İctimai bunye icerisinde kan ve akrabalık bağlarıyla bağlı olmamakla beraber, hakkı inkÂr edilemez bir kurum da komşuluk kurumudur. Oyle ki Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselÂm) “Cibril bana komşuyu o kadar tavsiye etti ki, komşuyu komşuya varis kılacak sandım.”buyurmuştur. Ayet-i Kerimede komşuluk şoyle dile getiriliyor: “Allah’a ibadet edin, O’na ortak koşmayın, ana ve babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara ve ellerinizin altındaki kimselere(kole, cariye, hizmetci, işci) iyilik edin.”(Nisa, 4/36)

Konuyla ilgili bircok hadis nakledilmiştir. Bir iki tanesini zikretmekle yetinelim: “Komşu uctur: Birincisi; komşuluk hakkı, akrabalık hakkı ve İslÂm hakkı olmak uzere uc hakka sahiptir. İkincisi, komşuluk ve İslÂm hakkı olarak iki hakka sahiptir. Ucuncusu ise sadece komşuluk hakkına sahiptir ki, bu muşrik veya diğer dinlerden olan kişidir.”Hz. Aişe validemiz anlatıyor: “Dedim ki, Ya Resûlallah! İki komşum var. Oncelikle hangisine ikramda bulunayım? Şu cevabı verdi: Kapısı sana en yakın olandan başla.”Bir gun Peygamber Efendimiz, “Allah’a yemin ederim iman etmemiştir.”buyurdu ve bunu uc defa tekrar etti. Ashab “Kim Ya Resûlallah?”deyince şu cevabı verdi: “Komşusu kendisinden emin olmayan”
Bu ve benzeri nasslar ile gelişen kultur ışığında şu değerlendirme yapılabilir: Komşuluk, ikamet yerine bağlı olarak, aynı mahalde mustakil birimler halinde yan yana ve ust uste yaşayan aileler arasındaki ilişkiye verilen isimdir. Dar anlamı ile bu tarif, aynı semt ya da mahallede yaşayan aileler arasındaki ilişkileri hatırlatırsa da, aile şartına bağlı olmaksızın iş yeri ilişkileri de (dukkan komşuluğu), komşuluk kapsamına girer. Hatta gecici olarak ikÂmet edilen bir mesire yerinde bile, yan yana barınmaktan hÂsıl olan yakınlık da bir komşuluk ilişkisi sayılır.
Bir mahalde (mahalle, koy, carşı, iş hanı, kamp vb.) yaşamak zorunda olan insanların, insanlar arasında barış ve huzuru istikrara kavuşturması bakımından komşuluk ve bu kavramın etrafında geliştirilen haklar ve odevler butunu, insan topluluklarının eriştiği en gelişmiş beşeri ilişkilerden biridir. Komşuluk ilişkisinde akrabalık ve kan bağı soz konusu değildir. Aynı ırk, inanc ve felsefeye bağlı olmak şartı da aranmamıştır. Sosyal mevkii ve tabiî nitelikleri ne olursa olsun, iki bağımsız birim şeklinde yan yana yaşayan aileler (ya da insanlar) birbirinin komşusu sayılır ve sırf bu sebepten dolayı karşılıklı hak ve odevleri kapsayan bir hukuk dairesine tÂbi olurlar.
Kulturumuzun egemen olduğu coğrafyada komşuluk ilişkileri, nitelik itibariyle sıcak, samimi ve teklifsiz bir ortama dayanır. Karşılıklı guven ve iyi niyet komşuluk ilişkisinin temelini teşkil eder. Komşuluk ilişkisi ilk temasla beraber başlar. Henuz taşınmakta olan komşunun yerleşmesine, eşyasının nakline yardım edilir. İlk gun, yemek pişirmelerine fırsat olmadığı duşuncesinden hareketle yeni komşuya yemek gonderilir ya da komşu yemeğe davet edilir. Ara sıra icecek şeyler ikram edilir. Yerleşme tamamlandıktan sonra ilk munasip fırsatta aile halinde yeni komşuya “Hoş geldin”oturmasına gidilerek komşuluk ilişkisi pekiştirilir ve bu ziyaret esnasında iki komşu, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı bulurlar. Bu ziyaret yeni komşu tarafından mutlaka yakın bir zamanda iade edilir. “Komşunun akrabadan ileri olduğu”duşuncesi, komşuluk ilişkisinin temeli sayılır; akraba ile belirli zaman aralıkları ile goruşulebildiği halde, komşu, daima yan yana ve yuz yuze bulunulan bir yakın olarak kabul edilir. Ailenin sıkıntılı veya neşeli anları, ilk anda daima komşu ile paylaşılır. Zaman zaman pişirilen guzel yemeklerden komşunun da mutlaka tatması ihmal edilmez. Aile icinde alınması gereken onemli kararlarda, samimiyet ve yakınlık derecesine gore komşu ya da komşuların fikri sorulur. Olum, nişan, duğun, hac donuşu, asker yolcu etmek, hastalık ya da tabiî afetler gibi olağanustu hÂdiselerde dayanışmanın ilk halkasını komşular teşkil eder. Karşılıklı hediyeleşmek anlamına gelen “yoklatma”Âdeti, Anadolu’da komşular icin de gecerlidir.
Komşuluk ilişkilerini belirleyen hukukun ana cizgileri İslÂm inancı tarafından belirlenmiştir. Bu hususta bilhassa, “Cibril hic durmaz, komşu hakkına hurmet olunmasını bana vasiyet ederdi, hatta ben yakında (Allah’ın emriyle komşuyu) komşuya mirascı kılacak sandım.”mealindeki hadis belirleyici bir rol oynamıştır. Komşusunun zulmunden, şerrinden emin olmadığı kişinin kÂmil imana erişmiş olamayacağını işaret eden hadis de bu cumledendir.
Komşuya eza etmemek, onlarla guzel gecinmek, hayırhÂh olmak, onları zarardan korumak, nasihat edip gorup-gozetmek gibi emirler, İslÂm’da komşu hukukunun temel esaslarını belirler. Komşu tabirinin oldukca geniş ve esnek tutulması dikkat cekicidir.
Buna gore, “muslim, kÂfir, abid-fÂsık, dost-duşman, mukim-misafir, menfaatli–mazarratlı, yakın-uzak istisnasız butun komşular”komşu tabiri icine girebilmektedir. Komşuluk hukukunun gecerli olduğu alan, genelde kabule gore “her taraftan kırk hane”olarak tarif edilmiştir.
Bu hukumler cercevesinde komşuluk, yer yer akrabalık hukukuna dahi ağır basan niteliği ile bizim toplumumuzda cok ciddiye alınan ve titizlikle riayet edilen bir ilişki butunu olmuştur. Komşuluk ilişkisi fizikî şartlar bakımından sona ermiş olsa bile, “eski komşu”tabiriyle vaktiyle kurulmuş olan yakınlığın surdurulmesi, bugun bile devam etmektedir. “Komşuluk kardeşlikten ileridir.””Komşunun sakalını yoldularsa sen dahi sakalını yulut (kestir).””Komşuyu komşudan sorarlar.””Komşu ekmeği komşuya borctur.”gibi komşuluk hukukunun olumlu değerlerini taşıyan sozler, bunun en acık orneğini teşkil eder. Maalesef komşuluk ilişkileri, hızlı ve plansız şehirleşme, sanayileşme ve benzeri etkilerin oluşturduğu kultur şoku sonucunda, bilhassa buyuk şehirlerde zayıflama belirtileri gostermektedir.
__________________