda insanların sadece renkleri ya da ırkları farklı olduğu icin birbirlerine karşı duşmanca duygular besleyebildiklerini hatırlatmış ve Muslumanları Kuran'da cirkin gosterilen bu davranıştan sakınmaya davet etmiştir. Bundan 1400 yıl once Peygamberimiz Hz. Muhammed aracılığıyla insanlara bir rahmet olarak gonderilen Kuran'da, tum bu ilkel mantıklar ortadan kaldırılmış, tum insanların, rengi, ırkı, dili ne olursa olsun eşit olduğu bildirilmiştir. Peygamberimiz (sav) cahiliye inancında var olan, insanları ırka ve renge gore değerlendirme anlayışının basitliği uzerinde durmuş ve Veda Hutbesinde Arap kavmine hitaben şoyle soylemiştir:"Soylarla ovunulmez. Araplar, Arap olduklarından Acemlerden; Acemler de, Acem olduklarından Araplardan ustun sayılamazlar. Cunku Allah Katında en yuce olanınız, ona karşı gelmekten en fazla kacınanınız (en takvalınız)dır."
Peygamberimiz (sav) bu sozleriyle insanlara bir kez daha Hucurat Suresi, 13. ayette bildirilen, insanlar arasındaki ustunluğun sadece takvaya gore olabileceği gerceğini hatırlatmıştır. İslam, Peygamber Efendimizin de bildirdiği gibi bu ilkel bakış acılarını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Islam ahlakının yaşandığı bir ortamda, bir insan ne Yahudi, ne zenci, ne de Kızılderili olduğu icin suclanamaz, farklı bir muameleye maruz kalamaz, mağdur edilemez. Bu, Allah'ın takdiridir ve Allah her insanı en guzel şekliyle yaratmış, en guzel sureti vermiştir. İnsanlara duşen her zaman ve herkese karşı adil, saygılı, hoşgorulu, merhametli, barışcıl ve sevgi dolu olmaktır.
Bunun yanı sıra kişinin fakir ya da zengin olması da muminin adaletle hukmetmesini engellemez, kararlarını etkilemez. Bir insanın sadece maddi guc sahibi olduğu icin diğer insanlara haksızlık yapması, zulmetmesi ve bundan da hicbir karşılık gormeden kurtulması cok buyuk bir haksızlıktır. Oysa gunumuzde bazı dunya devletlerine baktığımızda, zenginleri kollayan, fakirlere ise ikinci sınıf insan muamelesi yapan bir anlayışın hakim olduğu gorulmektedir. Buna gore bazı zenginler adaletten daha fazla faydalanmakta, fakirlerden ustun tutulmayı kendilerinde bir hak gibi gormektedirler. Dahası, adalet mekanizmalarını kendi menfaatleri icin yonlendirmeye calışmaktadırlar. Bu anlayış dinin yaşanmadığı toplumlarda cok buyuk adaletsizliklere neden olmakta, insanların bir bolumu cok buyuk bir sefaletle mucadele ederken, diğerleri zenginliklerinin verdiği ayrıcalıkları kullanmaktadır.
Ancak tum bu olumsuzluklara rağmen adaletin hakim olması, insanlar arasında toplumsal barışın sağlandığı bir hayatın hakim kılınması mumkundur. Bu, Kuran ahlakının hakim kılınmasıyla ve insanların Kuran ahlakından taviz vermemeleriyle olabilir. Cunku Allah bir ayetinde şu şekilde emreder:… Allah icin şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; cunku Allah onlara daha yakındır. Oyleyse adaletten donup heva (tutkuları)nıza uymayın… (Nisa Suresi, 135)
Allah'ın bu emri uyarınca Allah'tan korkan mumin, karşısındaki kişi fakir de olsa zengin de olsa, her ne şart olursa olsun, mutlaka adaletle hukmeder, o kişinin maddi durumu nedeniyle farklı bir tutum icine girmez. Cunku zenginlik ya da fakirliğin Allah'ın insanları denemek icin yarattığı gecici dunya şartları olduğunu bilir. İnsan olduğu zaman dunyadaki malının ve mulkunun hicbir değeri kalmayacak, sadece takvasıyla karşılık bulacaktır. Allah'ın hoşnut olacağını bildirdiği tavır ise hakkaniyettir, adalettir, durustluk ve doğruluktur. Bu guzel ahlakın karşılığı ise sonsuz ahiret mukafatlarıdır.
Harun Yahya'nın Kuran'da Adalet ve Hoşgoru Kitabından Alıntıdır.
Rabbim cumlemize adaletle,hoşgoru ve barış icerisinde amel etmeyi ve yaşamayı nasip etsin,inşallah...
__________________
Kuran'da Adalet ve Hoşgoru
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kuran'da Adalet ve Hoşgoru