Allah (c.c.) sucluları mutlak adaletiyle cezalandırır. Aslında bu dunya, bir ceza ve odul yurdu değildir; hikmet ve sınav yeridir. Gercek anlamda odul ve ceza ancak ahirette hesapların gorulmesinden sonra tecelli edecektir. Bu acıdan bu dunyada başa gelen bela ve musibetleri sadece Allah (c.c.) tarafından kula taktir edilen ceza olarak duşunmek doğru değildir. Cunku bu tur sıkıntıların altındaki hikmeti ve imtihan sırrını kimse bilemez. Allah (c.c.) kulun ahiretteki derecesini yukseltmek icin de bela ve musibet verebilir. Ama tovbe etmeye vesile olması dolayısı ile başa gelen bela ve musibetlerin gunahlarımız yuzunden olduğunu duşunmenin kişi icin buyuk bir yararı vardır. Yalnız bu değerlendirmeyi sadece kendi nefsimiz icin yapmalıyız, başkaları icin duşunmek bir terbiyesizlik ve haddini bilmezliktir.
Her ne kadar bu dunya bir ceza ve odul yeri olmasa da Allah (c.c.) bazı gunahların cezasını bu dunyada da vermektedir. Kuran-ı Kerim’in ceşitli ayetlerinde başımıza gelen bela ve musibetlerin gunahlarımız yuzunden olduğu belirtilir. Ayrıca Kuran-ı Kerim’de bazı kavimlerin toplu olarak imha edilmesinde onların ceşitli gunahları korkusuzca işlemeleri; peygamberlere uymamaları ve karşı gelmeleri gerekce olarak gosterilir. Her ne kadar bu toplu imha ile ilgili ilahi yasa (sunnetullah), peygamberimizin (s.a.s) ummeti icin kaldırılmışsa da insanların toplu olarak zarar gorduğu Âfetlerde de her insanın cıkarması ve alması gereken ibret dersleri vardır.
Allah (c.c.) bazı gunahların cezasını bu dunyada verir, kulu tertemiz olarak katına alır. Bu anlamda hastalıklar, yoksunluklar, kaza ve belalar… Allah’tan (c.c.) bilinip sıkıntılarına kimseye şikayet etmeden sabredilirse gunahlara kefaret olacağı duşunulebilir. Allah (c.c.) bazılarının gunahlarını ahirete erteler, onların dunya ile ilgili her dualarına da icabet eder. Oyle ki kişi artık olumden sonraki yaşam icin de kendince bir eminlik duygusu icerisine girer. Kendisini hic sorgulamaz. Azgınlaşır. Yasakları meşru gormeye, farzları yerine getirmemeye başlar. Anlaşılır ki Allah (c.c.) boyle birisinin hesabını ahirete ertelemektedir. Sonu ise cok kotu olacaktır. Ahirette azaba uğrayacaktır.
Bir Musluman’ın diline beddua hic yakışmaz. Onun icin kendisine zulmeden kişilere karşı sabırlıdır. Allah’a (c.c.) tevekkul eder. Daima başkalarının hidayetini ve ıslahını arzular. Nitekim peygamberimiz (s.a.s.) de kendisine onca zulmu reva goren kavmi icin hep hidayet ve rahmet dilemiştir.
El-Muntekim (sucluları cezalandıran, mazlumun hakkını alan) guzel ismi ile kula duşen gorev şudur: Başkalarına zulmetmek bir Musluman’a yakışmaz. Boyle bir şey olduğunda bir Musluman’ın derin bir pişmanlık duyması, zulmettiği kişiden hakkını helal ettirmeye calışması gerekir. Peygamberimiz (s.a.s) şoyle buyurmuşlardır: “Mazlumun Âhından sakının, cunku onunla Allah (c.c.) arasında bir perde yoktur.” Demek ki bir insanı mağdur etmek, bela ve musibete davetiye cıkarmak gibidir.
Muhsin İyi
__________________
Allahın Sucluları Cezalandırması, Allahın el-Muntekimu İsmi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●17 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Allahın Sucluları Cezalandırması, Allahın el-Muntekimu İsmi