MevlÂn CelÂleddin-i Rûmî Hazretleri (1207-1273) on ucuncu asrın yıldızı ve ışığıdır. İslÂm toplumunu Selcuklu dağınıklığından Osmanlının kuruluşuna hazırlayan bir mÂn buyuğu. Mesnevl-i Şerif, o devir insanına İslÂmın sunuş tarzıdır. Mesnevi; tevhiddir, imandır, ilimdir, ahlÂktır, oğuttur ve her şeyiyle insanın şiirleştirilerek anlatımı ve tarifidir. 25618 beyitlik bir kulliyat olan Mesnevi, orijinali ve tercumesi ile 6 cilttir.

Mesnevi her ne kadar Farsca olarak kaleme alınmışsa da, verilen mesaj her seviyeden insanın anlayacağı uslûptadır. Eseri aslından okuma imkÂnı bulamayanlar dahi tercumesini okuduklarında bu hakkı teslim edeceklerdir. Cunku en ağır meseleler dahi bir temsil, bir hikÂye, bir ornekle sunulmaktadır.

Mesnevi bir hikmetler bahcesidir. Bunun icin her devir insanının alacağı pek cok dersler vardır. Biz, sizler icin bu bahceden bir demet derledik. Mesnevi denizinden bir icimlik hayat suyu takdim ediyoruz. 26000 beyti bulan bu kulliyattan bir tutamlık gul tedarik ettik. Bu secmeler, kitabın genel muhtevası icinde mutalaa edilince bir butunluk arz ettiği gorulecektir. Diğer eserlerde olduğu gibi, bu eserden yaptığımız derlemede de konunun anlaşılmasına yardımcı olması icin ara başlıklar cıkardık.



Nefis putunu kır

Putların anası, bir put olan nefsinizdir; cunku put yılandır; nefis putuysa ejderhÂ.

Nefis demirle taş gibidir; put o cakmaktaşından sıcrayan kıvılcımdır; o kıvılcım suyla soner gider.

Fakat cakmaktaşıyla demir, ne vakit suyla soner? İnsanoğlu, bu ikisi, kendisiyle oldukca nasıl esenliğe ulaşır?

Put, testide gizli duran kara sudur; nefsi ise, bu kara suya kaynak bil.

O yontulmuş put, kara sele benzer; put yonan nefisse anayoldaki kaynaktır.

Bir parcası yuzlerce testiyi kırar, ama kaynağın suyu durmadan dinlenmeden coşar kaynar.

Put kırmak kolaydır, pek kolay; fakat nefsi kırıp gecirmeyi kolay gormek bilgisizliktir, bilgisizlik.

Ey oğul, nefsin şeklini arıyorsan yedi kapılı cehennemin hikÂyesini oku.

Her solukta bir duzeni vardır nefsin; her duzeninde de yuzlerce Firavun, o firavunlara uyanlarla beraber batar-gider.

Musa'nın İlÂhına, Musa'ya, kac; Firavunluk ederek îman suyunu dokme.

Ahad'e, Ahmed'e el at; a kardeş, kurtul beden Ebû-Cehl'inden.



Her ağlamanın sonu gulmektir

Birisi ağzını eğer de eğlenerek Muhammed'in adını anardı; anarken ağzı eğri kalıverdi.

Pişman oldu da "ey Muhammed" dedi, "lûtuflar sahibisin, ledun bilgisi katında; sen bağışla.

"Bilgisizliğimden seninle alay ettim; halbuki asıl alay edilecek benmişim.

Allah, birisinin perdesini yırtmak isterse gonlune, temiz kişileri kınama isteğini verir.

Fakat Allah, birisinin aybını ortmek isterse, o kişi nefis yuzunden ayıplara bulanmış kişilerin bile ayıplarını soylemez.

Allah, bize yardım etmek dilerse gonlumuze, ağlayıp inleme isteğini verir.

Ne mutlu gozdur o goz ki onun icin ağlar; ne kutlu gonuldur o gonul ki onun icin yanar kavrulur.

Her ağlamanın sonu gulmektir; sonu goren kişi kutlu bir kuldur.

Nerde akarsu varsa orada yeşillik vardır; nerde akan gozyaşı varsa oraya rahmet gelir.

İnleyen dolap gibi gozlerinden yaşlar sac da can alanından yeşillikler bitsin.

Ağlamak istiyorsan gozyaşı dokenlere acı; acınmak istiyorsan sen de acı zayıflara.



Erenlerin yolunda calış

A ulu kişi, gucun yettikce peygamberlerle erenlerin yolunda calış, cabala.

Kaderle penceleşmek savaş değildir; cunku bizi onunla penceleştiren de kaderdir.

Birisi, inanc yolunda, kulluk yolunda yurur de bir soluk olsun ziyan ederse kÂfir olayım ben.

Başın yarılmamış, şu başını bağlama; bir iki gunceğiz calış, sonra guledur.

Dunyayı arayan, olmayacak, kotu bir şeyi aradı; Âhireti arayansa iyi, guzel bir hÂl aradı.

Dunya kazancında duzenlere başvurmak soğuk bir şeydir; fakat dunyadan vazgecmek icin duzenler kurmak da var, yerindedir bu.

Duzen odur ki kurtulmak icin zindanı deler; acılmış deliği kapatmaksa, soğuk bir duzendir.

Bu duny zindandır; biz de dunyadaki mahpuslarız; del zindanı da kurtar kendini.

Nedir dunya? Allah'dan gafil olmak; kumaş, para, olcu, tartı, kadın dunya değildir.

Malı, din icin, Allah icin yuklenirsen, Peygamber buna, ne de guzel mal dedi.



Allah'ın lûtfuna kacmalı

Allah'ın lûtfuna kacmalı, ona sığınmak; cunku o canlara binlerce lûtuflar sacmış dokmuştur.

Bir sığınak bulmak gerek; ama nasıl sığınak? Oyle bir sığınak ki ona sığındın mı su da sana asker olsun, ateş de.

Nuh'a, Musa'ya deniz dost olmadı mı? Su, onların duşmanlarını kinle kahretmedi mi?

Ateş İbrahim'in kalesi değil miydi; boylece de Nemrud'un gonlunden duman tutturmedi mi?

Dağ, Yahya'yı kendisine cağırmadı mı; ona kastedenleri taşla surup kovmadı mı?

Ey Yahya, gel, bana kac; kac da keskin kılıctan kurtarayım seni, sığınak olayım sana demedi mi?



Elinden geldikce kul ol

Ovulmenin tesiri surer gider; bir zaman sonra da deşilmesi gereken bir cıbandır, başgosterir.

Nefis cok ovulme yuzunden Firavunlaştı; alcak gonullu ol, ululuk taslama.

Elinden geldikce kul Ol, pÂdişÃ‚h olma. Top gibi zahmetler cek, mihnetlere katlan, cevgen olma.

Yoksa şu lutfun, şu guzelliğin kalmadı mı, seninle eş-dost olanlar usanırlar senden.

O vakit, vaktiyle seni aldatan o topluluk, seni gorunce, işte şeytan derler.

Seni kapı dibinde gorduler mi, hepsi de mezanndan baş cıkarmış hortlak der.

Zayıf, hasta bulunmazsa hekimlik sanatının guzelliği nasıl olur da meydana cıkar?

Bakırların horluğu, bayalığı meydanda olmasa kimya nasıl gorunur?

Noksanlar, olgunluğun aynasıdır; o horluk, ustunluğun, ululuğun aynasıdır.

Cunku gercekten de zıddı meydana cıkaran, onun zıddı olan şeydir; bal, sirkeyle belirir.

Kendi noksanını goren kişi, olgunlaşmaya on atla koşar.

Kendisini olgun sanansa, ululuk sahibi Allah'a, bu zannı yuzunden ucup ulaşamaz.

A sapık, olgunluk zannından, vehminden daha beter birşey yoktur senin canında.

Senden bu kendini goruş gidinceye dek gonlunden, gozunden cok kanlar akar.

İblîs'in hastalığı, "Ben ondan hayırlıyım" demesiydi; bu hastalık, her yaratılmışın icinde vardır.

Kendisini pek kırık dokuk gorse bile arı-duru sudur ama pisliği dibinde ara.

Sınamak icin seni bir coşturdu mu, icinde pislik bulunan su, bulanır, pisliğin rengini gosteriverir.

A yiğit, ırmak sana arı duru gorunuyor ama dibinde pislik var.



Şehvet ateşe benzer

Şunu da bil ki ateş, asıl şehvet ateşidir; sucun, kabahatin temeli, o ateş ustune atılmıştır.

Dıştaki ateş, suyla soner; fakat şehvet ateşi, parladıkca parlar; adamın yuzunun suyunu yerlere doker.

Şehvet ateşi suyla yatışmaz; cunku azap etmek bakımından cehennem huyu vardır onda.

Şehvet ateşine ne cÂre var? Din ışığı, sizin ışığınız, kÂfirlerin ateşini sondurur.

Bu ateşi ne sondurur? İlÂhî ışık. İbrahim'in ışığına usta tut da;

Nemrud'a benzeyen nefsinin ateşinden, şu odağacına benzeyen bedenin kurtulsun.

Ateşe benzeyen şehvet, yanıp durdukca eksilmez; o, ona, dileğini vermemekle eksilir.

Bir ateşe odun attıkca hic soner mi? Hic odunu yakmaz mı?

Fakat odun atmazsan ateş soner; cunku bu cekinmek, ateşe su serper.

Gonullerin cekinmesinden allık surunen guzel yuz, hic ateşle kararır mı?

Ne mutlu o kişiye ki genclik cağını ganimet bilir de borcunu oder.

Gucu-kuvveti varken, vucudu sağ ve esenken, yureğinde de, bedeninde de guc-kuvvet varken başarır bunu.

O genclik, yem yeşil, ter u taze bir bağa benzer; esirgemeden yapraklar, meyvalar verir.

Genc adamın kuvvet, şehvet kaynakları akar-durur; Bil ki bu sular, yeryuzune benzeyen bedeni, yemyeşil eder.

Ev yapılmış, doşenip dayanmış; tavanı iyiden-iyiye yuksek. Dort duvarı sağlam, değiştirmeye, onarmaya hacet yok.

Ne mutlu ihtiyarlık gunleri gelip catmadan, boynunu, hurmalıktan bir iple bağlamadan bu işi başarana.

Kocalıkta toprak coraklaşır, akar dokulur. O corak toprak, asla guzel bitki bitirmez.

Guc suyu, şehvet suyu kesilmiş. Kendisine de faydası yok, başkalarına da.

Kaşlar, eğer kuskunu gibi aşağı duşmuş; goz sulanmış, kararmış.

Yuz, buruşuklardan kertenkele sırtına donmuş. Soz soyleyemez, tad alamaz olmuş; dişler kesmez olmuş-git-miş.

Gun akşam olmuş; leş gibi beden topallayıp kalmış; yol da uzun. İş yeri yıkılmış, iş guc yıkılıp yatmış.

Kotu huyların kokleri sağlamlaşmış; onları sokecek guc-kuvvet azalmış gitmiş.



Her kotu huyunu bir diken bil

Diken, guclenmede, boy atmada... Diken sokecekse kocalmada, gucu kuvveti eksilmede.

Diken, her gun, her solukta daha da yeşermede.

O, daha da gencleşiyor; sen, daha da kocalıyorsun.. Tez ol, vaktini boş gecirme.

Her bir kotu huyunu bir diken bil; dikenler, kac keredir ayağını yaraldı.

Kac kere, kotu huyun yaraladı seni; fakat sende duygu yok ki; duygusuz yaratılmışsın.

Cirkin huyunun, başkalarını yaraladığını bilmiyorsan.

Kendi yarandan da haberin yok değil ya; sen hem kendine azapsın, hem başkalarına.



Şehvete batan bir daha cıkamaz

Kendine gel a yolcu, kendine gel! Akşam oldu, omur guneşi kuyuya duşmek uzere.

Aklını başına al da yarın deme; nice yarınlar gecti... Ekin cağı bus butun gecmesin bari.

Oğudumu dinle: Beden, guclu bir bağdır; gonlun yeniye bakıyorsa eskiyi cıkart.

Şehvetleri, tadları boşlamaktır comertlik. Şehvete batan, bir daha cıkamaz.

Bu comertlik, cennet selvisinden bir daldır; vay boyle bir cennet dalını elinden cıkaranın hÂline.

Yok olan şu dunyÂ, var gibi gorunmede. O var olan dunyÂsa pek gizlenmiş.



Sevgi acılan tatlılaştırır

Sevgiden, acılar tatlılaşır; sevgi yuzunden bakırlar, altın olur.

Sevgi yuzunden tortular durulur, arınır. Sevgiden dertler şif bulur, sağalır.

Sevgiden, olu dirilir; sevgi yuzunden pÂdişÃ‚h kul kesilir.

Bu sevgi de, bilginin sonucudur; sacma sapan şeylere kapılan, nasıl olur da boyle bir tahta oturur?



Topluma dost ol

Yol arkadaşlarını arayıp sormayı gerekli bil; ister yaya olsun, ister atlı.

Hatt duşman bile olsa bağışta bulunmak iyidir; bağış yuzunden nice duşman, dost olur gider.

Dost olmasa bile kini azalır; cunku bağış, kine merhemdir.

A iyi dost; daha da cok faydası var; var ama sozu uzatmaktan korkuyorum.

Sozun kısası şu: Topluma dost ol; put yapan gibi taştan bile kendine bir dost duz.

Cunku topluluk, kervan halkının cok oluşu, yol kesicilerin bellerini kırar; mızraklarını koreltir.



Yalancının vefası yoktur

Eğri, yalancı kişinin, dinde vefası yoktur; her zaman andını bozar o.

Gercek kişilerin, anda ihtiyacları yoktur; cunku onların iki aydın gozu vardır.

Andı, ahdi bozmak, ahmaklıktandır; yemininde durmak, vefayı elden bırakmamak, cekinen kişinin işidir.

Peygamber dedi ki: Sizin andınızı mı doğru sayayım, Allah'ın andını mı?

Topluluk, ellerinde Mushaf, dilleri orucla muhurlu, gene and ictiler.

Bu doğru, bu ter temiz soz hakkı icin o mescidi kurmamız, Allah icindir.

Orda hic duzen yok; orda ancak Allah'ı zikir var, gerceklik var, dostluk var dediler.



İci olmayan cekirdek fidan olur mu?

Allah, "sucları pek orterim ben" dedi, sırlarını soylemem; belÂlara uğradığına dÂir ancak bir belirtiyi soyleyeyim.

Cezasını verdiğimin bir tek belirtisi şu: Kulluk ediyor, oruc tutuyor, dua ediyor;

Namaz kılıyor, zekÂt veriyor, daha da başka şeyler yapıyor hani. Fakat bir zerrecik bile can tadı bulamıyor.

Kulluklar ediyor, yuce işler işliyor; ama bir zerre bile tad alamıyor.

Kulluğu guzel ama mÂnÂsı guzel değil; cevizler cok ama icleri yok.

Tad gerek ki kulluklar meyva versin. İc gerek ki tohum ağac olsun.

İci olmayan cekirdek hic fidan olur mu? Cansız şekil ancak hayÂldir.



Nefis vurulmaktan anlar

Tohmet altında olan nefisdir; yuce akıl değil. Tohmet altındaki, duygudur; latif ışık değil.

Nefis şuphecidir, vur başına onun; vurulmaktan, dovulmekten anlar o, delil getirmekle yola gelmez.

Mucize gorur, o cağda aydınlanır; ondan sonra hayÂldi o der;

O şaşılacak şey gorundu ya hani; gercek olsaydı gece-gunduz, gozonunde kalmaz mıydı?

O, temizlerin gozlerinde kalır, hayvan gozune eş dost olmaz o.

O şaşılacak şey, bu duygudan utanır, arlanır; hic tavus kuşu, daracık kuyuda durur mu?

Cok soyluyor deme sakın bana; yuzde birini soyluyorum, o da kıl gibi hani.



Ana karnındaki cocuğun Âlemi

İnsan, ana karnındayken gıdası kandı; inanan da pis şeyden boylece temizlik elde eder.

Kandan kesilince gıdası sut oldu; sutten kesilince de lokma yemeye koyuldu ya hani.

Ana karnındaki cocuğa birisi, dışarda pek duzgun bir dunya var.

Enine boyuna kutlu yeryuzu var; orada yuzlerce nimetler var, bunca da boğazına duşkunler var;

Dağlar, denizler, coller, bostanlar, bağlar, bahceler, cayırlıklar, cimenlikler var.

Pek yuce, ışıklarla dolu bir gokyuzu, guneş, ay ışığı, yuzlerce Suha burcu var.

Kuzeyden, guneyden, doğudan yeller esiyor; bağlar-bahceler, gelinler gibi suslenmiş, duğun dernek yapıyor sanki.

Dunyanın şaşılacak şeyleri dille anlatılamaz; sen ne diye bu kapkaranlık yerde sınanmalara duşmuşsun?

Bu daracık carmıhta kan emmedesin; hapse duşmuşsun, pislikler, eziyetler icindesin deseydi;

Cocuk, kendi haline bakar da inkÂr ederdi, bu haber verişten yuz cevirirdi, kÂfir olur-giderdi.

Bu, olmayacak şey, kandırış, aldatış derdi. Cunku kor vehim, boyle şeyleri duşunemez ki.

Anlayışı, buna benzer bir şey gormediğinden inkarcı anlayışı, bunu kavramaz bile.

Dunyadaki avam da boyledir işte. Abdal, obur dunyadan haber verir onlara.

Der ki: Bu dunya karanlık, pek dar bir kuyu; dışarıda renksiz, kokusuz bir dunya var.

Fakat bu soz, onların hicbirinin kulağına girmez. Cunku bu tamah, pek cetin, pek buyuk bir perdedir.

Tamah, kulağı soz duymaz bir hale kor; garez, gozu bağlar, gormez eder.

O ana karnındaki cocuk gibi hani. O da, aşağılık yurtlarda gıdası olan kana tamah eder de,

Bu tamah, şu dunyanın sozlerine karşı perde ardında bırakır onu; kandan başka kuşluk yemeği bile yemez o.



Omur altın heybeye benzer

Duny hırsı gecti gitti de gozu keskinleşti; gozu, kan-yaş dokecek cağda aydınlandı.

Ululanması, ofkelenmesi yuzunden gozu vakitsiz oten horoz kesildi.

Vakitsiz oten horozun başını kesmek gerek; cunku o ortalığı vakitsiz ayağa kaldırır.

Her zaman, canının bir parca bucuğu alınmadadır; can verirken inancını gor, gozet.

Omrun, bir altın heybesine benzer; geceyle gunduz de altınları sayan, iki er.

Bilmeden, anlamadan sayar dururlar; sonunda heybe boşaldı mı, ay tutulur gider.

Dağdaki madenden alsan da harcasan, fakat yerine komasan, maden bile o verişe dayanamaz; tukenir.

Oyleyse her solukta, harcadığının karşılığını, heybeye koy da "Secde et de yaklaş" Âyetindeki maksada eriş.

Ama butun işlere de boyle sarılma; din işinden başka işe o kadar cabalama.

Cunku sonunda, iş bitmeden gideceksin sen; işlerin bitmeyecek; ekmeğin pişmeyecek.

Mezar yapmak, ne taşladır, ne tahtayla; ne kilimledir, ne keceyle.

Kendine, temizlik Âleminde bir mezar kazman, varlığını, o mezara gommen gerek.

O mezara toprak olman, onun gamına gomulmen gerek ki soluğun, onun soluğundan yardımlar elde etsin.

Mezarın ustune turbe yapmak, kubbe kurmak, yuce duvarlar ormek, mÂn erlerince makbul birşey değil.

Diriyken atlaslara burunmuş, ipekliler giyinmiş adama bak hele. Şimdi, atlas, ipek, aklının elini tutuyor mu hic?

Canı, Munker-Nekir'in azabına uğramış; gamlı gonlundeyse gam akrebi yer tutmuş.

Dışardan, gorunuşu suslu puslu; fakat gonlu duşuncelere dalmış, zÂrı-zÂrı ağlayıp inlemede.

Fakat birini de gorursun ki eski pusku hırkaya burunmuş; o hırka icinde tatlı duşuncelere dalmış, şeker gibi sozler soylemede.



Erlerin guzelliği dillerinde gizlidir

Okul cocukları, oğretmenden eziyet cekmişler, calışmaktan bıkmışlar, usanmışlardı.

Oğretmeni zor durumda bırakmak, okula gitmemek icin birbirleriyle danışıp goruştuler.

Oğretmen, hastalanmıyor ki birkac gun okuldan uzaklaşsın da diyorlardı;

Biz de okulda mahpus kalmaktan, daralmaktan, calışmaktan kurtulalım. Mermer kaya gibi yerinde durup duruyor.

İclerinden en zekileri, şuna karar verdi: Hoca diyecekti, neden boyle sararmışsın?

Hayır olsun, betin benzin yerinde değil; bu, ya soğuk algınlığından, yahut sıtmadan.

Benim bu sozumden hoca, birazcık vehme duşer ya dedi; kardeş, sen de bu ceşit yardım et bana.

Okul kapısından girdin mi, hayır ola usta de, bu halin ne?

Vehmi, biraz daha artar... Vehimle, akıllı kişi bile delirir.

Ucuncu, dorduncu, beşinci gelen de bizim ardımızdan, hoca icin gamlanır, acıklanır.

Otuz cocuk da bu haberi verirse, otuzu da aynı sozleri soylerse hastalık, yerleşir gider.

Cocukların hepsi de aferin a zeki cocuk dediler; bahtın, boyuna yaver olsun, aferin.

İclerinden birisi bile donmemek uzere bu işi kararlaştırdılar, ahdettiler.

Ondan sonra o cocuk, koğucunun birinin, olayı koğulamamasını sağlamak icin hepsine and icirdi.

O cocuğun buluşu, hepsinden de ustundu; aklı, surunun en ilerisindeydi.

Guzellerin, nasıl birbirlerinden farkları, ustunlukleri varsa insanların akıllarında da fark vardır.

Ahmed de (a.s.m.) sozlerinin birinde bu ceşit buyurdu: "Erlerin guzelliği, dillerinde gizlidir" dedi.



Nimete şukur, nimetten hoştur

Kış geldi mi kopek bir yana buzulur; kışın soğuğu, onu oyle ezer, buzer ki,

Sığınabilecek bir taş ev kurmam gerek der;

Yaz gelsin de der, dişimle, tırnağımla calışayım, kış icin bir taş ev kurayım.

Fakat yaz geldi mi gelişir, kemikleri canlanır, derisi tavlanır.

Kendisini iri yarı gordu mu, a ulu der, hangi eve sığabilirsin ki sen?

İrileşir, ayağını bir golgeye ceker; tembelliğe dalar, karnı tok, sırtı pek, yatar, uyur.

Gonlu, amca bir ev kur der, fakat o, iyi ama der, soyle bakalım, ben eve nasıl sığarım?

Senin hırs kemiklerin de derde duştuğun zaman incelir, bitişir; buzulur kalırsın. Tovbeden bir ev kurayım da kışın orda barınayım dersin.

Fakat derdin gecti de hırsın arttı mı kopek gibi, senden de ev kurma sevdası gecer gider. Nimete şukretmek, nimetten de hoştur; şukre duşen, nerden nimete yonelecek?

Şukretmek, nimetin canıdır, nimetse deridir, kabuktur; cunku seni, dostun kapısına dek şukur goturur.

Nimet gaflet verir, şukurse uyanıklık; sen padişahın şukur tuzağıyla nimet avlamaya bak.

Şukur nimeti; gozunu doyurur, seni bey yapar da yuzlerce nimeti, yoksullara sacar dokersin.



İmanın belirtisi olumu hoş karşılamaktır

A genc, îmÂnın belirtisi şudur: O sırada ecelin gelip catsa, gene de gozune gorunmez, bir hoş halde karşılarsın olumu.

A benim canım, îmÂnın boyle değilse, olgunlaşamamıştır; yuru, dinini olgunlaştırmaya uğraş.

Hangi işe girişir de o işe koyulduğun sırada olum bile gozune gorunmezse, işte o iştir sevdiğin iş.

Cunku tiksinmek, kotu gelmek ortadan kalkarsa o olum, olmu değildir ki. Gorunuşte olumdur, gercekteyse gocuş.

Tiksinmek gitti mi olum, fayda veren birşey olur; şu halde gercekten de anlaşılmıştır ki olum, gecip gitmiştir.

Sevgili, Hak'tır, bir de, Hakk'ın, sen benimsin, ben de seninim dediği kişidir.



Gercekte buyuk Âlemsin

Demek ki sen, gorunuşte, kucuk Âlemsin; fakat gercekte buyuk Âlemsin sen.

Gorunuşte o dal, meyvanın temelidir; fakat ic yuzde dal, meyva icin var olmuştur.

Meyva elde etmeyi dilemeseydi, meyvayı ummasaydı bahcıvan hic ağac diker miydi?

Oyleyse, gorunuşte meyva ağactan doğmuşsa da gercekte o ağac, meyvadan doğmuştur.

Mustaf (a.s.m.) bunun icin, Âdem de, peygamberler de benim ardımdadır; benim sancağımın altındadır dedi.



Olcu Kur'Ân'dır

A yiğit, akıl, şehvetin tersidir; şehvet cevresinde donup dolaşanda akıl var deme.

Şehvete kul olana vehim sahibi de; vehim, gecer altınlara benzeyen akıllara gore kalp akcedir.

Meheng olmadıkca vehimle akıl belirmez; tez ikisini de meheng taşına gotur.

Bu meheng Kur'Ân'dır, peygamberlerin halleridir; onlar da meheng gibi kalpa gel derler;



Fırsatı ganimet bil

Kendine gel, bari bundan sonra cekin; cunku Allah'ın lûtfuyla tovbe kapısı acıktır.

Tovbenin batı tarafından bir kapısı vardır; kıyamete dek halka acıktır.

Guneş batıdan baş gosterinceye dek o kapı acıktır; o kapıdan yuz cevirme.

Allah'ın rahmetiyle cennetin sekiz kapısı vardır; oğul, o sekiz kapının birisi tovbe kapısıdır.

Obur kapılar, kimi cağda acıktır; kimi cağda kapalı; o tovbe kapısıysa hep acıktır, hic kapanmaz.

Aklını başına al, fırsatı ganimet bil, tovbe kapısı acık; tez pılını-pırtını oraya cek; cek de hasetci kor olsun gitsin.



Dort kotu huyu temizle

Bedenin dort huyu, Halil'in (a.s.) kuşları gibidir; onları boğazlamak, cana yol acar.

Cunku şu beden, dort huyun durağı olmuştur; onların adlan, fitneler arayan, duzenler kuran dort kuştu.

Halkın olumsuz diriliğe kavuşmasını istiyorsan, bu şom, bu kotu dort kuşun kes başlarını.

Ondan sonra bir başka ceşit dirilt onları da bundan boyle, onlardan bir zarar gelmesin.

O yol kesen mÂnevi dort kuş, halkın gonlunu yurd edinmiştir.

Değil mi ki butun doğru duzen gonullerin beyisin; bu cağda Tanrı halîfesi sensin.

Şu diri dort kuşun başlarını kes de diriliği gecici olan şu halkın Olumsuzluğe kavuştur.

Bu dort kuş kazdır, tavustur, kuzgundur, horozdur; bu dordunun insanlardaki Orneği de dort huydur.

Kaz hırstır, horoz şehvet. Mevki tavusa benzer; kuzgunsa dileğe.

Kuzgunun dileği şudur: Umitlere duşer, olumsuzluğu, yahut da uzun bir omru umar,

Hırs kazı, kuru olsun, yaş olsun, yerde ne bulursa yere gomer.



Allah'a borc verin

Akıl guneşini yak, parlat; gozlerinden bulut gibi yaşlar sac.

Sana, kucucuk cocuk gibi ağlayan goz gerek. O ekmeği az ye; cunku ekmek, yuzunun suyunu giderdi.

Beden, gece gunduz, onunla gelişmekte, dallanıp yapraklanmakta; ama can dalı da onun yuzunden yapraklarını dokmekte, guz mevsimine girip sararmakta.

Allah'a borc verin; borc verin şu beden azığından da karşılığında gonulden cayır cimen bitsin.

Borc ver, şu beden lokmasını azalt da hicbir gozun gormediği yuz belirsin, gorunsun sana.

Beden, kendisini pislikten kurtarırsa, misklerle, ululuk incileriyle dolar.

Şu pisliği verir de arılığı alır; bedeni, "Sizi tertemiz bir hale getirmeyi diler" sırrından faydalanır.

Ama Şeytan seni korkutur; sakın ha, sakın der; bundan pişman olursun, icin sıkılır.

Şu hevesleri bedeninden giderir, atar, şu heveslerden gecersen, cok pişman olursun, cok gamlanırsın.

Şunu ye, sıcaktır bu, ilÂctır sana; faydalanmak, iyileşmek icin şunu ic.

Hem de şu niyetle ye, ic; bu beden, bir binektir; neyi huy edindiyse, neye alıştıysa onu vermek daha doğrudur.

Kendine gel; huyunu değiştirme; sağlığın bozulur; aklında, gonlunde yuzlerce hastalıklar doğar.

O alcak Şeytan, bu ceşit korkutur adamı; halka yuzlerce afsun okur.



Kem gozun tehlikesi

Tavus kuşu gibi kanadını gorme, ayağını gor de kem goz, sana pusu kurmasın.

Cunku kotulerin kem gozleri, dağı bile yerinden oynatır; Kur'Ân'dan "Gozleriyle seni yerinden oynatacaklardı" Âyetini oku.

Ey Allah elcisi, o toplumda oyle kişiler vardır ki kem gozleriyle akbabaları bile eritir, yok ederler.

Nazarlarından, kukremiş arslanların bile kelleleri yarılır da inlemeye başlarlar.

Deveye, olum gibi bir bakar da, sonra ardından koleyi yollar.

Var, git der, bu devenin yağından biraz satın al. Kole gider, gorur ki deve, yolda sakatlanmış.

Su gizlidir, dolap meydanda. Fakat işin aslında sudur donen.

Kem gozun ilÂcı iyi gozdur; iyi goz, iyi goruş, kem gozu ayağı altında ezer, yok eder gider.

İyi goz, iyi goruş, rahmetin, kahırdan daha ustun oluşundandır, rahmettendir; kem gozse kahırdan, lanetten meydana gelir.

Allah'ın rahmeti, kahrından ustundur; bu yuzdendir ki her peygamber, kendi zıddına, kendi duşmanına ust olmuştur.



Salih amel en sadık dosttur

Her cağda, senin uc yoldaşın vardır; birisi vefalıdır; ikisi gaddar.

Onların biri dostlardır, oburu mal mulk; ucuncusuyse vefalıdır ki o da iyi amelledir.

Mal seninle gelemez; evden dışarıya bile cıkamaz; dost gelir ama, mezara dek.

Sana ecelin gelip cattığı gun, dost, hÂl diliyle der ki:

Bundan oteye yoldaş olamam sana; bir zamancağız da mezarının başında dururum.

Yaptığın ameldir vefalı olan, ona sarıl; o, mezarın dibine dek seninle gelir.

Peygamber dedi ki: Bu yol icin, yapılan, gorulen amelden daha vefalı bir yoldaş yoktur.

O amel iyi bir amelse, ebedî olarak dost olur sana; kotuyse mezarda yılan kesilir sana.

Fakat babacığım, doğruluk yolundaki şu amel, şu kazanc, usta olmaksızın nasıl kazanılır, nasıl elde edilir?

DunyÂdaki en aşağılık kazanc bile ustasız elde edilemiyor.

Once bilgi, ondan sonra amel gerek, boylece de amel bir zaman sonra, yahut olumden sonra fayda verir.



Sanat edinmeye bakın

A akıllılar, sanatlar elde etmeye bakın, bunun icin yardımlasın; ama her sanatı, ehli olan temiz, buyuk bir kişiden oğrenin.

A kardeşim, inciyi sedefin icinde ara; huneri sanat ehlinden iste.

Oğutculeri gordunuz mu, insaf edin; oğrenip oğretmeye koyulun, cekinmeyin.

Adam deri tabaklarken kirli bir hırka giyse, bu hırka, kendisi zenginse, zenginliğini, uluysa ululuğunu azaltmaz ki onun.



Fikrini dağıtma

Aklını, fikrini her yana dağıttın; oysa ki o sacmasa pan duşunceler, bir tereye bile değmez.

Akıl fikir suyunu, her dikenin koku emerdurur; artık nasıl olurda meyvalar verir?

Kendine gel de o kotu dalı kes, buda; şu guzel dala su ver de yeşert.

Şimdi ikisi de yeşildir ama sonuna bak; bu yok olur-gider; ondansa meyva biter.

Bahcenin suyu buna helÂldir, ona haram; aradaki ayrılığı sonunda gorursun vesselam.

Adalet nedir? Ağaclan sulamak. Zulum nedir? Dikene su vermek.

Adalet, bir nimeti yerine koymaktır; su emen her koku sulamak değil.

Zulum nedir? Birşeyi, konmaması gereken yere koymak; buysa, belÂlara kaynak olur ancak.



Surme kulağa cekilmez

Yuk dengini İsa'nın başına koymuş; eşeğiyse cayıra salıvermiş; o da, orada ağlayıp durmada.

Surme kulağa cekilmez; gonul işi de bedenden istenmez.

Gonulsen, yuru, nazlan, horluk cekme; bedensen, şeker yeme, şerbet icme, acı tat.

Acı bedene fayda verir, sekerse zarar. Bedenin yardımsız kalması daha iyidir.

Beden, cehennem odunudur, onu erit; bir başka dal bitirirse yuru, kes o dalı.

Yoksa odun hammalı olursun, odun hammalı. İki dunyada da Ebû Leheb'e eş kesilirsin.



Nuh dokuzyuz yıl davet etti

A oğul, a kul, mihrabın onundeki mum gibi yucelere ağmak umidiyle kalk ayağa.

Başı kesilmiş mum gibi butun gece ağla, arayış yolunda gozyaşları dok, yan yakıl.

Nuh dokuz yuz yıl davet etti. Cağrısı, ancak toplumun inkÂrını arttırdı.

Ama o, soyleme dizginini hic kastı mı? Susma mağarasına cekilmeye kalkıştı mı hic?

Kopeklerin havlamasından kervan, yolundan kalır mı hic dedi;

Ay ışığının bulunduğu gece, dolun ay, kopeklerin havlaması yuzunden yuruyuşunu aksatır mı hic?

Ay ışığını sacar, kopek de havlar durur; herkes, yaradılışına gore bir işe koyulur.

Sirke, sirkeliğini arttırdıkca şekerin de şekerliğinin artması gerek.

Kahır sirkedir. Lutuf da bala benzer; sirkencubînin temeli, bu ikisidir.

Nuh'un toplumu, onun davetine sirke dokup duruyordu. Ama lutuf denizi de Nuh'a şekerler dokmedeydi.

Comertlik denizinden, devamlı şeker geliyordu, yardım ediliyordu ona; o yuzden de şekeri, dunya halkının sirkesinden fazlaydı.

Tek kişi ama bin kişi gibi. Kimdir o? O eren; hatt o Yuce Allah'ın kulu, yuz asrın, tek eri.



Sular temizlemeye calışır

Şu dunyanın o dunya ile birleşmesi yuzunden şu dunya, utancından sıcrar, ortadan cıkar gider.

Bu soz dar, derecesi de aşağı; bayağı bir şeyin, ozun ozuyle ne ilgisi var?

Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır; ama bulbul, kuzgun bağırıyor diye guzelim sesini azaltır mı hic?

Her birinin, şu "Allah, dilediğini yapar" pazarında ayrı bir alıcısı var.

Dikenliğin gıdası ateş, sarhoş kişinin dimağının gıdası da gul kokusu.

Leş, bize gore rezildir ama, domuza, kopeğe şekerdir, helvadır.

Pisler, pisliklerini yaparlar ama, sular da temizlemeye calışır.

Yılanlar zehir sacarlar; acılar, bizi perişan eder ama,

Bal arılan da dağlarda, kovanlarda, ağaclarda, baldan şeker ambarlan doldururlar.

Zehirler, zehirliklerini yaparlar ama, panzehirler de daha tez, zehirlerin zehirliğini gideriverir.



Renksizlik renklerin temeli

Halkın yapısı, zıtlar ustune kurulmuştur; hÂsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımında da.

Hallerimiz birbirine aykırı; her biri, tepki bakımından oburunden apayrı.

Her solukta kendi yolumu vurmadayım; artık başkasıyla nasıl uzlaşabilirim; başkasına nasıl care bulurum?

Kendindeki şu cılgın savaşı gor, başkalarının savaşıyla ne diye oyalanırsın?

Meğer ki bu savaştan seni Allah ceke de barış dunyasında bir renge boyanasın.

O dunya, ancak olumsuzluk dunyasıdır, mÂmur bir dunyadır; cunku zıtlardan duzulmemiştir.

Şu yok oluş, zıddın zıddı yok edişinden meydana gelir; zıt olmayınca olumsuzlukten başka birşey kalmaz.

Guneş de olmasın, zıddı olan zemherir de olmasın diye o eşi, benzeri olmayan, cennetin zıddı yok dedi.

Renksizlik, renklerin temelleridir; barışlar, savaşların temelleri.



Yukumu başkasına yukleme

Kul ol da yeryuzunde at gibi hur yuru; cenaze gibi omuzda goturmesinler seni.

Nimete kÂfir olan, herkesin kendisine hammal olmasını ister; oluyu mezara goturur gibi onu da taşısınlar, bunu diler.

Ruyada kimi tabuta binmiş gorursen o kişi, yuce bir mevkie ulaşır, mertebesi yucelir.

Cunku o tabut, halka yuktur; Bu buyukler de halka yuk yuklerler.

Yukunu başkasına yukleme, kendin yuklen; baş olmayı az iste, yoksulluk daha iyi.

Halkın boynuna binme de ayaklarına nikris illeti gelmesin.

Sonunda bu binicilikten bezersin ama şimdi duşkunsun; bir şehre benziyorsun ama yıkık bir koysun sen.

Varlığın, bir şehir gibi gorunurken bez bu işten de, dengini yıkık yerde cozme.



Eûzu cekmenin zamanı

İnsanı rezil eden Şeytan, omrunu yok ettikten sonra Eûzu cekmenin de bir tadı tuzu yoktur, Fatiha okumanın da.

Şimdi bağırıp cağırmak, tatsız-tuzsuzdur ama gaflet, gercekten de ondan daha tatsız-tutsuzdur.

Gene de sen, tatsız tuzsuz da olsa ağla, feryad et, sızlan, a Yuce Allah duşkunlere bir bak diye yalvar.

Ey Allah, zamanında da gucun yeter, zamanı gecince de; senden hicbir şey yitmez; herşeyi bilirsin sen.

Sen, "Yitirdiğiniz şeye acıklanmayın" diyen padişahsın; oyle bir padişahın istediği şey, nasıl olur da olmaz?



Sozumuz susunca daha acık anlaşılır

Bizim sozumuz, sustuğumuz zaman daha da acık anlaşılır; cunku o istek, men'edildikce daha da artar.

Deniz coştu mu, coşkunluğu kopuk olur; kopuruşu de, "Bilinmeyi sevdim, diledim" sırrını meydana kor.

Soz soylemek, o pencereyi kapatmaktır; soz soylemek, onu gizlemenin ta kendisidir.

Gulun yuzune karşı bulbulce naralar at da onlara gulun kokusunu duyurma; oyala onları.

Kulakları sozle oyalansın da akılları, gulun yuzune ucmasın.

Hele pek aydın olan bu guneşin karşısında her kılavuz, gercekten de bir yol vurucudur.

Ey yarasalardan gizlenmiş guneş, ışık, ışığın yukselişi, senin gozcun bekcindir.

Guneşin onundeki perde, parıltısının cokluğundan, hararetinin, yakışının fazlalığındandır ancak.

Guneşin perdesi de kendi ışığıdır; ondan nasipsiz olan yarasadır, gecedir.



Yaratılış neden altı gun surdu?

Tencereyi yavaş yavaş ustaca kaynatmak gerek; delice kaynayan yemekte iş yok.

Allah'ın, gokleri bir kere, ol demekle yaratmaya gucu mu yetmezdi?

Peki, yine yaratışı altı gun surdu; hem de a faydalanmak isteyen, her gun, bin yıl kadar.

Cocuğun yaratılışı neden dokuz ay? Cunku yavaş-yavaş iş gormek, o padişahın Âdeti.

Neden Âdem'in yaratılışı kırk sabah surdu; o balcığı yavaş-yavaş insan haline getirdi?

Hani sen şimdi at surdun, koştun ya a ham adam, senin gibi değil. Sen cocuksun, kendini şeyh gosteriyorsun.

Kabak gibi herkesin ustune cıktın ama savaşacak ayak nerde sende?

A kelceğiz, sen, ağaclara, duvarlara dayandın da kabak gibi yucelere cıktın.

Once bineğin usul boylu selvi oldu, ama sonunda kupkuru, icsiz, bomboş olur gidersin.



Kerpicte gorulen gercek

Halkın aynada gorduğunu pîr, pişmemiş kerpicte gorur.

Kaba-sakalın, kendi evinde gormediğini kose bir-bir gorur.

Ne mutludur o goze ki beyi akıldır onun; işin sonunu gorur, herşeyi bilir, aydındır.

Cirkini, guzeli akılla ayırdedin; karadan, aktan soz eden guzel değil.

Goz sidik birikindisinde biten yeşilliğe de aldanır; ama akıl ona der ki: Bir de bizim mehengimize vur onu.

Dileği goren goz, kuşa Âfettir; tuzağı goren gozse kuşu kurtarır.

Ama bir başka tuzak da var ki, akıl onu anlayamaz, goremez. İşte gizli şeyi goren vahiy, o yuzden bu yana koştu, geldi.
__________________