Maneviyat buyuklerinden biri yatsı namazından sonra caminin avlusuna cıkıp herkese elini uzatarak:
- Bayramım mubarek olsun, diye tokalaşıyormuş. Kendisini ikaz etmişler:


- Efendi demişler, bugun bayram değil, bekle de, bayram gunu bayramlaş!

CEVABA BAKIN:

- Hayır, demiş buyuk zat. Benim bayramım bugun. Cunku demiş, bugun ben gunah işlemedim. Gunaha maruz kalmadığım gun benim bayram gunumdur!..

İşte size bayram anlayışı!.. Daha doğrusu bizim de gonul verdiğimiz bayram gunu...

Demek asıl bayram, gunah işlemeden tamamladığımız gunun bayramı.

Bundan dolayıdır ki, bilhassa bayram gunlerinde gunaha maruz kalmamaya cok dikkat edilir. Cunku gunah işlenen gun, bayram olmaktan cıkar, matem gunu bile sayılabilir. Oyle ise bayram gununu gunah işleyerek matem gunu haline getirmemeye azami dikkati gostermek gerekir.

‘Bayram gunu de gunah işlenir mi?’ demeyesiniz. Asıl gunahlar maalesef bayram gunu işlenir.

Hatta oyle gunahlar vardır ki, sadece bayram gunlerinde işlenir. Onlara “bayram gunahları” adı verilir.

- Nasıl mı olur bayram gunahları? Arz edeyim.

- Cocukları sevindirmezseniz, akraba ve komşuları ziyaret edip bayramlaşmazsanız, sahip olduğunuz imkandan ihtiyac sahibi yakınlarınıza, komşularınıza ulaştırmazsanız. Başka gunah aramaya hic gerek yoktur bayram gunu... Bu ihmal ve ilgisizlikler yeter de artar bile bayram gunahları olarak.

Halbuki, bayramı ortak olarak yaşayacaktık. Bilhassa yakınlarımızla, akraba ve dostlarımızla, komşularımızla yeniden bir daha kucaklaşacak, gonul alacak, kalp kazanacaktık bayram gunu.

Bundan dolayı bayramdan once verdiğimiz zekatımızla, fitremizle, diğer yardımlarımızla ihtiyac sahipleriyle yeniden kucaklaşıyor, konu komşumuzla bir daha sevgi ve muhabbet tazelemesine gidiyoruz. Yani bayramı ortak bir neşe icinde yaşamaya gayret ediyoruz. Cevremizde birileri sıkıntı icinde kıvranırken bizim tek başımıza bayramın mutluluğunu yaşamamız elbette mumkun olmuyor. Efendimiz (sas)’den de boyle gorduk zaten.

Nitekim bir gun mescidin avlusunda bir sepet turfanda hurma ikram edilir kendisine:

- ‘Buyur Ya Resulallah turfanda hurma!’ derler.

Uzatılan sepete tereddutle bakar ve sonra şoyle sorar:

- Komşularımız da şu anda boyle taze hurma yemeye başladılar mı?

-Hayır, derler, henuz kimsenin bahcesinde hurma olgunlaşmadı. Mevsimin ilk turfanda hurması bizim bahcede olgunlaşır. Biz de herkesten once zatınıza getirdik. En once siz tadasınız turfanda hurmadan diye duşunduk.

Cevresine bakar, yolda oynayan cocukları gorur, parmağıyla işaret ederek der ki:

- Goturun bu hurma dolu sepeti, şu cocuklara verin. Ben yiyemem.

Derler ki:

- Ya Resulallah haram şuphesi yoktur. Tamamen kendi bahcemizin mahsuludur.

Buyurur ki:

- Hurmanızı almayışım haram olma ihtimalinden dolayı değildir. Ben komşularımızın yemediklerini yiyerek, giymediklerini giyerek onlardan ayrı yaşamayı tercih etmem. Ne zaman cevremde konu komşu herkes turfanda hurma yemeye başlar, işte o zaman ben de konu komşularımızla birlikte taze hurmadan yiyebilirim.

Demek ki; İslam bizi konu komşu ve cevre ile boylesine kucaklaştırır, dert ve sevincte, varlık ve yoklukta boylesine ortaklaştırır. Yani cevremizle birlikte ağlar, birlikte guleriz, bayramı birlikte yaşarız.

Yazımızı, konuyu ozetleyen şu hadisle bağlayalım:

- Muslumanlar tek vucudun farklı organları gibidirler. Hangi organda bir ağrı olsa diğer organlar da o ağrıyı duyar, iyi oluncaya kadar acıyı paylaşırlar.






03.11.2005
Zaman
Ahmed ŞAHİN

__________________