(Peygamberimiz’in mucizeleri ve buyuk ozellikleri: 1/7-10
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Buyuk Ozellikleri, Uysal Kitabevi: 1/7-10.)
Peygamberimizin Ozelliklerinden; Gece Namazının, Vitir Namazının, Sabah Namazının Sunneti Dediğimiz İki Rekatın, Kuşluk Namazının, Misvak Kullanmanın Ve Kurban Kesmenin Kendisine Vacib Olması
Yuce Allah, KitĂ‚b-ı Kerim'indeki bir Ă‚yette şoyle buyurmaktadır: "Gecenin bir kısmında, sana mahsûs bir nafile namaz kılmak uzere uyan, belki boylece Rabb'in seni, ovulmuş bir makama ulaştırır!" (1)
îşte bu Ă‚yetle ilgili olarak TaberĂ‚nî Ebû UmĂ‚me'nin de şoyle dedi*ğini rivayet etmektedir: "Bu gece namazı, Peygamber (s.a.v.) icin bir nafile, sizler icin de bir fazilet idi."
Yine TaberĂ‚nî ve Beyhakî, Aişe'den şoyle rivayet ederler; "Peygam*ber (s.a.v.): "Uc şey vardır ki, bunlar benim icin farz, sizin uzerinize ise sunnettir: Vitir namazı, misvak kullanmak ve gece namazı" buyurdu.
Ebû DĂ‚vud, îbni Huzeyme, îbni HibbĂ‚n, HĂ‚kim ve Beyhakt'nin Abdullah bin Hamala el-Gasîl'den olan rivayetleri de şoyledir: Pey*gamber (s.a.v.), onceleri her namaz icin yeni bir abdest alırdı. Emir boyleydi. Abdesti olsun olmasın, her namaz icin mutlaka abdest almakla mukellefti. Bu kendisine zor gelmişti. Bunun yerine, misvakla emro-lundu. O da, abdesti varsa, abdest almaz, fakat mutlaka dişlerini mis*vaklardı. Ancak abdesti bozulduğu zaman abdest alırdı.
(1) Isra suresi, 79
Resulullah'ın Doğum Gecesi Vukua Gelen Bazı Fevkalade Alamet Ve Ozellikler
Beyhakî ve Ebû Nuaym Hassan bin SĂ‚bit'ten rivayet eder. O demiş ki: "Ben, henuz yedi-sekiz yaşlarında bir cocuk idim. Gorup duyduklarımı ise anlıyabiliyordum... îşte bu sırada bir yahûdî Medine'deki evi uzerinden şoyle bağırmakta idi: "Ey yahudiler, toplanınız! Buraya geliniz!..." Yahudiler de toplandılar ve dediler ki: 'Yazık sana! Bizi neden topluyorsun?" O onlara hitaben dedi ki: "Ahmed bu gece dunyĂ‚ya geldi, yine bu gece onun yıldızı da doğdu!..."
Beyhakî, Taberanî, Ebû Nuaym ve îbn-i AsĂ‚kîr, Osman bin Ebu'l-As'dan şoyle rivayet ederler: "Bana, ResûlullĂ‚h'ıri anası Amine'nin ResûlullĂ‚h'ı doğurduğu gece, onun yanında bulunan anam anlattı. Şoyle ki: "O gece ben, evde nurdan başka bir şey goremiyordum... Başımı yukarıya kaldırdığım zaman yıldızları da o kadar yakın hissediyordum ki, sanki uzerime duşecek gibiydiler. Amine doğumunu yaptığı zaman, evin ici tamamen nura boyandı. Ev ve evdeki her şey, nurdan ibaret oluverdi."
(...Doğdu ol saatte ol sultĂ‚nu dîn!
Nura gark oldu semĂ‚vĂ‚t u zemîn!)
Ahmed, BezzĂ‚r, Taberanî, HĂ‚kim, Beyhakî ve Ebû Nuaym IrbĂ‚z bin Suriye'den rivayet ederler. Onun nakline gore ResûlullĂ‚h buyur*muştur ki: "Ben, Allah'ın kuluyum ve Peygamberlerin sonuncusuyum! Ben size haber veriyorum: Ben, IbrĂ‚hîm (a.s.)'ın duası, IsĂ‚ (a.s.)'m mujdesi, anamın da ru'yĂ‚sıyım! ki anam benimle ilgili ru'yĂ‚sım gormuş*tu... Diğer peygamberlerin anaları da ilgili ru'yĂ‚larım gormuşlerdir. Allah Resûlu'nun anası, doğumunu yaptığı zaman da gormuştu ki, her taraf nura boyanmış ve tĂ‚ Şam'daki koşkleri aydınlatmıştık."
(Yine aynı kaynakların ve ibn-i Sa'd'ın, Ebu UmĂ‚me'den naklettikleri bir rivayet de bu mealdedir.)
Sahihtir kaydiyle HĂ‚kim ve Beyhakî HĂ‚lid bin Ma'dĂ‚n'dan şoyle rivayet ederler: "Resûlullah'm ashabı sormuşlar: "Ey Allah'ın Resulu, bize kendinizden haber verir misiniz?" demişler. O da cevaben buyurmuşlar ki: "Babam İbrahim'in duası, İsa'nın mujdesi, anamın mujdeli ru'yĂ‚sı... O bana hamile kaldığı zaman, Şam'daki koşkleri aydınlatacak kadar buyuk bir nurun kendisinden cıktığını gormuştu..."
Acıklama: Rivayet metninde gecen: "O bana hĂ‚mile kaldığı zaman" sozu, Amine'nin o zaman gorduğu ru'yĂ‚yı anlatır. Doğum yaptığı gece ise, Amine "buyuk bir nuru..." uyanık bir halde ve gozleriyle gormuştur. Nitekim İbn-i İshĂ‚k'ın ilgili rivayeti de acıkca bunu ifĂ‚de etmektedir. (Suyûtî

İbn-i Sa'd ve İbn-i AsĂ‚kîr ayrıca İbn-i AbbĂ‚s'm şoyle dediğini rivayet ederler: Amine demiştir ki: "Ben O'na hĂ‚mile kaldığım zaman, tĂ‚ doğumumu yapıncaya kadar bir ağırlık duymadım... Doğumumu yapıp benden ayrıldığı zaman ise, O'nunJa birlikte dunyĂ‚nın doğusunu ve batısını kaplayan buyuk bir nurun da ayrıldığını gordum... O doğduğu zaman, yere iki eli uzerine duşmuş ve yerden bir tutam toprak. almıştı ve tam bu sırada başını da semĂ‚ya kaldırmıştı..."
(Kaynaklarımızın Ebu'l-AcfĂ‚, Ummu Seleme ve Bûreyde'den naklettikleri rivayetleri de bundan onceki rivayete yakın manĂ‚da haberler ıhîsvĂ‚ etmektedir.) (Suyûtî

Peygamberimizin, Ashabı İle İstişarede Bulunmasının Kendisine Vacib Kılınması
Peygamberimizin uzerine vĂ‚cib kılınan Ozelliklerden biri de, O'nun ashabı ile istişarelerde bulunmasıdır. Nitekim Yuce Allah bir Ă‚yetinde şoyle buyurmaktadır: "...Ve yapacağın işler hakkında da on*larla istişarelerde bulun..." [6]
îbni Adiyy ve Beyhaki'nin konuyla ilgili îbni Abbas'tan naklettik*leri hadîs şoyledir; Bu Ă‚yet-i celîle nazil olduğu zaman, Peygamber (s.a.v.) şoyle buyurdular:
"Aslında Allah ve resulu, istişarede bulunmaktan ganîdirler! Fa*kat yuce Allah bunu, bize emretmekle; ummetim icin bir rahmetin te*cellîsine vesîle kılmıştır."
HĂ‚kim Tirmizî'de Aişe'den şoyle nakletmiştir: Bir defasında Pey*gamber (s.a.v.) şoyle buyurdu: "Allah bana, farzların aynen edĂ‚ edilip yerine getirilmesini emrettiği gibi, insanlarla istişarede bulunup onları guzelce idare etmemi de emretmiştir."
îbni Ebû Hatim de bu konuda Ebû Hureyre'den şu rivayette bulu*nur: "Ben, Resûlullah'm (s.a.v.) ashabı ile istişare ettiği kadar, bir baş-' kasının istişareye onem verdiğini hic gormedim!"
HĂ‚kim Ali'den rivayetle Peygamberimiz'in şoyle dediğini nakleder: "Eğer ben, istişare etmeksizin yerime gececek olan halîfeyi tĂ‚yin edecek olsaydım, hic şuphesiz Ummu Abd'in oğlunu (Abdullah tbni Mes'ûd'u) tĂ‚yin ederdim!"
Ahmed, AbdurrahmĂ‚n bin Ganem'den rivayet eder: O şoyle de*miştir: Peygamber (s.a.v.), Ebû Bekir ve Omer'e hitaben şoyle buyurdu: "Eğer siz ikiniz bir iş uzerine ittifak ederseniz, ben size muhalefet et*mem!"
HĂ‚kim, HubĂ‚b bin Munzir'den şoyle nakleder; "Ben, Peygamber'e (s.a.v.) iki hususu işaret ettim (tavsiyede bulundum.) O da bu her iki hususu kabul buyurdu. Birincisi: Bedir'e kendisiyle beraber ben de cık*mıştım. Askerini suyun beri tarafına yerleştirdiği zaman, ben kendisine yaklaşıp: "Ey Allah'ın Resulu, siz askeri buraya Allah'tan aldığınız bir vahye dayanarak mı, yoksa kendi duşunce ve tedbîriniz olarak mı yer*leştirdiniz?" dedim... O da bana: "Kendi duşuncem olarak yĂ‚ HubĂ‚b!" diyerek cevap verdi. Ben de bunun uzerine dedim ki: "Ey Allah'ın Resulu, doğru olanı; askerini suyun obur tarafına yerleştirip suyu ar*kamıza almamızdır. Bu suretle suyun bulunduğu yeri, kendi kontrolu*muzde tutmuş oluruz." Peygamberimiz, benim bu tavsiyemi derhal kabul buyurdu.
ikincisi: Cebrail gelip O'na sormuş: "Ey Allah'ın Resulu, siz, dunyĂ‚da ashabınızla birlikte olmayı ve kalmayı mı tercîh edersiniz, yoksa Rabbiniz'e donup O'nun size va'd buyuduğu Naîm cennetinde bu*lunmayı mı?" O, bu hususu ashabı ile istişarede bulundu. AshĂ‚b da: "Ey Allah'ın Resulu, şuphesiz bizler seninle beraber olmayı severiz. Bize ilĂ‚hî vahiy olarak verdiğiniz haberleri vermeye devam eder, duşmanla*rımızın eksik taraflarından bizleri haberdĂ‚r kılar, aynı zamanda Al*lah'ın bize yardımcı olması icin hakkımızda duacı olursunuz" dediler. Bu sırada Resûlullah bana hitaben: "Sen ne diye konuşmuyorsun, yĂ‚ HubĂ‚b?" buyurdu. Ben de dedim ki: "Ey Allah'ın Resulu, sen, Rabbinin senin icin sectiği hangisi ise, onu sec." Resûlullah, benim bu tavsiyemi de kabul buyurdu."
îbni Sa'd da Yahya bin Saîd'den şoyle rivayette bulunur: Bedir Gunu Peygamber (s.a.v.) insanlarla istişarede buludu. Bu sırada HubĂ‚b bin Munzir ayağa kalkıp dedi ki: "Biz, savaş bakımından tecrubeli kim*seleriz. Buradaki irili ufaklı kuyulan kapatıp kaybetmeliyiz. Buyuk ku*yuyu bırakıp başında nobet tutmalı ve bu kuyunun ileri tarafında da duşmanı karşılamalıyız... En uygunu, boyle yapmaktır." (Peygamberi*miz de onun bu tavsiyesini kabul etmiştir.)
Sonra peygamberimiz, ashabı ile Kurayza Gununde de istişarede bulundu. Yine Hubab bin Munzir ayağa kalkıp: "Evlerin On tarafında mevzilenmeli ve oradakilerden duşmana gidecek olan haberi de kesmiş olmalıyız." Resûlullah (s.a.v.), onun bu fikrini de kabul buyurmuştur.
HĂ‚kim, Abdu'l-Hamid bin Ebû Abs tarikiyle onun buyuk dedesin*den bir haber nakleder. Buna gore Resûlullah Efendimiz şoyle buyur*muştur: "KĂ‚'b bin Eşrefin, kim benim icin hakkından gelecek? Cunku o Allah ve Resulune cok ezĂ‚ verdi!" Muhammed bin Mesleme, bunun uze*rine sordu: "Ey Allah'ın Resulu, onu oldurmemi ister misin?" Peygam*berimiz de: "Madem bu hususta Sa'd bin MuĂ‚z'a git de onunla istişarede bulun!" buyurdu. O da gidip onunla istişare etti... Sa'd bin MuĂ‚z da, durumu değerlendirip: "Haydi, Allah'ın lutfedeceği bereket ve başarı u-zerine, yuru ve vazifeni yerine getir!" dedi. (O da, SilkĂ‚n bin SelĂ‚me, AbbĂ‚d bin Bişr ve Haris bin Evs gibi arkadaşlarını alarak gitti ve Al*lah'ın duşmanının hakkından geldiler.)
îmĂ‚m-ı MĂ‚verdî der ki: "Peygamberimiz'in hangi hususlarda ashabı ile istişare etmekle me'mûr bulunduğunda, Ă‚limlerimizin ihtilĂ‚fı olmuştur. BĂ‚zıları: "Bu, sĂ‚dece harb ve duşmanlarıyla ilgili hususlarda idi" demiştir. BĂ‚zıları ise: "Gerek harb ve dunyĂ‚ işlerinde, gerekse dîn işlerinde olsun, ashabı ile istişarede bulunmuştur" demiştir. BĂ‚zıları ise: "Dîn işlerinde olan istişaresi; onları ilahî ahkĂ‚mın sebeb ve hikmetleri uzerinde uyarıp yetiştirmek, ictihĂ‚d yollarını onlara oğretip onları muctehid mertebesine ulaştırmak icin idi" demişlerdir
Peygamberimize Zekat Ve Sadakaların Haram Kılınması
Evet, Peygamber'in (s.a.v.) ozelliklerinden biri de, O'na ve O'nun ev halkına, kendisinin ve ailesinin kolelerine, Ă‚zadlılarma, zekĂ‚d ve sadaka almanın haram kılınmış olmasıdır. Bu hususta Muslim, Muttalib bin Rabia'dan rivayetle, Peygamber'in (s.a.v.) şoyle buyurduğunu bil*dirmektedir:
"Bu, sadakalar, insanların mallarının kirleridir. Muhammed'e ve O'nun Ă‚line helĂ‚l değildir!"
îbni Sa'd'ın Ebû Hureyre, Aişe ve Abdullah bin Busr'den naklettiği rivayete gore, "Peygamber Efendimiz hediyeyi kabul eder, sadakayı kabul etmezdi."
(Yine îbni Sa'd, Hasan'dan rivayetle, Peygamber'in (s.a.v.) şoyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yuce Allah, bana ve benim ev halkıma sadakayı haram kılmıştır!")
îmam-ı Ahmed de Ebû Hureyre'nin şoyle soylediğini nakleder: "Peygamber (s.a.v.), dışarıdan yemek getirildiği zaman, onun hediye olup olmadığım sorardı. Eğer hediye olduğu soylenirse, o yemekten yerdi. Eğer, sadaka olduğu soylenecek olursa, ondan yemezdi."
TaberĂ‚ni'nin îbni Abbas'tan olan rivayeti de şoyledir: "Peygamber (s.a.v.), Erkam el-Zuhri'yi, zekat toplamak uzere gorevlendirdi. O da yanında Peygamberimiz'in Ă‚zadlısı Ebû RĂ‚fî'i goturmek istedi. Ebû Rafı' ise Peygamberimiz'e sormaya gitti. Peygamberimiz kendisine dedi ki: "Ey Ebû Rafı', sadaka (zekĂ‚t), Muhammed'e ve O'nun Ă‚line haramdır!"
(Bunu, Ahmed ve Ebû DĂ‚vûd da rivayet etmiştir. Ancak Ebû Davud'un rivayetinde: "Gercekten sadaka bize helal değildir ve bir top*luluk ve ailenin, Ă‚zadlısı da; onlardan sayılır" denilmiştir.)
Muslim ve îbni Sa'd Muttalib bin Rabia'dan şoyle rivayet eder: Ben ve Fadl bin Abbas Hz. Peygamber'e gidip muracat ettik ve dedik ki: "Ey Allah'ın Resulu, biz sana, bize zekat toplama hususunda emir ve yetki vermeni istemek icin geldik." Peygamber Efendimiz, biraz sukut etti, sonra başını yukarı kaldırdı. Biz ise kendisiyle konuşmak istiyorduk. Zeynep validemiz de bize işaretle, O'nu konuşturmamamız hakkında perdesi arkasından tenbihte bulunuyordu. Biz de bekledik. Sonra Peygamberimiz bize donerek buyurdu ki: "Sadakalar, Muhammed'e, O'nun Ă‚line helal değildir! Bunlar, insanların mallarının kiridir."
Alimlerimiz bu konuda demişlerdir ki: "Zekat ve sadakalar, insanların mallarının kirleri olduğu icindir ki, Peygamber Efendimiz'in yuksek makamları bundan korunmuştur. Peygamberimiz sebebiyle o'nun ev halkı da bundan korunmuştur. Sonra sadakalar, verilecek kimselere acınarak verilir ve alan kişi icin bunda, ne de olsa bir zul vardır. 'Bu sebeble Peygamberimiz ve o'nun yakınları, alan icin zul bulunan sadakadan korunmuş, bunun aksine alan icin izzet, veren icin zul bulunan ganimet malları kendilerine helal kılınmıştır."
Alimlerimiz, diğer peygamberlerin durumlarının da boyle olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları ki Hasan-ı Basri de onların arasında bulunmaktadır, birinci kavli secmişlerdir. Yani sadaka ve zekatın diğer peygamberlere de haram olduğunu soylemişlerdir. Bazıları ise ki Sufyan bin Uyeyne de bunlar arasında bulunmaktadır, ikinci kavli secip: "Bu, Peygamberimiz'in bir Ozelliğidir. Yani o'na mahsustur, onceki peygamberlere zekat ve sadakalar haram değildi" goruşunu ileri surmuşlerdir.
Sonra Peygamberimiz'e haram oluşu bakımından, zekat ve nafile sadakalar aynıdır. Fakat ev halkı hususunda, nafile sadakaların da haram olup olmadığı konusunda, mezhebimiz Ă‚limlerince (Şafiî

Peygamberimiz Beşikte İken Gokteki Kamerin Kendisiyle Konuşması Ve Onu Avutması
Beyhakî ve el-Mieteyn adlı eserinde SĂ‚bûnî, Hatîb ve îbn-i AsĂ‚kir tĂ‚rihlerinde, AbbĂ‚s bin Abdîl-Muttalib'ten şoyle rivayet ederler: O demiştir ki: "Ben, ey Allah'ın Resulu, benim muslumanlığı kabul edişimin sebebi, senin peygamberliğine dĂ‚ir bir alĂ‚met gormuş olmamdır. Şoyleki, senin beşikte iken ayla konuştuğunu ve parmağınla ay'a işaret ettiğini, nereye işaret edersen, ay'ın o tarafa meylettiğini gordum..." Bunun uzerine Peygamberimiz ona demiştir ki: "Ben o-zaman, yĂ‚ni beşikte iken ayla konuşur, ay da benimle konuşurdu... Beni ağlamamam icin avuturdu... Ve ben, onun arş altında secdeye vardığı zaman cıkardığı sesi duyardım..."
(bir sure sultanımızın vasıflarını yazıcam)
HĂ‚tem-i Nubuvvet Hakkındadır
Buhari ve Muslim, SĂ‚ib bin Zeyd'den rivayet ederler. O şoyle demiştir: "Ben, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in tam arkasına dikilip O'nun iki omzu arasındaki Nubuvvet Muhru denilen kısma dikkatle baktım; gorduğum, keklik yumurtası buyukluğunde idi."
Muslim ve Beyhakî'nin CĂ‚bir bin Semura'dan rivayeti ise şoyledir: "Ben ResûlullĂ‚h Efendimiz'in iki omzu arasındaki nubuvvet muhrunu, tıpkı bir guvercin yumurtası şeklinde gordum. Rengi de, kendi cesediniri rengine yakındı." imĂ‚m Tirmizî ise bunu: "Guvercin yumurtası buyukluğunde ve kırmızımtırak bir bez idi" ifadesiyle vermiştir."
Muslim, Abdullah bin Cercls'in şoyle dediğini rivayet eder: "Ben, Peygamberimizin iki omzu arasındaki nubuvvet muhrune baktığım zaman onu; sol omuz kemiğinin cıkıntısı yanında ve uzerinde siyahımsı benler bulunan bir yumru hĂ‚linde gordum."
îmam Ahmed ve Beyhakî de Kurre'nin şoyle dediğini nakleder: "Ben dedim ki: "Ey Allah'ın Resulu, omzunuzdaki muhru bana gosterir misiniz?" Peygamberimiz buyurdu ki: "Elini uzat!" Elimi uzattım baktım, omzu ucunda, yumurta buyukluğunde bir şeydi."
Yine İmam Ahmed, Beyhakî ve îbn-i Sa'd, ceşitli tarikler ile Ebû Ramse'den şoyle rivayet ederler: "Ben babamla birlikte Peygamberimiz'e gitmiştim. O'nun iki omzu arasındaki muhre baktığımda onu, (guvercin yumurtası buyukluğunde) bir ur şeklinde gordum."
İmam-ı BuhĂ‚rî'nin Tarih'inde, BeyhakVnin Sunen'inde Ebû Saîd'den rivayetlerine gore, o şoyle demiştir: "Peygamber Efendimiz'in iki omuzları arasındaki muhur, bir et cıkıntısı idi" Tirmizi de: "Arkasında, yumru hĂ‚linde bir et parcası idi" şeklinde rivayet eder.
Yukarıda gecen bir bahiste gorulduğu vechile ve Beyhakî'nin rivayeti ile, SelmĂ‚n-ı FĂ‚risî de bu hususta şunları soylemektedir: "Ben Peygamber'e (s.a.v.) gittiğim zaman, ridĂ‚sını omuzundan biraz sarkıtıp: "Ey SelmĂ‚n, sana soylenen muhru gormek istersen bak!" buyurdular. Baktığımda, iki omuzu arasında, guvercin yumurtası buyukluğundeki muhru gordum."
Ahmed, Tirmizî ve sahihtir kaydiyle HĂ‚kim, Ebû Ya'lĂ‚ ve TaberĂ‚nî Ulba bin Ahmed'den o da Ebû Zeyd'den şoyle rivayet ederler: "ResûlullĂ‚h Efendimiz bana dediler ki: "Ey Ebû Zeyd, bana yaklaş ve elinle arkamı meshet!" Yaklaştım ve elimle arkasını meshedip parmaklarımı muhur uzerine koydum."-Yanındakiler Ebû Zeyd'e: "Muhur nedir?" diye sordular. O da: "Omuzundaki toplu olarak bitmiş olan kıllardır" cevabını verdi."
Taberanı ile îbn-i AsĂ‚kîr ise Ebû Zeyd bin Ahtab'dan şoyle rivayet ediyor: "Ben Peygamber Efendimizin iki omzu arasındaki muhru; kan alma şişesinin vurulduğu yer kadar buyuklukte, bir et cıkıntısı olduğunu gordum."
îbn-i AsĂ‚kîr ve TĂ‚rih-i Nisabur adlı eserinde HĂ‚kim, îbn-i Omer'den şoyle rivayet ederler: HĂ‚tem-i Nubuvvet, Peygamber (a.s.)'ın arkasında fmdık buyukluğunde bir et parcası olup uzerinde "Muhammedun ResûlullĂ‚h" yazısını andırır bir şekil vardı."
Ebû Nuaym ise, Selman'dan şoyle rivayet etmektedir: "Bu nubuvvet muhrunun bĂ‚tınında: "Allah birdir, O'nun ortağı yoktur, Muhammed ise Allah'ın Resuludur!1" diye yazılı idi. Zahirinde ise "Nereye isterse oraya teveccuh et! Bil ki sen, mansûr ve muzaffersin!" diye yazılıdır[2]
Taberanı ve Ebû Nuaym El-Ma'rife adlı eserinde AbbĂ‚d bin Omer'den şoyle rivayet ederler: "O'nun iki omzu arasındaki nubuvvet muhru, kucuk bir oğlağın diz kapağındaki muhur gibiydi ve ResûlullĂ‚h bu muhrun gorulmesinden pek hoşlanmazdı."
İbnu Ebî Hayseme tarihe dĂ‚ir yazdığı eserinde, Hz. Aişe'den naklen der ki: "Nubuvvet muhru, siyah bir ben idi, biraz sarıyı andırıyordu... Benin etrafında, at yelesi gibi sık kıllar vardı..."
İZAH: Alimlerimiz dediler ki; Peygamber Efendimiz'in iki omuzu arasında bulunduğu rivayet edilen nubuvvet muhru hakkındaki sozler; birbiriyle farklı bulunmaktadır. Fakat aslında bu, muhim bir ihtilaf sayılmamalıdır. Zira bu rĂ‚vîlerden her biri, bir benzetme yoluyla rivayet etmekte ve rivayetleri arasında onemli bir fark bulunmaktadır. RĂ‚vîlerden biri: "Bir keklik yumurtası buyukluğunde idi" derken biri: "Guvercin yumurtası kadardı" demekte; bir diğeri de: "Bir keci yavrusunun dizindeki muhur kadardı" demektedir. Biri: "Bir et yumrusu idi" derken, biri: "Bir et cıkıntısı idi" demekte; biri "Siyah bir bendi" derken bir diğeri: "Şişenin kan almak icin vurulduğu yerde bıraktığı iz gibiydi." demektedir. YĂ‚ni, bunların hepsi birbirine yakın şeylerdir. Ve gercekten o, bir et parcasından ibaret idi. îşte, Ă‚limlerimiz boyle izah etmektedirler. Bunlar arasından îmam-ı Kurtubî ise şoyle demektedir: "Sabit ve sahih olan hadisler delĂ‚let eder ki, ResûlullĂ‚h Efendimiz'in iki omuzu arasındaki muhur; sol omuz yanında kırmızımtırak renkte ve cıkıntı halinde bir şey idi. Kuculup azaldığı zaman guvercin yumurtası şeklinde oluyor, buyuyup şiştiği zaman da yumruk kadar oluyordu... (ResûlullĂ‚h'm vefatı zamanında ise, şişkinlik kaybolmuştu...)
Suheylî de demiştir ki: "Nubuvvet muhru, sol omuz kemiğinin cıkıntısı yanında idi. Cunku peygamber (a.s.) şeytanın vesvesesinden masum bulunuyordu. Muhrun bulunduğu yer de; kalbin karşısında olup şeytanın vesvese vermesine engeldi..." Alimler, "ResûlullĂ‚h'in iki omuzu arasındaki muhrun doğuştan mı, yoksa doğduktan sonra mı vurulduğu uzerinde ihtilaf ettiler. İkinci şıkkı tercih edenler, yukarıda gecen ve O'nun sut emmesi ile ilgili bulunan ŞeddĂ‚d bin Evs hadisini, delil tutarlar. Az once işaret ettiğimiz gibi, bu muhur, ResûlullĂ‚h'm vefatın*dan sonra da kaybolmuştu... Bunu, ayrıca O'nun vefatı bolumunde anlatacağız... Bu konuda, HĂ‚kim'in Mustedrek'inde, Vehb bin Munebbih'ten şu rivayeti vardır:
"CenĂ‚b-ı Hakk'ın gonderdiği butun peygamberlerin sağ elleri icinde bir peygamberlik nişanı vardı. Ancak, bizim peygamberimiz mustesna. Zira O'nun peygamberlik nişanı, iki omuzu arasında idi
Sevgili Peygamberimizin Mubarek Gozleri İle İlgili Ozellik Ve Mucizeler
Yuce Allah Kur'Ă‚n'da buyuruyor ki: "Muhammed'in gozu şaşmadı ve sının aşmadı." (Necm, 17).
îbn-i Adiyy, Beyhakî ve îbn-i AsĂ‚kir Aişe'den şoyle rivayet ederler: O demiştir ki: "Peygamber Efendimiz, ışıkta gorduğu gibi karanlıkta da gorur idi."
Beyhakî'nin rivayetine gore, bu hususu îbn-i Abbas şoyle ifade etmiştir: "ResûlullĂ‚h Efendimiz, gunduzleyin ışıkta gorduğu gibi, geceleyin karanlıkta da gorurdu."
Buharı ve Muslim, Ebû Hureyre'den ittifakla şoyle rivayet ederler: O demiştir ki: "Bir defasında ResûlullĂ‚h Efendimiz bizlere hitaben: "Siz benim yalnız on tarafı mı gorduğumu sanıyorsunuz? Vallahi sizin rukûnuz da, secdeleriniz de bana gizli değildir! Ben sizi arkamdan da gormekteyim" buyurdular.
Muslim ise Enes'ten şoyle rivayet eder: "ResûlullĂ‚h Efendimiz buyurdular ki: Ey insanlar! Ben sizin imĂ‚mınızım. Rukû ve secdelerinizi benden once yapmayınız. Cunku ben sizi, hem onumden, hem de arkamdan gormekteyim."
AbdurrĂ‚zzĂ‚k, HĂ‚kim ve Ebu Nuaym da Ebu Hureyre'den şoyle rivayet ederler: "Peygamberimiz buyurdu: Ben on tarafımı da, arka tarafımı da gorurum." Yine Ebu Nuaym Ebu Saîd el-Hudrî'den şoyle nakleder. O demiştir İd: "Bir defasında Peygamberimiz, "Ben arkamdan da gorurum!" buyurdular.
El-Humeydî Musned'inde, îbn-i Munzir Tefsîr'inde ve Beyhakî, MucĂ‚hîd'den naklen demiştir ki: "Peygamberimiz (s.a.v.), onunden rahatlıkla gorduğu gibi, arkasından ve saflar arasından da rahatlıkla gorurdu." Mucahid bu acıklamayı, aşağıdaki Ă‚yet-i celile dolayısiyle yapmıştır. Şoyleki: "O ki, gece namaza kalktığın zaman seni goruyor. Secde edenler arasında senin dolaşmanı da goruyor."
Alimlerimiz diyorlar ki: Bu Onden de, arkadan da gormek işi; hakîki bir idraktir ve mucize kabilinden olup Peygamberimiz'e mahsustur; O'na ait buyuk ozelliklerden biridir. Sonra bu gorme işinin, O'nun iki gozuyle olması da caizdir. Ve gorulen şeyin karşısında bulunma şartı olmaksızın, yĂ‚ni hĂ‚rika'1-Ă‚de bir şekilde gormesi gercekleşmektedir. Ehl-i sunnet'e gore, gorulen şeyle karşı karşıya bulunmak şart değildir. Hak olan da budur. Nitekim Ă‚hirette Allah'ı gormek de haktır. Fakat bunda da karşı karşıya bulunmak şart değildir
Peygamberimizin Mubarek Ağzı, Tukruğu Ve Dişleri
VĂ‚il bin Hucr'dan Ahmed, İbn-i MĂ‚ce, Beyhakı ve Ebû Nuaym rivayet ediyor. O demiş ki: "Peygamberimiz bir kuyunun başında iken kendilerine bir kova su verildi, ondan icti, sonra kalanını kuyuya doktu. Derhal bu kuyudan etrafa misk gibi bir guzel koku yayıldı." Ebû Nuaym'ın rivayetine gore Enes diyor ki: "Peygamberimiz'in evinde bir kuyu vardı Medine'de suyu ondan daha tatlı olan bir kuyu yok idi,"
Beyhakı ve Ebû Nuaym Peygamberimiz'in azadlısı Ruzeyne'den şoyle rivayet ederler: "Peygamberimiz, Aşûra gunu kızı FĂ‚tıma'mn ve diğerlerinin sut emer cocuklarını cağırır ve mubarek tukruğunden o cocukların ağzına bir miktar bulaştırırdı. Cocukların analarına da: "Akşama kadar onlara sut vermeyiniz!" diye tenbih eder, akşama kadar cocuklara O'nun tukruğu kĂ‚fi gelirdi."
Taberani de Umeyre binti Mes'Ă‚d'dan şoyle nakleder, O demiştir ki: "Ben, dort kardeşim ile birlikte biat etmek uzere Hz. Peygamber'e gittiğimde, O kadid (yĂ‚ni guneşte kurutulmuş bîr et parcası) yiyiyordu. Mubarek ağzında bir miktar kadid ciğnediler ve bana verip "Birer parca hepsine ver, ağızlarında ciğnesinler!" buyurdular. Hepimiz oyle yaptık ve icimizden hic biri, yaşadığı muddetce ağzında fena kokudan eser duymadı."
Yine îmam-ı Taberani rivayet ediyor: Ebû UmĂ‚me şoyle demiştir: "Bir kadın vardı, dili kotu idi. Bir ara Peygamb erimiz'in yanma geldi. Bu sırada ResûlullĂ‚h kadîd yiyordu. Kadın dedi ki: "Ondan bana vermez misin?" ResûlullĂ‚h, onundeki kadidden bir miktar ona uzattı. O: "Hayır, ondan değil, ağzmdakinden vermelisin!" dedi. Peygamberimiz de ağzmdakini cıkarıp ona verdi. O da onu yedi. Bu olaydan sonra, o kadının dilinden bir daha kotu ve cirkin bir soz işitilmedi..."
Beyhakı Umer bin Şebbe'den, o da Ebû Ubeyd en-Nahvî'den nakleder: Bir gun, Amir bin Kureyz, oğlu Abdullah'ı alarak Resûlullah'a getirmiş. Abdullah o sırada beş yaşında imiş. ResûlullĂ‚h tukruğunden bir miktar onun ağzına koymuş... O, buyudu ve o kadar kuvvetli ve bereketli oldu ki, cakmağını taşa vursa su cıkarırdı..."
Yine Beyhakî Muhammed bin SĂ‚bit'ten şoyle rivayet eder: Onun babası Sabit, Abdullah bin Ubeyy'in kızı Cemîle'yi boşadığı zaman o Muhammed'e hĂ‚mile idi. Cemile cocuğunu doğurduğu zaman, kocası SĂ‚bit'in kendisini boşamasına kızarak: "Vallahi onun cocuğunu emzir*mem!" diye yemin etmişti... Peygamberimiz de duruma muttali olarak onun kendisine getirilmesini istemiş, SĂ‚bit'in oğlu Muhammed'i kendisine getirdikleri zaman, mubarek tukruğunden onun ağzına bir miktar bırakmış ve: "Onu, ihtiyacı oldukca bana getiriniz!" buyurmuştur. Sabit diyor ki: Cocuğumu uc gun Hz. Peygambere goturup getirdim. Sonra araptan bir kadın ile karşılaştım. Bana: "Sabit bin Kays kimdir?" diye soruyordu. Ben: "Onu ne yapacaksın?" dedim. Dedi ki: "Bu gece ruyamda bana, Sabit bin Kays'in oğlu Muhammed'i emzirmem soylendi." Ben de dedim ki: "Sabit benim. îşte bu da, oğlum Muhammed'dir. Gotur emzir!"
îbn-i Asakîr'in Ebû Cafer'den nakline gore o şoyle demiştir: "Bir gun Hasan, Resûlullah ile birlikte bulunuyordu. Hasan iyice susamıştı. Resûlullah onun icin su aradı bulamadı. Dilini cıkarıp, Hasan'm ağzına koydu. Hasan, Resûlullah'm dilini emdi ve susuzluğu gitti...
Yine İbn-i AsĂ‚kir ve Taberanî, Ebû Hureyre'den rivayet ederler, o demiştir ki: "Biz, peygamberimizle birlikte gidiyorduk. Nihayet bir yoldan gectiğimiz sırada bir ses duyuldu. Bu ses, Hasan ve Huseyin'in sesi idi. Analarının yanında oldukları halde ağlıyorlardı. Resûlullah sur'Ă‚tle gidip nicin ağladıklarını sordu. Anaları: "Susuzluktan" dedi. Resûlullah su aradı ise de, bir damla su bulunamadı. İceride Resûlullah'ın: "Cocukların birini bana ver" dediğini duydum. Cocuğu anasından alıp bağrına basmış, susturmaya calışmıştı. Fakat cocuk var sesiyle ağlayıp bağırıyordu... Peygamberimiz mubarek dilini cıkarıp ağzına koydu, o da O'nun dilini emmeye başladı. Sonunda susuzluğunu giderdi ve susup sukûnete erdi. Artık sesi duyulmuyordu... Diğeri ise ağlamasına devam ediyordu. Onu da anasından alıp bağrına bastı ve mubarek dilini verip emdirdi. O da susup sukûnete erdi,"
DĂ‚remî, Tirmizî (ŞemĂ‚u'de), Beyhakl, Taberanî (el-Evsat'ta) ve îbn-i AsĂ‚kir, îbn-i Abbas'tan rivayet ederler. O demiştir ki: "Resûlullah'ın (s.a.v.) on dişleri, ince ve biraz seyrek idi, konuştuğu zaman, nûr gibi parlar ve iki on dişleri arasından ışık sacardı..."
Taberanî de Ebu KursĂ‚fe'den şoyle nakleder: "Ben, annem ve teyzem, Resûlullah'a gidip biat ettik. Donduğumuz zaman annem ve teyzem dediler ki: Yavrum, bizler Hz. Peygamber kadar guzel, O'nun kadar temiz, O'nun kadar guzel ve tatlı konuşan birisini gormedik... Konuşurken mubarek ağzından sanki nûr cıkıyordu..."
__________________