Kudus’te Filistin’de dokulen kanları yıllardır televizyondan ibretle izliyoruz. Bircok gayretlere rağmen yıllardır durdurulamıyor bu kan. Hal boyle olunca insanın aklına iki şey geliyor: Ya bu işlerle uğraşanlar barışı sağlamada samimi değiller, ya da barışı sağlamada takip ettikleri yol yanlış.

Yeni bir yol acmak zordur. Fakat yapılmış bir yolu, yani gecmişte ornekleri olan tatbikatlara gore hareket etmek, denenmişin birer tekrarı olacağı icin kolaydır. Aynı bolgede aynı dinler aynı insanlar olduğu halde Osmanlı altı asır barışı sağlamıştı. Bu barışta aynı temel olcu alınsa mesele hallolacak. Peki Osmanlının ceşitli din ve ırktaki insanları bir arada tutmanın sırrı neydi? Tabii ki, “ İslamiyetin bildirdiği hoşgoruydu.”

Osmanlı'daki hoşgoru, padişahların gelip gecici iyi niyetlerinin eseri değildi. Hoşgorunun kaynağı İslamiyettir, yani vahiydir. İslamiyette esas olan, barıştır. Kur’an-ı kerimde, “ Sulhta daima hayır vardır” buyurulmaktadır.

Aslında diğer dinlerdeki insanlarla beraber yaşama , tolerans ve hoşgorunun de otesindedir. Sadece toleransla sınırlamak yanlış olur. Tarihci Prof. İlber Ortaylı bu konuyu şoyle ifade etmektedir:

“ Muslumanlar icin başka dinden insanlarla birlikte yaşamak, tolerans gibi bir kelime ile ifade edilecek şey değildir. Cunku, biz başka dinden insanlarla yaşamasını Allah’tan oğrendik, bu O’nun emridir. Biz burada bir secim yapma şansına sahip değiliz. Boyle bir şans ta talep etmiyoruz. Biz vahyin emirlerine itaat ediyoruz. Ve başka milletlerle yaşamayı, onları ancak ikna ederek kazanmayı yol olarak secmişiz.

Yeryuzunde hicbir Musluman toplum yoktur ki, gayrimuslimlerle birlikte yaşamasın. Hicbir musluman toplum, kendilerine acıkca isyan etmedikce, gayrimuslimlerle hadisesiz yaşayıp gitme orneğini gostermiştir. Avrupa gecmişte olduğu gibi tahammulsuzluğunu bugun de gosteriyor...”

Bu dusturun uygulanmasıdır ki, Osmanlı'da yaşayanlar, Musluman olsun veya gayrimuslim olsun, o ulkenin parcası kabul edilmiş. Osmanlı'da, Musevi, Ortodoks, Ermeni cemaatleri, kultur, din, dil acısından ozerkti. Ortodoks milletinin icinde Rum olmayan, Bulgar ve Rumen gibi etnik gruplar da vardı.

Onlar da dillerini kullanmakta, orf ve adetlerine gore yaşamakta ozgurdu. Milliyetcilik, 18'inci yuzyılın sonunda, Osmanlıyı parcalamak, yok etmek icin ortaya atılan dış guclerin bir oyunudur. Osmanlı, farklılıkları yaşatan, muhafaza eden, onları ortadan kaldırmayı amaclamayan bir sisteme dayanır. Altı asır Osmanlı sulhu boyle sağlandı.

Haclı Seferleri, dinlerarası barışı, hoşgoruyu bozmuştur. Osmanlı Devleti, boyle olumsuz bir konjonkturde kurulmasına rağmen, ilişkileri duzeltti. Osmanlı Devleti'nde kimliği dil değil, din belirlerdi. Gayrimuslimlerin guvencesi padişah fermanları ile sağlandı. Osmanlı Devleti'nde siyasi irade, farklılıkları birbirine benzetmeğe hic gayret etmedi. Hatta, milliyetcilik cereyanlarının başladığı donemde dahi, asimilasyon yerine bir ust kimlik olarak Osmanlılığı oluşturdu. Osmanlı, farklılıkları siyasi alanda yanyana yaşattı.

Ortadoğu’da olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu Balkanlar'da da, 456 yıl dengeyi ve barışı korudu. Bir Hıristiyan kole dahi, mahkemesinde, kendi dinine gore yemin edebilirdi. 1918'den itibaren, Osmanlı’dan sonra, Arap dunyasında huzur kalmadı.

Bizde, Batı'dakinin aksine hak ve hurriyetlerin gelişmesi tarihi diye bir surec yoktur. Onlarda hak ve hurriyetler 1215 tarihli Magna Carta ile başlar. Kralın bir lutfudur, ihsanıdır. Bizde bu hak ve hurriyetler yaradılıştan başlar. Cunku dinimize gore, insan en şerefli bir varlık olarak yaratılmıştır.

Osmanlı, “Dinlerarası hoşgoru” yu sozde bırakmayıp, asırlarca uygulamıştır. Hoşgoruyu bizim onlardan değil, onların bizden oğrenmeleri gerekir. Hoşgoru oyle anlatılıyor ki, hoşgorunun esas sahibi sanki Batılı Hıristiyanlar... Tarihi gercekler bu kadar nasıl carpıtılır anlamak mumkun değil. Sanki asırlardır, diğer dinlere, hatta kendi dinlerindeki mezheplere hayat hakkı tanımayan onlar değil de bizleriz!

Butun bu tarihi gerceklere rağmen, Batı’nın bizden ısrarla hoşgoru istemesi, ister istemez insanın aklına başka şeyler getiriyor. Yoksa, hoşgoruden, diyalogtan maksatları, İslamiyetin icini boşaltıp, Hıristiyanlığa benzetmek, daha sonra da dinleri birleştirmek midir?
__________________