
Kurban Bayramında evler, sokaklar, mÂbedler, dağlar, taşlar tekbirlerle lerzeye gelir inler. Minarelerden yukselen temcidler en bayıltıcı nağmelerle, dalga dalga ta evlerimizin icine kadar gelip yayılırken, koy-kent, şehir-kasaba, ova-oba koyun-kuzu meleyişleriyle sarsılır. O kutlu zaman diliminde hemen herkes, her şey ve her yer Âdeta dile gelir ve konuşur. Arafat bir mahşer gibi kaynar ve kopurur, bir hesap meydanı gibi endişe ve umit soluklar.. Muzdelife, Mina yoldakilerin telaş ve tedarikiyle uğuldar.. KÂbe, sinesi hasretle yanan gufrana susamışların nabzı gibi atar.. ve butun bu sesler, soluklar Hak karşısında divan durmuş inleyen en mukerrem kulların cığlıkları gibi gider veraların kapılarına dayanır. Sanki ebediyet gamzeden bu seslerle, hislerimizin sınırsızlığını, hulyalarımızın sonsuzluğunu eda ediyormuşuz gibi, duygularımızın butun hazineleri acılır.. ve butun mahrem hislerimiz bağı kopmuş tesbih taneleri gibi dort bir yana sacılır. Her yanda kopurup kopurup Hak katına yukselen bu sihirli sesleri duyup ve gonullerimizde Cennetler gibi esen şevk u tarÂbı yaşadıkca, aşktan, şevkten ve bayramın buyusunden suzulmuş diriltici bir iksiri iciyor gibi oluruz.
İmana mazhariyetin, Hakk'a kulluğun, kullukta şuurun gonullerimizi yukseltmiş bulunduğu zirvelerden yuruduğumuz yolu seyreder, kader kitabımızı okur, "İşte kitap bu!" der ve tÂli'imize tebessumler yağdırırız. Bu mazhariyet ve mevhibelerin tadı, lezzeti ruhlarımızı o kadar yumuşakca sarar ki, gozlerimiz şukranla acılır-kapanır, duygularımız baharlar gibi yeşerir.. derken ruhlarımıza gelip vÂsıl olan ilham ve ruhlarımızdan otelere yukselen inayet kanatlı dualar, munÂcatlar, sızlanışlar, Âdeta tabiatlarımızı aşan semavî bir mÂnÂ, bir hÂl ve bir tesire ulaşır. Oyle ki, her yeni saat, her yeni dakika, her yeni iş, her yeni imkÂn daha derince yaşanmaya, daha şuurluca değerlendirilmeye layık birer kıymet alır; alır da, ruhanî zevklerle coşmuş vicdanlar "Lutfunu artır Allah'ım!" der daha da mest olmak isterler.
Bayram gunleri, dinin ve meşru Âdetlerin ferahfeza ikliminde ibadetlerle hazza ve ruhanî hazlarla ibadet neşvesine burundukce, yepyeni bir varlığa erdiğimizi, ebedîleştiğimizi, sinelerimizin kevn u mekanlar kadar genişlediğini ve şuurlarımızın İlÂhî vÂridÂtla aydınlandığını daha acık secik duyar.. ve maddiyatımızın butun butun cozulduğunu, tamamen mÂnevîleştiğimizi sanırız.. sanırız da, hep imanın gonullerimize saldığı ezelî vaadlere doğru akarız.
Bayram gunlerinde yaşadığımız dolu dolu duygularla cok defa kendimizi havada ucuyor veya neşeli, ahenkli ve puruzsuz bir yolla ruh iklimine doğru kayıyor gibi hissederiz. Bazen gokyuzunde hic kanat cırpmadan sağa-sola suzulen kuşlar gibi, bazen ağacların başlarında ince ince salınan dallar gibi, bazen de ruzgÂrların dokunmasıyla yatıp kalkan, yatıp kalktıkca da, cevreye kokular salan cicekler gibi incelir, zarifleşir ve şiirleşiriz.
Bazen butun butun rikkate gomulur ve duyduğumuz her tekbir, her tehlil, her uhrevî ses ve sozle kendimizi oyle bir ağlamaya salarız ki, tepeden tırnağa sırılsıklam oluruz. Bazen purneşe kesilir ve kendimizi havaî fişeklere binmiş ışık ışık gokyuzunde dolaşıyor sanırız.. bazen de sihirli bir seccade uzerinde yıldızlar arası seyahat ediyor gibi oluruz. Bazen koyun-kuzu meleyişiyle rikkate gelir, duygulanır ve bir kısım tuhaf hislerin tesiriyle icten ice mumlar gibi eririz.. bazen de bunları o kadar tabiî, yerli yerinde ve baş dondurucu bir ahenk icinde goruruz ki, "Boylesinden daha mukemmeli olamaz." der kaderin sırlı nakışları karşısında buyuleniriz.
Bazen minarelerden yukselen temcidler, ezanlar, camilerden taşıp dort bir yanda yankılanan tekbirler, Kur'Ân'lar ve bunların vicdanlarda meydana getirdiği aks-i sadÂlar oyle şiirleşir, oyle insanların icine akar ve onları buyuler ki; zannediyorum gonul dunyamızda hicbir zevk ne bu derinliğe ulaşabilir ne de bu muessiriyete. Hele bu ses ve bu sozlere bir fon muziği gibi seher yeli de karışıp esince, heyecanlarımız tarif edilmez bir noktaya yukselir, hislerimiz de bir tufan halini alır.
Hususiyle hac esnasında hemen her yerin umumî lisanı ve umumî şivesi olan "tekbir"ler ve "telbiye"lerle en gizli duşuncelerimizi, en muhterem kanaatlerimizi en yuksek bir ÂvÂz ile ilan ederek ve en mahrem hislerimizi en yakıcı nağmelerle dile getirerek Âdeta bir mahşer provası yaparız. Bu cok munis ve o kadar da urperten tablolar karşısında, bu alabildiğine derin ve o kadar da fıtrî sozlerle hep ayrı ayrı yerlerde dolaşır, ayrı ayrı vazifeler yaparız; ama, her zaman arkamız Cehennemlere donuk, gozlerimiz Cennetlerin tullenen şafaklarıyla mest, kalblerimiz de ilÂhî rıdvan avında olarak...
İşte bu duygularla butun butun hudutlarımızı aşarak, bitevî hodgÂmlıklarımızdan sıyrılarak, tahtlarımızı kalb ve ruh ufkuna kurar; dunyaya bakan yonleriyle beden ve cismaniyetin kullerini sağa-sola savurur ve vicdanın bir koşesinde muhafaza ettiğimiz, Cennet'ten getirilmiş kıvılcımları bir kere daha tutuşturur.. ve o alev, o hararet, o ışık altında bu yeni varlığımızı yurekten selÂmlar, bahtımıza tebessumler yağdırırız.
Sızıntı dergisi
__________________