Hz. İbrahim (A.S.)’ın Kur’an-ı Kerim’de SÂffat Suresi’nde anlatılan kıssası, gonul gozuyle bakabilenler icin başka manalarla da dolu.
Rasûlullah Efendimiz (A.S.) bu ibretli hadiseyi şoyle anlatıyor:
“İbrahim (A.S.), Allah’ın emri uzere oğlu İsmail ile annesi HÂcer’i KÂbe’nin bulunduğu yere getirip bıraktı. O zaman, orada ne insan vardı, ne de su. Yanlarına, icinde su bulunan bir kırba ve hurma bulunan bir torba bırakıp dondu. Hz. HÂcer, peşine duştu: ‘Ey İbrahim, bizi hic bir şey bulunmayan bu vadide bırakıp nereye gidiyorsun? Bizi kime terkediyorsun?’ diye seslendi. Hz. İbrÂhim, durdu, geri donmeden sustu, cevap vermedi.
Hz. HÂcer: ‘Boyle yapmanı Allah mı emretti?’ diye sordu.
Hz. İbrahim ‘Evet!’ deyince.
Hz. Hacer: ‘Oyleyse sen git; O bizi zayi etmez. Ben Allah’a razıyım.’ dedi ve cocuğunun yanına dondu.”
Şu teslimiyet oyle onemli ve Allah katında oyle sevimlidir ki, tarif edilemez: Bir ana, kucağında kundağa sarılı bebeği ile ıssız bir colun tam ortasında yalnız başına bırakılıyor. “Bizi kime bırakıyorsun” sorusuna kocası, kısaca “Allah’a!” diye cevap veriyor. O da, hic endişelenmeden, yerlerin ve goklerin sahibine tam bir teslimiyetle. “ben Allah’a razıyım, O bize yeter, senin yolun acık olsun” diyor. İşte ilÂhî cilveler ve guzellikler ondan sonra başlıyor.
Cocuğuna su aramak icin boş bir colun icinde, eteğini toplayarak iki tepe arasında koşup duran o annenin hali ne muhteşem! Hic isyan etmeden, endişeye duşup umidini yitirmeden, bir Safa’ya, bir Merve’ye ve bir de cocuğunun yanına koşan bu Cennet’in susu olacak kadının imanı ne kadar buyuk! Onun attığı her adım hurmetine Allah (C.C.) bizleri affetsin.
Bir musluman, Allahu TeÂlÂ’nın “evim” diye şereflendirdiği KÂbe’yi ve onun etrafındaki mukaddes mekanları ziyaret etmeyi en buyuk vazife bilmelidir. Bu mubarek mekanlardan Safa ve Merve cennetlik anne Hacer’in, Zemzem de kundaktaki İsmail’in hatırasıdır. Guc yetiyorsa gidilmeli ve icinde binlerce ibret, hikmet ve ilÂhî Âyet taşıyan bu mubarek yerlerde hasta kalbe ve hale ağlanmalıdır. Mali guc yoksa, ihlasla niyet edilsin, ozlemi cekilsin yeter.
Kurban Bayramı
Kurban bayramı, Hanefi mezhebinde vacib, Maliki ve Şafii mezhebinde ise muekked sunnettir. Hanbeli mezhebinde farz-ı kifayedir. Muslumanlar, bayramlarına Allah’ı zikrettikleri namazla başlarlar. Sabah namazından sonra kerahat vakti cıkınca bayram namazını kılarlar. Birbirlerine “Allah, bizi de sizi de bağışlasın” şeklinde dua ederler… Namazdan sonra bayramlaşırlar, birbirlerinin ellerini sıkarlar, gonullerini alırlar.
Bayram gununde buyuklere olan hurmet, kucuklere olan şefkat bir misli daha artar. Yuzlerden tebessum, gozlerden sevgi pırıltıları yayılır.
Kurban Kesmek
Allah’a yakınlaşmak niyetiyle kesilen hayvana kurban denir.
Dinin ongorduğu aslî ihtiyaclarından başka nisab miktarı bir paraya veya mala sahip olan kimsenin zenginliğinin uzerinden bir sene gecmesi şartı aranmaksızın kurban kesmesi vacib olur. Bu hukum Hanefî mezhebine goredir. Şafiîlere gore ise boyle bir kimsenin kurban kesmesi muekked bir sunnettir.
Koyun, keci, sığır, manda ve deve cinsi hayvanlardan kurban edilebilir. Bunların dışındaki hayvanlar, kurban edilemezler.
Kurban kesen kimse niyetine dikkat etmelidir. Kurban, Allah’ın vermiş olduğu butun nimetlere karşı bir şukran ifadesidir. Her şeyiyle Allah yolunda olduğunu ve her şeyini O’na feda ettiğini duşunerek bu fedakarlığa bir numune olması niyetiyle kurbanını keser.
Kurban eti ve derisi, kurbanı kesen kimse tarafından satmak ve ondan menfaat elde etmek gibi bir gaye olmaksızın tamamen kendisi ve ailesi tarafından kullanılabilir. Fakat etin ucte birini eve bırakmak, bir kısmını misafirlere ikram etmek, diğer bir kısmını da fakirlere tasadduk etmek mustehab gorulmuştur. Eğer kurban derisini kendisi kullanmıyorsa, hayır yollarına vermelidir.
Bayramı Nasıl Gecirmeli?
Bayramlar ve duğunler, muslumanların neşe ve sevinc gunleridir. Ziyafetler verilir, akraba ve komşular ziyaret edilir ve helÂl dairede eğlenilir. Akraba ve komşular ziyaret edilirken kadın-erkek ilişkilerine dikkat etmek gerekir. Bayramlaşma gibi guzel bir davranışı, gunah işleyerek bozmak doğru değildir.
Akraba ziyaretine ozen gostermeli, akrabalık bağlarını guclendirmek icin bayramları iyi bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Akrabalarla ilişkileri sıcak tutmanın Allah’ın bir emri olduğunu unutmamalıyız.
Teşrik Tekbirleri
Arefe gunu sabah namazından itibaren, bayramın dorduncu gunu ikindi namazına kadar her farz namazın peşinden tekbir getirmek vacibtir. Toplam yirmi uc vakit namazın peşinden getirilmesi gereken tekbir şoyledir: “Allahu ekber Allahu ekber, La ilahe illallahu vallahu ekber; Allahu ekber ve lillahilhamd.” Manası: “Allah her şeyden yucedir, Allah her şeyden yucedir. Allah’tan başka hic bir ilah yoktur. Allah her şeyden yucedir. Allah her şeyden yucedir. Hamd Allah’adır.”
Teşrik tekbirlerini erkekler de hanımlar da getirir. Fakat hanımlar gizlice getirirler. Farz olan namazlardan sonra mescitten dışarı cıkmak, dunya kelamı konuşmak ve kasten abdest bozmak gibi namaza devam etmeye engel olabilecek bir iş yapılmadıkca teşrik tekbiri getirilebilir. Bu tekbiri bir kere soylemek vacib, birden fazla soylemek ise fazilettir.
Şafiî mezhebinde teşrik tekbirleri sunnettir. Hanefî mezhebinde olduğu gibi arefe gunu sabah namazında başlanır, bayramın dorduncu gunu ikindi namazına kadar devam edilir. Bu, İmam Nevevî’nin de tercihidir. Şafiîlere gore tekbir getirmek vaktin şiarı olduğu icin, farz namazların peşinden de getirilir, kaza namazların ve nafile namazların peşinden de.
Zilhicce Ayının İlk On Gununun Onemi
Zilhicce ayının onuncu gunu kurban bayramı, bir gun oncesi ise arefedir. Bayram gunu, arefe ve ondan onceki sekiz gun hakkında Peygamber (A.S.) şoyle buyurmuştur: “Hic bir gun yoktur ki, o gunde yapılan salih amel, bu (zilhicce ayının ilk) on gununde yapılan amelden Allah’a daha sevimli gelsin. (Buhari, Ebu Davud) Her gununun orucu bir yılın orucuna, her gecesinde kalkılıp (ibadetle değerlendirilmesi) kadir gecesinde yapılana denktir.” (Tirmizî

Arefe gunu icin Efendimiz (A.S.) şoyle buyurmuşlar: “Arefe gunu oruc tutmak, Allah’tan oyle umit ederim ki bir onceki ve bir sonraki seneye keffaret olur.” (Muslim)
Hacca gidenler icin arefe gunu oruc tutmak mustehap gorulmemiştir. Cunku Abdullah ibn Omer (R.A.) şunları soylemiştir: “Ben, Nebi (A.S.), Ebu Bekr, Omer ve Osman (R. anhum) ile hacc yaptım. Onlardan hic biri arefe gunu oruc tutmadı. Bunun icin ben de o gunde oruc tutmam, oruc tutulmasını emretmem ve oruc tutanı da alıkoymam.” (Nesai, Tirmizî

Resulullah (A.S.) Efendimiz Ramazan ve Kurban bayramı gunlerinde oruc tutulmasını yasaklamış, teşrik tekbirlerinin getirildiği Kurban bayramından sonraki gunler icin ise şoyle buyurmuştur: “Teşrik gunleri, yeme icme gunleridir.” (Muslim) Bundan dolayı Ramazan ve Kurban bayramlarının ilk gunlerinde ve Kurban bayramını takip eden uc gunde (toplam beş gunde) oruc tutmak tahrimen mekruhtur. [1]
[1] Hac ve Kurban Ayındayız, Semerkand Dergisi, Mart, 1999
__________________