Musluman devletler, gayr-i muslimlerin hakkına, hukukuna saygılıydı. Bugunku gibi hoşgorunun adı değil kendisi vardı. Gayri muslimlerin hukukuna ne kadar saygılı olduğunu gostermek bakımından ecdadımız Osmanlı’dan bazı anektodlar aktarmak istiyorum:

Avrupa'da, kralların, istediği kimseyi astırdıkları, istediği kimseyi hapsettikleri, yani tam bir diktatorluk ile ulkelerini idare ettikleri zamanlarda, Musluman ulkelerde, Musluman olsun, gayr-ı muslim olsun, herkese adalet ile muamele ediliyordu.

Sultan Selim Han'ın şeyhulislamlarından, Zenbilli Ali Efendi, yolda, elleri bağlanmış kişilere rastladı. Bu kişilere sordu: “Nedir bu haliniz?” “Biz Hıristiyan tuccar kimseleriz. Alış-verişimizi Sultanın emrine gore yapmadığımız zannedildiği icin bizi tutuklattı.”

Zembilli Ali Efendi, bunları dinledikten sonra Padişahın huzuruna varıp dedi ki: “ Padişahım, tuccarlara haksızlık yapılmış; serbest bırakılması lazımdır. Bunlar senin emrine aykırı bir iş yapmamışlar.”

Padişahın,” Ben sana, benim yaptığım siyasi işlere sen karışmayacaksın dememiş miydim?” sozlerine karşılık “Burada gayri muslim insanların, haksızlığa uğraması, zulum gormesi mevzubahis. Bunun icin, şeyhulislam olarak, buna mudahale etmem benim vazifemdir. Karışmazsam, vazifemi yapmamış olurum.” dedi.

Yavuz Sultan Selim, korkusuzca hakkı savunan, Ali Efendi'nin bu hareketine cok memnun oldu. Yanlış bir iş yaptığında kendisini ikaz edecek bir din adamı bulunduğu icin Allahu teÂlÂya şukretti. Sonra tuccarları salıverdi.



Bir anekdot daha!

Avrupa Hıristiyanları, Papa'nın kışkırtması ile bir araya gelip, Osmanlı topraklarına saldırınca, Kanuni Sultan Suleyman Han ordusuyla sefere cıktı.

Ordu, ağır ağır hedefe doğru ilerliyordu. Yol dar olduğundan, ordu mecburen bağların icinden geciyordu. Hava cok sıcaktı. Asker susuzluktan kıvranıyordu.

Cok guzel uzumleri bulunan bir bağdan gecerken, askerin biri dayanamayıp, bağdan bir salkım uzum kopardı. Yiyerek biraz olsun susuzluğunu giderdi. Sonra da, asma ağacına, yediği uzumun cok uzerinde bir para bağlayarak, yoluna devam etti.

Cok gecmeden mola verildi. Bu esnada, kan ter icinde bir koylunun koşarak geldiği goruldu. Hıristiyan koylu ısrarla Padişah ile goruşmek istiyordu. Koyluyu Kanuni'nin huzuruna goturduler. Kanuni sordu:”Nedir bu halin, kan-ter icinde kalmışsın? Bir şikayetin mi var?” Koylu, “ Ben şikayet icin değil, tebrik etmek icin geldim. Askerleriniz bağdan gectikten sonra, asmanın dalında bağlı bir cıkı gordum. İcini actığımda, para vardı.

Dikkatli baktığımda, bir salkım uzumun koparıldığını gordum. Anladım ki, koparılan uzumun parası olarak bırakılmış. Sizde boyle guzel ahlaklı asker olduğu muddetce sırtınız yere gelmez. Sizi tebrik ederim!”

Aynı ordu, Belgrat yakınlarında, yine mola vermişti. Askerler, susuzluklarını gidermek, abdest almak icin ceşme arıyorlardı. Bir manastırın yakınında bir ceşme bulup, ihtiyaclarını giderirken, manastırdaki birkac rahibe, askerlere yardım etmek icin ceşmenin başına geldi. Kadınların geldiğini goren askerler, hemen ceşmenin başından cekilip, sırtlarını donduler, kadınlara yan gozle bile bakmadılar.

Bu durumu uzaktan ibretle seyreden, Başrahib, hemen eline kağıt-kalem alıp, haclı kumandanına şunları yazdı:” Siz bu ordu ile nasıl başa cıkabilirsiniz? Bunlar kadına-kıza, mala-mulke onem vermiyorlar.

Butun mal ve mulklerini feda ederek, dinlerini yaymaya calışıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar. Ey Haclı kumandanları! Siz “Onlardaki bu ahlakı bozmadan, ortadan kaldırmadan” onlarla mucadele ederseniz, canlarınızdan ve mallarınızdan mahrum kalacağınız acıktır. Kendinizi olume atmayınız!..”

Sakın, diyalog, hoşgoru, dini yeniden yorumlama calışmalarında, burada bahsedilen “ahlakı” ortadan kaldırma gayretleri olmasın!..


Duşunen insanlar icin!!!!!!

saygilar!!!!
__________________