
Firavun da biziz, Hz. Musa da... Hangisi olmak istiyorsak onu secme hurriyeti verilmiş bize ve bu secimimizden sorumlu tutulmuşuz
"Eylegil tÂbût-ı cismin garka-i Nîl-i fen T bula Mûsî-i can Fir'avn-ı nefsinden mefer." (Nev'î

[Cisminin tabutunu yokluk Nil'inin (sularına) bırak ki can Musa'sı nefs Firavununun (elinden kurtulup) sığınabileceği bir yer bulsun.]
Semerkand Dergisi / T. Ziya Ergunel / Ağustos 2011 / sayı 152
Hz. Musa a.s.'ın hikÂyesini bilirsiniz. Mısır Firavunu, İsrailoğullarından gelecek bir cocuğun ileride saltanatını yıkacağı kehanetini onlemek adına, o sene doğan butun erkek cocuklarının oldurulmesini emreder. Hz. Musa bu sıralarda doğmuş ve annesi bebeğini kurtarmak icin onu bir sala koyarak Nil nehrinin sularına bırakmıştır. Sonrası malum. Firavun'un zevcesi Nil kıyısında bulduğu bu cocuğu sahiplenecek, sarayda buyuyen Hz. Musa bir peygamber olarak insanlara hayrı ve hakkı tebliğ edecek, zulum duzenine son verecektir.
Osmanlı'nın 16. asırdaki buyuk Âlim ve şairlerinden Nev'î Yahya Efendi, yukarıdaki beytinde bize bu hadiseyi hatırlatıyor gibi gorunse de, aslında nefsin tasallutundan kurtularak ilahi tecellilere mazhar, salih bir kul olabilmenin yol ve yontemini anlatmak istiyor.
İnsan, iki yonunun iki farklı cağrısı arasında imtihana tabi tutuluyor bu dunyada. Bir yanda maddi varlığının yahut beşeriyetinin istek ve ihtiyaclarını olcusuzce karşılamaya, dunyaya, nisyana ve tuğyana cağıran nefsi var. Diğer yanda ise Âdemiyetinin, ilahi bir nefha olan ruhunun asl'a, ahde sadakata, Allah TealÂ'ya kulluğa daveti... Âdemiyetinin cağrısına uyduğu zaman kurtuluyor insan ama bu kolay değil. Nefsin tahakkumunu kırmadan Elest Meclisi'ndeki ahdini hatırlaması da bunun icaplarına uygun davranması da mumkun olmuyor.
Can veya ruh, Cenab-ı Hakk'ın talimiyle esmÂyı oğrenen Âdemiyetimizdir bizim. Nubuvvetle vazifeli butun peygamberler gibi sırat-ı mustakimi gorme ve gosterme keyfiyeti sebebiyle Hz. Musa'ya benzetilmiştir. Elest Bezmi'ndeki ilahi hitabın muhatabı olmakla yine tıpkı Hz. Musa gibi ruhumuz da "kelîmullah"tır. Fakat kelîmullah olarak ilahi hitabın davet ve talimatını tebliğ edebilmesi icin Firavun'un tehdidinden kurtulması gerekir. Firavun, insanın nefsidir. Nefs de Firavun gibi benlik guder. VÂrına aldanıp kendini hakikaten mustakil bir varlık zanneder. Kibirli ve muhteristir. Hevasının peşinde hicbir olcu tanımaz. Ruhun Hakk'a cağrısından, ikaz ve itirazlarından rahatsız olur. Gafletle, inkÂrla, şiddetle susturup tesirsiz kılmak icin adeta oldurmek ister onu.
Boyle bir akıbetten kacıp kurtulmak icin tek care, nefsin tahakkum sahasından cıkmaktır. Can henuz onunla mucadele edecek kıvamda değildir cunku. Nefs mademki beşeriyetimiz uzerinden kurar sultasını, yani onun tahakkum sahası maddi varlığımızdır; o halde maddi yanımızı, cismimizi suya vererek, beşeriyetimizi yok saydırarak ulaşabiliriz bu kurtuluşa.
Oyleyse cismi, onu var edenin sakındırdığı manevi bir yokluktan kurtulsun diye, şefkatli bir el marifetiyle tabuta koyup, bek bulduran bir fanilik akışına bırakmak gerekecektir. Bunun adı olmeden evvel olmektir. En az anne eli kadar muşfik ellerin mudahalesi olmadan insanın tek başına cıkabileceği bir yolculuk değildir. Bu yoldaki tehlikeler ancak teslimiyetle aşılır. Teslimiyet, ebedi hayatı tercihteki kararlılığın, niyetteki samimiyetin eseridir. Nil'in azgın sularını da Firavun'un sarayını da emin kılan semereleri vardır.
Hz. Musa'nın Firavun'dan kacıp yine Firavun'un sarayında emniyet bulması bu yolculuğun bir başka vechesine işarettir. Olmeden evvel olmek, maddi olum gibi nefsin de hukum surduğu bedenden, beşeriyet ikliminden busbutun kopmak değildir. BÂtında bir yolculukla ulaşılan manevi bir haldir bu. İnsanın enaniyetinden sıyrılıp ozune donmesi, gafletten kurtulup kendine gelmesidir.
Ruhumuz da nefs gibi vucut ulkesindedir neticede ve aslolan bu ulkenin başkentinde, kalpte hangisinin hukmettiğidir. Nev'î, hukumdarlık mucadelesinden değil, boyle bir mucadeleye daha sonra girişebilmenin şartından, canın muhafazasından bahsetmektedir gerci ama kıssadan da hatırlanacağı uzere, Hz. Musa Firavun'u nasılsa yenecektir. Butun mesele evvel emirde Musa'ların oldurulmesine, Âdemiyetin zayiine, ruhun varlığının unutturulmasına mani olmaktır. Dolayısıyla bizi bu safhada alakadar eden husus, Firavun ile Hz. Musa'nın bir arada olması gibi nefs ile ruhun bir arada olduğunu bilmek ve bir şekilde nefsin tasallutundan kurtulmaktır.
Hem Firavun'un hem Hz. Musa'nın icimizde olması, nefs ile can, yahut beşeriyet ile Âdemiyet arasındaki mucadelenin icimizde olduğu manasına gelir. Firavun da biziz, Hz. Musa da... Hangisi olmak istiyorsak onu secme hurriyeti verilmiş bize ve bu secimimizden sorumlu tutulmuşuz. Dunya imtihanımız da bundan ibaret aslında.
Bu imtihanı daha baştan kaybetmemek, ebedi hayattan mahrum kalmamak icin aslî huviyetimizi korumanın; hakiki diriliğimizi, canımızı kurtarmanın yolunu hatırlatıyor Nev'î Yahya Efendi. Diyor ki, maddi varlığınızdan gecmeden, varlık zehabından kurtulmadan, dunya vÂrınızı suya vermeyi goze almadan nefs denilen firavunun zulmunden kacmak da onunla mucadele etmek de muhaldir.
Bizi asıl sahibimize havale ederek kutlu bir akışa katacak muşfik ellere ihtiyacımız var oyleyse.

__________________